ANALİZ - Hindistan'ın Keşmir Kararı Çözüm Arayışlarına Darbe
Hindistan’ın CammuKeşmir hamlesinin zamanlamasına ilişkin en önemli faktör, Trump'ın söylemi sonrasında oluşan “Keşmir sorununun uluslararasılaşmasının fitili mi ateşleniyor” sorusuna hemen cevap verme isteği Keşmir’in bir “iç mesele” olarak görüldüğü Hindistan tarafında, hamleye ilişkin diğer faktörler ise yaklaşan Bağımsızlık Günü ve beklenen düzeyde seyretmeyen Hint ekonomisi olarak gösterilebilir.
İSTANBUL -DUYGU ÇAĞLA BAYRAM- Keşmir sorunu yaklaşık beş ay sonra yeniden gündemde yankılanmaya başladı. Buna sebep olan ise Hindistan tarafı. Aslında Başbakan Narendra Modi’nin Cammu-Keşmir kararı sürpriz değildi. Anayasa’nın 370. maddesini iptal etmek Modi’nin seçim kampanyasındaki manifestosunun bir parçasıydı. Ama neden şimdi?
Zamanlama konusundaki belirleyici faktörlerden ilki, Pakistan Başbakanı İmran Han’ın Temmuz sonunda gerçekleştirdiği üç günlük ABD ziyaretinin en önemli amaçlarından birinin de Keşmir konusunda Amerikan desteğini kazanabilmek olmasıydı. Söz konusu temaslar sırasında ABD Başkanı Donald Trump’ın ileri sürdüğü arabuluculuk iddiası epey ses getirmişti. Modi’nin Keşmir konusunda kendisine arabuluculuk teklifinde bulunduğunu söyleyen Trump, hiç vakit kaybedilmeden Hint yetkililer ve medya tarafından yalanlanmıştı. Gerçek şu ki sözü edilen İmran Han ziyareti sırasında Trump’ın arabuluculuk görevini üstlenme olasılığının gündeme gelmiş olması, “Keşmir sorununun uluslararasılaşmasının fitili mi ateşleniyor” fikrini akıllara getirmişti. Ancak Keşmir’in bir “iç mesele” olarak görüldüğü Hindistan tarafında, buna kapı aralayabilecek en ufak bir adıma dahi fırsat verilmeme olasılığı çok daha güçlüydü. Dolayısıyla Modi hükümetinin söz konusu Keşmir revizyonunun zamanlaması, yukarıda aktarılan gelişmeyle paralel düşünüldüğünde, oldukça net ve güçlü bir cevap niteliğine bürünüyor.
Öte yandan Hindistan’ın Cammu-Keşmir hamlesinin zamanlamasına ilişkin diğer faktörler olarak, yaklaşan Bağımsızlık Günü’nden ve beklenen düzeyde seyretmeyen Hint ekonomisinden söz edilebilir. Nitekim Cammu-Keşmir kararının, Hindistan’ın 15 Ağustos’taki Bağımsızlık Günü kutlamaları için ya da Hint ekonomisindeki artan endişelerden kaçınmak için zamanlanmış olması da mantık çerçevesinde anlamlı görünüyor. En nihayetinde, Narendra Modi bir seçim vaadini daha yerine getirmiş ve Cammu-Keşmir’in 70 yıllık statüsünü yerle yeksan eden kararı hayata geçirmiştir. Peki, nedir bu karar ve anlama gelmektedir?
Hint anayasasının Cammu-Keşmir’i özerk kılan 370. maddesinin değişimini öngören yasa tasarısı, Pazartesi günü Parlamento’nun üst kanadı olan Rajya Sabha’da (Eyaletler Meclisi) 61 ret oyuna karşın 125 evet oyuyla, alt kanat Lok Sabha’da (Halk Meclisi) ise 70 ret oyuna karşın 370 evet oyuyla Salı günü kabul edildi. Neticede artık Hindistan’ın 29 yerine 28 eyaleti bulunuyor. Başka bir anlatımla, Cammu-Keşmir artık özerk bir Hint eyaleti değil; Cammu-Keşmir ve Ladakh olmak üzere iki ayrı “Birlik Toprağı” statüsünde. Böylelikle, Hinduların çoğunluk alanı Cammu ile Müslümanların çoğunlukta olduğu Keşmir vadisini kapsayan Cammu-Keşmir eyaletine özerklik veren 70 yıllık bir hükmü, yani Hindistan anayasasının 370. maddesini iptal eden Modi yönetimi, söz konusu eyaleti (merkezi hükümetin doğrudan kontrolü altında) iki bölgeye bölen yasa tasarısını da meclisten geçirmiş oldu. Dolayısıyla Hindistan hükümeti, kontrol ettiği bölgeyi Hindistan’ın geri kalanına kalıcı olarak dâhil etme düşüncesini de gerçekleştirmiş oldu.
Hindistan tarafınca hayata geçirilen söz konusu radikal karar kuşkusuz en başta Pakistan ve Çin’in tepkisine yol açtı. Attığı adımla “bölgede yeniden bir Hindistan-Pakistan savaşı tetiklenir mi” sorusunu akıllara getiren Hint hükümeti, özellikle Çin’e karşı oldukça sert bir uyarıda bulundu: Çin’in 8 bin kilometrekarelik kuzeybatı toprağını işgal etmiş olmasına dikkat çeken Hindistan, Keşmir’in bir “iç mesele” olduğunun altını çizdi. Bununla birlikte, başka ülkelerin içişlerine karışmayan Hindistan’ın, benzer şekilde diğer ülkelerden de aynı davranışı beklediğine vurgu yapıldı.
Yaşanan Keşmir gelişmesine kayıtsız kalmayan ve bu tür meselelere her daim duyarlı yaklaşan Türkiye ise mevcut gerilimin yeniden alevleneceğinden endişe duyduğunu belirterek tarafların rızasıyla, bölgede gerginliğin azaltılmasına yönelik katkı sağlayabileceğini ifade etti.
- Hindistan anayasasının 370. maddesi neyi ifade ediyordu?
Hint anayasasının 370. maddesi ile söz konusu maddenin 35a fıkrası, Hindistan’ın kontrolü altında bulunan Cammu-Keşmir eyaletine özel bir statü tanımakta ve merkezi hükümetin eyaletteki gücünü sınırlandırmaktaydı. Buna göre, Hindistan parlamentosunun Cammu-Keşmir’e ilişkin yasama yetkisi savunma, dış ilişkiler ve iletişimle ilgili konularla sınırlıydı ve diğer tüm konular için Hindistan parlamentosu sadece Cammu-Keşmir hükümetinin anlaşmasıyla yasama faaliyeti yapabilmekteydi. 370. maddenin 35a fıkrası uyarınca, Cammu-Keşmir hükümetine, bölgede daimi oturum iznine sahip olma hakkının kimlere verilebileceğini saptama ve belirlenen kişilere kamu sektöründe istihdam, taşınmaz mal edinme, burs ve diğer yardım türlerinden yararlanma haklarını sağlama yetkisi verilmekteydi.
- Modi hükümetince atılan adım ne anlama geliyor?
Yürürlüğe giren “Eyaletin Yeniden Yapılandırılması Teklifi” ile Cammu-Keşmir eyaleti ikiye bölünecek şekilde yeniden düzenlenmiş oldu: Kargil ve Leh bölgelerini içeren “Ladakh Birlik Toprağı” ile eyaletin Kargil ve Leh dışındaki bölgelerini içeren “Cammu-Keşmir Birlik Toprağı”.
Çandigarh Birlik Toprağı örneğinde olduğu gibi, Ladakh’ın bir yasama organı olmayacak. Cammu-Keşmir Birlik Toprağı ise Delhi ve Puduçeri Birlik Toprakları’nda olduğu gibi, kanun ve düzen gibi temel konularda merkezi hükümetle birlikte hareket eden bir yasama organına sahip olacak.
Dolayısıyla Cammu-Keşmir bölgesi şimdi diğer Hint vatandaşlarına uygulanan yasalarla yönetilecek. Cammu-Keşmir’in kendi anayasasına sahip olmak, savunma, iletişim ve dış ilişkiler dışındaki tüm meselelerde karar alma hakları ortadan kaldırılmış oldu. Aynı zamanda, bölge dışından gelen Hint vatandaşlarının daimi olarak yerleşmesi, toprak satın alması, yerel yönetim işlerini elinde tutması ve eğitim bursları kazanmasının da önü açıldı. Bunun beraberinde Ladakh Yeni Delhi tarafından doğrudan yönetilen bir idari bölgeye dönüştürülmüş oldu.
- Bölgenin gelecek senaryosu ne olabilir?
Görülen o ki 2014 yılında göreve gelen, ardından bu yılki seçimlerde daha da güçlenen Başbakan Narendra Modi ve partisi BJP, Hindutva ideolojisini sürdürmekte kararlı. Bir istisna özelliği taşıyan Hindistan idaresi altındaki Keşmir toprakları da artık söz konusu inanıştan nasibini almaya başlamış görünüyor. Gerçek şu ki Hint hükümetinin gerçekleştirmiş olduğu “yeniden yapılandırma” hamlesi, ülkedeki en kalabalık Müslüman nüfusun yaşamakta olduğu bölgenin demografik yapısının değiştirilebilmesine epey güçlü bir olanak sağlıyor. Cammu-Keşmir’in kendine özgü Müslüman kimliğinin anayasal teminatı olan 370. maddenin yok edilmesi, aynı zamanda bölge dışındaki Hint vatandaşlarının bölgeye yerleşebilmesine ve eyalet hükümetindeki kamu görevlerinde bulunabilmesine imkan veren tüm kapıların da ardına kadar açılmış olması anlamına geliyor. Kısacası, Hindistan’ın bu adımı, “Keşmir’in Hintleştirilmesi” yolunda bir hazırlığın yapılıp yapılmadığı kaygısını uyandırmıyor değil. Bu noktada en muhtemel felaket senaryosu ise bölgedeki Müslüman nüfusun sistematik bir şekilde eritilerek Hindistan’ın kronik Keşmir sorununu kendince “çözüme” kavuşturmasıdır. Nitekim Hindistan yönetimindeki Keşmir'in özel statüsünün kaldırılmasıyla birlikte, bölgenin dış dünyayla bağlantısını neredeyse tamamen koparacak şekilde iletişim ambargosu uygulanmaya başlaması bundan sonraki süreçte meydana gelebilecek hak ihlallerine ilişkin endişeleri de artırıyor.
- En adil çözüm nasıl sağlanabilir?
Açıkçası bölgenin tüm dinamikleri açısından adil bir çözüm bulmak çok zor. Çin’i hesaba katmazsak eğer, Pakistan’la birlikte Hindistan’ı bir “Keşmir masasında” çözüm için bir araya getirmek için önce Hindistan’ın bölgeye yönelik “iç mesele” algısının kırılması gerekecektir. Gerçekten de Birleşmiş Milletler (BM) kapsamında ve Türkiye’nin de katkı sunabileceği, ancak tarafların yalnızca Hindistan ve Pakistan olacağı bir “Keşmir masası” kurulabilir. Böylelikle Keşmir konusu ne Hindistan’ın istemediği gibi “uluslararasılaşmış” olur ne de çözümün önünde bir set oluşturan “iç mesele” mantığı gözetilmiş olur. Bu kapsamda ayrıca samimiyet, duyarlılık, sağduyu, diyalog gibi bir dizi çözüm reçetesi çıkartılabilir. Fakat Hindistan’ın bu tür çözüm önerilerine sıcak bakması maalesef çok düşük bir olasılık. Aslında en net ve doğrudan çözümün “Keşmir’in geleceğini Keşmir halkına bırakmak” olduğu çok açık olmakla birlikte, sözü edilen yöntem bir o kadar da hayalci ve olanaksız. Doğrusu, Keşmir bölgesinde bir şekilde hâkimiyet kurmuş olan aktörlerin hiçbiri, kendi inisiyatifiyle söz konusu topraklardan vazgeçme ihtimalini göze almaz.
- Keşmir sorununun arka planı nedir?
İmparatorluklarının kıymetli bir parçası saydıkları Hint alt kıtasından çekilirken İngilizler, klasik “böl-yönet” mantığını devreye sokmuş ve bu mantığı işlevselleştirecek bir parametre olarak da bölgedeki din faktörünü baz almıştır. Dolayısıyla söz konusu coğrafya (Hinduizm temelinde Hindistan ve Müslüman tabanında Pakistan olmak üzere) genel anlamda ikiye bölünmüş, ancak bunun haricinde birçok prenslik de kendi haline bırakılmıştır. Sözü geçen bu prenslikler ya Hindistan’a ya da Pakistan’a katılmış ve Keşmir istisnası dışında prensliklerin entegrasyonuyla ilgili kayda değer herhangi bir sorun yaşanmamıştır. Burada en temel neden, prensliklerin nüfus çoğunluğunu dikkate alarak tercih yapabilmiş olmasıydı. Keşmir’in istisna olması ise bu fırsattan yararlanamamış olmasından kaynaklanıyor. Sözü edilen dönemde nüfusunun neredeyse yüzde 90’ını Müslümanların oluşturmasına rağmen, Hindu dinine mensup olan Keşmir prensi tercihini Hindistan’a bağlanmaktan yana kullanmıştı. Keşmir halkının Pakistan’a katılmak istemesiyle patlak veren çatışmalar neticesinde Hindistan ve Pakistan devletleri bölgeye asker göndermiş, ardından devreye BM girmişti. Fakat Keşmir sorunu kronikleşen yapısıyla bugüne kadar çözüme kavuşamadan geldi. Bölünme öncesinde tüm Keşmir bölgesini kapsayan “Cammu-Keşmir” adı, bugün de facto olarak bölgenin yüzde 45’ine tekabül eden (Hindistan’ın kontrolü altındaki) toprakları ifade ediyor. BM’nin 1948 kararı, yani “Keşmir’in geleceğine Keşmir halkının karar vermesi” yönündeki adımı, bugüne dek kontrol altında tuttuğu toprakları Hint eyaleti statüsünde yönetmiş olan ve dolayısıyla Keşmir konusunu her fırsatta kendi “iç meselesi” olarak tanımlayan Hindistan tarafından kabul görmüyor.
[Karadeniz Teknik Üniversitesi Uluslararası İlişkiler Bölümü’nde doktora çalışmalarını sürdüren Duygu Çağla Bayram aynı zamanda Güney Asya Stratejik Araştırmalar Merkezi’nde (GASAM) Hindistan uzmanı olarak çalışmaktadır]
Kaynak: AA
Zamanlama konusundaki belirleyici faktörlerden ilki, Pakistan Başbakanı İmran Han’ın Temmuz sonunda gerçekleştirdiği üç günlük ABD ziyaretinin en önemli amaçlarından birinin de Keşmir konusunda Amerikan desteğini kazanabilmek olmasıydı. Söz konusu temaslar sırasında ABD Başkanı Donald Trump’ın ileri sürdüğü arabuluculuk iddiası epey ses getirmişti. Modi’nin Keşmir konusunda kendisine arabuluculuk teklifinde bulunduğunu söyleyen Trump, hiç vakit kaybedilmeden Hint yetkililer ve medya tarafından yalanlanmıştı. Gerçek şu ki sözü edilen İmran Han ziyareti sırasında Trump’ın arabuluculuk görevini üstlenme olasılığının gündeme gelmiş olması, “Keşmir sorununun uluslararasılaşmasının fitili mi ateşleniyor” fikrini akıllara getirmişti. Ancak Keşmir’in bir “iç mesele” olarak görüldüğü Hindistan tarafında, buna kapı aralayabilecek en ufak bir adıma dahi fırsat verilmeme olasılığı çok daha güçlüydü. Dolayısıyla Modi hükümetinin söz konusu Keşmir revizyonunun zamanlaması, yukarıda aktarılan gelişmeyle paralel düşünüldüğünde, oldukça net ve güçlü bir cevap niteliğine bürünüyor.
Öte yandan Hindistan’ın Cammu-Keşmir hamlesinin zamanlamasına ilişkin diğer faktörler olarak, yaklaşan Bağımsızlık Günü’nden ve beklenen düzeyde seyretmeyen Hint ekonomisinden söz edilebilir. Nitekim Cammu-Keşmir kararının, Hindistan’ın 15 Ağustos’taki Bağımsızlık Günü kutlamaları için ya da Hint ekonomisindeki artan endişelerden kaçınmak için zamanlanmış olması da mantık çerçevesinde anlamlı görünüyor. En nihayetinde, Narendra Modi bir seçim vaadini daha yerine getirmiş ve Cammu-Keşmir’in 70 yıllık statüsünü yerle yeksan eden kararı hayata geçirmiştir. Peki, nedir bu karar ve anlama gelmektedir?
Hint anayasasının Cammu-Keşmir’i özerk kılan 370. maddesinin değişimini öngören yasa tasarısı, Pazartesi günü Parlamento’nun üst kanadı olan Rajya Sabha’da (Eyaletler Meclisi) 61 ret oyuna karşın 125 evet oyuyla, alt kanat Lok Sabha’da (Halk Meclisi) ise 70 ret oyuna karşın 370 evet oyuyla Salı günü kabul edildi. Neticede artık Hindistan’ın 29 yerine 28 eyaleti bulunuyor. Başka bir anlatımla, Cammu-Keşmir artık özerk bir Hint eyaleti değil; Cammu-Keşmir ve Ladakh olmak üzere iki ayrı “Birlik Toprağı” statüsünde. Böylelikle, Hinduların çoğunluk alanı Cammu ile Müslümanların çoğunlukta olduğu Keşmir vadisini kapsayan Cammu-Keşmir eyaletine özerklik veren 70 yıllık bir hükmü, yani Hindistan anayasasının 370. maddesini iptal eden Modi yönetimi, söz konusu eyaleti (merkezi hükümetin doğrudan kontrolü altında) iki bölgeye bölen yasa tasarısını da meclisten geçirmiş oldu. Dolayısıyla Hindistan hükümeti, kontrol ettiği bölgeyi Hindistan’ın geri kalanına kalıcı olarak dâhil etme düşüncesini de gerçekleştirmiş oldu.
Hindistan tarafınca hayata geçirilen söz konusu radikal karar kuşkusuz en başta Pakistan ve Çin’in tepkisine yol açtı. Attığı adımla “bölgede yeniden bir Hindistan-Pakistan savaşı tetiklenir mi” sorusunu akıllara getiren Hint hükümeti, özellikle Çin’e karşı oldukça sert bir uyarıda bulundu: Çin’in 8 bin kilometrekarelik kuzeybatı toprağını işgal etmiş olmasına dikkat çeken Hindistan, Keşmir’in bir “iç mesele” olduğunun altını çizdi. Bununla birlikte, başka ülkelerin içişlerine karışmayan Hindistan’ın, benzer şekilde diğer ülkelerden de aynı davranışı beklediğine vurgu yapıldı.
Yaşanan Keşmir gelişmesine kayıtsız kalmayan ve bu tür meselelere her daim duyarlı yaklaşan Türkiye ise mevcut gerilimin yeniden alevleneceğinden endişe duyduğunu belirterek tarafların rızasıyla, bölgede gerginliğin azaltılmasına yönelik katkı sağlayabileceğini ifade etti.
- Hindistan anayasasının 370. maddesi neyi ifade ediyordu?
Hint anayasasının 370. maddesi ile söz konusu maddenin 35a fıkrası, Hindistan’ın kontrolü altında bulunan Cammu-Keşmir eyaletine özel bir statü tanımakta ve merkezi hükümetin eyaletteki gücünü sınırlandırmaktaydı. Buna göre, Hindistan parlamentosunun Cammu-Keşmir’e ilişkin yasama yetkisi savunma, dış ilişkiler ve iletişimle ilgili konularla sınırlıydı ve diğer tüm konular için Hindistan parlamentosu sadece Cammu-Keşmir hükümetinin anlaşmasıyla yasama faaliyeti yapabilmekteydi. 370. maddenin 35a fıkrası uyarınca, Cammu-Keşmir hükümetine, bölgede daimi oturum iznine sahip olma hakkının kimlere verilebileceğini saptama ve belirlenen kişilere kamu sektöründe istihdam, taşınmaz mal edinme, burs ve diğer yardım türlerinden yararlanma haklarını sağlama yetkisi verilmekteydi.
- Modi hükümetince atılan adım ne anlama geliyor?
Yürürlüğe giren “Eyaletin Yeniden Yapılandırılması Teklifi” ile Cammu-Keşmir eyaleti ikiye bölünecek şekilde yeniden düzenlenmiş oldu: Kargil ve Leh bölgelerini içeren “Ladakh Birlik Toprağı” ile eyaletin Kargil ve Leh dışındaki bölgelerini içeren “Cammu-Keşmir Birlik Toprağı”.
Çandigarh Birlik Toprağı örneğinde olduğu gibi, Ladakh’ın bir yasama organı olmayacak. Cammu-Keşmir Birlik Toprağı ise Delhi ve Puduçeri Birlik Toprakları’nda olduğu gibi, kanun ve düzen gibi temel konularda merkezi hükümetle birlikte hareket eden bir yasama organına sahip olacak.
Dolayısıyla Cammu-Keşmir bölgesi şimdi diğer Hint vatandaşlarına uygulanan yasalarla yönetilecek. Cammu-Keşmir’in kendi anayasasına sahip olmak, savunma, iletişim ve dış ilişkiler dışındaki tüm meselelerde karar alma hakları ortadan kaldırılmış oldu. Aynı zamanda, bölge dışından gelen Hint vatandaşlarının daimi olarak yerleşmesi, toprak satın alması, yerel yönetim işlerini elinde tutması ve eğitim bursları kazanmasının da önü açıldı. Bunun beraberinde Ladakh Yeni Delhi tarafından doğrudan yönetilen bir idari bölgeye dönüştürülmüş oldu.
- Bölgenin gelecek senaryosu ne olabilir?
Görülen o ki 2014 yılında göreve gelen, ardından bu yılki seçimlerde daha da güçlenen Başbakan Narendra Modi ve partisi BJP, Hindutva ideolojisini sürdürmekte kararlı. Bir istisna özelliği taşıyan Hindistan idaresi altındaki Keşmir toprakları da artık söz konusu inanıştan nasibini almaya başlamış görünüyor. Gerçek şu ki Hint hükümetinin gerçekleştirmiş olduğu “yeniden yapılandırma” hamlesi, ülkedeki en kalabalık Müslüman nüfusun yaşamakta olduğu bölgenin demografik yapısının değiştirilebilmesine epey güçlü bir olanak sağlıyor. Cammu-Keşmir’in kendine özgü Müslüman kimliğinin anayasal teminatı olan 370. maddenin yok edilmesi, aynı zamanda bölge dışındaki Hint vatandaşlarının bölgeye yerleşebilmesine ve eyalet hükümetindeki kamu görevlerinde bulunabilmesine imkan veren tüm kapıların da ardına kadar açılmış olması anlamına geliyor. Kısacası, Hindistan’ın bu adımı, “Keşmir’in Hintleştirilmesi” yolunda bir hazırlığın yapılıp yapılmadığı kaygısını uyandırmıyor değil. Bu noktada en muhtemel felaket senaryosu ise bölgedeki Müslüman nüfusun sistematik bir şekilde eritilerek Hindistan’ın kronik Keşmir sorununu kendince “çözüme” kavuşturmasıdır. Nitekim Hindistan yönetimindeki Keşmir'in özel statüsünün kaldırılmasıyla birlikte, bölgenin dış dünyayla bağlantısını neredeyse tamamen koparacak şekilde iletişim ambargosu uygulanmaya başlaması bundan sonraki süreçte meydana gelebilecek hak ihlallerine ilişkin endişeleri de artırıyor.
- En adil çözüm nasıl sağlanabilir?
Açıkçası bölgenin tüm dinamikleri açısından adil bir çözüm bulmak çok zor. Çin’i hesaba katmazsak eğer, Pakistan’la birlikte Hindistan’ı bir “Keşmir masasında” çözüm için bir araya getirmek için önce Hindistan’ın bölgeye yönelik “iç mesele” algısının kırılması gerekecektir. Gerçekten de Birleşmiş Milletler (BM) kapsamında ve Türkiye’nin de katkı sunabileceği, ancak tarafların yalnızca Hindistan ve Pakistan olacağı bir “Keşmir masası” kurulabilir. Böylelikle Keşmir konusu ne Hindistan’ın istemediği gibi “uluslararasılaşmış” olur ne de çözümün önünde bir set oluşturan “iç mesele” mantığı gözetilmiş olur. Bu kapsamda ayrıca samimiyet, duyarlılık, sağduyu, diyalog gibi bir dizi çözüm reçetesi çıkartılabilir. Fakat Hindistan’ın bu tür çözüm önerilerine sıcak bakması maalesef çok düşük bir olasılık. Aslında en net ve doğrudan çözümün “Keşmir’in geleceğini Keşmir halkına bırakmak” olduğu çok açık olmakla birlikte, sözü edilen yöntem bir o kadar da hayalci ve olanaksız. Doğrusu, Keşmir bölgesinde bir şekilde hâkimiyet kurmuş olan aktörlerin hiçbiri, kendi inisiyatifiyle söz konusu topraklardan vazgeçme ihtimalini göze almaz.
- Keşmir sorununun arka planı nedir?
İmparatorluklarının kıymetli bir parçası saydıkları Hint alt kıtasından çekilirken İngilizler, klasik “böl-yönet” mantığını devreye sokmuş ve bu mantığı işlevselleştirecek bir parametre olarak da bölgedeki din faktörünü baz almıştır. Dolayısıyla söz konusu coğrafya (Hinduizm temelinde Hindistan ve Müslüman tabanında Pakistan olmak üzere) genel anlamda ikiye bölünmüş, ancak bunun haricinde birçok prenslik de kendi haline bırakılmıştır. Sözü geçen bu prenslikler ya Hindistan’a ya da Pakistan’a katılmış ve Keşmir istisnası dışında prensliklerin entegrasyonuyla ilgili kayda değer herhangi bir sorun yaşanmamıştır. Burada en temel neden, prensliklerin nüfus çoğunluğunu dikkate alarak tercih yapabilmiş olmasıydı. Keşmir’in istisna olması ise bu fırsattan yararlanamamış olmasından kaynaklanıyor. Sözü edilen dönemde nüfusunun neredeyse yüzde 90’ını Müslümanların oluşturmasına rağmen, Hindu dinine mensup olan Keşmir prensi tercihini Hindistan’a bağlanmaktan yana kullanmıştı. Keşmir halkının Pakistan’a katılmak istemesiyle patlak veren çatışmalar neticesinde Hindistan ve Pakistan devletleri bölgeye asker göndermiş, ardından devreye BM girmişti. Fakat Keşmir sorunu kronikleşen yapısıyla bugüne kadar çözüme kavuşamadan geldi. Bölünme öncesinde tüm Keşmir bölgesini kapsayan “Cammu-Keşmir” adı, bugün de facto olarak bölgenin yüzde 45’ine tekabül eden (Hindistan’ın kontrolü altındaki) toprakları ifade ediyor. BM’nin 1948 kararı, yani “Keşmir’in geleceğine Keşmir halkının karar vermesi” yönündeki adımı, bugüne dek kontrol altında tuttuğu toprakları Hint eyaleti statüsünde yönetmiş olan ve dolayısıyla Keşmir konusunu her fırsatta kendi “iç meselesi” olarak tanımlayan Hindistan tarafından kabul görmüyor.
[Karadeniz Teknik Üniversitesi Uluslararası İlişkiler Bölümü’nde doktora çalışmalarını sürdüren Duygu Çağla Bayram aynı zamanda Güney Asya Stratejik Araştırmalar Merkezi’nde (GASAM) Hindistan uzmanı olarak çalışmaktadır]