Nadir Görülen Nöroendokrin Tümörlerde 31 Yılda 5 Kat Artış Yaşandı
Nadir görülen bir kanser türü olan nöroendokrin tümörlerde (NET) 1973-2004 yılları arasında 5 kat artış yaşandı.
10 Kasım Dünya NET Farkındalık Günü dolayısıyla düzenlenen basın toplantısı ile nöroendokrin tümörlere dikkat çekildi. NET ile ilgili bilgi veren Medikal Onkologlar Prof. Dr. Şuayib Yalçın ve Prof. Dr. Sezer Sağlam, hastalık şüphesi ya da hasta olanlarla yakınları için doğru ve doyurucu bilgi kaynağı olarak netileyasamak.com internet sitesini adres gösterdi. Prof. Dr. Şuayib Yalçın, “NET’lerin görülme sıklığa az olmakla birlikte toplumdaki yaygınlıkları birçok kansere göre oldukça yüksek. Bu kadar yaygın olduğu halde üzerine bu kadar az çalışma yapılan başka bir kanser türü de yok. Ayrıca hasta ve hasta yakınlarının ulaşabileceği doğru ve güvenilir bilgi kaynakları da çok kısıtlı. Nöroendokrin tümörler sıklıkla sindirim sistemini etkilese de yemek borusundan rektuma, akciğerden pankreasa pek çok farklı organda görülebiliyor. Bu tümörlerin seyrek gözükmesiyle birlikte hastalarda yaşam süreleri uzun ve tedavi başarısı da yüksek. Yaygınlık bakımından ise kalın bağırsak kanserinden sonra sindirim sistemi tümörlerinin başında geliyor” dedi.
Bölünme hızı yavaş ve şüphelenildiği takdirde erken aşamada tespiti mümkün olan NET’in cerrahiyle ve endoskopi ile çıkarıldıktan sonra nüksetme ihtimalinin ve ek tedavi ihtiyacının diğer türlere oranla daha düşük olduğunu ifade eden Prof. Dr. Yalçın, diğer kanser türlerindeki gibi nöroendokrin tümörde de erken teşhisin önemli olduğunu vurguladı. Prof. Dr. Yalçın şunları söyledi:
"Bu tür tümörlerden şüphelenilmediği için hastaların neredeyse 3’te 1’i geç başvuruyor. Geç başvurdukları için de kanserin seyri biraz daha kronik hale geliyor. Hasta ileri evrede olsa dahi hastalık yükü ne kadar düşürülürse o kadar tedavi başarısı artabiliyor. Evre 4 bile olsa değişik tedavi yöntemleri var. Ayrıca var olan semptomları giderebilmek ve vücuda zarar vermesini engellemek için de sadece ayda bir yapılan somatostostatin analogları ile de uzun süre hastalığı kontrol etmek mümkün. Eğer tedaviye dirençli hale gelirse de yeni çıkan biyolojik ajanlarımızı kullanabiliyoruz. Bazı vakalarda kemoterapi çok işe yarıyor. Bunun dışında belli bir grup hastada da radyonüklid tedaviler dediğimiz 6 haftada veya 3 ayda bir dört kez alabilecekleri tedavi yöntemleri var. Yine radyoterapi, karaciğere yönelik tedaviler- kemo-radyoembolizasyon, radyofrekans ablasyon, mikrodalga ablasyon- gibi seçenekler de hastaya ve hastalık durumuna göre kullanılabilir."
Karın ağrısı, ishal atakları, ateş basması, terleme, kilo kaybı, ağrı ya da geçmeyen ülser ve gastrit gibi durumların da bu hastalıkla ilişkili olabileceğini ifade eden Prof. Dr. Yalçın, özellikle nöroendokrin tümörler konusunda Türkiye’nin bütün tanı ve tedavi metotlarına sahip olduğunu belirterek, "Bizdeki uzun süredir kullanılan radyonüklid tedaviler daha yeni yeni Amerika’da kullanılıyor. Avrupa’nın birçok yerinde kullanılmıyor. Türkiye’de bu hastalıkla ilgili kullanılmayan, bütün otoritelerce kabul edilmeyen bir ilaç yok. Dünya standartlarında en gelişmiş ülkelerdeki tedavi seçenekleri neyse Türkiye’de de o var. Hekimlerimiz de bu konuda iyi. Merkezlerimiz de multidisipliner" diye konuştu.
Prof. Dr. Sezer Sağlam ise bazı hekimlerin NET’in kanser olmadığına dair yorumlar yaptığını ifade ederek, bunun hastayla tedavi sürecinde sıkıntılara yol açabildiğini söyledi.
NET’in cerrahi olarak çıkarıldıktan sonra takibinde hiçbir tedaviye ihtiyaç duyulmadığını belirten Sağlam, "O nedenle cerrahi erken tanıda altın standarttır. Ancak nöroendokrin bir kanserdir. Bu konuyu küçümsememek gerekir" dedi.
Prof. Dr. Sağlam, NET’in başka kanser türleriyle karıştırılma ihtimaline ilişkin, "Başka kanser türleriyle karıştırılabiliyor ama bu oran son 10 yılda Türkiye’deki patolojinin gelişmesiyle çok azaldı. Özellikle sindirim sisteminin sık görülen diğer türlerinde, kolon, mide ve pankreas kanserlerinde patolog nöroendokrin özellikleri içeren tümörü görebilir. Ancak bu o hastanın nöroendokrin tümörü olduğunu göstermez. Tecrübeli olmayan biri tarafından tanı konulduğunda nöroendokrin tümör tanısını normal kanser dışında alabilir. O zaman tedaviye direnç oluşur. Klasik tedavilere asla yanıt vermez" değerlendirmesinde bulundu.
Nöroendokrin tümörlerin görülme sıklığının yıllık yüzde 10-12 oranında artacağını belirten Sağlam, "Bu Türkiye için önümüzdeki 15 yılı kapsıyor. Ancak tedavi seçenekleri de 2 yıl öncesine oranla daha iyi durumda. Ölüm oranları da oldukça düşecek. Genel onkoloji bilgisi çok artıyor ve bu tüm tümörlere yansıyor. Nöroendokrin tümörler de bundan mutlaka nasibini alacaktır. Kronik hastalık gibi tedavi edileceği günler de oldukça yakındır" ifadelerini kullandı.
Prof. Dr. Sezer Sağlam, hastalığın tedavisi için Sosyal Güvenlik Kurumu (SGK) kapsamında verilen geri ödemeler ve özellikle nükleer tıp tedavileriyle Türkiye’nin Avrupa’nın birçok ülkesinden önde olduğuna dikkati çekerek, "Medikal tedaviler konusunda da SGK’nın hastalar üzerinde herhangi bir kısıtlaması söz konusu değil. Bu anlamda hastalarımız şu an dünya standartlarındaki tüm tedaviye rahatlıkla ulaşabilmektedirler" diye konuştu.
Kaynak: İHA
Bölünme hızı yavaş ve şüphelenildiği takdirde erken aşamada tespiti mümkün olan NET’in cerrahiyle ve endoskopi ile çıkarıldıktan sonra nüksetme ihtimalinin ve ek tedavi ihtiyacının diğer türlere oranla daha düşük olduğunu ifade eden Prof. Dr. Yalçın, diğer kanser türlerindeki gibi nöroendokrin tümörde de erken teşhisin önemli olduğunu vurguladı. Prof. Dr. Yalçın şunları söyledi:
"Bu tür tümörlerden şüphelenilmediği için hastaların neredeyse 3’te 1’i geç başvuruyor. Geç başvurdukları için de kanserin seyri biraz daha kronik hale geliyor. Hasta ileri evrede olsa dahi hastalık yükü ne kadar düşürülürse o kadar tedavi başarısı artabiliyor. Evre 4 bile olsa değişik tedavi yöntemleri var. Ayrıca var olan semptomları giderebilmek ve vücuda zarar vermesini engellemek için de sadece ayda bir yapılan somatostostatin analogları ile de uzun süre hastalığı kontrol etmek mümkün. Eğer tedaviye dirençli hale gelirse de yeni çıkan biyolojik ajanlarımızı kullanabiliyoruz. Bazı vakalarda kemoterapi çok işe yarıyor. Bunun dışında belli bir grup hastada da radyonüklid tedaviler dediğimiz 6 haftada veya 3 ayda bir dört kez alabilecekleri tedavi yöntemleri var. Yine radyoterapi, karaciğere yönelik tedaviler- kemo-radyoembolizasyon, radyofrekans ablasyon, mikrodalga ablasyon- gibi seçenekler de hastaya ve hastalık durumuna göre kullanılabilir."
Karın ağrısı, ishal atakları, ateş basması, terleme, kilo kaybı, ağrı ya da geçmeyen ülser ve gastrit gibi durumların da bu hastalıkla ilişkili olabileceğini ifade eden Prof. Dr. Yalçın, özellikle nöroendokrin tümörler konusunda Türkiye’nin bütün tanı ve tedavi metotlarına sahip olduğunu belirterek, "Bizdeki uzun süredir kullanılan radyonüklid tedaviler daha yeni yeni Amerika’da kullanılıyor. Avrupa’nın birçok yerinde kullanılmıyor. Türkiye’de bu hastalıkla ilgili kullanılmayan, bütün otoritelerce kabul edilmeyen bir ilaç yok. Dünya standartlarında en gelişmiş ülkelerdeki tedavi seçenekleri neyse Türkiye’de de o var. Hekimlerimiz de bu konuda iyi. Merkezlerimiz de multidisipliner" diye konuştu.
Prof. Dr. Sezer Sağlam ise bazı hekimlerin NET’in kanser olmadığına dair yorumlar yaptığını ifade ederek, bunun hastayla tedavi sürecinde sıkıntılara yol açabildiğini söyledi.
NET’in cerrahi olarak çıkarıldıktan sonra takibinde hiçbir tedaviye ihtiyaç duyulmadığını belirten Sağlam, "O nedenle cerrahi erken tanıda altın standarttır. Ancak nöroendokrin bir kanserdir. Bu konuyu küçümsememek gerekir" dedi.
Prof. Dr. Sağlam, NET’in başka kanser türleriyle karıştırılma ihtimaline ilişkin, "Başka kanser türleriyle karıştırılabiliyor ama bu oran son 10 yılda Türkiye’deki patolojinin gelişmesiyle çok azaldı. Özellikle sindirim sisteminin sık görülen diğer türlerinde, kolon, mide ve pankreas kanserlerinde patolog nöroendokrin özellikleri içeren tümörü görebilir. Ancak bu o hastanın nöroendokrin tümörü olduğunu göstermez. Tecrübeli olmayan biri tarafından tanı konulduğunda nöroendokrin tümör tanısını normal kanser dışında alabilir. O zaman tedaviye direnç oluşur. Klasik tedavilere asla yanıt vermez" değerlendirmesinde bulundu.
Nöroendokrin tümörlerin görülme sıklığının yıllık yüzde 10-12 oranında artacağını belirten Sağlam, "Bu Türkiye için önümüzdeki 15 yılı kapsıyor. Ancak tedavi seçenekleri de 2 yıl öncesine oranla daha iyi durumda. Ölüm oranları da oldukça düşecek. Genel onkoloji bilgisi çok artıyor ve bu tüm tümörlere yansıyor. Nöroendokrin tümörler de bundan mutlaka nasibini alacaktır. Kronik hastalık gibi tedavi edileceği günler de oldukça yakındır" ifadelerini kullandı.
Prof. Dr. Sezer Sağlam, hastalığın tedavisi için Sosyal Güvenlik Kurumu (SGK) kapsamında verilen geri ödemeler ve özellikle nükleer tıp tedavileriyle Türkiye’nin Avrupa’nın birçok ülkesinden önde olduğuna dikkati çekerek, "Medikal tedaviler konusunda da SGK’nın hastalar üzerinde herhangi bir kısıtlaması söz konusu değil. Bu anlamda hastalarımız şu an dünya standartlarındaki tüm tedaviye rahatlıkla ulaşabilmektedirler" diye konuştu.