Gençlerden Yeni Sisteme Büyük Destek
Cumhurbaşkanı Recep Tayyip Erdoğan, yeni sistem ile Cumhurbaşkanlığı ve Başbakanlık görevlerini birleştirdiklerini, milletin karşısına tek bir muhatap çıkarttıklarını kaydederek, “Bu ülkede artık Cumhurbaşkanı ile Başbakan kavga etti diye millet bedel ödemek zorunda kalmasın istiyoruz” dedi.
Türkiye Gençlik Kulübü Federasyonu tarafından düzenlenen “Gelecek için Evet” programına katılan Cumhurbaşkanı Erdoğan, gençlerin sloganları eşliğinde geldiği kürsüde, “18-25 yaş arasında olup da 16 Nisan’dan sonra seçilme hakkı elde edecek gençleri selamlıyorum” diyerek konuşmasına başladı.
Erdoğan, “Türkiye Gençlik Kulübü Federasyonu Başkanı Osman Gökçek kardeşimiz 15 Temmuz gecesi ilk direniş meşalesini yakanlardan birisi olmuştur. Saat 23.00 civarında televizyondan gençlerimizi ve milletimize darbecilere karşı direnmeye çağıran Osman kardeşime ve tüm Ankara gençliğine dik duruşları ve kararlılıkları için teşekkür ediyorum. Hatırlarsanız 2015 yılındaki buluşmamızda ‘bu gençlik tarih yazacak’ demiştim, hamdolsun 15 Temmuz’da bu gençlik tarih yazdı. Bu tarih Ankara ve İstanbul başta olmak üzere ülkemizin her köşesinde darbe heveslilerinin karşısına dikilerek yazılmıştır” dedi.
“Gençlere seçilme hakkını vereceğiz”
16 Nisan’da hem ülkenin yeni yönetim sisteminin hem de geleceğin gençlere emanet edilme kararının oylanacağını söyleyen Erdoğan, “O gece gençlerimizle, milletimizle birlikte darbecilerin üzerine yürüdük. Sadece darbecilere değil, arkalarındaki güçleri de milletimizle ve gençlerimizle birlikte gün ışımadan darmadağın ettik. Hamdolsun milletimizin her bir ferdi o gece gösterdiği fedakarlıkla Fatih’in torunları olduklarını bir kez daha cümle aleme ispatladılar. 15 Temmuz’dan tankla, topla, helikopterlerden yağan mermilerle, silahlarla yapamadıklarını ekonomi ile siyasi ve sosyal kaoslarla gerçekleştirmek isteyenlere fırsat vermemek için 16 Nisan’da oylanacak anayasa değişikliğini hazırladık. 15 Temmuz bu aziz milletin aynen İstiklal Marşı’nda ifade edildiği gibi, ‘arkadaş yurdumu alçaklara uğratma sakın, siper et gövdeni dursun bu hayasızca akın, doğacaktır sana vadettiği günler Hakk’ın, belki yarın belki yarından da yakın’ işte siz bunu yaptınız. Gençlerimiz 16 Nisan’da inanıyorum yine tarih yazacaklar. Gençler, 1+6 Nisan özellikle sizin gününüzdür. Halkoylamasında hem ülkemizin yeni yönetim sistemini hem de geleceğimizi gençlere emanet etme kararımızı oyluyoruz. Anayasa maddelerinin birisinde 18-25 yaş arasındaki gençlerimize seçilme hakkı tanınmasıdır. Birileri diyor ki, ‘Meclisi ve Bakanlar Kurulunu çoluk çocukla mı dolduracaksınız?’ 18-25 arasındaki gençlerimizin seçme hakkı zaten var, madeni kanunumuza göre 18 yaşından itibaren reşit kabul ediliyor, yani bu gencimiz evlenebilir, iş kurabilir, yurtdışına gidebilir, askere gidip vatan hizmeti yapabilir, anne olabilir ama seçilip görev yapamaz, böyle çarpık bir mantık olabilir mi? Biz diyoruz ki, gençlerimize bu sorumlulukları veriyoruz, öyleyse seçilme hakkını da vereceğiz. Çünkü biz gençlerimize inanıyoruz, güveniyoruz. Gençlere güvenmeyenlerin itimatsızlığı gençlere değil, bizatihi kendilerinedir. Bu nesil Fatih’in neslidir, 21 yaşında bir çağı kapatıp, bir çağı açan Fatih’in torunları yeni bir çağın açılmasına hazırlanıyorlar. Tecrübesine, birikimine, kabiliyetine güvenen hiç kimse gençlerin seçilme hakkı elde etmesinden rahatsızlık duymaz. Büyük Türkiye’yi, güçlü Türkiye’yi inşa etmek için gençlerimize her zamankinden daha çok ihtiyacımız var. Hedeflerimize ulaşmak için gençlerimizle birlikte çalışmak mecburiyetindeyiz. 15 Temmuz’da Ankara’da ve İstanbul’da darbecilerle aslanlar gibi çarpışan, ülkesinin ve milletinin istiklalini koruyan gençlerimize güvenmeyeceğiz de kime güveneceğiz. Yurtiçinde ve dışında gösterdikleri kahramanlıklarla terör örgütlerine dünyayı dar eden polis, asker, korucu gençlerimize güvenmeyeceğiz de kime güveneceğiz. Ankara Arena’yı dolduran gençlerimize güvenmeyeceğiz de kime güveneceğiz. Yürekleri ve bilekleri ile okullarında, işyerlerinde, evlerinde, hayatın her alanında var olan gençlerimizi siyasette ve yönetim mekanizmalarında söz sahibi yapmakta kararlıyız” diye konuştu.
Erdoğan’ın “Tüm gençlerimize soruyorum, 16 Nisan’da istiklalimize ve istikbalimize sahip çıkmaya var mısınız, 16 Nisan’da sizlere dudak bükenleri mahcup etmeye var mısınız, 16 Nisan’da kendiniz ve ülkeniz için sorumluluk üstlenmeye var mısınız?” şeklindeki sorusuna salondaki tüm gençler “Evet” diye cevap verirken, Erdoğan “Gençlerimiz bu coşku ile bu enerji ile sahip çıktıkları sürece kimse bu ülkeye, bu millete diz çöktüremez” ifadelerini kullandı.
“Tek parti CHP’si döneminde Türkiye’yi millet ve onun temsilcilerinin yönetmediği ortadır”
Türkiye’nin 16 Nisan’da yönetim sistemi konusundaki tercihini belirleyeceğinin altını çizerek, “Yeni sistem ile yürütme, yasama ve yargı organları arasındaki ilişkileri yeniden oluşturuyoruz. Amacımız milletimizi, ekonomimizi güçlendirmek, yatırımlarımızı sürdürmek için gereken güçlü yönetim sistemine kavuşturmaktır” açıklamasında bulunan Erdoğan, son 200 yılın çalkantılarla, kavgalarla geçtiğini kaydetti.
Erdoğan, “Sadece çok partili siyasi hayata geçtiğimiz 1950’den beri yaşadığımız sıkıntılar bile yönetim sistemimizi değiştirmemiz için tek başına yeterlidir. 1920’de TBMM açıldığından beri ‘hakimiyet kayıtsız şartsız milletindir’ diyoruz. Ama maalesef her dönemde millete ait olan bu hakimiyetin pek çok ortağı olmuştur. Tek parti CHP’si döneminde Türkiye’yi millet ve onun temsilcilerinin yönetmediği ortadır. Gazi Mustafa Kemal ile İnönü, İnönü ile Recep Peker arasındaki iktidar çekişmelerini bilmeyen mi var? Çok partili hayata geçtikten sonra da sorun çözülmemiştir. Cumhurbaşkanları ile başbakanlar arasındaki çekişmeler darbelere, muhtıralara, ekonomik krizlere kadar varan sorunlara yol açmıştır. Türkiye’ye Kenan Evren’e ve onun başını çektiği 12 Eylül yönetimine mahkum eden süreç nasıl başlamıştır biliyor musunuz? Dönemin Cumhurbaşkanı Fahri Korutürk ile dönemin Başbakanı Demirel, ileride Genelkurmay Başkanı olacak Kara Kuvvetleri Komutanının atamasında görüş ayrılığına düşüyorlar. Demirel Ali Fethi Esen’in, Korutürk ise Adnan Ersöz’ün Kara Kuvvetleri Komutanı ve dolayısıyla Genelkurmay Başkanı olmasını istemektedir. Bu tartışma öylesine büyür ki iş karşılıklı istifa restleşmesine kadar gider. Sonuçta 30 Ağustos tarihi gelip de bu iki isimden birisi atanamayınca zorunlu olarak Kenan Evren göreve gelir. Böylece 12 Eylül darbesine giden yolun taşları döşenmeye başlanır. Cumhurbaşkanı-Başbakan çekişmelerine bir başka çarpıcı örnek merhum Özal ile rahmetli Demirel ikilisidir. Özal Cumhurbaşkanı olup Çankaya’ya çıkınca dönemin anamuhalefet lideri Demirel ağza alınmayacak hakaretlerle Özal’a saldırır. Hani bizim dönemimizde muhalefet partilerinin çeşitli törenlere katılmama huyu vardı ya, bu yöntem Demirel’den mirastır. Özal’ı boykot için Demirel bunu da yapmıştır. Partisi üzerinde gücü kalmayan Özal, Demirel’in koalisyon yolu ile iktidarı ele geçirmesine de mani olamamıştır. Özal hayatını kaybetmesine kadar çok ağır şekilde süren bu kavganın ülkemize hem içeride hem dış politikada çok ciddi maliyetleri olmuştur. Demirel Cumhurbaşkanı seçilince benzer sorunlar onunla ilgili yaşanmaya başlamıştır. Partisi ile arası açılan Demirel siyasetin zayıf dengelerini kullanarak bürokratik oligarşi ile el ele verip ülkeyi fiilen yönetmeye kalkmıştır. Ahmet Necdet Sezer döneminde de bu çift başlı yapının ülkemize ağır maliyetlerine şahit olduk. Halbuki kuraldır, iktidar ortak kabul etmez. Yetkisi olan ama millete karşı sorumluluğu olmayan güçleri Meclisin ve siyasetin iradesine ortak ettiğinizde böyle krizler kaçınılmazdır. Millet sorumluluğu kime vermişse hesabı da ondan sorar. Bu anlayışla yeni sistemde Cumhurbaşkanlığı ve Başbakanlık görevlerini birleştiriyor, milletin karşısına tek bir muhatap çıkartıyoruz. Bu ülkede artık Cumhurbaşkanı ile Başbakan kavga etti diye millet bedel ödemek zorunda kalmasın istiyoruz” şeklinde konuştu.
Kaynak: İHA
Erdoğan, “Türkiye Gençlik Kulübü Federasyonu Başkanı Osman Gökçek kardeşimiz 15 Temmuz gecesi ilk direniş meşalesini yakanlardan birisi olmuştur. Saat 23.00 civarında televizyondan gençlerimizi ve milletimize darbecilere karşı direnmeye çağıran Osman kardeşime ve tüm Ankara gençliğine dik duruşları ve kararlılıkları için teşekkür ediyorum. Hatırlarsanız 2015 yılındaki buluşmamızda ‘bu gençlik tarih yazacak’ demiştim, hamdolsun 15 Temmuz’da bu gençlik tarih yazdı. Bu tarih Ankara ve İstanbul başta olmak üzere ülkemizin her köşesinde darbe heveslilerinin karşısına dikilerek yazılmıştır” dedi.
“Gençlere seçilme hakkını vereceğiz”
16 Nisan’da hem ülkenin yeni yönetim sisteminin hem de geleceğin gençlere emanet edilme kararının oylanacağını söyleyen Erdoğan, “O gece gençlerimizle, milletimizle birlikte darbecilerin üzerine yürüdük. Sadece darbecilere değil, arkalarındaki güçleri de milletimizle ve gençlerimizle birlikte gün ışımadan darmadağın ettik. Hamdolsun milletimizin her bir ferdi o gece gösterdiği fedakarlıkla Fatih’in torunları olduklarını bir kez daha cümle aleme ispatladılar. 15 Temmuz’dan tankla, topla, helikopterlerden yağan mermilerle, silahlarla yapamadıklarını ekonomi ile siyasi ve sosyal kaoslarla gerçekleştirmek isteyenlere fırsat vermemek için 16 Nisan’da oylanacak anayasa değişikliğini hazırladık. 15 Temmuz bu aziz milletin aynen İstiklal Marşı’nda ifade edildiği gibi, ‘arkadaş yurdumu alçaklara uğratma sakın, siper et gövdeni dursun bu hayasızca akın, doğacaktır sana vadettiği günler Hakk’ın, belki yarın belki yarından da yakın’ işte siz bunu yaptınız. Gençlerimiz 16 Nisan’da inanıyorum yine tarih yazacaklar. Gençler, 1+6 Nisan özellikle sizin gününüzdür. Halkoylamasında hem ülkemizin yeni yönetim sistemini hem de geleceğimizi gençlere emanet etme kararımızı oyluyoruz. Anayasa maddelerinin birisinde 18-25 yaş arasındaki gençlerimize seçilme hakkı tanınmasıdır. Birileri diyor ki, ‘Meclisi ve Bakanlar Kurulunu çoluk çocukla mı dolduracaksınız?’ 18-25 arasındaki gençlerimizin seçme hakkı zaten var, madeni kanunumuza göre 18 yaşından itibaren reşit kabul ediliyor, yani bu gencimiz evlenebilir, iş kurabilir, yurtdışına gidebilir, askere gidip vatan hizmeti yapabilir, anne olabilir ama seçilip görev yapamaz, böyle çarpık bir mantık olabilir mi? Biz diyoruz ki, gençlerimize bu sorumlulukları veriyoruz, öyleyse seçilme hakkını da vereceğiz. Çünkü biz gençlerimize inanıyoruz, güveniyoruz. Gençlere güvenmeyenlerin itimatsızlığı gençlere değil, bizatihi kendilerinedir. Bu nesil Fatih’in neslidir, 21 yaşında bir çağı kapatıp, bir çağı açan Fatih’in torunları yeni bir çağın açılmasına hazırlanıyorlar. Tecrübesine, birikimine, kabiliyetine güvenen hiç kimse gençlerin seçilme hakkı elde etmesinden rahatsızlık duymaz. Büyük Türkiye’yi, güçlü Türkiye’yi inşa etmek için gençlerimize her zamankinden daha çok ihtiyacımız var. Hedeflerimize ulaşmak için gençlerimizle birlikte çalışmak mecburiyetindeyiz. 15 Temmuz’da Ankara’da ve İstanbul’da darbecilerle aslanlar gibi çarpışan, ülkesinin ve milletinin istiklalini koruyan gençlerimize güvenmeyeceğiz de kime güveneceğiz. Yurtiçinde ve dışında gösterdikleri kahramanlıklarla terör örgütlerine dünyayı dar eden polis, asker, korucu gençlerimize güvenmeyeceğiz de kime güveneceğiz. Ankara Arena’yı dolduran gençlerimize güvenmeyeceğiz de kime güveneceğiz. Yürekleri ve bilekleri ile okullarında, işyerlerinde, evlerinde, hayatın her alanında var olan gençlerimizi siyasette ve yönetim mekanizmalarında söz sahibi yapmakta kararlıyız” diye konuştu.
Erdoğan’ın “Tüm gençlerimize soruyorum, 16 Nisan’da istiklalimize ve istikbalimize sahip çıkmaya var mısınız, 16 Nisan’da sizlere dudak bükenleri mahcup etmeye var mısınız, 16 Nisan’da kendiniz ve ülkeniz için sorumluluk üstlenmeye var mısınız?” şeklindeki sorusuna salondaki tüm gençler “Evet” diye cevap verirken, Erdoğan “Gençlerimiz bu coşku ile bu enerji ile sahip çıktıkları sürece kimse bu ülkeye, bu millete diz çöktüremez” ifadelerini kullandı.
“Tek parti CHP’si döneminde Türkiye’yi millet ve onun temsilcilerinin yönetmediği ortadır”
Türkiye’nin 16 Nisan’da yönetim sistemi konusundaki tercihini belirleyeceğinin altını çizerek, “Yeni sistem ile yürütme, yasama ve yargı organları arasındaki ilişkileri yeniden oluşturuyoruz. Amacımız milletimizi, ekonomimizi güçlendirmek, yatırımlarımızı sürdürmek için gereken güçlü yönetim sistemine kavuşturmaktır” açıklamasında bulunan Erdoğan, son 200 yılın çalkantılarla, kavgalarla geçtiğini kaydetti.
Erdoğan, “Sadece çok partili siyasi hayata geçtiğimiz 1950’den beri yaşadığımız sıkıntılar bile yönetim sistemimizi değiştirmemiz için tek başına yeterlidir. 1920’de TBMM açıldığından beri ‘hakimiyet kayıtsız şartsız milletindir’ diyoruz. Ama maalesef her dönemde millete ait olan bu hakimiyetin pek çok ortağı olmuştur. Tek parti CHP’si döneminde Türkiye’yi millet ve onun temsilcilerinin yönetmediği ortadır. Gazi Mustafa Kemal ile İnönü, İnönü ile Recep Peker arasındaki iktidar çekişmelerini bilmeyen mi var? Çok partili hayata geçtikten sonra da sorun çözülmemiştir. Cumhurbaşkanları ile başbakanlar arasındaki çekişmeler darbelere, muhtıralara, ekonomik krizlere kadar varan sorunlara yol açmıştır. Türkiye’ye Kenan Evren’e ve onun başını çektiği 12 Eylül yönetimine mahkum eden süreç nasıl başlamıştır biliyor musunuz? Dönemin Cumhurbaşkanı Fahri Korutürk ile dönemin Başbakanı Demirel, ileride Genelkurmay Başkanı olacak Kara Kuvvetleri Komutanının atamasında görüş ayrılığına düşüyorlar. Demirel Ali Fethi Esen’in, Korutürk ise Adnan Ersöz’ün Kara Kuvvetleri Komutanı ve dolayısıyla Genelkurmay Başkanı olmasını istemektedir. Bu tartışma öylesine büyür ki iş karşılıklı istifa restleşmesine kadar gider. Sonuçta 30 Ağustos tarihi gelip de bu iki isimden birisi atanamayınca zorunlu olarak Kenan Evren göreve gelir. Böylece 12 Eylül darbesine giden yolun taşları döşenmeye başlanır. Cumhurbaşkanı-Başbakan çekişmelerine bir başka çarpıcı örnek merhum Özal ile rahmetli Demirel ikilisidir. Özal Cumhurbaşkanı olup Çankaya’ya çıkınca dönemin anamuhalefet lideri Demirel ağza alınmayacak hakaretlerle Özal’a saldırır. Hani bizim dönemimizde muhalefet partilerinin çeşitli törenlere katılmama huyu vardı ya, bu yöntem Demirel’den mirastır. Özal’ı boykot için Demirel bunu da yapmıştır. Partisi üzerinde gücü kalmayan Özal, Demirel’in koalisyon yolu ile iktidarı ele geçirmesine de mani olamamıştır. Özal hayatını kaybetmesine kadar çok ağır şekilde süren bu kavganın ülkemize hem içeride hem dış politikada çok ciddi maliyetleri olmuştur. Demirel Cumhurbaşkanı seçilince benzer sorunlar onunla ilgili yaşanmaya başlamıştır. Partisi ile arası açılan Demirel siyasetin zayıf dengelerini kullanarak bürokratik oligarşi ile el ele verip ülkeyi fiilen yönetmeye kalkmıştır. Ahmet Necdet Sezer döneminde de bu çift başlı yapının ülkemize ağır maliyetlerine şahit olduk. Halbuki kuraldır, iktidar ortak kabul etmez. Yetkisi olan ama millete karşı sorumluluğu olmayan güçleri Meclisin ve siyasetin iradesine ortak ettiğinizde böyle krizler kaçınılmazdır. Millet sorumluluğu kime vermişse hesabı da ondan sorar. Bu anlayışla yeni sistemde Cumhurbaşkanlığı ve Başbakanlık görevlerini birleştiriyor, milletin karşısına tek bir muhatap çıkartıyoruz. Bu ülkede artık Cumhurbaşkanı ile Başbakan kavga etti diye millet bedel ödemek zorunda kalmasın istiyoruz” şeklinde konuştu.