Tin Suresinin Anlamı Nedir? Tin Suresi Meali Nasıldır? Arapça ve Türkçe Okunuşu

Kur’an-ı Kerim’in kısa sureleri arasında yer alan Tin suresi, Mekke döneminde nâzil olmuştur. Buruc suresinden sonra indirilen sure, adını ilk ayetinde geçen ‘Tin’ kelimesinden alır. Sekiz ayetten oluşan Tin suresinde, insanın evrendeki konumu ve inkar edenlerin karşılaşacağı azaptan bahsedilir. Peki, Tin suresinin anlamı nedir? Tin suresi meali nasıldır? İşte Tin suresinin Arapça ve Türkçe okunuşu…

Tin Suresinin Anlamı Nedir? Tin Suresi Meali Nasıldır? Arapça ve Türkçe Okunuşu
Mekke döneminde inen Tin suresi, toplam sekiz ayetten oluşmaktadır. İsmini ilk ayetinde geçen ‘Tin’ kelimesinden alan surenin ismi ‘incir’ anlamına gelir. Müfessirler bu sureden önce gelen surelerde Allah’ın resulüne verdiği nimetlerden bahsederken bu surede ise Mekkeli mürşiklerin inkarlarından bahsedilir. Peki, İslam alemi için son derece önemli olan Tin suresinin anlamı nedir? Tin suresinin meali nasıldır? İşte Tin suresi hakkında merak edilenler…

TİN SURESİ ARAPÇA OKUNUŞU


Bismillahirrahmanirrahiym

Vettiyni vezzeytuni.

Ve turi siyniyne.

Ve hazelbeledil'emiyni.

Lekad halaknel'insane fiy ahseni takviymin.

Sümme redednahü esfele safiliyne.

İnnelleziyne amenu ve amilussalihati felehum ecrun gayru memnuun

Fema yukezzibuke ba'du biddiin,

Eleysallahu bi ahkemil hakimiyn.

TİN SURESİ TÜRKÇE MEALİ


Rahman ve Rahim Olan Allah'ın Adıyla

Tîn'e ve zeytûn'a andolsun.

Sinâ Dağına andolsun,

Bu güvenli şehre (Mekke'ye) andolsun ki,

Biz, gerçekten insanı en güzel bir biçimde yarattık.

Sonra onu, aşağıların aşağısına indirdik.

Ancak, iman edip salih ameller işleyenler başka. Onlar için devamlı bir mükafat vardır.

(Ey insan!) Böyle iken, hangi şey sana hesap ve cezayı yalanlatıyor?

Allah, hükmedenlerin en iyi hükmedeni değil midir? Peki, Tin suresinin tefsiri nasıldır?

Tin Suresinin Anlamı Nedir? Tin Suresi Meali Nasıldır? Arapça ve Türkçe Okunuşu


TİN SURESİ TEFSİRİ


1-Tîn'e ve zeytûn'a andolsun.

2-Sinâ Dağına andolsun,

3-Bu güvenli şehre (Mekke'ye) andolsun ki,

4-Biz, gerçekten insanı en güzel bir biçimde yarattık.

Yüce Allah kendisinin ilim, sanat ve kudret sıfatlarını gösteren dört önemli varlığa yani insanın maddî gıdalarından olan incir ve zeytine ve mânevî gıdası olan vahyin indiği Sînâ dağı ile “emin belde”ye (Mekke), insanların muhtaç oldukları maddî ve mânevî ikramların mükemmel örneklerine yemin ederek insanı en güzel biçimde yarattığını, hem bedenen hem de ruhen yükümlülük alabilecek yeteneklerle donattığını ifade buyurmuştur (insanın seçkin yaratılışı ve üstünlüğü hakkında ayrıca bk. İsrâ 17/70).
Bir görüşe göre incir ve zeytin, mecaz olarak bu ağaçların çokça bulunduğu toprakları, yani Akdeniz’in doğusunda bulunan Filistin ve Suriye’yi simgelemektedir. Kur’an’da adı geçen peygamberlerin çoğu bu topraklarda yaşadıkları ve tebliğde bulundukları için bu iki ağaç cinsi bu peygamberlerin dile getirdiği dinî öğretilerin sembolü olarak kabul edilmektedir. Kezâ “tîn” ve “zeytûn” kelimeleri hakkında, ilkiyle Mekke’deki Mescid-i Haram’ın, ikincisiyle Kudüs’teki Mescid-i Aksâ’nın kastedildiği gibi daha başka sembolik izahlar yapılmıştır. Ancak Şevkânî’nin de haklı olarak belirttiği gibi bu tür yorumların aklî ve naklî dayanağı yoktur (V, 545-546).
Âyette Sînâ dağı için kullanılan sînîn kelimesinin Habeşçe veya Nabatça olduğu ve “verimli, bereketli, bol ağaçlı” veya “mübarek” anlamına geldiği belirtilir (Râzî, XXXII, 10; İbn Âşûr, XXX, 421). Mekke’nin “güvenli şehir” olarak anılmasının sebebi ise gerek İslâm’dan önce gerekse İslâmî dönemde buranın bir barış kenti olarak tanınması ve orada her türlü kan dökmenin yasaklanmasıdır.

“En güzel biçim” diye çevirdiğimiz ahsen-i takvîm tamlaması bu bağlamda insana Allah tarafından verilen en güzel ve en mükemmel biçim ve yapıyı, bu sayede insanın, yeryüzü varlıkları içinde gerek fizyolojik gerekse ruhsal yetenekler bakımdan en mükemmel ve en seçkin canlı olarak yaratılmış olmasını ifade eder. Yaratılmışların en mükemmeli olan insanda bulunan –âyetteki deyimiyle– bu güzelliğin kaynağı, Allah’ın onu kendi eliyle yaratıp ruhundan üflemesi (bk. Sâd 38/72), “kendi sûreti üzere” (kendi sıfatlarından ona –insanlık düzeyinde olmak üzere– lutufta bulunarak) yaratması (bk. Buhârî, “İsti’zân”, 1; Müslim, “Birr”, 115), onu yeryüzünde halife kılması (bk. Bakara 2/30; bilgi için bk. Süleyman Uludağ, “Ahsen-i Takvîm”, DİA, II, 178) vb. lutuf ve inayetleridir. Müfessirler Allah’ın insandan daha güzel mahlûku olmadığı kanaatindedirler. Zira Allah insanı canlı, bilen, irade sahibi, konuşan, işiten, dinleyen, gören, düşünüp tedbir alan, hikmetle hareket eden ve bütün bu özellikleri sayesinde fizik bakımdan kendisinden daha güçlü varlıklar üzerinde bile hâkimiyet kurabilen bir varlık olarak yaratmıştır ki bütün bu vb. sıfatlar aynı zamanda ilâhî sıfatların bir kısmının ondaki yansımaları, tecellileridir (krş. Şevkânî, V, 546).

Tin suresinin tefsiri ve meali Diyanet İşleri Başkanlığı tarafından gerçekleştirilmiştir.