'Türkiye Varlıkları 2019'Da Yatırımcıların İlgisini Çekecek'
DenizBank Genel Müdürü Hakan Ateş: (1) 'Cazip fiyatlamaları ile Türkiye varlıkları 2019'da yatırımcıların ilgisini çekebilecek önemli bir potansiyele sahip' 'Gelecek yıl hem fonlama tarafındaki sıkışma hem de faiz oranlarındaki artışın kredi büyümesi üzerinde baskı yaratmaya devam etmesini, kredi büyümesinin yüzde 12 seviyesinde olmasını bekliyoruz' 'Kredi riski yönetimi açısından daha sıkı tahsis kurallarının işletileceği, yakın takip portföylerinin daha dikkatli izlenerek alınacak ilave aksiyon planları ile NPL gelişiminin kontrolünün hedefleneceği bir yıl olacak' 'Ağustos ayından itibaren yaşadığımız süreç, sektör için gerçek bir stres senaryosu ortaya koymuştur ve bankaların stres koşullarında likiditelerini doğru yönetebildikleri bir yapıya sahip olduğunu göstermiştir' 'Bu yılın son çeyreğinde negatife döndüğünü tahmin ettiğimiz büyümenin, 2019'un ilk yarısında da zayıf seyretmesini, ancak 2019'un ikinci yarısından itibaren finansman koşullarındaki rahatlamayla toparlanmasını ve yıl genelinde büyümenin yüzde 2 civarında tarihsel ortalamaların altında gerçekleşmesini bekliyoruz'.
Hakan Ateş, AA muhabirine bankacılık sektörü ve Türkiye ekonomisi açısından 2018 yılı gelişmelerini değerlendirirken, 2019'dan beklentilerini paylaştı.
Geçen bir yıllık süreçte, ekonomide yaşanan sorunlara karşın otoritelerin zamanında aldığı önlemler sayesinde bankacılık sektörünün güçlü kalmaya devam ettiğini anlatan Ateş, sektörün sermaye yeterlilik rasyosunun (SYR) ekim itibarıyla solo bazda yüzde 18 seviyesinde bulunduğunu bildirdi.
Ateş, bu oranın Bankacılık Düzenleme ve Denetleme Kurumu'nun (BDDK) geçici olarak tanıdığı esneklikler çıkarıldığında dahi uluslararası standartların çok üzerinde bulunduğunu, aktiflerde oluşabilecek bozulmalara yeterli bir tampon oluşturduğunu vurgulayarak, "Bankaların karlılıkları da sermayelerini destekleyecek düzeyde." ifadesini kullandı.
Bankacılık sektörünün öz sermaye getirisinin, yüzde 14'ün üzerinde olduğuna işaret eden Ateş, şunları kaydetti:
"Sektörün sorunlu kredi oranı 2017 sonuna (yüzde 3) kıyasla bir miktar artış göstermekle birlikte makul seviyelerde. Bankaların yeniden yapılandırmalarla müşterilerine yardımcı olması aktif kalitesinin bozulmasını engelliyor. Diğer taraftan, 2018'de finansal koşullardaki sıkılaşma sebebiyle kredi büyümesi yavaşladı, kurdan arındırılmış olarak bakıldığında kredi büyümesi yüzde 4,1. Ayrıca, mevduat tarafında da rekabet sürüyor. Yılbaşından itibaren TL mevduatlar yüzde 8,4 artarken, yabancı para (FX) mevduatlar yüzde 6,7 azaldı. Kurdan arındırılmış olarak bakıldığında, sektörün toplam mevduat büyümesi yüzde 1,5'le, kredi büyümesinin altında. 2019'da hem fonlama tarafındaki sıkışma hem de faiz oranlarındaki artışın kredi büyümesi üzerinde baskı yaratmaya devam etmesini, kredi büyümesinin yüzde 12 seviyesinde olmasını bekliyoruz."
Ateş, jeopolitik belirsizlikler, ticaret savaşları ve gelişmiş ülkelerdeki parasal sıkılaşma göz önüne alındığında, fonlamaya erişim ve fonlamanın maliyetinin en önemli sorunlardan biri olmaya devam edeceğini söyledi.
Bugün Türkiye'de yurt dışından toptan fonlama payının yüzde 20 ile sınırlı olduğunu belirten Ateş, bankaların daha yüksek karlılıkla daha fazla büyüyebilmesi için likiditelerini en etkin şekilde yönetmeleri gerektiğini ifade etti.
Ateş, yakın zamanda sektörde ilk adımları atılan kredi portföylerinin menkul kıymetleştirilmesinin bu çerçevede büyük önem taşıdığına dikkati çekerek, "Bankaların bu stratejiyle kaynak yaratmasının önünün açılması, sektörün bilançosunda yer açılmasına ve kaynak tarafında sıkışıklığın giderilmesine yardımcı olacaktır." diye konuştu.
- "Likiditede bozulma yaşanmadı"
Hakan Ateş, eylül sonu itibarıyla bankacılık sektörünün konsolide bazda ortama sermaye yeterlilik oranının yüzde 16,5, ortalama ana sermaye oranının yüzde 13,3 olduğunu söyledi.
Son dönemde sermaye düzenlemelerinde yapılan değişiklerin 150 baz puan kadar olumlu etkisi olduğunu aktaran Ateş, "Yüksek piyasa volatilitesinin olduğu bu dönemde, bankaların sermaye oranlarının yeterli düzeyde kalmasında, sektör olarak düşük kaldıraçlı bir yapıda olmamızın önemli bir etkisi bulunmakta. Sektörün ortalama likidite karşılama oranının, 2017'de yüzde 113,5 ve 2018'in eylül sonuna kadar olan sürede ortalama yüzde 134,7 olduğu göz önüne alınırsa likidite görünümünde de bir bozulma yaşanmadığını söyleyebiliriz." değerlendirmelerini yaptı.
Ateş, 2019'un, büyüme beklentilerinin sınırlı kalan bir dönem olacağını ve sektörün bu dönemde risk iştahını dengeleyeceğini dile getirdi.
Beklentilerin, kredi büyümelerinin sınırlı olacağı ve sermaye yeterlilik oranlarında önemli bir değişiklik yaşanmayacağı şeklinde oluşması gerektiğini belirten Ateş, "Kredi riski yönetimi açısından da daha sıkı tahsis kurallarının işletileceği, yakın takip portföylerinin daha dikkatli izlenerek alınacak ilave aksiyon planları ile NPL gelişiminin kontrolünün hedefleneceği bir yıl olacaktır." diye konuştu.
- "Stres testlerini başarıyla geride bıraktık"
Hakan Ateş, sektör genelinde ortak bir stres testi çalışması yapılmadığını, ancak son dönemde likidite ve sermaye yeterliliğine ilişkin stres testlerinin bankaların önemli gündem maddesini oluşturduğunu söyledi.
Risk düzeyi değerlendirildiğinde sektör için birincil önceliğin likidite olduğunu ifade eden Ateş, şu değerlendirmelerde bulundu:
"Bankalar mevcut likiditelerini koruma ve artırma yönünde önlemler almıştır. Ağustostan itibaren yaşadığımız süreç, sektör için gerçek bir stres senaryosu ortaya koymuş, bankaların stres koşullarında likiditelerini doğru yönetebildikleri bir yapıya sahip olduğunu göstermiştir. 3. çeyrek sonuçları da bunu desteklemektedir. Bu testi başarıyla geride bırakmamızın önemli nedenlerinden birinin de belirtildiği üzere bankacılık sektörünün görece olarak düşük kaldıraçla faaliyet göstermesi ve sermaye yeterliliğinin yönetiminde bunun avantaj sağlaması olduğunu belirtmek gerekir."
Ateş, banka bilançosu içindeki ipotekli kredilerin teminat olarak gösterilerek varlığa dayalı menkul kıymet (VDMK) şeklinde ihracının yapılmasının, bankacılık sektörüne iki açıdan önemli destek verebileceğini ifade etti.
İlk olarak verilen kredilerin bilançodan çıkarılıp diğer yatırımcılara aktarılmasının, sektöre kaldıraç imkanı sağlayacağını anlatan Ateş, halen bankacılık sisteminin kaldıracının çok düşük olduğunu, bunun ekonomik faaliyeti destekleyebilmesi için mevcut sermayeyle daha fazla kredi verebilir hale gelmesi gerektiğini söyledi.
Ateş, sektöre ikinci desteğin ise uzun vadeli dış kaynak girişinin sağlanması ile verileceğine değinerek, "Bunun için de fiyatlaması, getirisi, likiditesi (kolay alınıp satılması) ve VDMK'ların içerdiği kredilerin risklerinin doğru ve güvenilir analiz edilebilmesiyle özellikle yurt dışı kurumsal yatırımcılara hitap edebiliyor olması gerekiyor." dedi.
- "2019'da gelişmekte olan ülkelere sermaye girişi devam edecek"
Hakan Ateş, uluslararası ticarette gerilimin artması, Avrupa'daki belirsizlikler ve gelişmekte olan ülkelere risk iştahının bir miktar azalmasına rağmen, 2018'de küresel ekonominin güçlü seyrini koruduğunu belirtti.
Gelecek yıl da küresel büyümenin artan aşağı yönlü risklerle beraber daha az dengeli, ancak 2018'e yakın seviyelerde kalmasının beklenebileceğini aktaran Ateş, şunları kaydetti:
"Finansal piyasalardaki yüksek oynaklık, küresel büyümede yavaşlama endişeleri ve ticaret savaşlarının yarattığı belirsizliklerin de etkisiyle, ABD Merkez Bankası'nın (Fed) faiz artırımlarını 2019'da yavaşlatacağını öngörüyoruz. Avro Bölgesi'nde ise ekonomik büyümedeki kırılganlığa paralel, Avrupa Merkez Bankası'nın (ECB) parasal sıkılaşmada ihtiyatlı davranması ve 2019 sonundan önce faiz artırımına gitmemesi beklenebilir. Bu yıl gelişmekte olan ülkelere sermaye girişleri ise 2017'ye kıyasla bir miktar ivme kaybetti. Önümüzdeki dönemde de Fed kademeli parasal sıkılaşmayı sürdürürken, ECB ve Japonya Merkez Bankası'nın (BoJ) parasal normalleşmeyi zamana yayması ile gelişmekte olan ülkelere sermaye girişlerinin devam etmesi, ancak küresel kriz sonrası dönemin altında kalması beklenebilir."
- "2019'un ikinci yarısında enflasyonda hızlı gerileme göreceğiz"
Hakan Ateş, Türkiye ekonomisinin yılın ilk yarısında güçlü büyüme performansını sürdürdüğünü, ikinci yarıda ise finansal piyasalardaki yüksek oynaklık ve bunun getirdiği fiyatlama davranışlarındaki bozulmanın enflasyon ve piyasa faizlerinin artmasını, finansman koşullarının sıkılaşmasını beraberinde getirdiğini söyledi.
Bunun sonucunda büyümede belirgin bir yavaşlama görüldüğünü ifade eden Ateş, Türkiye ekonomisinin orta vadede dengelenme süreci olarak nitelendirilen ılımlı büyüme patikasına girdiğini belirtti.
Ateş, şöyle devam etti:
"Yılın son çeyreğinde negatife döndüğünü tahmin ettiğimiz büyümenin, 2019'un ilk yarısında da zayıf seyretmesini ancak 2019'un ikinci yarısından itibaren finansman koşullarındaki rahatlamayla toparlanmasını, yıl genelinde büyümenin yüzde 2 civarında tarihsel ortalamaların altında gerçekleşmesini bekliyoruz. Maliyet yönlü baskıların da hafiflemesiyle 2019'un ikinci yarısından itibaren enflasyonda hızlı bir gerileme göreceğimize inanıyorum. Kurdaki stabilizasyon devam ettiği takdirde, 2019'da enflasyon yüzde 16 seviyesinde gerçekleşebilir. Diğer taraftan, 2018’in ilk yarısında zirve yapan cari açık, ikinci yarıdan itibaren iç talepteki belirgin yavaşlamayla ithalatın, rekabetçi kurun ihracata olumlu yansıması ve turizm gelirleri sayesinde hızlı bir gerileme eğilimine girdi. Ekonomik aktivitedeki yavaşlamanın belirginleşmesiyle cari açık 2019'da GSYH'nin yüzde 3-4'ü aralığında sürdürülebilir seviyelere gerileyecektir."
- "Türkiye ekonomisinin en güçlü çıpası bütçe disiplini olmaya devam edecek"
Hakan Ateş, gelecek dönemde, Türkiye ekonomisinin en güçlü çıpasının bütçe disiplini olmaya devam edeceğini vurguladı.
Yeni Ekonomi Planı'nda (YEP), orta vadede bütçe açığının GSYH'ye oranının yüzde 2'yle uluslararası standartların oldukça altında kalmasının ve faiz dışı fazlanın kademeli olarak yüzde 1’in üzerine çıkmasının öngörüldüğünü anımsatan Ateş, "2018'de sınırlı artışa rağmen uluslararası kriterlerin yarısı seviyesinde kalan brüt kamu borcu da mali disiplinin sürdürülmesiyle önümüzdeki dönem kademeli olarak gerileyecektir. Krizlere karşı dayanıklı Türkiye ekonomisinin, 2019'un ikinci yarısına kadar belirgin bir şekilde hissedilecek olan bu dengelenme sürecini, sıkı para ve maliye politikaları eş güdümü, düşük kamu ve hane halkı borcu, dinamik özel sektör ve güçlü bankacılık sektörünün desteğiyle en az hasarla tamamlayacağına inanıyorum." şeklinde konuştu.
Ateş, gelecek dönemde hızla eğitim, hukuk, vergi sistemi ve istihdam piyasasında yapısal reform programlarının uygulamaya konmasının kritik öneme sahip olduğuna dikkati çekti.
- "Reel sektörün sıkıntıları çözülebilirse bankalara yansıması olmaz"
Hakan Ateş, bankaların ekonomide katma değer yaratan tüm müşterilerinin ödeme kabiliyetlerini iyileştirebilmek için karşılıklı iyi niyetle kredi kanallarını açık tutmak, vade, ödeme ve teminat koşullarında esneklik sağlamak için azami çaba gösterdiğini söyledi.
"İçinde bulunduğumuz bu dönemde ekonomideki yavaşlamanın boyutunu reel sektördeki yeniden yapılanmanın nasıl yönetildiği belirleyecek." diyen Ateş, reel sektördeki bilanço tahribatının bankalara ve devlete yansımaması için kamu finansmanı destekli bir modele ihtiyaç duyulduğunu belirtti.
Ateş, "Eğer reel sektörün sıkıntıları yerinde çözülebilirse bankalara yansıması olmaz ve bankalar ekonomiye desteğine devam edebilir." dedi.
Gelecek yıl için bireysel yatırımcılara tavsiyelerde de bulunan Ateş, sözlerini şöyle sürdürdü:
"Cazip fiyatlamaları ile Türkiye varlıkları 2019'da yatırımcıların ilgisini çekebilecek önemli bir potansiyele sahip. Özellikle yılın ikinci yarısıyla birlikte baz etkisinin de yardımı ile gerilemesi beklenen enflasyonun uzun vadeli Türk tahvillerinde avantaj yaratabileceğini düşünüyoruz. Emsallerine kıyasla yüzde 40 iskontolu işlem gören Türk hisse senetlerine seçici olarak yer verilebilir. Risk algısını düşük tutmak isteyen yatırımcılar ise mevcut uygun mevduat faizi oranları ile uzun vadeli düşünerek tasarruflarını değerlendirebilirler. Yabancı para cinsinden varlıklarını değerlendirmeyi düşünenler ise Türk Eurobond’larına yatırım yapan yatırım fonlarımıza portföylerinde yer verebilirler. Yatırım fonlarında, sukuktan sabit getirili menkul kıymetlere, dövizden hisse senedine, emtiadan serbest fonlara ve hatta kişiye özel fon kurulumuna kadar çok geniş yelpazede her müşteri profiline uygun seçeneklere sahibiz. Profesyonellerce yönetilen yatırım fonlarının portföyleri çeşitlendirebilmek için iyi bir alternatif olacağı görüşündeyiz."
(Sürecek)