Tohumculukta Neden Yerli Ve Milli Duruş Yok
Tohum üreticisi Aytuğ Gündüz, topraktan daha fazla verim ya da mevsiminin dışında üretim yapabilmek için kullanılan bu kimyasalların, besin değerindeki kaliteyi düşürmeye ve toprağı öldürmeye yönelik bir hamle olduğunu belirterek, "Yerli tohumun önemi ise şu; hiç kimseye muhtaç olmuyorsun” diye konuştu.
Tohum dernekleri, 5553 Sayılı Kanun ile satışı yasaklanan yerli tohumu koruyup yaygınlaştırabilmek için 2006 yılından bu yana düzenledikleri çeşitli etkinliklerle yerli tohumun dağıtımını sağlamaya çalışıyor. Geçen hafta sonu bir ‘tohum takas şenliğine’ ev sahipliği yapan Eskişehir’in Yakakayı mahallesine yurdun farklı bölgelerinden 15 dernek katıldı.
Yerli ve doğal tohumun öneminin vurgulandığı etkinlikte İzmir’in Karaot Köyü’nden gelen ve Karaot Tohum Derneği üyesi olan Aytuğ Gündüz, yerli tohumun neden korunması gerektiğini İHA’ya anlattı.
"Yerli tohumun önemi ise şu; hiç kimseye muhtaç olmuyorsun”
İzmir’in Torbalı ilçesine bağlı Karaot Köyü’nde 13 yıl önce dernek kurarak kaybolmaya yüz tutmuş yerel çeşitlerin hibrit tohumlar karşısında yok olmasına karşı mücadele etmeyi amaçladıklarını dile getiren Aytuğ Gündüz, pembe domates gibi bazı temel türlerin neslinin tehlikede olduğunu söyledi.
Ambalajlı, modern ya da F1 denilen hibrit tohumların çoğunlukla kısır olduğuna dikkat çeken Gündüz, “Hibrit tohumla birlikte kimyasal gübre ve ilaç birlikte reçete halinde satılıyor. Haliyle ekim dikim yaptığın toprakta daha fazla verim ya da mevsiminin dışında üretim yapabilmek için kullanılan bu kimyasallar, besin değerindeki kaliteyi düşürmeye ve toprağı öldürmeye yönelik bir hamle. Yerli tohumun önemi ise şu; hiç kimseye muhtaç olmuyorsun” diye konuştu.
“Gerçek domatesin tadını unutmaya başlayacağız”
Çeri diye bilinen domatesin topraklarımızda 100 yıllık bir geçmişe sahip olabileceğini aktaran Gündüz, “Yaklaşık 12 yıldan beri biz çeri fidesi yetiştiriyoruz. 10-12 adet fide bir ailenin sezonluk domates ve hatta konserve karşılayacak kadar domates veriyor. Genellikle yerli tohumun verimsiz olduğunu düşünüyorlar oysa geleneksel yöntemlerle yetiştirildiğinde bir sıkıntı yaşanmadığını, verimli olduğunu gördük. Hâlâ bazı dağ köylerinde hiç kimyasal gübre, ilaç, F1 tohum kullanmadan üretim yapılıyor. Eğer biz ambalajlı tohumlara rağbet göstermeye devam eder ve bu tohumlardan üretilmiş meyve sebzeleri tercih edersek yerli çeşitlerimiz yok olacak. Mesela gerçek domatesin tadını unutmaya başlayacağız. Hiçbir değerimiz kalmayacak ve çiftçimiz sürdürülebilir olmayan bir sistem içerisinde paketlenmiş yüksek ücretlere satılan tohumları almak durumunda kalacak” değerlendirmesinde bulundu.
Hastalıklara karşı yerli tohum ve geleneksel üretim
Yerli tohumun doğal olması ve geleneksel çiftçilik metotlarıyla üretiminin sağlanması nedeniyle tüketicilerin sağlığına olumsuz bir etki bırakmayacağını vurgulayan üretici Gündüz, “Sezonunda yetiştirilmiş ve mevsiminde tüketilen bir domates, insan sağlığına faydalı bir şey olmasına karşın mevsim dışı tüketildiğinde ise zararlı. Mesela domatesin içinde etken bir madde var. Bu madde, insanı yazın serinleten bir etkiye sahipken kışın tüketildiğinde üşümeye neden olabiliyor. İnsanın vücut dengesi, bağırsak florası besinleri doğal döneminde yemek üzerine planlandığından dolayı yerli tohum önemli. Çünkü genetiğiyle oynanmış tohumlar gibi her mevsim yetiştiremiyor ve bu sayede her şeyi zamanında yiyorsun. Günümüzde var olan kanser, alerjik vakalar her ne kadar yüzde yüz olarak kanıtlanmamış da olsa genetiği değiştirilmiş ürünlerden kaynaklandığı düşünülüyor” ifadelerini kullandı.
Yerli tohum için 13 yılda 1 milyon kilometre yol
Düzenlenen tohum takas şenliklerinin olumlu bulduğunu söyleyen Gündüz, bu tür etkinliklerde yerel türlerin ve üreticilerinin alkışlanmaktan öte destek beklediğini sözlerine ekledi. Geleneksel yöntemlerle üretimin artması konusunda yaşanan gelişmelerin umut verici olduğunu belirten Gündüz, “13 yılda çevre civar köyleri gezerek 1 milyon kilometre yol yaptık ve buradan tohumları toplayıp, denemeye başladık. Belediyelerle görüştük, çeşitli protokoller yaparak tohum ve fide halinde dağıttık. Aşama aşama ilerleyerek ‘mevsim kutusu’ diye bir proje geliştirdik. Bu sayede üretici, ürünlerinin dağıtımını takip edebildiği gibi geleneksel yöntemlerle yerli tohumdan verim alabileceğini de görmüş oldu. Köylü işin sadece romantik kısmıyla değil ekonomik kısmıyla da tanıştı. Çünkü üreticilerin de ciddi geçim dertleri var” şeklinde aktardı.
“Şehirli tüketici doğal olmayan meyve sebzelerden vazgeçerse köylü de ona göre üretim yapar”
Bir sonraki hedeflerinin de kooperatifleşebilme olduğunu açıklayan Gündüz, yerli tohumunun geleceğini kurtarabilmek için tüketcilere daha büyük görev düştüğünü şu sözlerle anlattı;
“Şehirlilerin bilinç düzeyi yükseliyor, üretim konusunda köylüler zaten bilinçli esasında. Tarımla uğraşan insanlar talep doğrultusunda üretimi sağlar, bugün hâlâ konvansiyonel tarım yapan ailelerin tek derdi geçinebilme. Eğer geçiminin yerli ve doğal ürün yetiştirerek sağlanabileceğini görürse yani şehirli tüketici doğal olmayan meyve sebzelerden vazgeçerse köylü de ona göre üretim yapar”
Kaynak: İHA
Yerli ve doğal tohumun öneminin vurgulandığı etkinlikte İzmir’in Karaot Köyü’nden gelen ve Karaot Tohum Derneği üyesi olan Aytuğ Gündüz, yerli tohumun neden korunması gerektiğini İHA’ya anlattı.
"Yerli tohumun önemi ise şu; hiç kimseye muhtaç olmuyorsun”
İzmir’in Torbalı ilçesine bağlı Karaot Köyü’nde 13 yıl önce dernek kurarak kaybolmaya yüz tutmuş yerel çeşitlerin hibrit tohumlar karşısında yok olmasına karşı mücadele etmeyi amaçladıklarını dile getiren Aytuğ Gündüz, pembe domates gibi bazı temel türlerin neslinin tehlikede olduğunu söyledi.
Ambalajlı, modern ya da F1 denilen hibrit tohumların çoğunlukla kısır olduğuna dikkat çeken Gündüz, “Hibrit tohumla birlikte kimyasal gübre ve ilaç birlikte reçete halinde satılıyor. Haliyle ekim dikim yaptığın toprakta daha fazla verim ya da mevsiminin dışında üretim yapabilmek için kullanılan bu kimyasallar, besin değerindeki kaliteyi düşürmeye ve toprağı öldürmeye yönelik bir hamle. Yerli tohumun önemi ise şu; hiç kimseye muhtaç olmuyorsun” diye konuştu.
“Gerçek domatesin tadını unutmaya başlayacağız”
Çeri diye bilinen domatesin topraklarımızda 100 yıllık bir geçmişe sahip olabileceğini aktaran Gündüz, “Yaklaşık 12 yıldan beri biz çeri fidesi yetiştiriyoruz. 10-12 adet fide bir ailenin sezonluk domates ve hatta konserve karşılayacak kadar domates veriyor. Genellikle yerli tohumun verimsiz olduğunu düşünüyorlar oysa geleneksel yöntemlerle yetiştirildiğinde bir sıkıntı yaşanmadığını, verimli olduğunu gördük. Hâlâ bazı dağ köylerinde hiç kimyasal gübre, ilaç, F1 tohum kullanmadan üretim yapılıyor. Eğer biz ambalajlı tohumlara rağbet göstermeye devam eder ve bu tohumlardan üretilmiş meyve sebzeleri tercih edersek yerli çeşitlerimiz yok olacak. Mesela gerçek domatesin tadını unutmaya başlayacağız. Hiçbir değerimiz kalmayacak ve çiftçimiz sürdürülebilir olmayan bir sistem içerisinde paketlenmiş yüksek ücretlere satılan tohumları almak durumunda kalacak” değerlendirmesinde bulundu.
Hastalıklara karşı yerli tohum ve geleneksel üretim
Yerli tohumun doğal olması ve geleneksel çiftçilik metotlarıyla üretiminin sağlanması nedeniyle tüketicilerin sağlığına olumsuz bir etki bırakmayacağını vurgulayan üretici Gündüz, “Sezonunda yetiştirilmiş ve mevsiminde tüketilen bir domates, insan sağlığına faydalı bir şey olmasına karşın mevsim dışı tüketildiğinde ise zararlı. Mesela domatesin içinde etken bir madde var. Bu madde, insanı yazın serinleten bir etkiye sahipken kışın tüketildiğinde üşümeye neden olabiliyor. İnsanın vücut dengesi, bağırsak florası besinleri doğal döneminde yemek üzerine planlandığından dolayı yerli tohum önemli. Çünkü genetiğiyle oynanmış tohumlar gibi her mevsim yetiştiremiyor ve bu sayede her şeyi zamanında yiyorsun. Günümüzde var olan kanser, alerjik vakalar her ne kadar yüzde yüz olarak kanıtlanmamış da olsa genetiği değiştirilmiş ürünlerden kaynaklandığı düşünülüyor” ifadelerini kullandı.
Yerli tohum için 13 yılda 1 milyon kilometre yol
Düzenlenen tohum takas şenliklerinin olumlu bulduğunu söyleyen Gündüz, bu tür etkinliklerde yerel türlerin ve üreticilerinin alkışlanmaktan öte destek beklediğini sözlerine ekledi. Geleneksel yöntemlerle üretimin artması konusunda yaşanan gelişmelerin umut verici olduğunu belirten Gündüz, “13 yılda çevre civar köyleri gezerek 1 milyon kilometre yol yaptık ve buradan tohumları toplayıp, denemeye başladık. Belediyelerle görüştük, çeşitli protokoller yaparak tohum ve fide halinde dağıttık. Aşama aşama ilerleyerek ‘mevsim kutusu’ diye bir proje geliştirdik. Bu sayede üretici, ürünlerinin dağıtımını takip edebildiği gibi geleneksel yöntemlerle yerli tohumdan verim alabileceğini de görmüş oldu. Köylü işin sadece romantik kısmıyla değil ekonomik kısmıyla da tanıştı. Çünkü üreticilerin de ciddi geçim dertleri var” şeklinde aktardı.
“Şehirli tüketici doğal olmayan meyve sebzelerden vazgeçerse köylü de ona göre üretim yapar”
Bir sonraki hedeflerinin de kooperatifleşebilme olduğunu açıklayan Gündüz, yerli tohumunun geleceğini kurtarabilmek için tüketcilere daha büyük görev düştüğünü şu sözlerle anlattı;
“Şehirlilerin bilinç düzeyi yükseliyor, üretim konusunda köylüler zaten bilinçli esasında. Tarımla uğraşan insanlar talep doğrultusunda üretimi sağlar, bugün hâlâ konvansiyonel tarım yapan ailelerin tek derdi geçinebilme. Eğer geçiminin yerli ve doğal ürün yetiştirerek sağlanabileceğini görürse yani şehirli tüketici doğal olmayan meyve sebzelerden vazgeçerse köylü de ona göre üretim yapar”