FETÖ'nün Türk Telekom'u İşgal Girişimi Davasının Gerekçeli Kararı
FETÖ'nün 15 Temmuz darbe girişimi sırasında Gayrettepe'deki Türk Telekom binasını ele geçirmeye teşebbüs ettikleri gerekçesiyle iki sanığın ağırlaştırılmış müebbet, dört sanığın müebbet hapis cezasına çarptırılmasıyla tutuksuz 7 sanığın beraatine ilişkin kararın gerekçesi açıklandı Gerekçeli kararda, terör örgütü FETÖ'nün dinler arası diyalog adı altında diğer dinlerin temsilcileriyle irtibata geçerek örgüt liderinin İslam adına muhatap alınması için çalıştığı, bu bağlamda şirket, vakıf, dernek ve konfederasyonlar kurarak kendisine bağlı zenginler kurulu oluşturduğu ve böylelikle milli ve milletlerarası ticarette söz sahibi olduğu belirtildi Kararda, yetiştirilen kişileri ilk başta cemaat üyelerinin bu kurumlara masumane görünüm adı altında yerleştirdiği, toplum içerisinde tedbir ve gizlenmenin ön planda tutulduğu, bu sebeple söz konusu yapı içerisindeki kişilerin birbirlerini dahi tanımadıkları ve bu haliyle hücre yapılanması şeklinde devlet yapılanması içine yerleştikleri kaydedildi Gerekçeli kararda, FETÖ'nün 15 Temmuz darbe girişimiyle Türkiye Cumhuriyetinin siyasi, hukuki ve laik nitelikleriyle ekonomik düzenini hedef aldıklarının açık olduğu, kendilerinden olmayan, kişisel çıkar ve menfaatlerine hizmet etmeyenleri düşman olarak gördükleri, bu yapıya boyun eğmeyen veya farklı düşünen kişileri hedef gösterdikleri ve bunu yargı kararlarıyla emniyet operasyonlarına konu ettikleri ifade edildi.
İstanbul 24. Ağır Ceza Mahkemesi, FETÖ'nün 15 Temmuz darbe girişimi sırasında Gayrettepe'deki Türk Telekom binasını ele geçirmeye teşebbüs ettikleri gerekçesiyle 6'sı tutuklu 13 askerin yargılandığı davaya ilişkin verdiği kararın gerekçesini açıklayarak, söz konusu gerekçeli kararı davanın taraflarına gönderdi.
Kararda terör kavramı anlatılarak FETÖ'nün 1970'li yıllardan günümüze kadar toplumun inanç ve dini duygularını kullanarak genelde Anadolu insanının inanç, örf ve adetlerini istismar ettiği, bu yöndeki zaaf noktalarını tespit ettiği anlatıldı.
FETÖ'nün himmet adı altında para topladığı, insan kaynağı olarak bilhassa fakir aile çocuklarını kalacak yer temini, eğitim ve öğretim alanında yardım vaadiyle ele geçirdiği aktarılan gerekçeli kararda, bu şekilde yetiştirdiği gençleri mülkiye, askeriye, emniyet, milli eğitim, maliye, hukuk ve tıp alanlarında eğitim veren kurumlara yönlendirdiği belirtildi.
FETÖ'nün, yetiştirdiği bu kişileri adı geçen kurumlara soktuğu, toplum içerisinde tedbir ve gizlenmeyi ön planda tuttuğu kaydedilerek, şu ifadeler kullanıldı:
"Bu sebeple söz konusu yapı içerisindeki kişilerin birbirlerini dahi tanımadıkları ve bu haliyle hücre yapılanması şeklinde devlet yapılanması içerisine yerleştikleri, daha sonra aynı taktikle toplumun gerek resmi, gerekse sivil birimlerinden alt birime kadar yapılandıkları, bu yapılanma neticesinde siyaset, askeriye, mülkiye, emniyet ve yargı başta olmak üzere devletin tüm kademelerine yerleştirdiği yurt, okul, dershane ve ışık evlerinde beyin yıkama metotlarıyla sorgulamayan, düşünmeyen, mutlak itaati esas alan yapıya bağlı fertler yetişmiştir. Dinler arası diyalog adı altında diğer dinlerin temsilcileriyle irtibata geçerek örgüt liderinin İslam adına muhatap alınmaya çalışıldığı, bu bağlamda şirket, vakıf, dernek ve konfederasyonlar kurarak kendisine bağlı "zenginler kurulu" oluşturdukları ve böylelikle milli ve milletlerarası ticarette söz sahibi oldukları, ÖSYM'yi ele geçirerek ülke çapında bu merkez tarafından sınav sorularının mensuplarınca ele geçirerek söz konusu yapıdaki yönetici veya mensuplarına bir şekilde verdikleri, toplumda itibar gördükleri, çok yüzlü ve çok yönlü olan söz konusu yapı dini cemaat göstermelik yüzünü göstererek cemaat mensupları Türkiye genelinde adli ve idari soruşturma ve kovuşturmalarda görev almışlardır.''
-''Ergenekon, Balyoz ve daha bir çok davada...''
Ergenekon, Balyoz ve daha birçok yargılamalarda, söz konusu yargılama faaliyetinde bulunan şahısların ekseriyet ve büyük çoğunluğunun o günkü görünümü ile ''cemaat mensubu'' kişiler olduğu, bir kısmının ise bu yapının tesiri altında olabilen veya olabilecek olan kişilerden seçilerek bu yargılamalarda bir şekilde görev verildiği anlatılan gerekçeli kararda, kendilerinden olmayan, kişisel çıkar ve menfaatlerine hizmet etmeyen kişileri düşman olarak gördükleri, bu yapıya boyun eğmeyen veya farklı düşünen kişileri hedef gösterdikleri vurgulandı.
Kararda, bunu yargı kararlarıyla emniyet operasyonlarına konu ederek, istihbarat toplayıp, operasyon kararları alarak, emniyet ve yargı üzerinden toplanan istihbari bilgileri yapının üst düzey yöneticilerinin verdiği emir ve talimatlar doğrultusunda icra ederek, söz konusu bilgilerin kötüye kullanılarak, basın ve yayın üzerinden linç gerçekleştirdikleri, yapı içerisinde yer alanları kahramanlaştırdıkları ve devlet yönetimindeki insanları lekeleyip pasifize ederek kendi elemanlarının toplumun her kesiminde ve bilhassa devlette söz sahibi haline getirdikleri vurgulandı.
- Devlet otoritesini zaafa uğratmaya çabası
Ergenekon, Balyoz ve benzeri soruşturma ve davalardan aldıkları özgüvenle 7 Şubat 2012 tarihinde operasyon girişiminde bulunulduğu, ardından 17/25 Aralık sürecinde siyasi ve ekonomik yönden kaos oluşturacak şekilde siyaseti hizaya getirme kastıyla ülke genelinde operasyonlar yapılmaya çalışıldığı anlatılan kararda, ardından toplumda kendilerinden olmayan kişi ve kuruluşlara karşı yolsuzluk veya suç örgütü iddialarıyla operasyonlar yapıldığı, sosyal hayatta baskı, yıldırma ve sindirme yöntemlerinin uygulandığı, kamuoyunda ''MİT tırlarını durdurma'' olarak bilinen operasyonun ''cemaat mensuplarınca'' yapıldığı ve bu şekilde devlet otoritesini zaafa uğratmaya çalıştıkları, uluslararası toplum ve devletler nezdinde terörü destekleyen ülke algısını oluşturmaya çalışarak devletini ve ülkesini milleti ile bölünmez bütünlüğünü bozmaya yönelik girişimlerde bulunulduğu kaydedildi.
Gerekçeli kararda şu ifadelere yer verildi:
''Adeta uluslararası kuruluşların ülkeye müdahalesi sağlanarak, devletin iç ve dış güvenliğini, bölünmez bütünlüğünü, kamuoyu otoritesini bozmaya yönelik eylem ve girişimlerde bulunulduğu milletçe bilinen bir gerçektir. Bu bağlamda, 15 Temmuz 2016 tarihinde devlet otoritesini zaafa uğratmak ve ele geçirmek maksadıyla ülke genelinde, stratejik öneme sahip kurum ve kuruluşları askeri unsurlarla hedef aldıkları ve yine Cumhurbaşkanı'nın Marmaris'te ailesi ve yakınlarıyla tatil yaptığı sırada kalmış olduğu otele TSK bünyesine yerleşen, giymiş oldukları kamuflajlarla kamufle olan asker görünümde rütbeli veya rütbesiz TSK mensuplarının gerçekte örgütün emir ve talimatları doğrultusunda, devlete ait araç ve mühimmatlarla, yine devlete ait kuruluşları bombaladıkları, sivil halkın üzerine bomba yağdırdıkları, kimisini şehit, kimisini gazi, kimisini de gazi veya şehit yakını olarak mağdur ettikleri, dakika farkıyla Cumhurbaşkanı ve aile yakınlarının olayı haber alır almaz oteli terk ederek kurtulmaları ve bu şekilde toplum nezdinde cebir ve şiddet kullanarak, baskı, korkutma ve tehdit yöntemleriyle Türkiye Cumhuriyetinin niteliklerini siyasi, hukuki, laik ve ekonomik düzenini hedef aldıkları açıktır.''
-''Dini cemaat görünümlü terör örgütü olduğu açık...''
Kararda, bu haliyle son olarak darbe teşebbüsüne kalkışan "dini cemaat'' görünümlü oluşumun gerek askeri ve gerekse sivil ayağının terör örgütü olduğunun açık olup, bu hususta herhangi bir tereddüdün söz konusu dahi olmadığı belirtildi.
Darbe girişimde yaşananlara da değinen gerekçeli kararda, bu kapsamda, darbe girişimine katılarak 1. Ordu MEBS Alay Komutanlığından çıkış yapıp Gayrettepe'deki Türk Telekom binasını işgal etmek için hareket ettiği iddiasıyla dava konusu 13 sanığın hukuki durumlarının değerlendirmesine yer verildi.
Kararda, bir astsubay ve 6 er hakkında dava açıldığı ancak bu sanıkların anayasanın ön gördüğü düzeni ortadan kaldırmaya yönelik eyleme iştirak ettiğine dair delilin elde edilemediği ve bu nedenle tüm suçlardan beraati şeklinde hüküm kurulduğu anımsatıldı.
Ağırlaştırılmış müebbet hapis cezasına çarptırılan sanıklar eski Albay Nurullah Zeki Atmaca ve eski yarbay Birol Keskinkılıç ile müebbet hapis cezası alan 4 sanık hakkındaki hukuki değerlendirmeye de yer verilen gerekçeli kararda, sanıklar Keskinkılıç ve Atmaca'nın FETÖ silahlı terör örgütüne üye oldukları, diğer 4 sanığın ise silahlı terör örgütü adına suç işledikleri bu nedenle ''örgüt üyesi olmamakla birlikte örgüt adına suç işlemek'' suçundan dava açıldığı hatırlatılarak, bu sanıklar hakkında aynı zamanda ''anayasayı ihlal'' suçundan hüküm kurulduğu için söz konusu örgüt suçundan ayrıca bir ceza verilmesine yer olmadığına karar verildiği belirtildi.
Ceza verilen sanıkların, ''işgale gitmedikleri, kontrol altına almak için hareket ettikleri'', ''darbe girişimini bilmedikleri'' gibi savunmalarına da itibar edilmediği belirtilen kararda, sanıkların 03.55'te nizamiyeden çıkış yaptıkları, bu nedenle darbe girişimi bilmediklerine dair savunmalarının doğru olmadığı, sanıklardan Atmaca'nın sözde sıkıyönetim listesinde, ''Genelkurmay İstihbarat Başkan Yardımcısı'' olarak görevlendirildiği, yine diğer sanık Keskinkılıç'ın söz konusu listede parmak izinin bulunduğu, diğer sanıkların da diğer iki sanıkla birlikte hareket ettiği vurgulandı.
Kararda, sanıkların Okmeydanı civarına geldikleri sırada polis tarafından durdurulduğu ancak sanıkların emniyet güçlerine direnerek araçtan inmedikleri vurgulanarak, emniyet güçlerinin kararlılığı, halkın tepkisi, aracın etrafının çevrilmesi nedeniyle sanıkların teslim olmak zorunda kaldığı, bu sebeplerle sanıkların anayasanın öngördüğü düzeni ortadan kaldırmaya teşebbüs eylemine iştirak ettiklerine dair kanaate varıldığı belirtildi.
- Sanıklar hakkındaki karar
İstanbul 24. Ağır Ceza Mahkemesinde 2 Ekim 2017'de yapılan karar duruşmasında, darbecilerden ele geçirilen sözde sıkıyönetim listesinde, ''Genelkurmay İstihbarat Başkan Yardımcısı'' olarak görevlendirilen tutuklu sanık eski albay Nurullah Zeki Atmaca ile eski yarbay Birol Keskinkılıç'ı ''Anayasal düzeni ortadan kaldırmaya teşebbüs'' suçundan ağırlaştırılmış müebbet hapis cezasına çarptıran heyet, sanıkların pişmanlıklarının bulunmayışını da dikkate alarak verilen cezadan indirim uygulanmasına yer olmadığına hükmetmişti.
Tutuklu sanıklar, eski yarbay Cem Doygun, eski astsubaylar Muhammet Mustafa Çelik, Serdar Uzel ve uzman erbaş Murat Karataş'ın da aynı suçtan ağırlaştırılmış müebbet hapis cezasına çarptırılmalarını kararlaştıran mahkeme heyeti, sanıkların duruşmalardaki tavır ve davranışlarını göz önünde bulundurarak verilen cezayı müebbet hapse indirmişti.
Heyet, bu sanıklar hakkında ''TBMM'yi ortadan kaldırmaya teşebbüs'' ve ''Türkiye Cumhuriyeti hükümetini ortadan kaldırmaya teşebbüs'' suçlarından da dava açıldığı ancak sanıkların eyleminin kapsamı itibariyle, "anayasayı ihlal" suçunun tüm unsurlarıyla gerçekleştiğini belirterek, bu suçlardan ceza verilmesine yer olmadığına hükmetmişti.
Mahkeme heyeti, tutuksuz sanıklar astsubay Uğur Alpay ile sanık erler İzzet Uğur Alp, Emre Aslan, Sinan Aslan, Fatih Özbek, Cengiz Taşhan ve Kadir Kars'ın, suç işleme kasıtlarının bulunmaması nedeniyle tüm suçlardan beraatlerine karar vermişti.