Milli Eğitim Bakanı Yılmaz Mersin'de
Yılmaz: '(Cumhurbaşkanlığı hükümet sistemi) Bu sistem uzlaşma getirir. Biz uzlaşma istiyoruz, biz keskinlikler istemiyoruz. Biz 80 milyon beraber yaşayacağız. Bunun için kamplaşma olmaması lazım' '2002'de eğitime ayırdığımız pay 11 milyar lira. O zaman genel hükümet bütçesinin yüzde 10'una denk geliyor. Şimdi bizim dönemimize geldik 122 milyar lira. Yüksek öğretim dahil eğitime para ayırıyoruz. Bütçedeki karşılığı ne kadar yüzde 20. Allah için elinizi vicdanınıza koyun karar verin. Yüzde 10 bütçesinden pay ayıran hükümet mi eğitimi öncelikleştirmiştir. Yoksa yüzde 20 ayıran mı?'
Milli Eğitim Bakanı İsmet Yılmaz, Cumhurbaşkanlığı hükümet sisteminin uzlaşma getireceğini belirterek, 'Biz uzlaşma istiyoruz, biz keskinlikler istemiyoruz. 80 milyon beraber yaşayacağız. Bunun için kamplaşma olmaması lazım.' dedi.
Yılmaz, İçel Valiliği tarafından Tarsus ilçesinde bir restoranda düzenlenen 'Muhtarlarla Buluşma' programında yaptığı konuşmada, ilçede bulunmaktan büyük mutluluk duyduğunu bildirdi.
Türkiye'de eğitimin önemine işaret eden Yılmaz, 'Eğitiminiz iyi olursa sağlığınız, güvenliğiniz de iyi olur. Eğitiminiz iyi olursa güvenliğiniz ve geliriniz artar. Dolayısıyla diyoruz ki 'Türkiye'nin birinci sorunu eğitim.' Eğitimi çözersek diğer sorunları çözmek çok daha kolay olur diye düşünüyoruz. Gerçekten çok şeyler yaptık. Temel kural şu, her şeyi demiyoruz yapmadıklarımız, yapamadıklarımız var ama çok şey yaptık.' ifadesini kullandı.
Yılmaz, yarına umutla bakabilmek için eğitimin iyi gittiğinden mutlaka emin olunması gerektiğini belirterek, şöyle devam etti:
'Eğitimde çözülemeyecek hiçbir sorun yok. Eğitimde ne yaptık, en önemli husus bu. Bir konunun önemli olup olmadığını bilmek, bütçenizden parayı nereye ayırdığınıza bağlıdır. Eğer cebinizde bir para varsa, ev alacaksan senin için ev önemli. Araba alacaksan araba önemli. Yok sağlık içinse o önemli. Yani parayı nereye ayırırsan önceliğin hangisiyse işte o senin için en önemli konudur. Biz dedik ki eğitim bizim için en önemli iş. Geçmişten örnek verince o dönemdeki iktidarda olan partiler, kınamak için veya eksikliklerini söylemek için söylemiyorum. Biz de olsak belki aynı rakamlara gelecektik. Ona bir şey demiyorum ama aldığımız mesafeyi göstermek için söylüyorum. 2002'de buydu şimdi budur diyorum. 2002 yılında merkezi bütçesi var devletin. O bütçeden bütün kurumlara sağlığa sosyal güvenliğe eğitime kaynak ayırır. 2002'de eğitime ayırdığımız pay 11 milyar lira. O zaman genel hükümet bütçesinin yüzde 10'una denk geliyor. Şimdi bizim dönemimize geldik 122 milyar lira. Yüksek öğretim dahil eğitime para ayırıyoruz. Bütçedeki karşılığı ne kadar yüzde 20. Allah için elinizi vicdanınıza koyun karar verin. Yüzde 10 bütçesinden pay ayıran hükumet mi eğitimi öncelikleştirmiştir. Yoksa yüzde 20 ayıran mı?'
- Eğitimde öğretmenin önemi
Yılmaz, ayrılan bu bütçeyle birçok işe imza attıklarını, zorunlu eğitimi 12 yıla çıkarıp en büyük yatırımı da öğretmene yaptıklarını vurguladı.
Bugün her 3 öğretmenden 2'sinin kendi dönemlerinde atandığına işaret eden Yılmaz, 'Derslik olmasın, kitap olmasın, akıllı tahta olmasın ama öğretmen olsun. Köylerde harman yerine çıkarlarsa öğrencilerle kırda ders yapabilmek mümkün. Dershane var, akıllı tahta var, bilgisayar var ama öğretmen yoksa ders yapılmaz. O halde eğitimde kilit taşı öğretmen. Öğretmen varsa ders var. Öğretmen nitelikliyse nitelikli ders var, öğretmende sıkıntı varsa derste sıkıntılı olur.' dedi.
Bakan Yılmaz, kaliteli eğitimin öğretmen başına düşen öğrenci sayısıyla ilgi de olduğuna değinerek, bir öğretmenin 40 öğrenciyle ilgilenmesi durumunda farklı, 10 öğrenciyle ilgilendiği durumda daha farklı durumun orataya çıktığını ifade etti.
Öğretmen başına düşen öğrenci sayısıyla ilgili bilgi veren Yılmaz, şu değerlendirmelerde bulundu:
'2002'de bir ilköğretimde öğretmen başına düşen öğrenci sayısı 28'iken şimdi 16'ya düşmüş. Ben Türkiye genelini veriyorum. Orta öğretimde de 18'iken 13'e düşmüş. Haftada 15 saat öğretmenlerimiz ek ders veriyorlar. Ek dersle 2002'de öğretmenin aldığı para 635 liraydı. Onu dolara çevirdiğinizde aldığı para 400 dolar. Şimdi aldığı para 3 bin 288 lira. 900 dolar. Birisi 400 dolar, birisi 900 dolar. Hala 'bunlar yeterli' demiyorum, eksikliğimiz var ancak ben bir noktadan bir noktaya geldiğimizi söylüyorum. Geçen gün doğru yanlış bizim basın özetleri bana gelir. İstanbul Üniversitesinde bir öğretim üyesi saygın mesleklerin listesini yapmış. İtibarlı mesleklerde bir numaraya doktoru koymuş. İkiye üniversite hocasını koymuş. Üç hakim, dört öğretmen demiş. Çok sevindim. Çünkü öğretmenler benim ailem. Ailemin bir parçası. Bu eğitime olan güveni artırır. Bir şeyin değeri verdiğiniz emekle anlaşılır. Evlatlarınız sizin en değerli varlıklarınızdır. Dolayısıyla öğretmen önemli.'
- Derslik sayısı
Derslik başına düşen öğrenci sayısının da az olması gerektiğine dikkati çeken Yılmaz, '80 yılda yapılan bir dersliğe bakın bir de bu dönemde yapılana bakın. 80 yılda yapılan derslikle hemen hemen aynı. Eskiden çok açığımız olduğu için çok şey yapmamıza rağmen o açığı kapatamadık. Derslik başına düşen öğrenci sayısı da bu da kaliteli eğitimin olmazsa olmaz unsurlarından. Bunu, ilköğretimde 36'dan 25'e, orta öğretimde de 31'den 23'e düşürdük.' dedi.
Yılmaz, öğrencilerin teknolojiyle buluşturulması gerektiğine işaret ederek, 'Eskiden bilgiye ulaşabilmek zordu. Bu bilgi çağında dünkü bilgi bugün elimizin altında. Fatih Projesi de bu dönemde başlatıldı, fırsat eşitliğini sağlayalım diye. Bunun sonuçları oldu mu? Geçen yıl TEOG sınavı yapıldı. 120 sorunun tamamını yapanlardan birisi Van Erciş'ten çıktı. Bir diğeri Van'ın Edremit ilçesinden çıktı. Bir başkası Muş Varto'dan çıktı. İşte diyorum ki fırsat eşitliği budur. Türkiye'nin dört bir köşesinde neresinde olursa olsun. Her evladımıza bilgiye ulaşabilme fırsatını vermemiz gerekir. Hamdolsun burada bir mesafe aldık.' ifadesini kullandı.
- '16 Nisan'da bir fırsat geliyor'
Daha iyi hizmet için daha iyi bir yönetime sahip olunması gerektiğini belirten Yılmaz, şu görüşlere yer verdi:
'Sizin önünüze 16 Nisan'da bir fırsat geliyor. Bu getirdiğimiz sistem daha demokratiktir. Millet demokrasinin yanında yer alır. Bana soracaksınız, nasıl daha demokratik olabilir? Çok net, eksik varsa da söyleyin. Biz 2002 yılında seçime girdik mi, girdik. AK Parti olarak yüzde 34 oy aldık. Yüzde 34 ile bu ülkeyi yönettik mi, yönettik. Ondan sonraki seçimde yüzde 46 oy aldık. Türkiye'nin tamamını tek başımıza yönettik. Ondan sonra bir seçime girdik, en son kasımı vereyim yüzde 49 oy aldık. Yüzde 49 ile Türkiye'nin tamamını yönettik. Peki şimdi 16 Nisan'dan sonra bir kimse bu ülkeyi yönetmek isterse yüzde 34 oy alsa yönetebilir mi? Yüzde 44 alsa yönetilir mi? Yüzde 47 alsa yönetebilir mi? Yüzde 49 alsa yönetebilir mi? Mutlaka yüzde 50'nin üzerinde oy alması lazım. Doğru mu? Yüzde 34 ile bu ülkeyi yönetmek mi daha demokratik yoksa yüzde 50'nin üzerinde milletin yarısından çoğunun desteğini alan birisinin bu ülkeyi yönetse mi daha demokratik olur? Bu sistem uzlaşma getirir. Biz uzlaşma istiyoruz, biz keskinlikler istemiyoruz. 80 milyon beraber yaşayacağız. Bunun için kamplaşma olmaması lazım. Sert dilin olmaması lazım. Hepimiz bir diğerimizi olduğu gibi kabul etmesi lazım. 16 Nisan'da gelen sistemle kimsenin tek başına, hiç kimsenin tek başına yüzde 50 oyu yok. Bizim bu yüzde 50 oyu alabilmek için MHP'li kardeşlerimizle omuz omuza yürümemiz lazım. İşte bu, uzlaşma demek. Eğer MHP'yi dışlarsanız yüzde 50 oy alamazsınız. Veya bir başka parti. Dolayısıyla da uzlaşma gerektirecek. O halde uzlaşmanın neresi kötü.'
Yılmaz, kendilerinden önceki dönemlerde yatırımların geç yapıldığını ve bitirilemediğini aktararak, yaşanan çeşitli sıkıntıları aktardı.
Cumhurbaşkanlığı hükümet sisteminin getireceği yenilikleri anlatan Bakan Yılmaz, sistemin daha demokratik olacağını kaydetti.
Kaynak: AA
Yılmaz, İçel Valiliği tarafından Tarsus ilçesinde bir restoranda düzenlenen 'Muhtarlarla Buluşma' programında yaptığı konuşmada, ilçede bulunmaktan büyük mutluluk duyduğunu bildirdi.
Türkiye'de eğitimin önemine işaret eden Yılmaz, 'Eğitiminiz iyi olursa sağlığınız, güvenliğiniz de iyi olur. Eğitiminiz iyi olursa güvenliğiniz ve geliriniz artar. Dolayısıyla diyoruz ki 'Türkiye'nin birinci sorunu eğitim.' Eğitimi çözersek diğer sorunları çözmek çok daha kolay olur diye düşünüyoruz. Gerçekten çok şeyler yaptık. Temel kural şu, her şeyi demiyoruz yapmadıklarımız, yapamadıklarımız var ama çok şey yaptık.' ifadesini kullandı.
Yılmaz, yarına umutla bakabilmek için eğitimin iyi gittiğinden mutlaka emin olunması gerektiğini belirterek, şöyle devam etti:
'Eğitimde çözülemeyecek hiçbir sorun yok. Eğitimde ne yaptık, en önemli husus bu. Bir konunun önemli olup olmadığını bilmek, bütçenizden parayı nereye ayırdığınıza bağlıdır. Eğer cebinizde bir para varsa, ev alacaksan senin için ev önemli. Araba alacaksan araba önemli. Yok sağlık içinse o önemli. Yani parayı nereye ayırırsan önceliğin hangisiyse işte o senin için en önemli konudur. Biz dedik ki eğitim bizim için en önemli iş. Geçmişten örnek verince o dönemdeki iktidarda olan partiler, kınamak için veya eksikliklerini söylemek için söylemiyorum. Biz de olsak belki aynı rakamlara gelecektik. Ona bir şey demiyorum ama aldığımız mesafeyi göstermek için söylüyorum. 2002'de buydu şimdi budur diyorum. 2002 yılında merkezi bütçesi var devletin. O bütçeden bütün kurumlara sağlığa sosyal güvenliğe eğitime kaynak ayırır. 2002'de eğitime ayırdığımız pay 11 milyar lira. O zaman genel hükümet bütçesinin yüzde 10'una denk geliyor. Şimdi bizim dönemimize geldik 122 milyar lira. Yüksek öğretim dahil eğitime para ayırıyoruz. Bütçedeki karşılığı ne kadar yüzde 20. Allah için elinizi vicdanınıza koyun karar verin. Yüzde 10 bütçesinden pay ayıran hükumet mi eğitimi öncelikleştirmiştir. Yoksa yüzde 20 ayıran mı?'
- Eğitimde öğretmenin önemi
Yılmaz, ayrılan bu bütçeyle birçok işe imza attıklarını, zorunlu eğitimi 12 yıla çıkarıp en büyük yatırımı da öğretmene yaptıklarını vurguladı.
Bugün her 3 öğretmenden 2'sinin kendi dönemlerinde atandığına işaret eden Yılmaz, 'Derslik olmasın, kitap olmasın, akıllı tahta olmasın ama öğretmen olsun. Köylerde harman yerine çıkarlarsa öğrencilerle kırda ders yapabilmek mümkün. Dershane var, akıllı tahta var, bilgisayar var ama öğretmen yoksa ders yapılmaz. O halde eğitimde kilit taşı öğretmen. Öğretmen varsa ders var. Öğretmen nitelikliyse nitelikli ders var, öğretmende sıkıntı varsa derste sıkıntılı olur.' dedi.
Bakan Yılmaz, kaliteli eğitimin öğretmen başına düşen öğrenci sayısıyla ilgi de olduğuna değinerek, bir öğretmenin 40 öğrenciyle ilgilenmesi durumunda farklı, 10 öğrenciyle ilgilendiği durumda daha farklı durumun orataya çıktığını ifade etti.
Öğretmen başına düşen öğrenci sayısıyla ilgili bilgi veren Yılmaz, şu değerlendirmelerde bulundu:
'2002'de bir ilköğretimde öğretmen başına düşen öğrenci sayısı 28'iken şimdi 16'ya düşmüş. Ben Türkiye genelini veriyorum. Orta öğretimde de 18'iken 13'e düşmüş. Haftada 15 saat öğretmenlerimiz ek ders veriyorlar. Ek dersle 2002'de öğretmenin aldığı para 635 liraydı. Onu dolara çevirdiğinizde aldığı para 400 dolar. Şimdi aldığı para 3 bin 288 lira. 900 dolar. Birisi 400 dolar, birisi 900 dolar. Hala 'bunlar yeterli' demiyorum, eksikliğimiz var ancak ben bir noktadan bir noktaya geldiğimizi söylüyorum. Geçen gün doğru yanlış bizim basın özetleri bana gelir. İstanbul Üniversitesinde bir öğretim üyesi saygın mesleklerin listesini yapmış. İtibarlı mesleklerde bir numaraya doktoru koymuş. İkiye üniversite hocasını koymuş. Üç hakim, dört öğretmen demiş. Çok sevindim. Çünkü öğretmenler benim ailem. Ailemin bir parçası. Bu eğitime olan güveni artırır. Bir şeyin değeri verdiğiniz emekle anlaşılır. Evlatlarınız sizin en değerli varlıklarınızdır. Dolayısıyla öğretmen önemli.'
- Derslik sayısı
Derslik başına düşen öğrenci sayısının da az olması gerektiğine dikkati çeken Yılmaz, '80 yılda yapılan bir dersliğe bakın bir de bu dönemde yapılana bakın. 80 yılda yapılan derslikle hemen hemen aynı. Eskiden çok açığımız olduğu için çok şey yapmamıza rağmen o açığı kapatamadık. Derslik başına düşen öğrenci sayısı da bu da kaliteli eğitimin olmazsa olmaz unsurlarından. Bunu, ilköğretimde 36'dan 25'e, orta öğretimde de 31'den 23'e düşürdük.' dedi.
Yılmaz, öğrencilerin teknolojiyle buluşturulması gerektiğine işaret ederek, 'Eskiden bilgiye ulaşabilmek zordu. Bu bilgi çağında dünkü bilgi bugün elimizin altında. Fatih Projesi de bu dönemde başlatıldı, fırsat eşitliğini sağlayalım diye. Bunun sonuçları oldu mu? Geçen yıl TEOG sınavı yapıldı. 120 sorunun tamamını yapanlardan birisi Van Erciş'ten çıktı. Bir diğeri Van'ın Edremit ilçesinden çıktı. Bir başkası Muş Varto'dan çıktı. İşte diyorum ki fırsat eşitliği budur. Türkiye'nin dört bir köşesinde neresinde olursa olsun. Her evladımıza bilgiye ulaşabilme fırsatını vermemiz gerekir. Hamdolsun burada bir mesafe aldık.' ifadesini kullandı.
- '16 Nisan'da bir fırsat geliyor'
Daha iyi hizmet için daha iyi bir yönetime sahip olunması gerektiğini belirten Yılmaz, şu görüşlere yer verdi:
'Sizin önünüze 16 Nisan'da bir fırsat geliyor. Bu getirdiğimiz sistem daha demokratiktir. Millet demokrasinin yanında yer alır. Bana soracaksınız, nasıl daha demokratik olabilir? Çok net, eksik varsa da söyleyin. Biz 2002 yılında seçime girdik mi, girdik. AK Parti olarak yüzde 34 oy aldık. Yüzde 34 ile bu ülkeyi yönettik mi, yönettik. Ondan sonraki seçimde yüzde 46 oy aldık. Türkiye'nin tamamını tek başımıza yönettik. Ondan sonra bir seçime girdik, en son kasımı vereyim yüzde 49 oy aldık. Yüzde 49 ile Türkiye'nin tamamını yönettik. Peki şimdi 16 Nisan'dan sonra bir kimse bu ülkeyi yönetmek isterse yüzde 34 oy alsa yönetebilir mi? Yüzde 44 alsa yönetilir mi? Yüzde 47 alsa yönetebilir mi? Yüzde 49 alsa yönetebilir mi? Mutlaka yüzde 50'nin üzerinde oy alması lazım. Doğru mu? Yüzde 34 ile bu ülkeyi yönetmek mi daha demokratik yoksa yüzde 50'nin üzerinde milletin yarısından çoğunun desteğini alan birisinin bu ülkeyi yönetse mi daha demokratik olur? Bu sistem uzlaşma getirir. Biz uzlaşma istiyoruz, biz keskinlikler istemiyoruz. 80 milyon beraber yaşayacağız. Bunun için kamplaşma olmaması lazım. Sert dilin olmaması lazım. Hepimiz bir diğerimizi olduğu gibi kabul etmesi lazım. 16 Nisan'da gelen sistemle kimsenin tek başına, hiç kimsenin tek başına yüzde 50 oyu yok. Bizim bu yüzde 50 oyu alabilmek için MHP'li kardeşlerimizle omuz omuza yürümemiz lazım. İşte bu, uzlaşma demek. Eğer MHP'yi dışlarsanız yüzde 50 oy alamazsınız. Veya bir başka parti. Dolayısıyla da uzlaşma gerektirecek. O halde uzlaşmanın neresi kötü.'
Yılmaz, kendilerinden önceki dönemlerde yatırımların geç yapıldığını ve bitirilemediğini aktararak, yaşanan çeşitli sıkıntıları aktardı.
Cumhurbaşkanlığı hükümet sisteminin getireceği yenilikleri anlatan Bakan Yılmaz, sistemin daha demokratik olacağını kaydetti.