'Babamın Hikayeleri Ve Şiirleri Anadolu'daki Çeşmeler Gibi Gür Akardı'
Türk Edebiyatının önemli romancıları arasında gösterilen Abbas Sayar, vefatının 20. yılında Yeni Dünya Vakfı'nda düzenlenen 'Babıali Enderun Sohbetleri'nde anıldı Prof. Dr. Ahmed Güner Sayar: 'Hikayeleri ve şiirleri Anadolu'daki çeşmeler gibi gür akardı. Mesela bir mecliste yıllardır görmediği bir kişi geldiğinde bir açılır, oturur 25 şiir yazar, okurdu. Şaşırırdık' Yazar Ercan Köksal: 'Abbas Sayar, roman ve hikayelerinde Köy Enstitülü yazarların yaptığı gibi yapay bir köylü dünyası kurmuyor. Çünkü Abbas Sayar, bizzat köylü birisi. Yozgat'ta yaşamış ve o insanların bütün hallerini bilen, tanıyan birisi. Dolayısıyla onlardan biri, çok doğal bir anlatma yeteneğine sahip'
Türk edebiyatının önemli romancıları arasında gösterilen Abbas Sayar, vefatının 20. yılında Yeni Dünya Vakfı'nda düzenlenen "Babıali Enderun Sohbetleri"nde anıldı.
Yöneticiliğini Mehmet Nuri Yardım'ın üstlendiği etkinlikte, konuşmacı olarak yer alan yazarın oğlu Prof. Dr. Ahmed Güner Sayar, babasıyla ilgili hatıralarını katılımcılarla paylaştı.
Prof. Dr. Sayar, babasının etki ve kalıcılık bakımından en önemli eserinin "Yılkı Atı" olduğuna işaret ederek, "1950'li yılların başında Yozgatlı bir doktor Ahmet Celal Sungur'la çiftçilik yaparken başı boş gezen at sürülerini görüyor ve köy halkına 'bu nedir' diye sorunca 'Bunlar artık iş getirmiyor. Tükettiğinin karşılığını vermiyor.' diyorlar ve bu anlamda atları çetin doğa şartlarında, ölümle baş başa özgür bırakıyorlar. Abbas Sayar da bu konu üzerine Yılkı Atı'nı yazıyor ve kitabın sonunu oldukça zarif bitiyor." dedi.
Öğrenciliği sırasında babasıyla yüzlerce kez mektuplaştığından bahseden Sayar, şunları anlattı:
"Yozgat'ta 1947'den beri çıkan 'Bozlok' adlı tek yapraklı gazetede babamın şiirlerinin yanı sıra Yılkı Atı'nın hikayesi de parça parça yayınlanmıştır. Babam 1954'de bana 'Her gün yarım saat, 45 dakika Yılkı Atı'nın yazdım ve 15, 20 günde de bitirdim' demişti. O dönemde köy romanı türünde bir Mahmut Makal'ın 'Bizim Köy' kitabı ve bir Fakir Baykurt'un eserleri dışında bir şey yoktu. Ne zamanki 1961 anayasasıyla birlikte sol görüşün ortaya çıkmasıyla birlikte kendi kültürünü oluşturma noktasında köy romanları bir ivme kazandı ve piyasayı işgal etti. Abbas Sayar da piyasa yer alan bu romanların hepsini okudu, fakat hiçbiri onu tatmin etmemişti. Sonra babam gazete koleksiyonlarından Yılkı Atı'nın hikayesini toplayarak, İstanbul'da Can yayınlarına getirmiş. Bu kitap ona tetikleyici bir unsur oluyor ve aslında kafasında birçok mesele var. Daha sonra da 'Çelo' adlı kitabını ve kitap, Yozgat'la Çorum arasında Alaca azasında geçen toprak kavgasını ele alıyor. Babamın bu romanı ile Yılkı Atı ayrıca birçok ödül aldı."
Sayar, "Can Şenliği" adlı kitabını ise babasının daha iyi bir Türkçe ile kaleme aldığından söz ederek, "Babamın birçok yayınlanmamış hikayeleri var. Hikayeleri ve şiirleri Anadolu'daki çeşmeler gibi gür akardı. Mesela bir mecliste yıllardır görmediği bir kişi geldiğinde bir açılır, oturur 25 şiir yazar okurdu. Şaşırırdık." ifadelerini kullandı.
- "Doğal bir anlatma yeteneğine sahip"
Etkinlikte yazar Ercan Köksal ise Abbas Sayar'ın hikayeciliği ve romancılığı üzerinde durarak, "Yılkı Atı", "Çelo" ve "Can Şenliği" kitaplarının toplumcu roman temasında kaleme alındığını söyledi.
Sayar'ın "Yılkı Atı" kitabında bir kahraman olarak insan yerine atı ele almasının Türk edebiyatı açısından önemli olduğunu kaydeden Köksal, şu değerlendirmelerde bulundu:
"Atın duygularını çok derin olarak etkili bir şekilde vermiştir. Bu romanında ayrıca Yozgat'ın yöresel söyleyişlerini çok fazla kullanıyor. Sadece yöresel söyleyişler de değil içerisinde çok fazla atasözleri ve deyimler de var. Bu da Abbas Sayar'ın aslında o dönemde özellikle 1960-1970'li yıllarda diğer toplumcu roman ve hikayelerde olduğu gibi benzer bir yaklaşımla ve dille roman yazdığını ortaya koyuyor. Ama Abbas Sayar, roman ve hikayelerinde Köy Enstitülü yazarların yaptığı gibi yapay bir köylü dünyası kurmuyor. Çünkü Abbas Sayar, bizzat köylü birisi. Yozgat'ta yaşamış ve o insanların bütün hallerini bilen, tanıyan birisi. Dolayısıyla onlardan biri, çok doğal bir anlatma yeteneğine sahip."
Köksal, Sayar'ın toplumcu romanlarında ve hikayelerinde yoksulluk, yoğun tabiat tasvirlerinin öne çıktığını belirterek, "Kişileştirmeler, yerel ifadeler, deyimler, argo kelimeler, monolog ve diyaloglar da eserlerinde çok fazla. Ayrıca kitaplarında en küçük bir afette belanın nereden geldiğinin farkında olan kahramanlar ve yeterli ürün alamayan, üstelik mevcut olanı da doluyla kaybeden köylünün gurbete gitmesi gibi konular yer alıyor." diye konuştu.
Kaynak: AA
Yöneticiliğini Mehmet Nuri Yardım'ın üstlendiği etkinlikte, konuşmacı olarak yer alan yazarın oğlu Prof. Dr. Ahmed Güner Sayar, babasıyla ilgili hatıralarını katılımcılarla paylaştı.
Prof. Dr. Sayar, babasının etki ve kalıcılık bakımından en önemli eserinin "Yılkı Atı" olduğuna işaret ederek, "1950'li yılların başında Yozgatlı bir doktor Ahmet Celal Sungur'la çiftçilik yaparken başı boş gezen at sürülerini görüyor ve köy halkına 'bu nedir' diye sorunca 'Bunlar artık iş getirmiyor. Tükettiğinin karşılığını vermiyor.' diyorlar ve bu anlamda atları çetin doğa şartlarında, ölümle baş başa özgür bırakıyorlar. Abbas Sayar da bu konu üzerine Yılkı Atı'nı yazıyor ve kitabın sonunu oldukça zarif bitiyor." dedi.
Öğrenciliği sırasında babasıyla yüzlerce kez mektuplaştığından bahseden Sayar, şunları anlattı:
"Yozgat'ta 1947'den beri çıkan 'Bozlok' adlı tek yapraklı gazetede babamın şiirlerinin yanı sıra Yılkı Atı'nın hikayesi de parça parça yayınlanmıştır. Babam 1954'de bana 'Her gün yarım saat, 45 dakika Yılkı Atı'nın yazdım ve 15, 20 günde de bitirdim' demişti. O dönemde köy romanı türünde bir Mahmut Makal'ın 'Bizim Köy' kitabı ve bir Fakir Baykurt'un eserleri dışında bir şey yoktu. Ne zamanki 1961 anayasasıyla birlikte sol görüşün ortaya çıkmasıyla birlikte kendi kültürünü oluşturma noktasında köy romanları bir ivme kazandı ve piyasayı işgal etti. Abbas Sayar da piyasa yer alan bu romanların hepsini okudu, fakat hiçbiri onu tatmin etmemişti. Sonra babam gazete koleksiyonlarından Yılkı Atı'nın hikayesini toplayarak, İstanbul'da Can yayınlarına getirmiş. Bu kitap ona tetikleyici bir unsur oluyor ve aslında kafasında birçok mesele var. Daha sonra da 'Çelo' adlı kitabını ve kitap, Yozgat'la Çorum arasında Alaca azasında geçen toprak kavgasını ele alıyor. Babamın bu romanı ile Yılkı Atı ayrıca birçok ödül aldı."
Sayar, "Can Şenliği" adlı kitabını ise babasının daha iyi bir Türkçe ile kaleme aldığından söz ederek, "Babamın birçok yayınlanmamış hikayeleri var. Hikayeleri ve şiirleri Anadolu'daki çeşmeler gibi gür akardı. Mesela bir mecliste yıllardır görmediği bir kişi geldiğinde bir açılır, oturur 25 şiir yazar okurdu. Şaşırırdık." ifadelerini kullandı.
- "Doğal bir anlatma yeteneğine sahip"
Etkinlikte yazar Ercan Köksal ise Abbas Sayar'ın hikayeciliği ve romancılığı üzerinde durarak, "Yılkı Atı", "Çelo" ve "Can Şenliği" kitaplarının toplumcu roman temasında kaleme alındığını söyledi.
Sayar'ın "Yılkı Atı" kitabında bir kahraman olarak insan yerine atı ele almasının Türk edebiyatı açısından önemli olduğunu kaydeden Köksal, şu değerlendirmelerde bulundu:
"Atın duygularını çok derin olarak etkili bir şekilde vermiştir. Bu romanında ayrıca Yozgat'ın yöresel söyleyişlerini çok fazla kullanıyor. Sadece yöresel söyleyişler de değil içerisinde çok fazla atasözleri ve deyimler de var. Bu da Abbas Sayar'ın aslında o dönemde özellikle 1960-1970'li yıllarda diğer toplumcu roman ve hikayelerde olduğu gibi benzer bir yaklaşımla ve dille roman yazdığını ortaya koyuyor. Ama Abbas Sayar, roman ve hikayelerinde Köy Enstitülü yazarların yaptığı gibi yapay bir köylü dünyası kurmuyor. Çünkü Abbas Sayar, bizzat köylü birisi. Yozgat'ta yaşamış ve o insanların bütün hallerini bilen, tanıyan birisi. Dolayısıyla onlardan biri, çok doğal bir anlatma yeteneğine sahip."
Köksal, Sayar'ın toplumcu romanlarında ve hikayelerinde yoksulluk, yoğun tabiat tasvirlerinin öne çıktığını belirterek, "Kişileştirmeler, yerel ifadeler, deyimler, argo kelimeler, monolog ve diyaloglar da eserlerinde çok fazla. Ayrıca kitaplarında en küçük bir afette belanın nereden geldiğinin farkında olan kahramanlar ve yeterli ürün alamayan, üstelik mevcut olanı da doluyla kaybeden köylünün gurbete gitmesi gibi konular yer alıyor." diye konuştu.