Divan Edebiyatını Sevdiren Hoca Açıklaması Ali Nihad Tarlan
Prof. Dr. Ali Nihad Tarlan, vefatının 40. yılında, Yeni Dünya Vakfı'nda düzenlenen Babıali Enderun Sohbetleri'nde anıldı Prof. Dr. Kemal Eraslan: 'Hocalarımın içinde çok ayrı bir yeri olduğunu düşünüyorum. Divan edebiyatını ondan daha güzel bilen, sevdiren bir kimseye rastlamadım. Edebiyatın bütün inceliklerine vakıftı' Prof. Dr. Abdullah Uçman: 'Hoca devam mecburiyeti istememesine rağmen o amfi dolar, geç kalanlar, yer bulamayanlar merdiven kısımlarında oturup dersini dinlerlerdi'
Türk edebiyatının unutulmayan simalarından, Divan Edebiyatı ve Metinler Şerhi hocası Prof. Dr. Ali Nihad Tarlan, vefatının 40. yılında anıldı.
Yeni Dünya Vakfı'nda düzenlenen Babıali Enderun Sohbetleri'ne Tarlan'ın dostları, okuyucuları ve sevenleri katıldı.
Mehmet Nuri Yardım'ın oturum başkanlığındaki programda konuşmacı olarak Prof. Dr. Kemal Eraslan ve Prof. Dr. Abdullah Uçman yer aldı.
Tarlan'ın hayatı, edebiyat tarihçiliği, şairliği ve nesirlerinin konuşulduğu toplantıda öğrencileri Şakir Diclehan, Nihat Çeçen, Muhammet Necdet Dursun'un yanı sıra Nurettin Taşkesen, Hayri Ataç gibi katılımcılar da hatıralarını aktardı.
Prof. Dr. Kemal Eraslan, Tarlan'ın şahsına münhasır bir kişi olduğuna dikkati çekerek, "Metin şerhi yaparken bazen bir kelimede tereddüt hasıl olurdu ve 'Acaba bu kelimeyi nasıl manalandırmalıyız?' diye bize sorardı. Yahut bir beytin içinde geçen kelimeyi söylemezdi, 'Bu beyitte eksik olan en uygun kelime hangisidir?' derdi ve biz o beyte en uygun kelimeyi bulmaya çalışırdık. Hocamız mükemmel Farsça bilirdi. Bu bakımdan kendisine 'Acem Nihad' diye bir takma ad koymuşlardı." şeklinde konuştu.
- "Edebiyatın bütün inceliklerine vakıftı"
Tarlan'a İran'dan devlet nişanı verildiğini aktaran Eraslan, "O, kültürü yaşayan bir kimse, o kültüre hizmet eden bir kimse, o kültürü yazıya döken bir kimseydi. Şimdi öyle olunca da her sözünde düşünmek gerekir. Hocalarımın içinde çok ayrı bir yeri olduğunu düşünüyorum. Divan edebiyatını ondan daha güzel bilen, sevdiren bir kimseye rastlamadım. Edebiyatın bütün inceliklerine vakıftı." dedi.
Prof. Dr. Abdullah Uçman da Tarlan'ın çok sevildiğine dikkati çekerek, hatıralarını şöyle anlattı:
"1970'li yıllar, maalesef talebe hareketlerinin yeni yeni başladığı, gerçekten hatırlanması bile insana korkunç gelen, önce başlangıçta taşlı sopalı, daha sonra bıçaklı, silahlı çatışmaların yaşandığı bir ortamdı. O yıllarda cumartesi günleri öğlene kadar resmi daireler de okullar da açıktı. Hoca'nın dersleri cumartesi günüydü ve Edebiyat Fakültesi'nin 7 numaralı amfisinde yapılırdı. Hoca devam mecburiyeti istememesine rağmen o amfi dolar, geç kalanlar, yer bulamayanlar merdiven kısımlarında oturup dersini dinlerlerdi."
Uçman, Ali Nihad Tarlan'ın genellikle tahtaya Fuzuli'den, Baki'den, Zati'den ya da Şeyh Galip'ten beyitler yazdığını belirterek, "O yazdığı beyti bir ders boyunca en ince ayrıntısına kadar mazmunları, oradaki girift hayaller, edebi sanatlar, tarihi ve alt yapısıyla uzun uzun ders boyunca şerh ederdi. Divan edebiyatı bir altyapı ister, biz altyapı eksikliği ile gelmiştik ama Hoca'yı dinler, notlar alırdık. Hoca dersini verir, odasına çıkar, kahvesini içer tekrar gelir derse devam ederdi. Son derece zarif üslubu ile anlatır." ifadelerini kullandı.
Kaynak: AA
Yeni Dünya Vakfı'nda düzenlenen Babıali Enderun Sohbetleri'ne Tarlan'ın dostları, okuyucuları ve sevenleri katıldı.
Mehmet Nuri Yardım'ın oturum başkanlığındaki programda konuşmacı olarak Prof. Dr. Kemal Eraslan ve Prof. Dr. Abdullah Uçman yer aldı.
Tarlan'ın hayatı, edebiyat tarihçiliği, şairliği ve nesirlerinin konuşulduğu toplantıda öğrencileri Şakir Diclehan, Nihat Çeçen, Muhammet Necdet Dursun'un yanı sıra Nurettin Taşkesen, Hayri Ataç gibi katılımcılar da hatıralarını aktardı.
Prof. Dr. Kemal Eraslan, Tarlan'ın şahsına münhasır bir kişi olduğuna dikkati çekerek, "Metin şerhi yaparken bazen bir kelimede tereddüt hasıl olurdu ve 'Acaba bu kelimeyi nasıl manalandırmalıyız?' diye bize sorardı. Yahut bir beytin içinde geçen kelimeyi söylemezdi, 'Bu beyitte eksik olan en uygun kelime hangisidir?' derdi ve biz o beyte en uygun kelimeyi bulmaya çalışırdık. Hocamız mükemmel Farsça bilirdi. Bu bakımdan kendisine 'Acem Nihad' diye bir takma ad koymuşlardı." şeklinde konuştu.
- "Edebiyatın bütün inceliklerine vakıftı"
Tarlan'a İran'dan devlet nişanı verildiğini aktaran Eraslan, "O, kültürü yaşayan bir kimse, o kültüre hizmet eden bir kimse, o kültürü yazıya döken bir kimseydi. Şimdi öyle olunca da her sözünde düşünmek gerekir. Hocalarımın içinde çok ayrı bir yeri olduğunu düşünüyorum. Divan edebiyatını ondan daha güzel bilen, sevdiren bir kimseye rastlamadım. Edebiyatın bütün inceliklerine vakıftı." dedi.
Prof. Dr. Abdullah Uçman da Tarlan'ın çok sevildiğine dikkati çekerek, hatıralarını şöyle anlattı:
"1970'li yıllar, maalesef talebe hareketlerinin yeni yeni başladığı, gerçekten hatırlanması bile insana korkunç gelen, önce başlangıçta taşlı sopalı, daha sonra bıçaklı, silahlı çatışmaların yaşandığı bir ortamdı. O yıllarda cumartesi günleri öğlene kadar resmi daireler de okullar da açıktı. Hoca'nın dersleri cumartesi günüydü ve Edebiyat Fakültesi'nin 7 numaralı amfisinde yapılırdı. Hoca devam mecburiyeti istememesine rağmen o amfi dolar, geç kalanlar, yer bulamayanlar merdiven kısımlarında oturup dersini dinlerlerdi."
Uçman, Ali Nihad Tarlan'ın genellikle tahtaya Fuzuli'den, Baki'den, Zati'den ya da Şeyh Galip'ten beyitler yazdığını belirterek, "O yazdığı beyti bir ders boyunca en ince ayrıntısına kadar mazmunları, oradaki girift hayaller, edebi sanatlar, tarihi ve alt yapısıyla uzun uzun ders boyunca şerh ederdi. Divan edebiyatı bir altyapı ister, biz altyapı eksikliği ile gelmiştik ama Hoca'yı dinler, notlar alırdık. Hoca dersini verir, odasına çıkar, kahvesini içer tekrar gelir derse devam ederdi. Son derece zarif üslubu ile anlatır." ifadelerini kullandı.