Yıllık İzin Parasını Almak İçin İşten Ayrılmak Şart
Milyonlarca çalışanı ilgilendiren karar geçtiğimiz günlerde Yargıtay 22. Hukuk Dairesi’nden geldi. Yüksek mahkeme, bir işçinin yıllık izin ücretini alabilmesi için ya istifa etmesi ya da kovulmasının şart olduğuna hükmetti. Emsal kararla birlikte iş sözleşmesinin herhangi bir sebeple sona ermesi halinde, işçiye kullandırılmayan yıllık izin sürelerine ait ücretlerin son ücret üzerinden ödeneceği hükme bağlanmış oldu.
Yıllık izinlerini almaları konusunda işçilere nasıl bir yol izleyeceklerini anlatan Sosyal Güvenlik Uzmanı Özgün Erdursun, "İşçilerin birikmiş yıllık izinleriyle alakalı Yargıtay’dan içtihat metni niteliğinde bir karar çıktı" dedi.
Geçtiğimiz günlerde bir işçi-işveren arasındaki yıllık izin anlaşmazlığına el koyan Yargıtay 22. Hukuk Dairesi, yıllık izin ücretinin tahsil edilebilmesi için iş akdinin herhangi bir sebeple işçi ya da işveren tarafından feshedilmesi gerektiğini hüküm altına aldı. Yargıtay kararında şöyle denildi:
"4857 sayılı İş Kanunu’nun 59. maddesinde, iş sözleşmesinin herhangi bir sebeple sona ermesi halinde, işçiye kullandırılmayan yıllık izin sürelerine ait ücretlerin son ücret üzerinden ödeneceği hükme bağlanmıştır. Yıllık izin hakkının ücrete dönüşmesi için iş sözleşmesinin feshi şarttır. Bu noktada sözleşmenin sona erme şeklinin ve haklı olup olmadığının önemi bulunmamaktadır. Yıllık izinlerin kullandırıldığı noktasında ispat yükü, işverene aittir. İşveren yıllık izinlerin kullandırıldığını imzalı izin defteri veya eşdeğer bir belge ile ispatlamalıdır. Bu konuda ispat yükü üzerinde olan işveren, işçiye yemin teklif edebilir. Bahse konu davada davalı tarafça yıllık izin defteri veya eşdeğer bir belge sunulmadığına dikkat çekilen kararda, bilirkişi raporunda; davacının 6 yılı aşkın çalışması nedeni ile hak kazanmış olduğu yıllık izin ücreti toplam 90 gün üzerinden hesaplanmış, işverence yapılan yıllık izin ücreti ödemesi hesaplanan alacaktan mahsup edilmiştir. Mahsup işlemi yerinde ise de, davacının 6 yılı aşkın çalışma dönemi boyunca hiç yıllık izin kullanmadığının kabulü hayatın olağan akışına aykırıdır. Hukuk Muhakemeleri Kanunu uyarınca hakimin davayı aydınlatma ödevi kapsamında davacıya bu çalışma dönemi boyunca yıllık izin kullanıp kullanmadığı hususu açıklattırılarak, davacının beyanı ile birlikte tüm deliller birlikte değerlendirilmek suretiyle karar verilmesi gerekirken, eksik inceleme ile yazılı şekilde karar verilmesi hatalı olup bozmayı gerektirmiştir."
Kaynak: İHA
Geçtiğimiz günlerde bir işçi-işveren arasındaki yıllık izin anlaşmazlığına el koyan Yargıtay 22. Hukuk Dairesi, yıllık izin ücretinin tahsil edilebilmesi için iş akdinin herhangi bir sebeple işçi ya da işveren tarafından feshedilmesi gerektiğini hüküm altına aldı. Yargıtay kararında şöyle denildi:
"4857 sayılı İş Kanunu’nun 59. maddesinde, iş sözleşmesinin herhangi bir sebeple sona ermesi halinde, işçiye kullandırılmayan yıllık izin sürelerine ait ücretlerin son ücret üzerinden ödeneceği hükme bağlanmıştır. Yıllık izin hakkının ücrete dönüşmesi için iş sözleşmesinin feshi şarttır. Bu noktada sözleşmenin sona erme şeklinin ve haklı olup olmadığının önemi bulunmamaktadır. Yıllık izinlerin kullandırıldığı noktasında ispat yükü, işverene aittir. İşveren yıllık izinlerin kullandırıldığını imzalı izin defteri veya eşdeğer bir belge ile ispatlamalıdır. Bu konuda ispat yükü üzerinde olan işveren, işçiye yemin teklif edebilir. Bahse konu davada davalı tarafça yıllık izin defteri veya eşdeğer bir belge sunulmadığına dikkat çekilen kararda, bilirkişi raporunda; davacının 6 yılı aşkın çalışması nedeni ile hak kazanmış olduğu yıllık izin ücreti toplam 90 gün üzerinden hesaplanmış, işverence yapılan yıllık izin ücreti ödemesi hesaplanan alacaktan mahsup edilmiştir. Mahsup işlemi yerinde ise de, davacının 6 yılı aşkın çalışma dönemi boyunca hiç yıllık izin kullanmadığının kabulü hayatın olağan akışına aykırıdır. Hukuk Muhakemeleri Kanunu uyarınca hakimin davayı aydınlatma ödevi kapsamında davacıya bu çalışma dönemi boyunca yıllık izin kullanıp kullanmadığı hususu açıklattırılarak, davacının beyanı ile birlikte tüm deliller birlikte değerlendirilmek suretiyle karar verilmesi gerekirken, eksik inceleme ile yazılı şekilde karar verilmesi hatalı olup bozmayı gerektirmiştir."