(özel Haber) Kadına Şiddete Dini ve Sosyal Açından Uzman Bakışı

Türkiye’de son zamanlarda artan kadına şiddet olayları konusunda dini ve sosyal açıdan değerlendirmelerde bulunan uzmanlar, ailede alınan eğitimle şiddetin önüne geçilebileceğini söylediler.

(özel Haber) Kadına Şiddete Dini ve Sosyal Açından Uzman Bakışı

Son zamanlarda artan kadına şiddet olaylarının bazı kesimler tarafından din ile birlikte anılmasına karşın merhamet dini olan İslam’da şiddeti öngörecek hiçbir hususun bulunmadığının altını çizen Erzurum İl Müftü Vekili Celal Büyük, son dönemlerde ülkemizin farklı bölgelerinde hiç tasvip etmediğimiz şiddet olaylarıyla karşı karşıya kalındığı söyledi.

Müftü Vekili Celal Büyük, ”Bu olayları din ile bağdaştırmak doğru bir şey değil çünkü yüce dinimiz İslam adından da anlaşıldığı üzere barış, esenlik ve kardeşlik dinidir. Biz Kuran-ı Kerim’e baktığımız zaman, bir insanı öldürmenin bütün bir insanlığı öldürmek akabinde bir insanlığa hayat bahşetmenin de bütün bir insanlığa hayat bahşetme olduğundan bahseder. Yine yüce dinimiz İslam merhamet dinidir, şefkat dinidir, kardeşlik dinidir. Peygamber Efendimizin hayatına baktığımız zamanda biz görüyoruz. Irkı ne olursa olsun düşüncesi ne olursa olsun bütün bir insanlık kardeştirler. Çünkü Hazreti Peygamberimizin ifadesine göre babamız Hazreti Adem’dir annemiz ise Hazreti Havva annemizdir. Dolayısıyla ne Kuran’ı Kerim’de ne de yüce Peygamberimizin hadisi şeriflerinde şiddeti öngörecek herhangi bir husus bulunmamaktadır. Aksine barışı, kardeşliği, şefkati tesis edici emirler bulunmaktadır. Hatta Peygamber Efendimiz (S.A.S) ‘Siz yerdekilere merhamet edin ki göktekiler de size merhamet etsin’ şeklinde bir hadisi şerifi vardır” şeklinde konuştu.

"ÖLDÜRDÜKTEN SONRA CESEDE İŞKENCE YAPILMASI İSLAM’DAN UZAKLAŞTIĞIMIZI GÖSTERİR"
Toplumda merhamet problemi olduğunu belirten Müftü Vekili Büyük, toplum olarak neden bu hale gelindiğini sorgulamamız gerektiğini ifade ederek sözlerini şöyle sürdürdü:
“Özellikle son dönemlerde ülke genelinde şiddet olayları artmış bulunmaktadır. Hatta ve hatta öldürmenin yanında öldürdükten sonra cesede işkence edilmektedir. Tabi burada temelde en başta kanaatime göre bizim İslam’dan uzaklaşmamız, İslam’ın merhamet, sevgi ve şefkat içerikli mesajlarını yetişmekte olan neslimize tam öğretememekten kaynaklanıyor. Bugün gerek ailemizde gerek sokakta gerek çarşıda okulda yani toplumun tamamında bir merhamet problemi vardır, şefkat problemi vardır, sevgi problemi vardır. Buradan bakıldığı zaman bu iş toplumun işidir. Ailede merhamet ön plana çıkarılacak, okulda merhamet ön plana çıkarılacak, çarşıda pazarda merhamet ön plana çıkarılacak. Bugün yetişmekte olan çocuklarımız duygu eğitiminden de uzak bırakılmaktadır.”

"FİLMLER ŞİDDETİ KÖRÜKLEMEKTEDİR"
“Özellikle son dönemlerdeki televizyondaki filmler bile şiddeti körüklemektedir. Bunun yerine ne yapılabilir? Bunun yerine de sevgiyi, merhameti, kardeşliği ön plana çıkaracak filmlerle, dizilerle gençlerimize hitap edebiliriz. Bugünün insanında eksik olan sevgi, merhamet, kardeşlik gibi konuları biz kardeşlerimize öğretebiliriz. Aslında temeldeki sorun bu konudaki İslami kaidelerin gençlerimiz tarafından tam bilinmeyişidir.”

AİLEDE KIZ VE ERKEK ÇOCUKLARA EŞİT MUAMELE
Aile içerisinde çocuklara eşit derecede sevgi ve şefkat beslemek gerektiğini vurgulayan Celal Büyük, “Eğer bir aile içerisinde erkek çocuklarımızı ön plana çıkartır kız çocuklarımızı biraz geri plana atarsak, aynen cahiliye döneminde olduğu gibi, erkek çocuklarımızı daha fazla sever kız çocuklarımızı onlardan daha az seversek, şefkat, merhamet, eğitim konusunda kız çocuklarımızı geri plana itersek işte o zaman o ailede yetişen erkek çocukların kadına bakışı değişiyor. Dolayısıyla ileriki dönemlerde gençlerde kadına yönelik bir şiddet temayülü ortaya çıkmaya başlıyor. Aile içerisinde çocuklarımızı yetiştirirken buna dikkat etmeliyiz. Doğu toplumunda erkek çocuk daha değerlidir. Aile içerisinde böyle bir ayrıma gidildiği zaman çocuk aileden gördüğünü yapıyor. Aile içerisinde nefrete sebep oluyor” diye konuştu.

NASIL BİR AİLE EĞİTİMİ ALDILAR
“Peygamber efendimizin kadına bakışı, hiçbir dönem hanımına el kaldırmamış sevmediği bir husustan dolayı azarlamamıştır. Ben kadını dövüyorum ama benim referansım Hazreti Peygamber’dir diyen hiçbir zaman olmamıştır, olamaz da. Bırakın dövmeyi hiçbir zaman kadını azarlamamıştır. Dolayısıyla biz bu anlayışa hakim olur Allah’ın bize lütfetmiş olduğu kız çocuklarımızı da erkek çocuklarımızı da bir tutarsak o zaman sevgi üreten merhamet üreten yarınlarımız olacak. Aslında biz bugün bu şiddet olaylarını konuşurken bu gençleri yetiştiren 15-20 yıl önceki insanları konuşmamız lazım. Yani bunlar hangi eğitimden geçtiler, hangi aile ortamında büyüdüler de canavar haline geldiler. Bu günün sorunu değil geçmişin sorunu ama yarınında sorunu olmaması için bu tedbirleri almamız gerekiyor. İnsanı insan yapan ortak değerler vardır. Adı üstünde insan yani herhangi bir cinsiyet ayrımı yapmıyoruz. İnsanı insan yapacak ahlaki değerleri hem kız çocuklarımıza hem erkek çocuklarımıza aynı oranda öğretmemiz, anlatmamız gerekiyor. Evet kız çocuğu büyüdüğü zaman anne olacak, ama erkek çocuk da büyüdüğü zaman baba olacak.”

"BU MEMLEKETTE MAHKEME VAR"
Gün geçtikçe artış gösteren şiddet ve vahşet olaylarında gerekçe olarak belirtilen namus temizleme meselesini değerlendiren Büyük, herkesin kendi adaletini sağlamaya çalışmasının doğuracağı kaos ortamına değinerek, “Aile içinde bir geçimsizlik olduğu zaman veya gayri ahlaki bir davranış eşler arasında olduğu zaman mahkemeye başvuracak boşanma talep edecek. Eğer giderilebilecek bir husussa Kuran’ı Kerim’in ifadesiyle hem erkek hem kadın tarafından birer kişi barıştırmaya çalışacak. Çünkü ailenin sürekliliği devamlılığı İslam’da önemlidir. Ama gayri ahlaki bir davranış oldu da eşler bir arada bulunamayacak o zaman bunun yolu silahı eline alıp da kendi işini kendin yapmak değildir. Bu memleketin mahkemeleri, hakimleri, polisi var. Dolayısıyla bu konuda da nefsimize, şeytana uymayacağız. Devlete müracaat edeceğiz” dedi.

Kadına şiddet olaylarını sosyal açından değerlendiren Sosyolog Fatma Zehra Fidan, araştırmaların ortaya çıkardığı gerçek kadına şiddetin son 4 yılda yüzde 2 bin 400 arttığı yönünde olduğunu, en son Özgecan olayında Türkiye’nin ayağa kalktığını söyledi.

"KADIN TARİHİNİN OLMAYIŞI TESADÜF DEĞİL"
“Kadına yönelik zaten tarihsel süreçten gelen bir kadının kodlanmışlığı var. Bu zaten sadece bizim kültürümüzle alakalı bir durum değil. Feminizmin Avrupa’da ortaya çıkması tesadüfi bir durum değil. Bütün dünya toplumlarında kadının tarihte hiç adının olmayışı bir kadın tarihinin olmayışı tesadüfi değildir. Bütün kültürlerde kadın öteden beri ikincilleştirilmiştir öteleştirilmiştir ve erkeğin hizmetine verilen bir varlık muamelesi görmüştür. Son dönemde feminist çalışmalar bunun böyle olmadığını kadının kendi kendine inşasını yapabildiğini göstermek bağlamında çok önemli şeyler yaptılar kadın hareketleri. Bu anlamda da İslamcı Kadın Hareketleri (Feminist Teoloji) kendi dini duygularından ayrılmadan aslında kadının din adına geleneğin dayattığı kurallarla köşeye sıkıştırılmışlığını ortaya koyan özellikle Ortadoğu’da çok fazla çalışmalar mevcut.”

"İKTİDARIN HAKİM SÖYLEMİ ŞİDDET MESELESİNİ KAŞIYOR"
“Şiddet Türkiye’de zaten vardı ve mücadele veriliyordu. Biz demokratikleşme arzusunda, çabasında olan bir toplum olarak her geçen gün daha iyiye gitmek yerine her geçen gün kötüye gitmemizin arka planına bakmamız gerektiğini düşünüyorum. Kim ne derse desin mevcut iktidarın hakim söyleminin bu meseleyi kaşıdığını bu meseleyi tahrik ederek çoğalttığını düşünüyorum. Zaten kadın erkek ilişkileri ve kadına bakış konusunda hastalıklı bir toplumuz sağlıklı düşünemeyen bir toplumuz. Maalesef dine bakış açısının kadın erkek arasındaki mekânsal ayrılık ilkesinin çok sağlıksız bir şekilde işlediğini görüyorum bizim toplumumuzda. Ama bu dini gruplarda mekânsal ayrılık ilkesi kutsal metinlere dayandırılarak bir şekilde yapılıyor. Fakat bugün ki hakim paradigmadaki söylemin gelenekten beslenen bir muhafazakarlık olduğunu düşünüyorum dinden değil. Gelenekten beslenerek kadını öteleyen muhafazakârlık. Şu andaki hakim söylemde kadını koruma iddiası olabilir ancak arkadan arkaya aslında zihinlerdeki kadının yerini ötelenmişliğini kaba saba ifadelerle ortaya koyan bir dil var karşımızda. Ben bu yaşa geldim bugüne kadar bu kadar kadının aşağılandığına şahit olmadım. Zaten hastalıklı bir toplumuz dedik ruhsal anlamda kadın erkek ilişkilerini doğru inşa edememişiz bunu tahrik ettiğini düşünüyorum.”

"KADIN KADININ KURDUDUR"
Kadın kadının kurdu olduğu ifade eden sosyolog Fatma Zehra Fidan, ataerkil toplum yapısında kadın gençken mağdurdur yaş aldıkça, ilerledikçe, oğul sahibi oldukça erkeklerin dünyasında erkek gibi kabul görür ve hakim paradigmanın içine girdiğini söyledi.

Fidan, “Önceki mahkumiyeti yaşlandıkça ve çoluk çocuk sahibi oldukça mahkumiyetinden özgürleşerek hakimiyete dönüşür. Bu geleneksel kültürde böyledir. Dolayısıyla 'Kadın kadının kurdudur' gibi bir söylem inşa ediyor. Zamanında çektiği acıları benim kızım, gelinim çekmesin tarzında bir yaklaşım değil, biz nasıl çektiysek biz nasıl o yollardan geçtiysek onların da çekmesi lazım gibi çok kaba kendi gücünü kullanma bakış açısı var. Rasyonel bakamayan duygusal anlamda bir bozum var. Duygusal anlamda kadının da kendi hemcinsine karşı ciddi bir tahribatı var” şeklinde konuştu

"ERKEĞİN ZİHNİ ANNE TARAFINDAN ÖRÜLÜYOR"
Kadına şiddete maruz bırakan kadını öteleyen erkeğin zihninin anne tarafından örüldüğünün altını çizen Zehra Fidan, “Bu insanlara bütün şiddeti anneler aşılıyor asla böyle bir şey söylemek istemiyorum. Şiddet gören bir annenin çocuğu da olabilir, buna taraftar olmayan bir annenin çocuğu da olabilir. Şiddet konusunda şiddete tanıklık eden insanların ileride şiddete maruz kalma ve şiddeti uygulama oranları yüksek çıkıyor. Bunları yadsımıyorum fakat bu bakış açısının beslenmesinde kadınların rolü çok önemli. Biz onun için toplumda öncelikle kadınları bilinçlendirmeli ve zihinleri üstünde düşünmeliyiz. Burada medya kadının kalitesini iyice aşağı düşüren, zihinsel anlamda ilerlemesini sağlayacak programlar yerine onu aptal yerine koyan kapitalist sistemin cinsel metası haline getiren onu yüceltmek adına metalaşmaya teşvik eden programlar yapıyor. Aslında kadınlar kendilerini geliştirmeye çok yönelik hazır varlıklar. Toplum olarak onlara karşı görevimizi yapamıyoruz” dedi.

Kaynak: İHA