Avukat Özkurt Açıklaması

Avukat Mustafa Özkurt, Türkler'in yeniden büyük devlet kurmak zorunda olduğunu söyledi.

Avukat Özkurt Açıklaması

Hoca Ahmet Yesevi Kültür Merkezinde düzenlenen programda konuşan Avukat Mustafa Özkurt, büyük devlet olmanın çok emek ve sorumluluk istediğinden dolayı hiç de kolay olmadığını söyledi.

Kosova’ya ilk gittiğinde Goralı bir aileyi ziyaret etme imkânı bulduğunu belirten Özkurt, "Bizi evine davet eden Ayşe Rasto isimli kızımızın 90 yaşlarındaki dedesi bana burada akrabalarınızı ziyarete mi geldiniz?’ dedi.

Ben de, ‘hayır benim burada akrabam yok. Ben Türkiye’nin İstanbul’a göre güney ucunda kalan Şanlıurfalıyım’ dedim. Bana, ‘peki seni buraya ne getirdi’ deyince kendisine; Türk’ün olduğu yere olan gönül bağım getirdi, demem üzerine; ‘Peki bizi burada niçin yalnız bıraktınız’ dedi.

Böyle bir soru beklemediğimden, bir müddet pencereden görünen dağlara baktım. Ancak şunu söyleyebildim. “Ah. Dayı… Benim kollarıma bir taraftan sırtlanlar, diğer taraftan bacaklarıma çakallar saldırmıştı. Ancak gövdemi kurtarabildim” diyebildim.

Bu olaydan dolayı derinden etkilendiğini anlatan Özkurt, şunları söyledi: “Türkiye’nin mutlaka büyük bir devlet olması gerektiğine bir kere daha hükmettim. Devlet, belirli bir insan topluluğunun, belirli bir toprak parçası üzerinde egemen olmasıyla oluşan, hukukî kişiliğe sahip devamlı bir teşkilattır.’ diye tanımlanmaktadır. Bu tanımdan da anlaşılacağı üzere; Bir devletten bahsedebilmek için üç temel unsurun bir arada olması gerekir. Bunları şöyle sıralayabiliriz; Devletin birinci unsuru olan insan topluğuna hukukta millet denir. Millet birbirlerine birtakım bağlarla bağlanmış olan insanlardan oluşur. İkinci unsur toprak unsuruna hukukta ülke denir. Üçüncü unsur iktidardır. Buna hukukta egemenlik denir. Bir devletten bahsedebilmek için bu üç unsurun mutlaka birlikte olması şarttır.”
Avrupa’da modern matbaa tekniğinin ilk kullanılmaya başlamasıyla aydınlama çağının başladığını anlatan Özkurt, sözlerini şöyle sürdürdü: “Avrupa devletlerinin karşısında, geçmişte yüksek medeniyetler kurmuş olmasına karşılık gelişen ve değişen dünyaya ayak uyduramamış, dinin tetikleyici fonksiyonuna rağmen ilerlemede Osmanlı geri kalmıştır. Viyana kuşatmasından sonra başlayan yılgınlık toplumun bütün kesimlerini domino taşı gibi etkilemeye başlamış zaman içinde Batı lehine aradaki uçurum artmıştır. Bunun başlıca nedeni ilmiye sınıfının kalitesinin düşmesi, dine hurafelerin karıştırılmasıyla yozlaşmadan kaynaklanmıştır. Eğitim ve öğretimin bozulması ve buna yeteri kadar değer verilmemesi sonucu bu gününde sıkıntılarının kaynağı olmuştur. Büyük devlet olmanın temeli doğru eğitimle atılır. İslam dünyasında çekilen acıların altında eğitimsizlik yani cehalet yatmaktadır. Sosyal ve ekonomik hastalıkların tek çaresi doğru eğitimdir. Türkiye’nin bir taraftan Avrupa’nın, diğer taraftan da Ortadoğu’nun bir parçası olduğunu anlatan Özkurt, sözlerine şöyle devam etti: “Her iki bölgeden de en fazla etkilenen bir ülkedir. Ortadoğu yer altı ve yerüstü kaynakları bakımından ilk çağlardan beri zenginliği bilinen bir yerdir. Bu zenginliğine rağmen burada yaşayan insanların refahtan yeteri kadar pay almadığını görmekteyiz. Unutmamız gereken bir husus ta Batıyı yalnız din eksenli görmemeliyiz. Batı fikriyatı olgusu özellikle 16.yüzyıl sonlarında temelleri atılan fikri kabullerin bir ürünü olup, Batı sömürgeciliğinin alt yapısı oluşturulmuştur. Batının vandalist refah hırsızlığı Haçlı Seferleriyle başlamış, Kızılderili soygunları ile devam etmiştir. Onu bitirdikten sonra petrolün kullanım alanı artınca petrol yataklarına sahip olan Ortadoğu’ya yönelmiştir. Batının sıkça dillendirdiği demokrasi, insan hakları gibi kulağa tınısı hoş gelen söylemler zehrin altın kasede sunulmasındır. Irak’a demokrasi getirenlerin Bağdat’ı nasıl yağmaladıklarını hatırlarsınız. İnsanın yapısında, kendisine yapılmasını istemediği bir şeyi başkasına yapmamak yatmaktadır. Ancak bir başkasına kendi menfaat ve nefsine uyanı kötü olduğunu bildiği halde yapabilmesi için önce zihinde onu ötekileştirip “o bunu hak ediyor” fikrinin oluşması gerekir. Yani kötülüğü yapabilmenin öncelikle bir fikri alt yapısının oluşması gerekmektedir. Bizim aldığımız eğitimde batının fikri yapısını Fransız bilim adamları atmış gibi gösterilir. Aslında batının fikri alt yapısını, dolayısıyla vicdanını İngiliz bilim adamları şekillendirmiştir“.
Kaynak: İHA