Mevsim Geçişlerinde Yaşanan Depresyona Dikkat
Medicana International Ankara Hastanesi Psikiyatristi Prof. Dr. Nurper Erberk Özen, mevsim geçişlerinde yaşanan duygusal dalgalanmaların nedenlerini, belirtilerini ve başa çıkma yöntemlerini anlattı.
Prof. Dr. Nurper Erberk Özen, depresyonun kelime anlamı olarak çöküntü olduğunu belirterek, “Psikiyatrik anlamda da duygu durum bozukluklarından birisidir. Depresyon, mevsim geçişleri ile ilgili midir? Uzun yıllardır özellikle ışığın etkisi araştırılmış ve kışa girişlerde, sonbaharlarda depresyonun daha sık görüldüğü şeklinde veriler var. En azından duyarlı kişilerde diyebiliriz ki bu dönemler biraz daha zor atlatılabilir. Depresyonun bir formu da iki uçlu duygu durumu bozukluğu dediğimiz mani ve depresyon döngüsü ile giden bir hastalık grubunda depresyon dönemi olabilir. Bu hastalarda da ilkbahar yaz geçişlerinde özellikle hareketlenmenin, coşku, taşkınlık, saldırganlık, bazı dürtüsel davranışlar, harcamaların artması gibi, maddi tüketimin artması gibi, uykunun azalması gibi dönemlerle giden bir süreç olabilir. Bunun adı iki uçlu duygu durum bozukluğu. Bunun depresif dönemi yine bazen mevsim geçişleri ile bazen mani dönemi ile ilgili olabilir" şeklinde konuştu.
"Depresyon yaygın bir halk sağlığı sorunudur. İnsanların yaklaşık yüzde 10’u yaşamlarının bir döneminde depresyon geçirmiştir" diyen Prof. Dr. Özen, "Psikiyatrik olduğu gibi işin biyolojik yanı var, psikolojik yanı var, sosyal boyutu var. Biyolojik açıdan kadınlar tüm toplumlarda biraz daha şanssız, hem hormonal nedenler hem östrojenin katkısı burada etkili. Genetik faktörler var, ailede depresyon varsa özellikle birinci derece akrabalarda, depresyon daha sık görülür bireylerde. Psikolojik faktörler, kişilik özellikleri, başa çıkma mekanizmaları dediğimiz kişinin rezervleri depresyona yatkınlık ya da koruyucu olabilir güçlüyse eğer. Biraz titiz, obsesif kişilik yapısı, bağımlı kişilik özelliklerinde depresyon daha sık görülebilir. Yine sosyal faktörler, özellikle sosyal kaos dönemleri, toplumsal belirsizliklerin olduğu dönemler veya kişinin kendi özel hayatında yine belirsizliklerin, geçişlerin olduğu dönemler, kayıpların olduğu dönemler biraz daha depresyona yatkınlığı arttırabilir” ifadelerini kullandı.
Depresyonun belirtileri
Prof. Dr. Özen, depresyonun genel olarak ruhsal bir çöküntü olduğunu kaydederek, “Hayattan zevk almama, mutsuzluk, hiçbir şey yapmak istememe, önceden zevk aldığı etkinliklere katılmak istememe, katılsa bile zevk alamama, sosyal uzaklaşma, izolasyon olabilir, genel bedensel belirtiler olabilir, uykusuzluk olabilir veya tam tersi uyku artışı olabilir. İş veriminin düşmesi, işe karşı ilgisinin azalması, dikkat kaybı, konsantrasyon kaybı, unutkanlıklar olabilir. Bedensel belirtiler, kronik ağrılar olabilir, mide bağırsak sistemi, kalp damar sistemi bunların hepsine ait belirtiler müphem, sebebi açıklanamayan ya da uzun süren belirtiler şeklinde olabilir. Çok daha ilerleyen durumlarda suçluluk duyguları olabilir. Tüm olaylara, dünyaya, kendisine, her şeye karşı negatif bir bakış, kendini sorumlu görme, suçluluk duyguları ve en istemediğimiz sonucu intihar düşünceleri ve intihar davranışı olabilir” şeklinde konuştu.
Depresyonla başa çıkma yöntemleri
“Bu sorunla başa çıkmada tabii öncelikle yatkınlık faktörlerinin bilinip bunların ele alınması gerekir” diyen Prof. Dr. Özen, sözlerini şöyle tamamladı:
“Kişinin kişilik özellikleri yatkınlık faktörü olabilir demiştik. Buna bağlı belki başa çıkmada o mükemmeliyetçi yapıyı biraz törpüleyebilmeyi öğrenmek, yaşantımıza stresi azaltıcı öğeler katabilmek, yaşantımızda değişiklik, hoşa giden etkinlikleri arttırmak sayılabilir. Stresi azaltmak için spor, yürüyüş, egzersiz, sosyal aktivitelere ağırlık vermek olabilir ama tüm bunlara rağmen ya da bunları yapamayacak duruma geldiyse hasta artık mutlaka bir tıbbi yardım aramalıdır. Bir psikiyatri hekimine başvurması ve ilaç tedavisi, artı psikoterapi desteğiyle başa çıkılabilmesi sağlanabilir.”
Kaynak: İHA
"Depresyon yaygın bir halk sağlığı sorunudur. İnsanların yaklaşık yüzde 10’u yaşamlarının bir döneminde depresyon geçirmiştir" diyen Prof. Dr. Özen, "Psikiyatrik olduğu gibi işin biyolojik yanı var, psikolojik yanı var, sosyal boyutu var. Biyolojik açıdan kadınlar tüm toplumlarda biraz daha şanssız, hem hormonal nedenler hem östrojenin katkısı burada etkili. Genetik faktörler var, ailede depresyon varsa özellikle birinci derece akrabalarda, depresyon daha sık görülür bireylerde. Psikolojik faktörler, kişilik özellikleri, başa çıkma mekanizmaları dediğimiz kişinin rezervleri depresyona yatkınlık ya da koruyucu olabilir güçlüyse eğer. Biraz titiz, obsesif kişilik yapısı, bağımlı kişilik özelliklerinde depresyon daha sık görülebilir. Yine sosyal faktörler, özellikle sosyal kaos dönemleri, toplumsal belirsizliklerin olduğu dönemler veya kişinin kendi özel hayatında yine belirsizliklerin, geçişlerin olduğu dönemler, kayıpların olduğu dönemler biraz daha depresyona yatkınlığı arttırabilir” ifadelerini kullandı.
Depresyonun belirtileri
Prof. Dr. Özen, depresyonun genel olarak ruhsal bir çöküntü olduğunu kaydederek, “Hayattan zevk almama, mutsuzluk, hiçbir şey yapmak istememe, önceden zevk aldığı etkinliklere katılmak istememe, katılsa bile zevk alamama, sosyal uzaklaşma, izolasyon olabilir, genel bedensel belirtiler olabilir, uykusuzluk olabilir veya tam tersi uyku artışı olabilir. İş veriminin düşmesi, işe karşı ilgisinin azalması, dikkat kaybı, konsantrasyon kaybı, unutkanlıklar olabilir. Bedensel belirtiler, kronik ağrılar olabilir, mide bağırsak sistemi, kalp damar sistemi bunların hepsine ait belirtiler müphem, sebebi açıklanamayan ya da uzun süren belirtiler şeklinde olabilir. Çok daha ilerleyen durumlarda suçluluk duyguları olabilir. Tüm olaylara, dünyaya, kendisine, her şeye karşı negatif bir bakış, kendini sorumlu görme, suçluluk duyguları ve en istemediğimiz sonucu intihar düşünceleri ve intihar davranışı olabilir” şeklinde konuştu.
Depresyonla başa çıkma yöntemleri
“Bu sorunla başa çıkmada tabii öncelikle yatkınlık faktörlerinin bilinip bunların ele alınması gerekir” diyen Prof. Dr. Özen, sözlerini şöyle tamamladı:
“Kişinin kişilik özellikleri yatkınlık faktörü olabilir demiştik. Buna bağlı belki başa çıkmada o mükemmeliyetçi yapıyı biraz törpüleyebilmeyi öğrenmek, yaşantımıza stresi azaltıcı öğeler katabilmek, yaşantımızda değişiklik, hoşa giden etkinlikleri arttırmak sayılabilir. Stresi azaltmak için spor, yürüyüş, egzersiz, sosyal aktivitelere ağırlık vermek olabilir ama tüm bunlara rağmen ya da bunları yapamayacak duruma geldiyse hasta artık mutlaka bir tıbbi yardım aramalıdır. Bir psikiyatri hekimine başvurması ve ilaç tedavisi, artı psikoterapi desteğiyle başa çıkılabilmesi sağlanabilir.”