RÖPORTAJ - Vasili Kuznetsov İle 'Soçi'den Sonra Cenevre'den Önce'

ABD yanlış yapıyor ama ortada açık çatışma da yok. Zor ilişkiler var ve ABD bu durumda manevra yaparak durumu idare etmeye çalışıyor. Bu bir anlamda ABDTürkiye ilişkilerinin dayanıklılığının test edilişi ABD’de geleneksel devlet yönetiminin hâlâ mevcut olduğunu var sayarsak, Suriye veya Kürtlerden daha önemli, öncelikli sorun NATO. O yüzden Türkiye’nin bu konuda ABD karşısında eli güçlü Savaş başladığında 17 yaşında çocuk olanlar bugün 24 yaşında. Okulda olmaları gerekirken onların öğrendikleri tek şey savaşmak. Bu durumda bir perspektif geliştirmek çok zor ve bu durumun nasıl çözüleceğini kimse bilmiyor

İSTANBUL -SASLANBEK İSAEV- Soçi’de yapılan Suriye Ulusal Diyalog Kongresi’nin Suriye iç savaşı için hangi sonuçlarını doğuracağını vakit gösterecek; fakat uluslararası kamuoyunda şimdiden Suriye’deki çatışmaların sonrası konuşuluyor. Soçi’de kongreyi takip eden basın mensupların karşısına sürekli Rus uzmanlar çıktı ve Rusya’nın Ortadoğu siyasetini anlattı. Biz de bu isimlerin en önemlilerinden biri olan ve alanında yetkin Rusya Bilim Akademisi Doğu Çalışmaları Enstitüsü Arap ve İslam Araştırmaları Merkezi Başkanı Vasili Kuznetsov ile Suriye’nin mevcut durumunu ve geleceğini konuşarak, Rusya’nın Suriye stratejisine ve Ortadoğu vizyonuna ışık tutmaya gayret ettik. Kuznetsov'un "Dünyayı Yazmak: Geçmişin Eski Arap-Müslüman Tarih Yazımında Yapılandırılması" ve "Ortaçağ Arap-Müslüman Bilginin Yapısındaki Tarih" gibi kitaplarının yanısıra "Arap Dünyası'ndaki dönüşüm ve Rusya'nın çıkarları" isimli bir de raporu bulunuyor.

- Çatışmasızlık bölgeleri hakkında değerlendirme yapar mısınız? Gelecekte Astana üçlüsü ile ABD karşı karşıya gelebilir mi?

Üç artı bir çatışmasızlık bölgemiz var ve bir bölgede ABD’nin varlığı mevcut. Üç çatışmasızlık bölgesi Astana’da alınan kararlarla kuruldu, dördüncü bölge ise daha sonra oluşturuldu; fakat aynı formatta. Bu alanların oluşturulma sebebi ise Cenevre’de devam eden siyasi çözüm süreci sonuca ulaşana kadar gerginliği azaltmak. Cenevre süreci ise BM şemsiyesi altında devam eden bir siyasi çözüm süreci ve herkes tarafından destekleniyor. ABD de destekliyor. Yani teorik olarak, Cenevre süreci bittiğinde, bu çatışmasızlık alanlarına da ihtiyaç kalmayacak. Teorik olarak böyle fakat bunun pratikte nasıl olacağını bilmiyoruz; çünkü Cenevre sürecinin ne kadar uzayacağını, ne kadar başarılı olacağını da bilmiyoruz. Soçi kongresinin bu sürece destek olması gerekiyor fakat olup olmayacağını öngörmek zor.

“Üçe karşı bir” gerginliği olabilir mi deyince, ben bu durum hakkında yorum yapmazdım. Siyasi anlamda karşı karşıya gelebilir mi dersek, yine bu üçlü (Astana üçlüsü) içinde farklı taraflar var. Üçlünün biri ABD müttefiki, NATO üyesi Türkiye, diğeri ABD’nin resmen düşman ilan ettiği İran ve bir diğeri ise maalesef son yıllarda git gide ilişkilerinin bozulduğu Rusya. ABD ile ilişkilerimiz bozulsa da, Suriye üzerinde ortak çalışmalarımız mevcut. Bu yüzden kavgalı bir durumda olduğumuzu söyleyemeyiz. İki ülkenin çıkarları burada tam anlamıyla zıt olmadığı için ortak adımlar atmak mümkün. Askeri alanda çatışma olabilir mi? Bugün Suriye üzerinde böyle bir çatışma öngörmek mümkün değil. Fakat genel olarak ABD-Rusya ilişkilerini ele alırsak, teorik olarak, ilişkilerin çatışma seviyesine kadar bozulması mümkün. Obama yönetiminden ayrılmadan önce o seviyeye kadar gelmişti ilişkiler.

- Şu anda Türkiye sınır boyunca terörden arındırılmış bölge oluşturmaya niyetli olduğunu beyan ediyor. Türkiye’nin bu adımı, onu ABD ile askeri anlamda karşı karşıya getirebilir. Trump da bunu zikretmişti; böyle bir durumun olmasını arzu etmediklerini söylemişti. Fakat Türkiye sınır hattını terörden temizlemeye kararlı ve sizce bu durumda iki devlet arasında askeri bir çatışma yaşanır mı?

Evet, böyle bir tehlike var ama bu durum NATO’nun varlığını anlamsız kılar. Askeri blokun iki üyesi arasında bir çatışma düşünülebilir mi? İki müttefik arasında çatışma mı yaşanacak? Bu durum her iki devlet için de çok ciddi bir durum. Ama öncelikle de ABD için. NATO’nun varlığını tehdit eden durum olarak, 30 km güvenli bölgeden çok daha önemli bir mesele bu. Çünkü ABD’nin NATO’daki müttefiklerine karşı sorumluluklarını yerine getirmesini sorgulatan bir durum söz konusu.

- ABD zaten sorumluluklarını yerine getirmiyor.

Evet, ABD yanlış yapıyor ama ortada açık çatışma da yok. Zor ilişkiler var ve ABD bu durumda manevra yaparak durumu idare etmeye çalışıyor. Bu bir anlamda ABD-Türkiye ilişkilerinin dayanıklılığının test edilişi. Yine NATO için de mukavemet testidir. Ama bana göre, bu çatışmanın yaşanmaması için her şey yapılacak.

- Türkiye ABD’nin Suriye’de sergilediği davranışların Türkiye’nin sınır güvenliğini ve ülke bütünlüğünü tehdit ettiğini söylüyor.

Mevcut durum her ne kadar garip olsa da Türkiye hareket etme özgürlüğüne sahip. Türkiye için güney sınırlarının güvenliği önemli ki zaten bunu beyan ediyor. ABD’de geleneksel devlet yönetiminin hâlâ mevcut olduğunu var sayarsak, Suriye veya Kürtlerden daha önemli, öncelikli sorun NATO. O yüzden Türkiye’nin bu konuda ABD karşısında eli güçlü. Fakat maalesef ABD’nin mevcut yönetimi şu anda hiç öngörülecek bir yönetim değil. Her an farklı adımlar atabilecek bir devlet yönetimiyle karşı karşıyayız. Yani geleneksel olmayan adımları da atabilecek bir devlet yönetimi var karşımızda.

- Afrin, Türkiye’nin kararlı duruşuyla, ABD’nin sözde Kürt örgütlerini satabileceğinin de bir göstergesi. Bu durum Suriye-Türkiye sınır hattının Şam’a devredilmesini tetikleyebilir mi?

ABD’nin gücü var fakat Türkiye’yi karşısına almayacak ve müttefik edindiği örgütleri satacak. ABD’nin bu davranışı tabii ki sınır hattının rejime devredilmesine sebep olabilir. Fakat baştan bunu yapmaya razı olmadıkları için Afrin operasyonu başladı. Kürtler Rusya destekli Suriye ordusunun girişine müsaade etseydi gelişmeler farklı olabilirdi. Sonuçta bu durumla ilgili istekleri değişir mi? Büyük ihtimalle değişir.

- Yine teorik olarak değerlendiriyoruz: “Kürtler” sınırları Şam’a devrederse Rusya bölgede var olan duruma onay verecek mı? Kendi askeri oluşumları, bağımsız bir yönetim, bunlar kabul edilebilir mi?

Fikrimce bu zor bir soru. Rusya Suriye’nin toprak bütünlüğünü desteklediğini zikrediyor ki bu BM’nin 2254. kararında da yazılı. Yani bu durumda Suriye’nin bütün toprakları merkezi yönetim tarafından yönetilmeli. Sonra otonomi sorunumuz ortaya çıkıyor. Farkındaysanız Rusya Kürt otonomisi hakkında bir fikir beyan etmekten kaçınıyor. Şu bir gerçek ki otonomi bağımsızlık anlamını taşımaz. Otonomi, benim bir devlete ait her kurumu oluşturup sadece kağıt üzerinde bağlılık beyan edebileceğim anlamına gelmez. Bu yüzden otonomi koşulları üzerinde bir anlaşma sağlanmalı. Bu birincisi. İkincisi ise bölgenin Şam’a devredileceğini konuşuyorsak, o zaman bu, Suriye Arap Ordusu’nun (SAO) kontrolüne gireceği anlamına gelir. Yani bu durumda, bugün orada mevcut olan durumun devam etmesi mümkün değil. Bunu anlamak zorundayız. Sonuçta bunun basit bir mesele olmadığını söylemek isterim ve gelişmeleri öngörmem de mümkün değil.

Suriye Ulusal Diyalog Kongresi’nde meclis benzeri bir anayasa komisyonunun kurulması, yani Suriye’nin siyasi olarak formatlanması bekleniyor. Üç garantör ülkenin himayesinde, Suriye’nin yeni güvenlik güçlerinin oluşturulması sizce mümkün mü?

Ben burada iki ayrıntıya açıklık getirmek istiyorum. Soçi de devam eden bu kongre, bir çok defa beyan edildi gibi, var olan siyasi uzlaşmanın bir devamıdır; yeni bir süreç değildir. Bunun aşağıdan yukarıya bir hareket olduğunu, Suriye kamuoyunda barışı tetiklemesini beklediğimiz bir süreç olduğunu söyleyebiliriz. Bu nedenle, burada rejim ve muhalif siyasi hareketlerin yanında sivil toplum da temsil ediliyor. Dinî ve etnik farklılıkları olan kesimler temsil ediliyor burada. Bunlar siyasi olmayan örgütler ama yine de bir siyasi tarafı destekliyorlardır. Sorunuza gelince, Suriye’nin bir ordusu mevcut ve bu ordu Rusya, İran ve dolaylı olarak Türkiye tarafından kabul ediliyor. Sorunuzda kastettiğiniz durum, yeni bir ordunun oluşturması anlamı taşımıyor. Sizin kastettiğiniz şeye, çatışmaları araştıran bilimlerde, milis güçlerinin sisteme entegre edilmesini deniliyor. Savaşan unsurların topluma entegre edilmesi söz konusu; bu ordu veya güvenlik güçleri olabilir. Sonuçta bu unsurlarla ne yapılmalı ve onlar hayatlarını nasıl devam ettirmeli sorusu, söz konusu olan. Bu çok zor bir soru olduğu gibi, aynı zamanda en önemli sorunlardan da biri; hatta anayasa kadar önemli bir sorun olduğunu söylemek isterim. Fakat an itibariyle bu sorunun çözümü tartışmaya açılmış değil; çünkü ancak siyasi çözümle belirlenebilecek bir sorun bu. Şahsen benim için de tahmin yürütmek çok zor. Çünkü daha dün birbirini öldüren insanlardan bahsediyoruz ki Suriye’de savaşın ne kadar acımasızca seyrettiğini de biliyorsunuz, biriken nefreti de biliyorsunuz. Savaş başladığında 17 yaşında çocuk olanlar bugün 24 yaşındaki gençler. Okulda olmaları gerekirken onların öğrendikleri tek şey savaşmak. Bu durumda bir perspektif geliştirmek çok zor ve bu durumun nasıl çözüleceğini kimse bilmiyor.

- Söz konusu ordu, bu durumda çıkar yolu olabilir mi?

Olamaz çünkü SAO var ve rejim böyle bir şeye hiç bir zaman razı olmayacak. Teklifiniz ÖSO’yu SAO’ya katmak mı? Bu mümkün değil.

- Peki, ya Suriye Demokratik Güçleri (SDG)?

SDG olsa bile bu çok zor. Mümkün olmadığını düşünüyorum. Yeni oluşum kabul edilebilir değil. Entegre olabilir bir seçenek olarak; fakat bu bugünün, hatta yarının gündemi değil. Cenevre sonrasının gündemi olduğunu düşünüyorum.

[Grozni ve İstanbul'da yaşayan araştırmacı gazeteci Saslanbek İsaev, Rusya, Kafkasya ve Türkiye ilişkileri alanında uzmanlaşmıştır]
Kaynak: AA