Dışişleri Bakanı Mevlüt Çavuşoğlu'ndan Önemli Açıklamalar
Dışişleri Bakanı Mevlüt Çavuşoğlu, "’Yeniden Asya’ girişimiyle amacımız, eksen seçmek değildir. Amacımız Türkiye’nin Avrupa ile Asya arasındaki birleştirici konumunu pekiştirmek, sürdürülebilir kalkınmamıza ve bir bilgi toplumu olarak ilerleyişimize katkıda bulunmaktır" dedi.
Dışişleri Bakanı Mevlüt Çavuşoğlu, 11. Büyükelçiler Konferansı’nda önemli açıklamalarda bulundu. Doğu Akdeniz’deki gelişmelere değinen Çavuşoğlu, “Dünyanın üç kıtasının birleşme noktası olan Doğu Akdeniz’de, Türkiye’nin ve Kıbrıs Türkleri’nin meşru hak ve çıkarlarını dikkate almayan adımların başarıya ulaşmasına izin vermeyeceğiz. Kıta sahanlığımızda faaliyetlerine başlayan Fatih sondaj gemimizin ardından, Yavuz sondaj gemimiz de KKTC’nin Türkiye Petrolleri’ne ruhsat verdiği alanlarda çalışmalarına başladı.
Bizim istediğimiz, zenginliklerin hakça paylaşılması, işbirliği zemininde ortak çözüm bulunması. Bunun için Kıbrıs Türk makamlarının iyi niyetli bir anlayışla sundukları yapıcı öneriler takdir edilmelidir. Biz her zaman ve her şartta Kuzey Kıbrıs Türk Cumhuriyeti’nin haklarını savunmaya devam edeceğiz. Deniz yetki alanları gibi hukuki bir konuda, siyasi bir örgüt olan Avrupa Birliği, mahkeme gibi hareket edemez. Avrupa Birliği’nin sözde tedbirlerine tabiatıyla hiçbir şekilde itibar etmeyeceğiz.
Kıbrıs bizim milli davamızdır. Kader birliğimizin bulunduğu Kıbrıs Türk halkının siyasi eşitliği ve güvenliği vazgeçilmezdir. Bu temelde hiçbir çözüm modelini dışlamıyoruz. Herhangi bir çözüm modelini de dayatmıyoruz. Sonuç odaklı bir müzakereye varız. Ama sırf müzakere yapmış olmak için yeni bir süreç başlatmanın hiçbir yararı yoktur. Yunanistan’ı bölgede tüm konularda kazan-kazan zemininde bir ‘ortak’ olarak görmek istiyoruz. Milletimiz kendisine dostluk eli uzatana gönlünü açar. Gelin bölgemizin ve halklarımızın refahı için birlikte çalışalım. Doğu Akdeniz’i bir barış, refah ve işbirliği havzasına çevirelim. Dolayısıyla bu bölgeye ilgi gösteren herkese mesajımız tektir. Bizimle iş birliği zemininde buluşun, herkes kazansın” diye konuştu.
Avrupa’da, ikili ilişkilerde yaşanan gelişmelerden memnuniyet duyulduğunu kaydeden Çavuşoğlu, “Ancak geçtiğimiz yıl Avrupa Birliği, kendi içinde uğraştığı sorunların da etkisiyle, önemli bazı konularda fırsatları tepmiş, kazan-kazan mantığını dışlamıştır. Bu kürsüden iki yıldır yaptığımız her uyarının maalesef isabetini yaşayarak gördük. Dış politikası gibi iç gelişmeleri de Avrupa’yı izleyenlerde hayal kırıklığı oluşturmakta. Avrupa Parlamentosu seçimlerinde geleneksel merkez partiler kan kaybetti. Sağda ve solda aşırıcı ve popülist partiler oylarını arttırdı. Artan ırkçılık, yabancı düşmanlığı, İslam karşıtlığı ve popülizm Avrupa’nın temel değerlerinin altını oymakta, demokratik kurumları ise kökten sarsmakta. Avrupa Birliği, ya kendi ilkelerinden uzaklaşıp geçen yüzyılın hatalı söylemlerine yönelecek ve dünyanın hasta adamı olacak. Ya da yeni bir solukla, hantallıktan kurtulacak ve yeniden canlanacak. İkinci seçeceğin gerçekleşmesinde, Türkiye’nin Avrupa Birliği üyeliğinin sürükleyici etki oluşturacağını düşünüyoruz. Avrupa Birliği’nin tüm genişleme dalgaları içerisinde G20 boyutunda bir ulusal ekonomiyi bünyesine kattığı son tarih 1986’dır. İspanya’nın G20 üyesi olmadığını düşünürsek de, İngiltere’nin katıldığı 1973’tür. AB, Türkiye’yi dışlamak için harcadığı enerjiyi doğru yolda kullansa, Türkiye AB üyesi ve Avrupa Birliği de daha güçlü bir uluslararası aktör olur. Bu çerçevede, Avrupa Komisyonu yeni Başkanının AB’nin çevresinde ve dünyada daha etkin olmasına ve transatlantik bağlar ile NATO’ya yaptığı vurguyu önemli buluyoruz. Ortak evimiz olan Avrupa’nın geleceğinde elbette Türklerin de sözü olacaktır. Biz Avrupa Birliği’nin kusurlarına değil, on yıllar önce birlikte tayin ettiğimiz hedeflere odaklanacağız. Türkiye’nin AB üyeliği, Avrupa’ya bu dönemde damgasını vuran aşırıcı akımlara ve bayraktarlarına bırakılamayacak kadar stratejik bir konudur. Biz üzerimize düşeni yapmaya devam edeceğiz. Bu yolun uzun ve ince olduğunun hep bilincindeydik. Avrupa Birliği üyelik sürecimizi, reformlar, iletişim, vize serbestisi, Gümrük Birliği’nin güncellenmesi, katılım sürecimizin önünün açılması boyutlarında ilerletmeye çalışacağız. Salt göç ve güvenlikle ilgili konuların, diğer boyutları gölgelemesine müsaade etmeyeceğiz” ifadelerini kullandı.
Çavuşoğlu, dış politikada temel hedeflerden birinin çevredeki sürdürülebilir barış ve kalkınma kuşağını oluşturmak olduğunun altını çizerek, konuşmasını şöyle sürdürdü:
“Bunun için her şeyden önce, kırılganlık ve çatışmaların son bulmasına ihtiyaç var. Ortadoğu’da Arap Baharı’na yol açan sorunlar aynen devam etmekte. Filistin-İsrail ihtilafı ve Körfez’in güvenliği hassas bir dönemden geçmekte. Bölgesel sahiplenmeye en fazla ihtiyaç duyulan bu dönemde, bölge ülkelerinin birlik ve beraberlikten uzak bir görünüm sergilemesi gerçekten hazindir. Türkiye ne pahasına olursa olsun Filistin davasını savunmaya devam edecektir. Diğer taraftan, Körfez krizinde tek taraflı tasarrufların tüm bölge ülkelerine zarar verdiğini zaman göstermiştir. Mevcut konjonktürde, sokaktaki insanın meşru beklentilerinin desteklenmesi yönündeki ilkeli duruşumuzu sürdüreceğiz. Aynı zamanda, bölgedeki dinamikleri kısa ve uzun vadedeki menfaatlerimizi uyumlaştıran bir yaklaşımla ele almaya devam etmemiz gerekir. İş birliği için oturup kardeş kardeşe konuşmaya ve sorunları çözmeye biz hazırız.”
"İDLİB KONUSUNDA TÜM DÜNYAYI ÇABALARIMIZA DESTEK VERMEYE ÇAĞIRIYORUM"
Irak ve Suriye’de huzur tesis edilmeden Ortadoğu’da dengenin kurulamayacağını vurgulayan Çavuşoğlu, “Irak’ta istikrar ve huzurun bozulması, bölgemizi olumsuz etkiledi. Irak’ın Anayasal düzeni çerçevesinde, sürdürülebilir barış ve kalkınma temelinde kendi ayakları üzerinde durması, bölgenin de barış ve istikrarına katkı sağlayacaktır. Bunun için tüm dünya elini taşın altına koymalıdır. Irak’ın yeniden
imarı, 21. yüzyılın bölgesel düzen kurucu, tarihi bir projesidir. Bu konuda sadece konuşmuyor, gereğini yapıyoruz. En cömert katkıları Irak’ı dost ve kardeş gören Türkiye sağlamakta. Aynı zamanda, Pençe Harekatıyla gösterdiğimiz gibi, bu kadim medeniyet topraklarının DEAŞ’tan sonra PKK ve diğer terör örgütlerinden temizlenmesinde, elimizden geleni Irak makamlarıyla el-ele yapmaktan geri durmayacağız. Türkiye olarak Suriye ihtilafını sona erdirmeye yönelik uluslararası çabalara öncülük yapıyor, somut katkı sağlıyoruz. Astana ve Soçi’de Rusya ve İran ile işbirliğimizi sürdürerek, sahada sükûneti sağlamaya gayret gösteriyoruz. Bu işbirliğinin somut sonuçlarını da İdlip mutabakatında gördük.
Son zamanlarda, rejim ve destekçilerinin İdlip’te sivillere yönelik saldırılarını önlemek için de her imkanı kullandık. Bu konuda tüm dünyayı çabalarımıza destek vermeye çağırıyorum. Aksi halde İdlip’te yaşanacak bir insani dramın 2015 yılını dahi aratacağı konusunda herkesi buradan uyarmak isterim.
Aynı zamanda Suriye için kalıcı ve muteber bir siyasi çözüm amacıyla önde gelen uluslararası aktörleri ortak bir zeminde buluşturmaya gayret ediyoruz. Birleşmiş Milletler’in 2254 sayılı Güvenlik Konseyi Kararı çerçevesinde yürüttüğü siyasi sürece de en çok katkı sağlayan ülkelerin başında geliyoruz. Bu ihtilafın yol açtığı insani krizlerin çözümünde de öncü aktör yine Türkiye’dir. Bu çabalarımız, elbette ki ulusal güvenliğimizin ve Suriyeli kardeşlerimizle olan komşuluk hukukumuzun da bir gereğidir. Suriye’deki çatışma ortamından beslenen teröristlerle de biz mücadele ediyoruz. Fırat Kalkanı ve Zeytin Dalı harekâtları sayesinde DEAŞ ve PKK/P
G teröründen arındırıp istikrara kavuşturduğumuz topraklara, yaklaşık 340 bin Suriyeli Türkiye’den dönüş yaptı. Milli güvenliğimize kasteden bu terör tehdidiyle mücadelemizi aynı kararlılıkla sürdüreceğiz” dedi.
"İş Birliğimizi Sürdürmek İstiyoruz"
Türkiye’nin F-35 programından çıkartılmasına yönelikte önemli açıklamalarda bulunan Çavuşoğlu, “Amerika Birleşik Devletleri ile ilişkilerimizde yaşanan zorlukları, dostluk ve müttefiklik hukukunun gerektirdiği iyi niyetli ve samimi çabalarla aşmak, görüş farklılıklarını azaltmak, karşılıklı çıkarlara ve egemen kararlara saygı temelinde iş birliğimizi sürdürmek istiyoruz. Bu bağlamda, milli güvenliğimize doğrudan tehdit oluşturan konularda Amerika Birleşik Devletlerinin somut adımlar atması lazımdır. Esasen temelde iki konu var. ABD’nin, Suriye’de PKK/PYD/YPG ile angajmanını sonlandırmasını ve FETÖ yapılanmasına yönelik iade taleplerimize olumlu yanıt vermesini bekliyoruz. Rusya’dan S-400 tedarikimiz kendi kapsamından çıkarılarak yanlış bir boyuta taşınmıştır. Bu sistemi savunma ihtiyacımız doğrultusunda satın aldık. Hal böyleyken, bu meseleyi F-35 programındaki mevcudiyetimiz ve bizimle hiç bir alakası olmayan bir yaptırım yasası ile irtibatlandırmak müttefiklik anlayışıyla bağdaşmıyor. Bu konuyu en iyi anlayanın da ABD Başkanı Trump olduğunu görüyoruz. Amerika Birleşik Devletlerinden yapıcı yaklaşımların gelmesi durumunda ilişkilerimizde birlikte düşünme ve sonuç odaklı istişare ve iş birliği modeline dönmemiz mümkündür” diye konuştu.
"ORTAKLARIMIZDAN TERÖRLE MÜCADELE ALANINDA DA DESTEK BEKLİYORUZ"
“Ortaklarımızdan terörle mücadele alanında da destek bekliyoruz” diyen Çavuşoğlu, “Artık terörle mücadelede çifte standart ve iki yüzlülük bitmelidir. Terör bir insanlık suçu, terörle mücadele ise insanlığın ortak görevidir. Türkiye’nin verdiği mücadele, tüm insanlık için bir katkıdır. FETÖ’yle mücadeleye yönelik girişim kampanyamızı aralıksız sürdürmekteyiz. FETÖ unsurlarının, bulundukları ülkelerin güvenlikleri açısından da büyük bir risk oluşturduğunu muhataplarımıza anlatıyoruz. FETÖ mensuplarını nerede olursa olsunlar takip ediyor, ellerindeki imkanları alıyor ve adalete hesap vermelerini sağlıyoruz. Bugüne kadar 22 ülkede FETÖ iltisaklı okullar kapatıldı, 19 ülkede okullar Türkiye Maarif Vakfı’na devredildi. Halihazırda Vakfın dünya çapında devraldığı ve yeni açtığı okulların toplam sayısı 290’a, öğrenci sayısı ise 30-bine yaklaştı. Keza girişimlerimiz sonucunda, 40’a yakın ülkede FETÖ iltisaklı sözde ticaret yapıları, medya ayakları, şirketler ve dernekler kapatıldı. Terör uluslararası sistemin bir belasıdır ve bu sistemin zafiyetlerinden beslenmektedir" dedi.
ASYA İLE İLİŞKİLERİN GELİŞTİRİLMESİ İÇİN 2 YENİ GİRİŞİM
Çavuşoğlu, Asya kıtasıyla ilişkileri planlı ve odaklı bir şekilde geliştirmek, Türkiye’yi diplomasi alanında düşünce merkezlerinden biri haline getirmek ve hızla gelişen dijital ortama Türk diplomasisinin ayak uydurmasını sağlamak amacıyla 2 yeni girişimi açıkladı.
Çavuşoğlu, söz konusu girişimlere ilişkin şu açıklamayı yaptı:
“Asya ile başlayalım. 21. yüzyılda ekonomide ve diplomaside, sahada ve masada etkili olmak, Asya ile el-ele olmayı gerektirir. Asya dünyanın ekonomik merkezi haline gelmektedir. Uluslararası toplum Asya’da daha fazla yer almak için bir rekabet halindedir. Halbuki, dünyanın bu en dinamik bölgesinde bizim köklerimiz derindir. Avrupa’da ve Avrupalı olmak gibi, Asya’da ve Asyalı olmak da bizim için değerlidir. Bizi biz yapan, özel yapan hasletlerden biri bu iki sac ayağında yükselmemizdir. Türkiye’nin Asya politikası başarılı olmuştur. Şimdi ise, mevcut yaklaşımımızı zamana uyduracak ve geleceğe taşıyacak yeni bir açılıma ihtiyaç vardır. Asya’nın farklılıklarını gözeten, ancak bölgeye bütüncül bakabilen yeni bir politikayı oluşturma zamanı gelmiştir. ‘Yeniden Asya’ (Asia Anew) adını verdiğimiz açılımı bugün buradan ilan ediyoruz. İlişkilerimizi, bundan sonra bütüncül bir çerçeve dahilinde daha da ilerleteceğiz.
Tüm Asya ile eşitlik, karşılıklı saygı, BM Şartı’nda ifadesini bulan ilkeler, ortak değerler ve uyum üzerinden yepyeni bir enerji yakalamak istiyoruz. Bu yaklaşım, sahada ve masada güçlü olan Girişimci ve İnsani Dış Politikamızın temel özelliklerini yansıtacak. Asya’yı bir bütün olarak kucaklamamız için gereken araçları, devlet, özel sektör, üniversite ve halklarımızın iş birliği zemininde geliştireceğiz. Eğitim, savunma sanayii, yatırımlar, ticaret, teknoloji, kültür, siyasi diyalog dahil geniş bir yelpazede düşüneceğiz. Geçtiğimiz günlerde Bangkok’ta katıldığım ASEAN toplantısı ve orada Asyalı meslektaşlarımla yaptığım temaslar, bu girişimimizin ne kadar zamanlı ve gerekli olduğunu bir kez daha gösterdi.
Tüm bunları yaparken, Eylül ayından itibaren Asya kıtasındaki en geniş katılımlı forum olan Asya İşbirliği Diyaloğu’nun 2019-2020 Dönem Başkanlığını üstleneceğiz. ‘Yeniden Asya’ girişimiyle amacımız, eksen seçmek değildir. Amacımız Türkiye’nin Avrupa ile Asya arasındaki birleştirici konumunu pekiştirmek, sürdürülebilir kalkınmamıza ve bir bilgi toplumu olarak ilerleyişimize katkıda bulunmaktır. İkinci girişim olarak, dijital yani sayısal teknoloji alanında son yıllarda kaydedilen baş döndürücü gelişmelere eğileceğiz. Bu gelişmeler, diplomasinin hem saha, hem masa, hem de düşünce boyutunu etkilemekte. Küresel eğilimlerin daha etkin bir şekilde takip edilebileceği; erken uyarı sistemlerinin krizleri önleyebileceği; kamu diplomasisinin hedef kitlelere doğrudan ulaşabileceği; konsolosluk hizmetlerinin daha verimli şekilde sunulabileceğini görüyoruz. Çatışma sahası son nesil otonom silahlarla değişecek. Çatışmaların önlendiği ve çözüldüğü diplomasi masaları da büyük verinin ve yapay zekanın sunduğu yeni imkanlardan beslenecek. Bunlar artık gelecek değil. Gelecek bugün başlamıştır. Dünyada henüz az sayıda da olsa, çeşitli ülkelerin Dışişleri Bakanlığı düzeyinde dijital çağa adapte olmak için çaba harcadıklarını gözlemliyoruz. Yeni teknolojilerin dış politika üretimi ve uygulanmasına etkilerini izlemekle yetinmek, bizi ancak geride bırakacaktır. Dijital çağda, hepimiz birer ‘dijital diplomatız’ ve bu araçları etkin kullanmak durumundayız. Dolayısıyla Bakanlığıma, yeni teknolojilerin dış politikaya etkilerinin araştırılması ve dönüşüm çalışmalarının ilgili kurumlarımızla iş birliği içinde başlatılması talimatını vermiş bulunuyorum. Keza, Eylül ayında New York’ta eş-başkanlık yapacağımız BM Arabuluculuk Dostlar Grubu Bakanlar toplantısında, dijital teknoloji ana tema olacak. Öte yandan, bildiğiniz gibi günümüzde önde gelen ülke ve güçler dış politika gündemini şekillendirmede sadece saha ve masayla sınırlı kalmıyorlar. Bunun ötesine geçiyorlar. Fikirlerin, yeni eğilimlerin tartışıldığı düşünce ve tartışma forumları oluşturuyorlar. Gündemi ve söylemi hep birlikte şekillendiriyorlar. Bizim de önümüzdeki dönemde bu yönde çalışmalarımız olacak.”
(İlker Turak - Ömer Çetin /İHA)
Kaynak: İHA
Bizim istediğimiz, zenginliklerin hakça paylaşılması, işbirliği zemininde ortak çözüm bulunması. Bunun için Kıbrıs Türk makamlarının iyi niyetli bir anlayışla sundukları yapıcı öneriler takdir edilmelidir. Biz her zaman ve her şartta Kuzey Kıbrıs Türk Cumhuriyeti’nin haklarını savunmaya devam edeceğiz. Deniz yetki alanları gibi hukuki bir konuda, siyasi bir örgüt olan Avrupa Birliği, mahkeme gibi hareket edemez. Avrupa Birliği’nin sözde tedbirlerine tabiatıyla hiçbir şekilde itibar etmeyeceğiz.
Kıbrıs bizim milli davamızdır. Kader birliğimizin bulunduğu Kıbrıs Türk halkının siyasi eşitliği ve güvenliği vazgeçilmezdir. Bu temelde hiçbir çözüm modelini dışlamıyoruz. Herhangi bir çözüm modelini de dayatmıyoruz. Sonuç odaklı bir müzakereye varız. Ama sırf müzakere yapmış olmak için yeni bir süreç başlatmanın hiçbir yararı yoktur. Yunanistan’ı bölgede tüm konularda kazan-kazan zemininde bir ‘ortak’ olarak görmek istiyoruz. Milletimiz kendisine dostluk eli uzatana gönlünü açar. Gelin bölgemizin ve halklarımızın refahı için birlikte çalışalım. Doğu Akdeniz’i bir barış, refah ve işbirliği havzasına çevirelim. Dolayısıyla bu bölgeye ilgi gösteren herkese mesajımız tektir. Bizimle iş birliği zemininde buluşun, herkes kazansın” diye konuştu.
Avrupa’da, ikili ilişkilerde yaşanan gelişmelerden memnuniyet duyulduğunu kaydeden Çavuşoğlu, “Ancak geçtiğimiz yıl Avrupa Birliği, kendi içinde uğraştığı sorunların da etkisiyle, önemli bazı konularda fırsatları tepmiş, kazan-kazan mantığını dışlamıştır. Bu kürsüden iki yıldır yaptığımız her uyarının maalesef isabetini yaşayarak gördük. Dış politikası gibi iç gelişmeleri de Avrupa’yı izleyenlerde hayal kırıklığı oluşturmakta. Avrupa Parlamentosu seçimlerinde geleneksel merkez partiler kan kaybetti. Sağda ve solda aşırıcı ve popülist partiler oylarını arttırdı. Artan ırkçılık, yabancı düşmanlığı, İslam karşıtlığı ve popülizm Avrupa’nın temel değerlerinin altını oymakta, demokratik kurumları ise kökten sarsmakta. Avrupa Birliği, ya kendi ilkelerinden uzaklaşıp geçen yüzyılın hatalı söylemlerine yönelecek ve dünyanın hasta adamı olacak. Ya da yeni bir solukla, hantallıktan kurtulacak ve yeniden canlanacak. İkinci seçeceğin gerçekleşmesinde, Türkiye’nin Avrupa Birliği üyeliğinin sürükleyici etki oluşturacağını düşünüyoruz. Avrupa Birliği’nin tüm genişleme dalgaları içerisinde G20 boyutunda bir ulusal ekonomiyi bünyesine kattığı son tarih 1986’dır. İspanya’nın G20 üyesi olmadığını düşünürsek de, İngiltere’nin katıldığı 1973’tür. AB, Türkiye’yi dışlamak için harcadığı enerjiyi doğru yolda kullansa, Türkiye AB üyesi ve Avrupa Birliği de daha güçlü bir uluslararası aktör olur. Bu çerçevede, Avrupa Komisyonu yeni Başkanının AB’nin çevresinde ve dünyada daha etkin olmasına ve transatlantik bağlar ile NATO’ya yaptığı vurguyu önemli buluyoruz. Ortak evimiz olan Avrupa’nın geleceğinde elbette Türklerin de sözü olacaktır. Biz Avrupa Birliği’nin kusurlarına değil, on yıllar önce birlikte tayin ettiğimiz hedeflere odaklanacağız. Türkiye’nin AB üyeliği, Avrupa’ya bu dönemde damgasını vuran aşırıcı akımlara ve bayraktarlarına bırakılamayacak kadar stratejik bir konudur. Biz üzerimize düşeni yapmaya devam edeceğiz. Bu yolun uzun ve ince olduğunun hep bilincindeydik. Avrupa Birliği üyelik sürecimizi, reformlar, iletişim, vize serbestisi, Gümrük Birliği’nin güncellenmesi, katılım sürecimizin önünün açılması boyutlarında ilerletmeye çalışacağız. Salt göç ve güvenlikle ilgili konuların, diğer boyutları gölgelemesine müsaade etmeyeceğiz” ifadelerini kullandı.
Çavuşoğlu, dış politikada temel hedeflerden birinin çevredeki sürdürülebilir barış ve kalkınma kuşağını oluşturmak olduğunun altını çizerek, konuşmasını şöyle sürdürdü:
“Bunun için her şeyden önce, kırılganlık ve çatışmaların son bulmasına ihtiyaç var. Ortadoğu’da Arap Baharı’na yol açan sorunlar aynen devam etmekte. Filistin-İsrail ihtilafı ve Körfez’in güvenliği hassas bir dönemden geçmekte. Bölgesel sahiplenmeye en fazla ihtiyaç duyulan bu dönemde, bölge ülkelerinin birlik ve beraberlikten uzak bir görünüm sergilemesi gerçekten hazindir. Türkiye ne pahasına olursa olsun Filistin davasını savunmaya devam edecektir. Diğer taraftan, Körfez krizinde tek taraflı tasarrufların tüm bölge ülkelerine zarar verdiğini zaman göstermiştir. Mevcut konjonktürde, sokaktaki insanın meşru beklentilerinin desteklenmesi yönündeki ilkeli duruşumuzu sürdüreceğiz. Aynı zamanda, bölgedeki dinamikleri kısa ve uzun vadedeki menfaatlerimizi uyumlaştıran bir yaklaşımla ele almaya devam etmemiz gerekir. İş birliği için oturup kardeş kardeşe konuşmaya ve sorunları çözmeye biz hazırız.”
"İDLİB KONUSUNDA TÜM DÜNYAYI ÇABALARIMIZA DESTEK VERMEYE ÇAĞIRIYORUM"
Irak ve Suriye’de huzur tesis edilmeden Ortadoğu’da dengenin kurulamayacağını vurgulayan Çavuşoğlu, “Irak’ta istikrar ve huzurun bozulması, bölgemizi olumsuz etkiledi. Irak’ın Anayasal düzeni çerçevesinde, sürdürülebilir barış ve kalkınma temelinde kendi ayakları üzerinde durması, bölgenin de barış ve istikrarına katkı sağlayacaktır. Bunun için tüm dünya elini taşın altına koymalıdır. Irak’ın yeniden
imarı, 21. yüzyılın bölgesel düzen kurucu, tarihi bir projesidir. Bu konuda sadece konuşmuyor, gereğini yapıyoruz. En cömert katkıları Irak’ı dost ve kardeş gören Türkiye sağlamakta. Aynı zamanda, Pençe Harekatıyla gösterdiğimiz gibi, bu kadim medeniyet topraklarının DEAŞ’tan sonra PKK ve diğer terör örgütlerinden temizlenmesinde, elimizden geleni Irak makamlarıyla el-ele yapmaktan geri durmayacağız. Türkiye olarak Suriye ihtilafını sona erdirmeye yönelik uluslararası çabalara öncülük yapıyor, somut katkı sağlıyoruz. Astana ve Soçi’de Rusya ve İran ile işbirliğimizi sürdürerek, sahada sükûneti sağlamaya gayret gösteriyoruz. Bu işbirliğinin somut sonuçlarını da İdlip mutabakatında gördük.
Son zamanlarda, rejim ve destekçilerinin İdlip’te sivillere yönelik saldırılarını önlemek için de her imkanı kullandık. Bu konuda tüm dünyayı çabalarımıza destek vermeye çağırıyorum. Aksi halde İdlip’te yaşanacak bir insani dramın 2015 yılını dahi aratacağı konusunda herkesi buradan uyarmak isterim.
Aynı zamanda Suriye için kalıcı ve muteber bir siyasi çözüm amacıyla önde gelen uluslararası aktörleri ortak bir zeminde buluşturmaya gayret ediyoruz. Birleşmiş Milletler’in 2254 sayılı Güvenlik Konseyi Kararı çerçevesinde yürüttüğü siyasi sürece de en çok katkı sağlayan ülkelerin başında geliyoruz. Bu ihtilafın yol açtığı insani krizlerin çözümünde de öncü aktör yine Türkiye’dir. Bu çabalarımız, elbette ki ulusal güvenliğimizin ve Suriyeli kardeşlerimizle olan komşuluk hukukumuzun da bir gereğidir. Suriye’deki çatışma ortamından beslenen teröristlerle de biz mücadele ediyoruz. Fırat Kalkanı ve Zeytin Dalı harekâtları sayesinde DEAŞ ve PKK/P
G teröründen arındırıp istikrara kavuşturduğumuz topraklara, yaklaşık 340 bin Suriyeli Türkiye’den dönüş yaptı. Milli güvenliğimize kasteden bu terör tehdidiyle mücadelemizi aynı kararlılıkla sürdüreceğiz” dedi.
"İş Birliğimizi Sürdürmek İstiyoruz"
Türkiye’nin F-35 programından çıkartılmasına yönelikte önemli açıklamalarda bulunan Çavuşoğlu, “Amerika Birleşik Devletleri ile ilişkilerimizde yaşanan zorlukları, dostluk ve müttefiklik hukukunun gerektirdiği iyi niyetli ve samimi çabalarla aşmak, görüş farklılıklarını azaltmak, karşılıklı çıkarlara ve egemen kararlara saygı temelinde iş birliğimizi sürdürmek istiyoruz. Bu bağlamda, milli güvenliğimize doğrudan tehdit oluşturan konularda Amerika Birleşik Devletlerinin somut adımlar atması lazımdır. Esasen temelde iki konu var. ABD’nin, Suriye’de PKK/PYD/YPG ile angajmanını sonlandırmasını ve FETÖ yapılanmasına yönelik iade taleplerimize olumlu yanıt vermesini bekliyoruz. Rusya’dan S-400 tedarikimiz kendi kapsamından çıkarılarak yanlış bir boyuta taşınmıştır. Bu sistemi savunma ihtiyacımız doğrultusunda satın aldık. Hal böyleyken, bu meseleyi F-35 programındaki mevcudiyetimiz ve bizimle hiç bir alakası olmayan bir yaptırım yasası ile irtibatlandırmak müttefiklik anlayışıyla bağdaşmıyor. Bu konuyu en iyi anlayanın da ABD Başkanı Trump olduğunu görüyoruz. Amerika Birleşik Devletlerinden yapıcı yaklaşımların gelmesi durumunda ilişkilerimizde birlikte düşünme ve sonuç odaklı istişare ve iş birliği modeline dönmemiz mümkündür” diye konuştu.
"ORTAKLARIMIZDAN TERÖRLE MÜCADELE ALANINDA DA DESTEK BEKLİYORUZ"
“Ortaklarımızdan terörle mücadele alanında da destek bekliyoruz” diyen Çavuşoğlu, “Artık terörle mücadelede çifte standart ve iki yüzlülük bitmelidir. Terör bir insanlık suçu, terörle mücadele ise insanlığın ortak görevidir. Türkiye’nin verdiği mücadele, tüm insanlık için bir katkıdır. FETÖ’yle mücadeleye yönelik girişim kampanyamızı aralıksız sürdürmekteyiz. FETÖ unsurlarının, bulundukları ülkelerin güvenlikleri açısından da büyük bir risk oluşturduğunu muhataplarımıza anlatıyoruz. FETÖ mensuplarını nerede olursa olsunlar takip ediyor, ellerindeki imkanları alıyor ve adalete hesap vermelerini sağlıyoruz. Bugüne kadar 22 ülkede FETÖ iltisaklı okullar kapatıldı, 19 ülkede okullar Türkiye Maarif Vakfı’na devredildi. Halihazırda Vakfın dünya çapında devraldığı ve yeni açtığı okulların toplam sayısı 290’a, öğrenci sayısı ise 30-bine yaklaştı. Keza girişimlerimiz sonucunda, 40’a yakın ülkede FETÖ iltisaklı sözde ticaret yapıları, medya ayakları, şirketler ve dernekler kapatıldı. Terör uluslararası sistemin bir belasıdır ve bu sistemin zafiyetlerinden beslenmektedir" dedi.
ASYA İLE İLİŞKİLERİN GELİŞTİRİLMESİ İÇİN 2 YENİ GİRİŞİM
Çavuşoğlu, Asya kıtasıyla ilişkileri planlı ve odaklı bir şekilde geliştirmek, Türkiye’yi diplomasi alanında düşünce merkezlerinden biri haline getirmek ve hızla gelişen dijital ortama Türk diplomasisinin ayak uydurmasını sağlamak amacıyla 2 yeni girişimi açıkladı.
Çavuşoğlu, söz konusu girişimlere ilişkin şu açıklamayı yaptı:
“Asya ile başlayalım. 21. yüzyılda ekonomide ve diplomaside, sahada ve masada etkili olmak, Asya ile el-ele olmayı gerektirir. Asya dünyanın ekonomik merkezi haline gelmektedir. Uluslararası toplum Asya’da daha fazla yer almak için bir rekabet halindedir. Halbuki, dünyanın bu en dinamik bölgesinde bizim köklerimiz derindir. Avrupa’da ve Avrupalı olmak gibi, Asya’da ve Asyalı olmak da bizim için değerlidir. Bizi biz yapan, özel yapan hasletlerden biri bu iki sac ayağında yükselmemizdir. Türkiye’nin Asya politikası başarılı olmuştur. Şimdi ise, mevcut yaklaşımımızı zamana uyduracak ve geleceğe taşıyacak yeni bir açılıma ihtiyaç vardır. Asya’nın farklılıklarını gözeten, ancak bölgeye bütüncül bakabilen yeni bir politikayı oluşturma zamanı gelmiştir. ‘Yeniden Asya’ (Asia Anew) adını verdiğimiz açılımı bugün buradan ilan ediyoruz. İlişkilerimizi, bundan sonra bütüncül bir çerçeve dahilinde daha da ilerleteceğiz.
Tüm Asya ile eşitlik, karşılıklı saygı, BM Şartı’nda ifadesini bulan ilkeler, ortak değerler ve uyum üzerinden yepyeni bir enerji yakalamak istiyoruz. Bu yaklaşım, sahada ve masada güçlü olan Girişimci ve İnsani Dış Politikamızın temel özelliklerini yansıtacak. Asya’yı bir bütün olarak kucaklamamız için gereken araçları, devlet, özel sektör, üniversite ve halklarımızın iş birliği zemininde geliştireceğiz. Eğitim, savunma sanayii, yatırımlar, ticaret, teknoloji, kültür, siyasi diyalog dahil geniş bir yelpazede düşüneceğiz. Geçtiğimiz günlerde Bangkok’ta katıldığım ASEAN toplantısı ve orada Asyalı meslektaşlarımla yaptığım temaslar, bu girişimimizin ne kadar zamanlı ve gerekli olduğunu bir kez daha gösterdi.
Tüm bunları yaparken, Eylül ayından itibaren Asya kıtasındaki en geniş katılımlı forum olan Asya İşbirliği Diyaloğu’nun 2019-2020 Dönem Başkanlığını üstleneceğiz. ‘Yeniden Asya’ girişimiyle amacımız, eksen seçmek değildir. Amacımız Türkiye’nin Avrupa ile Asya arasındaki birleştirici konumunu pekiştirmek, sürdürülebilir kalkınmamıza ve bir bilgi toplumu olarak ilerleyişimize katkıda bulunmaktır. İkinci girişim olarak, dijital yani sayısal teknoloji alanında son yıllarda kaydedilen baş döndürücü gelişmelere eğileceğiz. Bu gelişmeler, diplomasinin hem saha, hem masa, hem de düşünce boyutunu etkilemekte. Küresel eğilimlerin daha etkin bir şekilde takip edilebileceği; erken uyarı sistemlerinin krizleri önleyebileceği; kamu diplomasisinin hedef kitlelere doğrudan ulaşabileceği; konsolosluk hizmetlerinin daha verimli şekilde sunulabileceğini görüyoruz. Çatışma sahası son nesil otonom silahlarla değişecek. Çatışmaların önlendiği ve çözüldüğü diplomasi masaları da büyük verinin ve yapay zekanın sunduğu yeni imkanlardan beslenecek. Bunlar artık gelecek değil. Gelecek bugün başlamıştır. Dünyada henüz az sayıda da olsa, çeşitli ülkelerin Dışişleri Bakanlığı düzeyinde dijital çağa adapte olmak için çaba harcadıklarını gözlemliyoruz. Yeni teknolojilerin dış politika üretimi ve uygulanmasına etkilerini izlemekle yetinmek, bizi ancak geride bırakacaktır. Dijital çağda, hepimiz birer ‘dijital diplomatız’ ve bu araçları etkin kullanmak durumundayız. Dolayısıyla Bakanlığıma, yeni teknolojilerin dış politikaya etkilerinin araştırılması ve dönüşüm çalışmalarının ilgili kurumlarımızla iş birliği içinde başlatılması talimatını vermiş bulunuyorum. Keza, Eylül ayında New York’ta eş-başkanlık yapacağımız BM Arabuluculuk Dostlar Grubu Bakanlar toplantısında, dijital teknoloji ana tema olacak. Öte yandan, bildiğiniz gibi günümüzde önde gelen ülke ve güçler dış politika gündemini şekillendirmede sadece saha ve masayla sınırlı kalmıyorlar. Bunun ötesine geçiyorlar. Fikirlerin, yeni eğilimlerin tartışıldığı düşünce ve tartışma forumları oluşturuyorlar. Gündemi ve söylemi hep birlikte şekillendiriyorlar. Bizim de önümüzdeki dönemde bu yönde çalışmalarımız olacak.”
(İlker Turak - Ömer Çetin /İHA)