ANALİZ - Filipinler'de Barış Süreci Tehlikede
Filipinler’de Müslümanların çoğunlukta olduğu Marawi şehrinde sıkıyönetim ilân edilmesi, bölgede güvenlik sorununun ne denli hassas olduğunu bir kez daha ortaya koydu Bugün bölgeye barış gelmediği gibi, çeşitli güç merkezlerinin, terör yapılarından hareketle bölgedeki geniş Müslüman kamuoyunun haklı taleplerine yönelik olumsuz bir algının geliştirilmesinde rol oynadıklarına şüphe yok Türkiye’nin de içinde yer aldığı Uluslararası Temas Grubu'nun Filipinler hükümetiyle barış süreci konusunu ele alması, sadece Moro Müslümanlarının taleplerinin bir an önce yerine getirilmesini değil, Güneydoğu Asya'da uluslararası terörle mücadele alanında da mesafe alınmasını sağlayacaktır.
MEHMET ÖZAY - Filipinler’de Mindanao Adası’nın Marawi şehrinde sıkıyönetim ilân edilmesi, bölgede güvenlik sorununun ne denli hassas olduğunu bir kez daha kanıtladı.
Marawi’deki silahlı terör grubu içerisinde sadece Filipinlilerin değil, komşu ülke vatandaşlarının da bulunması, sorunun ASEAN boyutuna işaret ediyor. Terör grubunun Marawi’de ortaya koyduğu DEAŞ yanlısı söylem ve icraatlar ise gelişmenin uluslararası boyutunu oluşturuyor. Daha önce Solo Adası’nın güneyinde de benzer eylemler yapmış olan grubun bu faaliyeti, bölgedeki güvenlik kaygılarını daha da derinleştirdi. Bu durum, Moro Müslümanlarını temsil eden Moro İslami Kurtuluş Cephesi (MILF) ile 2014 yılında varılan, ancak şu ana kadar hayata geçirilemeyen barış süreci kadar bölgenin siyasi istikrarı, güvenliği ve ekonomik kalkınma süreçlerini de etkileyebilecek boyutlarıyla önem taşıyor.
- DEAŞ var olduğunu kanıtlama peşinde
Ulusal düzeyde değerlendirildiğinde, sıkıyönetim ilânı, öncelikle Devlet Başkanı Rodrigo Duterte’nin bir yıla yaklaşan başkanlığı boyunca sürdürdüğü uyuşturucuyla mücadeleye yeni bir boyutun, yani terörle mücadelenin eklenmesi anlamı taşıyor.
Öte yandan şehirde ordu güçleriyle çatışmaya giren Maute ve Ebu Seyyaf adlı grupların kendilerini DEAŞ’la ilişkilendirmeleri ve DEAŞvari eylemleri ortaya koymaları sorunun bölgesel hatta uluslararası bir nitelik kazanmasına neden oluyor. Bununla birlikte Filipinler ordusunun zaten bir süredir Ebu Seyyaf grubuna yönelik, özellikle Solo Adası ve çevresinde operasyonlarının olduğu biliniyor.
Başkan Duterte’nin Rusya gezisini yarıda keserek ülkesine dönmesine neden olan gelişme, yukarıda zikredilen silahlı örgütlerin uzun süredir aranan liderleri Isnilon Hapilon’u korumak amacıyla güvenlik güçleriyle çatışmaya girmeleri, kamu binalarını işgal ve özellikle de Hıristiyan vatandaşları esir almaları ve hatta hayatlarına kast etmeleri üzerine gerçekleşti. Akabinde, Başkan Duterte’nin de dikkat çektiği üzere bu grupların bölgede, DAEŞvari bir ‘devlet’ kurmak istedikleri gündeme geldi.
- Moro Müslümanları ve bölgesel kriz
Müslümanların çoğunlukta olduğu bir bölgede sıkıyönetim ilânının zamanlaması, ‘Müslüman Mindanao Özerk Yönetimi’ adıyla resmi bir yapının varlığına karşın, bölgede adı terörle anılan grupların eski ve yeni bağlantılarına dikkat çekilmesini gerektiriyor. Buna ilave olarak, Filipinlerin güneyinde Moro Müslümanlarının sömürge döneminden başlayarak bugünlere kadar gelen bağımsızlık ve özerk yönetim talepleri için mücadele veren ve son dönemdeki barış görüşmelerinde de ortaya konulduğu üzere, Filipinler hükümetince ve uluslararası çevrelerce tanınan Moro İslami Kurtuluş Cephesi (MILF) ve Moro Ulusal Kurtuluş Cephesi (MNLF) gibi yapıların adlarının karıştırılmaya çalışılması, gelişmelerin daha da dikkatle ele alınmasını gerektiriyor.
Nüfusunun çoğunluğunu Müslümanların oluşturduğu Marawi şehri başta olmak üzere Mindanao Adası genelinde sıkıyönetim ilânını getiren bu gelişme, terörle mücadelede etkin bir çabanın sergilenmesi kadar, kamu diplomasisi boyutunun da hesaba katılmasını zorunlu kılıyor.
Özellikle, uzun dönemli çatışmalara konu olmuş ve halen sürdürülebilir barış ortamına girilmemiş Mindanao gibi bölgelerde sıkıyönetim uygulamasının çok iyi planlanmış olması gerektiği açık. Ancak Başkan Duterte’nin Marawi şehrindeki terörle mücadele uygulamalarını, uluslararası siyaset literatürüne adı ‘diktatör’ olarak geçmiş eski devlet başkanı Ferdinand Marcos’un 1972-1981 yılları arasında ülke genelinde uyguladığı sıkıyönetimle kıyaslamasının, bölge Müslümanları kadar tüm halkı endişeye sevk ettiği gözlemleniyor. Öyle ki, Mindanao'daki katolik rahipler yaptıkları ortak açıklamada, Minadao Adası’nda sıkıyönetimin gerekçelerini kabul etmekle birlikte, bunun geçici olması yönünde görüş beyan ettiler.
- Sorun Güneydoğu Asya’nın genelini ilgilendiriyor
Marawi’de çatışan gruplar içerisinde komşu ülke vatandaşlarından oluşan teröristlerin de olması, bölge ülkelerinin Mindanao Adası’nda başgösteren güvenlik sorunundan azade olmadıklarını ortaya koyuyor. Daha çok yerelde tanınan Maute ile adını 2000’li yılların başından itibaren Malezya’nın Borneo Adası’ndaki Sabah Eyaleti’nde adam kaçırma eylemleriyle duyuran Ebu Seyyaf grubunun, son dönemde DEAŞ destekçisi olduklarını ilân etmeleri güvenlik olgusunu Filipinler’in güneyinde lokal bir sorun olmanın ötesine taşıdı. Ortadoğu’da ortaya konulan mücadele neticesinde DEAŞ’ın varlık alanının daraltılması,mevcut yapıların alternatif bölgelerde var olma çabası şeklinde tezahür ediyor.
Bunun Güneydoğu Asya’daki karşılığı ise sivil halk arasında sempatizan kazanmak kadar, bölgede şu veya bu şekilde silahlı mücadele veren bazı grupları yanına çekme şeklinde gerçekleşiyor. Bu nedenle DEAŞ, son bir yıldır giderek alan daralması yaşarken, alternatif ve ses getirici eylemlerle var olduğunu ASEAN topraklarında da sergilemeye çalışıyor. Öte yandan bölgeden Suriye ve Irak’a savaşmaya giden kadroların bir bölümünün dönmesi veya dönecek olması nedeniyle yaklaşık bir yıldır bölge ülkelerinde DEAŞ sendromuna tanık olunuyor. Endonezya ve Malezya’da emniyet birimlerinin operasyonlarıyla göz altına alınanlar veya ‘pasifize’ edilenler olduğu bilinirken, Singapur güvenlik tedbirlerini sürekli yeniliyor ve üst düzeyde tutuyor. Bu terör oluşumunun bölgede sıçrama yapabileceği başka potansiyel alanların da olduğu ortada.
- Moro mücadelesi ve özerk yönetim
Kırk yılı aşkın bir süredir bölge Müslümanlarının bağımsızlık mücadelesi, gerek coğrafi gerekse alt etnik yapıların farklılığı nedeniyle bir tür ittifak yapılarının ortaya çıkmasına imkan verdi. Aslında bu yapılaşmanın bölgedeki Müslümanların birlikteliği ve Manila merkezi yönetimi nezdinde tanınırlık ve haklarının alınması konusunda bir tür zorunluluk olarak da ortaya çıktığını söylemek mümkün. Bölgede, kesin rakam bilinmemekle birlikte, beş ilâ on milyon düzeyinde tahmin edilen Müslümanların, bu nüfusu büyük ölçüde temsil eden MILF ile MNLF çatısı altında birleştikleri biliniyor.
Bununla birlikte, başta Ebu Seyyaf olmak üzere irili ufaklı silahlı gruplar da zamanla bölgede zemin kazandı. Öyle ki, MILF ve MNLF’in Manila hükümetleriyle yaptıkları barış anlaşmalarına rağmen, şu ana kadar bölgeye nihai barışın getirilememesi, küçük silahlı unsurların uluslararası terör oluşumlarıyla birlikte hareket etmelerine zemin hazırlıyor. Örneğin, Ebu Seyyaf, özellikle 2000’li yıllarda adam kaçırma eylemleriyle adını duyuran ve bu çerçevede yukarıda zikredilen iki meşru oluşumla yollarını ayıran bir yapı. Bağımsızlık ve özerklik gibi siyasi bağlamı olan hedefler yerine, bölgenin çözülemeyen güvenlik sorununu kendilerine malzeme yaparak çıkar ilişkileri üzerinden var olmaya çalışan küçük silahlı oluşumların varlığının en önemli tehlikeyi oluşturduğu uzun süredir biliniyor.
Bu bağlamda, Meuta ve Ebu Seyyaf gibi gruplara yönelik bugüne kadarki girişimlerin başarısız olmasında, Moro Müslümanlarının tarihsel ve geleneksel yaşam alanlarını oluşturan bu coğrafyada kalıcı bir siyasi çözümün sağlanamamış olmasının etkisi tartışılmaz. Nitekim daha önce AA'ya konuşan bir MILF lideri, bölgede özerk yönetimin hakim olması halinde, söz konusu silahı grupları kontrol edebileceklerini dile getirmişti. Bugün bölgeye barış gelmediği gibi, çeşitli güç merkezlerinin yukarıda zikredilen terör yapılarından hareketle bölgedeki geniş Müslüman kamuoyunun haklı taleplerine yönelik olumsuz bir algının geliştirilmesinde rol oynadıklarına şüphe yok.
- Sıkıyönetim ve halkın tepkisi
Sıkıyönetimin, sadece Marawi şehriyle sınırlı kalmayıp, özellikle Müslümanların yoğunlukta olduğu adanın batı ve güneybatı bölümlerini kapsayacak şekilde genişletilmesi bölge halkı üzerinde olumsuz bir etki oluşturacaktır. Bu durumda sorun sadece Ebu Seyyaf veya ona eklemlenmiş daha küçük gruplarla sınırlı kalmayacaktır. Bölgede etkin bir rol oynadığı bilinen MILF içerisinde, özellikle barış sürecinin bugüne kadar akamete uğramış olmasından ötürü bazı hoşnutsuz grupların olduğu biliniyor.
Bu grupların, Ebu Seyyaf’ın kışkırtmaları ve vaatleriyle mobilize hale getirilmeleri bölge için önemli bir tehlike anlamı taşıyor. Bu süreçte, Manila yönetiminin, özellikle de Başkan Duterte’nin Moro Müslümanları sorununu bir an önce çözüme kavuşturmak yerine, bir önceki başkan Benigno Aquino döneminde imzalanan barış anlaşmasını ‘dondurarak’ ve sorunu zamana yayarak hafife alma yaklaşımı bölgede farklı tepkileri de beraberinde getirecektir. Duterte’nin mevcut özerklik anlaşması yerine, Mindanao sorununu daha seçimler öncesinde dile getirdiği üzere federal yönetim yapısıyla çözme amacı taşıdığı biliniyor.
- Barış sürecinde belirsizlik
Sahadaki güvenlik durumu hızla kötüleşirken, siyasi çözüm arayışlarında da somut bir ilerleme sağlanabilmiş değil. Geçen hafta Kuala Lumpur’da gerçekleştirilen 31. Asya-Pasifik Toplantıları’na katılan Filipinli siyaset bilimci Doç. Dr. Aries Arugay, Duterte’nin Mindanao Adası’ndan gelmesi nedeniyle sorunun çok yönlülüğüne ve tarihi boyutuna en vakıf kişi olduğuna ve bu nedenle çözüm konusunda da bir niyet sahibi olduğuna dikkat çekti. Önceki yönetimin MILF ile yaptığı barış anlaşmasını Duterte yönetiminin ‘dondurduğu’ yönündeki görüşü onaylayan Arugay, bununla birlikte başkanın bölgede tüm grupları içerecek bir barış süreci yanlısı olduğunu ve bunun bir aracı olarak da federal sistem getirmek suretiyle barış için yeni bir kanal açma amacı taşıdığını ifade etti. Oysa, MILF lideri Hacı Murad İbrahim geçen aralık ayında AA’ya verdiği mülâkatta, merkezi yönetimle Kuala Lumpur’da yapılan görüşmeler sonrasında 2014 yılı anlaşmasının ardından yeni bir anlaşmanın gündeme gelmeyeceğini ve 2017 yılı temmuz ayına kadar Senato’nun Bangsamoro Temel Yasası’nı onaylamasını beklediklerini beklemişti.
15 Ekim 2012 ‘Çerçeve Anlaşması’ ve 28 Mart 2014 ‘Bangsamoro Temel Yasası’ anlaşmaları sonunda 2016 yılında Mindanao ve Sulu Adaları’nda belli bölgelerde özerk yönetime geçilecekti. Ancak aradan geçen süre zarfında, Moro Müslümanlarının uzun süredir bekledikleri kendi kendilerini yönetmelerine olanak tanıyacak özerk yönetim bir türlü sağlanamadı. Özellikle son birkaç yıldır bölgede yaşanan güvenlik sorunları ve bugün Marawi şehrinde şiddete dönüşen gelişmenin özerk yönetim hakkının verilmemesiyle doğrudan ilişkisi var.
Mindanao barış sürecinde Uluslararası Temas Grubu olarak adlandırılan ve Türkiye’nin de içinde yer aldığı kurumun bu süreçte Filipinler hükümetiyle barış süreci konusunu ele alması, sadece Moro Müslümanlarının haklı taleplerinin bir an önce yerine getirilmesini değil, Güneydoğu Asya bölgesinde uluslararası terörle mücadelede de mesafe kat edilmesi anlamı taşıyacaktır.
Kaynak: AA
Marawi’deki silahlı terör grubu içerisinde sadece Filipinlilerin değil, komşu ülke vatandaşlarının da bulunması, sorunun ASEAN boyutuna işaret ediyor. Terör grubunun Marawi’de ortaya koyduğu DEAŞ yanlısı söylem ve icraatlar ise gelişmenin uluslararası boyutunu oluşturuyor. Daha önce Solo Adası’nın güneyinde de benzer eylemler yapmış olan grubun bu faaliyeti, bölgedeki güvenlik kaygılarını daha da derinleştirdi. Bu durum, Moro Müslümanlarını temsil eden Moro İslami Kurtuluş Cephesi (MILF) ile 2014 yılında varılan, ancak şu ana kadar hayata geçirilemeyen barış süreci kadar bölgenin siyasi istikrarı, güvenliği ve ekonomik kalkınma süreçlerini de etkileyebilecek boyutlarıyla önem taşıyor.
- DEAŞ var olduğunu kanıtlama peşinde
Ulusal düzeyde değerlendirildiğinde, sıkıyönetim ilânı, öncelikle Devlet Başkanı Rodrigo Duterte’nin bir yıla yaklaşan başkanlığı boyunca sürdürdüğü uyuşturucuyla mücadeleye yeni bir boyutun, yani terörle mücadelenin eklenmesi anlamı taşıyor.
Öte yandan şehirde ordu güçleriyle çatışmaya giren Maute ve Ebu Seyyaf adlı grupların kendilerini DEAŞ’la ilişkilendirmeleri ve DEAŞvari eylemleri ortaya koymaları sorunun bölgesel hatta uluslararası bir nitelik kazanmasına neden oluyor. Bununla birlikte Filipinler ordusunun zaten bir süredir Ebu Seyyaf grubuna yönelik, özellikle Solo Adası ve çevresinde operasyonlarının olduğu biliniyor.
Başkan Duterte’nin Rusya gezisini yarıda keserek ülkesine dönmesine neden olan gelişme, yukarıda zikredilen silahlı örgütlerin uzun süredir aranan liderleri Isnilon Hapilon’u korumak amacıyla güvenlik güçleriyle çatışmaya girmeleri, kamu binalarını işgal ve özellikle de Hıristiyan vatandaşları esir almaları ve hatta hayatlarına kast etmeleri üzerine gerçekleşti. Akabinde, Başkan Duterte’nin de dikkat çektiği üzere bu grupların bölgede, DAEŞvari bir ‘devlet’ kurmak istedikleri gündeme geldi.
- Moro Müslümanları ve bölgesel kriz
Müslümanların çoğunlukta olduğu bir bölgede sıkıyönetim ilânının zamanlaması, ‘Müslüman Mindanao Özerk Yönetimi’ adıyla resmi bir yapının varlığına karşın, bölgede adı terörle anılan grupların eski ve yeni bağlantılarına dikkat çekilmesini gerektiriyor. Buna ilave olarak, Filipinlerin güneyinde Moro Müslümanlarının sömürge döneminden başlayarak bugünlere kadar gelen bağımsızlık ve özerk yönetim talepleri için mücadele veren ve son dönemdeki barış görüşmelerinde de ortaya konulduğu üzere, Filipinler hükümetince ve uluslararası çevrelerce tanınan Moro İslami Kurtuluş Cephesi (MILF) ve Moro Ulusal Kurtuluş Cephesi (MNLF) gibi yapıların adlarının karıştırılmaya çalışılması, gelişmelerin daha da dikkatle ele alınmasını gerektiriyor.
Nüfusunun çoğunluğunu Müslümanların oluşturduğu Marawi şehri başta olmak üzere Mindanao Adası genelinde sıkıyönetim ilânını getiren bu gelişme, terörle mücadelede etkin bir çabanın sergilenmesi kadar, kamu diplomasisi boyutunun da hesaba katılmasını zorunlu kılıyor.
Özellikle, uzun dönemli çatışmalara konu olmuş ve halen sürdürülebilir barış ortamına girilmemiş Mindanao gibi bölgelerde sıkıyönetim uygulamasının çok iyi planlanmış olması gerektiği açık. Ancak Başkan Duterte’nin Marawi şehrindeki terörle mücadele uygulamalarını, uluslararası siyaset literatürüne adı ‘diktatör’ olarak geçmiş eski devlet başkanı Ferdinand Marcos’un 1972-1981 yılları arasında ülke genelinde uyguladığı sıkıyönetimle kıyaslamasının, bölge Müslümanları kadar tüm halkı endişeye sevk ettiği gözlemleniyor. Öyle ki, Mindanao'daki katolik rahipler yaptıkları ortak açıklamada, Minadao Adası’nda sıkıyönetimin gerekçelerini kabul etmekle birlikte, bunun geçici olması yönünde görüş beyan ettiler.
- Sorun Güneydoğu Asya’nın genelini ilgilendiriyor
Marawi’de çatışan gruplar içerisinde komşu ülke vatandaşlarından oluşan teröristlerin de olması, bölge ülkelerinin Mindanao Adası’nda başgösteren güvenlik sorunundan azade olmadıklarını ortaya koyuyor. Daha çok yerelde tanınan Maute ile adını 2000’li yılların başından itibaren Malezya’nın Borneo Adası’ndaki Sabah Eyaleti’nde adam kaçırma eylemleriyle duyuran Ebu Seyyaf grubunun, son dönemde DEAŞ destekçisi olduklarını ilân etmeleri güvenlik olgusunu Filipinler’in güneyinde lokal bir sorun olmanın ötesine taşıdı. Ortadoğu’da ortaya konulan mücadele neticesinde DEAŞ’ın varlık alanının daraltılması,mevcut yapıların alternatif bölgelerde var olma çabası şeklinde tezahür ediyor.
Bunun Güneydoğu Asya’daki karşılığı ise sivil halk arasında sempatizan kazanmak kadar, bölgede şu veya bu şekilde silahlı mücadele veren bazı grupları yanına çekme şeklinde gerçekleşiyor. Bu nedenle DEAŞ, son bir yıldır giderek alan daralması yaşarken, alternatif ve ses getirici eylemlerle var olduğunu ASEAN topraklarında da sergilemeye çalışıyor. Öte yandan bölgeden Suriye ve Irak’a savaşmaya giden kadroların bir bölümünün dönmesi veya dönecek olması nedeniyle yaklaşık bir yıldır bölge ülkelerinde DEAŞ sendromuna tanık olunuyor. Endonezya ve Malezya’da emniyet birimlerinin operasyonlarıyla göz altına alınanlar veya ‘pasifize’ edilenler olduğu bilinirken, Singapur güvenlik tedbirlerini sürekli yeniliyor ve üst düzeyde tutuyor. Bu terör oluşumunun bölgede sıçrama yapabileceği başka potansiyel alanların da olduğu ortada.
- Moro mücadelesi ve özerk yönetim
Kırk yılı aşkın bir süredir bölge Müslümanlarının bağımsızlık mücadelesi, gerek coğrafi gerekse alt etnik yapıların farklılığı nedeniyle bir tür ittifak yapılarının ortaya çıkmasına imkan verdi. Aslında bu yapılaşmanın bölgedeki Müslümanların birlikteliği ve Manila merkezi yönetimi nezdinde tanınırlık ve haklarının alınması konusunda bir tür zorunluluk olarak da ortaya çıktığını söylemek mümkün. Bölgede, kesin rakam bilinmemekle birlikte, beş ilâ on milyon düzeyinde tahmin edilen Müslümanların, bu nüfusu büyük ölçüde temsil eden MILF ile MNLF çatısı altında birleştikleri biliniyor.
Bununla birlikte, başta Ebu Seyyaf olmak üzere irili ufaklı silahlı gruplar da zamanla bölgede zemin kazandı. Öyle ki, MILF ve MNLF’in Manila hükümetleriyle yaptıkları barış anlaşmalarına rağmen, şu ana kadar bölgeye nihai barışın getirilememesi, küçük silahlı unsurların uluslararası terör oluşumlarıyla birlikte hareket etmelerine zemin hazırlıyor. Örneğin, Ebu Seyyaf, özellikle 2000’li yıllarda adam kaçırma eylemleriyle adını duyuran ve bu çerçevede yukarıda zikredilen iki meşru oluşumla yollarını ayıran bir yapı. Bağımsızlık ve özerklik gibi siyasi bağlamı olan hedefler yerine, bölgenin çözülemeyen güvenlik sorununu kendilerine malzeme yaparak çıkar ilişkileri üzerinden var olmaya çalışan küçük silahlı oluşumların varlığının en önemli tehlikeyi oluşturduğu uzun süredir biliniyor.
Bu bağlamda, Meuta ve Ebu Seyyaf gibi gruplara yönelik bugüne kadarki girişimlerin başarısız olmasında, Moro Müslümanlarının tarihsel ve geleneksel yaşam alanlarını oluşturan bu coğrafyada kalıcı bir siyasi çözümün sağlanamamış olmasının etkisi tartışılmaz. Nitekim daha önce AA'ya konuşan bir MILF lideri, bölgede özerk yönetimin hakim olması halinde, söz konusu silahı grupları kontrol edebileceklerini dile getirmişti. Bugün bölgeye barış gelmediği gibi, çeşitli güç merkezlerinin yukarıda zikredilen terör yapılarından hareketle bölgedeki geniş Müslüman kamuoyunun haklı taleplerine yönelik olumsuz bir algının geliştirilmesinde rol oynadıklarına şüphe yok.
- Sıkıyönetim ve halkın tepkisi
Sıkıyönetimin, sadece Marawi şehriyle sınırlı kalmayıp, özellikle Müslümanların yoğunlukta olduğu adanın batı ve güneybatı bölümlerini kapsayacak şekilde genişletilmesi bölge halkı üzerinde olumsuz bir etki oluşturacaktır. Bu durumda sorun sadece Ebu Seyyaf veya ona eklemlenmiş daha küçük gruplarla sınırlı kalmayacaktır. Bölgede etkin bir rol oynadığı bilinen MILF içerisinde, özellikle barış sürecinin bugüne kadar akamete uğramış olmasından ötürü bazı hoşnutsuz grupların olduğu biliniyor.
Bu grupların, Ebu Seyyaf’ın kışkırtmaları ve vaatleriyle mobilize hale getirilmeleri bölge için önemli bir tehlike anlamı taşıyor. Bu süreçte, Manila yönetiminin, özellikle de Başkan Duterte’nin Moro Müslümanları sorununu bir an önce çözüme kavuşturmak yerine, bir önceki başkan Benigno Aquino döneminde imzalanan barış anlaşmasını ‘dondurarak’ ve sorunu zamana yayarak hafife alma yaklaşımı bölgede farklı tepkileri de beraberinde getirecektir. Duterte’nin mevcut özerklik anlaşması yerine, Mindanao sorununu daha seçimler öncesinde dile getirdiği üzere federal yönetim yapısıyla çözme amacı taşıdığı biliniyor.
- Barış sürecinde belirsizlik
Sahadaki güvenlik durumu hızla kötüleşirken, siyasi çözüm arayışlarında da somut bir ilerleme sağlanabilmiş değil. Geçen hafta Kuala Lumpur’da gerçekleştirilen 31. Asya-Pasifik Toplantıları’na katılan Filipinli siyaset bilimci Doç. Dr. Aries Arugay, Duterte’nin Mindanao Adası’ndan gelmesi nedeniyle sorunun çok yönlülüğüne ve tarihi boyutuna en vakıf kişi olduğuna ve bu nedenle çözüm konusunda da bir niyet sahibi olduğuna dikkat çekti. Önceki yönetimin MILF ile yaptığı barış anlaşmasını Duterte yönetiminin ‘dondurduğu’ yönündeki görüşü onaylayan Arugay, bununla birlikte başkanın bölgede tüm grupları içerecek bir barış süreci yanlısı olduğunu ve bunun bir aracı olarak da federal sistem getirmek suretiyle barış için yeni bir kanal açma amacı taşıdığını ifade etti. Oysa, MILF lideri Hacı Murad İbrahim geçen aralık ayında AA’ya verdiği mülâkatta, merkezi yönetimle Kuala Lumpur’da yapılan görüşmeler sonrasında 2014 yılı anlaşmasının ardından yeni bir anlaşmanın gündeme gelmeyeceğini ve 2017 yılı temmuz ayına kadar Senato’nun Bangsamoro Temel Yasası’nı onaylamasını beklediklerini beklemişti.
15 Ekim 2012 ‘Çerçeve Anlaşması’ ve 28 Mart 2014 ‘Bangsamoro Temel Yasası’ anlaşmaları sonunda 2016 yılında Mindanao ve Sulu Adaları’nda belli bölgelerde özerk yönetime geçilecekti. Ancak aradan geçen süre zarfında, Moro Müslümanlarının uzun süredir bekledikleri kendi kendilerini yönetmelerine olanak tanıyacak özerk yönetim bir türlü sağlanamadı. Özellikle son birkaç yıldır bölgede yaşanan güvenlik sorunları ve bugün Marawi şehrinde şiddete dönüşen gelişmenin özerk yönetim hakkının verilmemesiyle doğrudan ilişkisi var.
Mindanao barış sürecinde Uluslararası Temas Grubu olarak adlandırılan ve Türkiye’nin de içinde yer aldığı kurumun bu süreçte Filipinler hükümetiyle barış süreci konusunu ele alması, sadece Moro Müslümanlarının haklı taleplerinin bir an önce yerine getirilmesini değil, Güneydoğu Asya bölgesinde uluslararası terörle mücadelede de mesafe kat edilmesi anlamı taşıyacaktır.