ANALİZ - Tayland'da 'Cunta Anayasası' Yeni Krizlere Yol Açabilir
Tayland'da cunta yönetiminin hazırladığı anayasa taslağının referandumda 'evet' oyu almasına karşın ordunun siyasette başlıca belirleyici güç olacağı yeni dönemde yönetim krizlerinin devam edeceği tahmin ediliyor 2014 mayıs ayından bu yana ülkeyi yöneten cunta rejimince oluşturulan Ulusal Barış ve Düzen Konseyi’nin hazırlattığı anayasa taslağı 'demokratik' olmamakla eleştirilirken, ülkede bu anayasanın da uzun erimli olmayacağı yorumları yapılıyor Referandumda Müslümanların çoğunlukta olduğu Patani’de ‘hayır’ eksenli yaklaşım, Patanili Malayların asker odaklı merkez siyasi yapılanmaya güvenmediğinin bir göstergesi.
MEHMET ÖZAY - Tayland’da uzun süredir beklenen anayasa referandumu 7 Ağustos Pazar günü yapıldı. 68 milyon nüfuslu Tayland’da yaklaşık elli milyon kayıtlı seçmenden yüzde 55 civarında bir kitle oy kullanmak üzere sandık başına gitti. Referandumda oyların çoğunluğunun 'evet' olması, Tay halkının yeni bir anayasayla yoluna devam edeceği anlamı taşıyor.
Yeni anayasada dikkat çeken husus, ülkenin gelecek çeyrek yüzyılını kimin yöneteceğiyle ilgili maddeler. Anayasa Hazırlık Komisyonunun çalışmaları boyunca da gündem özellikle bu maddeler çerçevesinde belirlendi. Söz konusu maddeler, ‘geçiş dönemi’ olarak adlandırılan önümüzdeki beş yıllık süre zarfında, yapılacak seçimlere rağmen başbakanın yanı sıra 250 üyeli senatonun 'atamalarla’ belirlenmesini öngörüyor. Bu bağlamda 2014 yılı mayıs ayından bu yana ülkeyi yöneten cunta rejimince oluşturulan Ulusal Barış ve Düzen Konseyi’nin hazırlattığı anayasa taslağı ‘demokratik’ olmamakla eleştirilirken, ülkede bu anayasanın da uzun erimli olmayacağı ve aynı şekilde yönetim krizinin devam edeceği yorumları yapılıyor.
- Seçmenden çözümsüzlük nedeniyle ‘evet’
Referandumda sandık başına gidenlerin yüzde 61.4’ü evet oyu, yüzde 38.6’sı ise hayır oyu kullandı. Ancak kayıtlı seçmenlerin sayısının elli milyon olduğunu ve bu sayının da yüzde elli beşinin sandık başına gittiğini unutmamak gerekir. Ayrıca cunta rejiminin her türlü demokratik hakları kısıtlayarak anayasa taslağını eleştirmeye yönelik her türlü tedbiri almasına rağmen bu oran ortaya çıktı. Referandumda evet oyu kullananların bir bölümünün, ülkenin uzun zamandır istikrardan uzak, uzlaşının ufukta görünmediği sivil siyaset ortamından umduğunu bulamamasıyla ‘istemeye istemeye’ böyle bir karar verdiği ifade ediliyor. Dolayısıyla halkın pratik bir çözümle gündelik yaşamı kolaylaştıracak bir yaklaşımı benimsediği anlaşılıyor.
Yürürlüğe giren yeni anayasa, ülkenin modern tarihinin başlangıcı kabul edilen 1932 yılında monarşiye karşı girişilen ilk darbeden bugüne kadar üretilen 20. anayasa olacak. Bu süre zarfında 12 askeri darbeye maruz kalan Tayland’da, son darbe 22 Mayıs 2014’de gerçekleştirilmişti. İki yılı aşkın bir süredir ülkeyi yöneten cunta ve yanlıları, bu anayasanın ülkedeki siyasi yolsuzluğu sona erdireceği ve istikrar getireceği görüşünde. Ancak bu istikrarın temel dayanak noktasını, demokrasinin bilinen standart uygulamalarından ziyade, Tayland toplum ve siyasi yapısının temelleri üzerinde yükselen yeni bir siyasi yapılanma teşkil edecek. Bunu da önümüzdeki çeyrek yüzyılda ülke siyasetinde etkin olacak askeri kadroları atayarak ve ülkede kalkınma planlamasını yaparak ortaya koyacak.
Ülkenin ana akım siyasetinde başat rolü oynayan monarşi-ordu-siyasi parti ittifakı -ki bugüne kadar bu ittifakın adı Demokrat Parti’ydi- bağlamında ortaya çıkan bu siyasi dinamiğin söz konusu yeni anayasayla karşılığı, beş yıllık geçiş döneminde 250 üyeli senatonun ordu tarafından belirlenmesi, senatonun da başbakanı ataması, meclisten ziyade demokratik süreçler dışında oluşturulmuş kurumlar vasıtasıyla devlet yönetiminin gerçekleştirilmesi gibi yeni siyasi pratikler anlamına geliyor. Referandum akşamı Başbakan Prayut Chan-o-cha yaptığı açıklamada, referandum sonrasında hükümetin ülkenin siyasi sorunlarına yönelik olarak ‘sürdürülebilir’ bir çözüm sağlama konusunda elinden geleni yapacağını belirtse de kabul edilen anayasanın bizatihi kendisinin sorunlu olması daha baştan işlerin hiç de iyiye gitmeyeceğinin belirtisi. 2011-2014 yılları arasında başbakanlık yapan Yingluck Şinavatra ise yaptığı açıklamada, yeni anayasanın ülkenin sorunlarını çözmek bir yana daha da kötüye götüreceğini açıkladı.
- İstikrar beklentisi karşılanabilecek mi?
Yeni anayasasının hazırlık sürecinden itibaren sivil inisiyatife ve ortak paydalara dayanmaması nedeniyle, tıpkı öncekiler gibi ülkenin kahir ekseriyetinin sorunlarına cevap vermekten uzak ve bu nedenle halkın önemli bir kesimince kabule mazhar olmayacağı öngörülebilir. Kaldı ki daha anayasa hazırlık komisyonunun çalışmaları sırasında ve referandumdan günler önce sivil çevrelerin açıklamaları bu anayasanın meşru olmadığı, demokratik bir nitelik taşımadığı yönündeydi. Öyle ki bu süreçte merkez iktidar güçlerine karşı alternatif bir siyasi alan olarak ortaya çıkan Thaksin öncülüğündeki siyasi oluşumun yanı sıra merkez yapılanmanın siyasi parti ayağını oluşturan Demokrat Parti’nin de anayasa taslağını kabul etmediğini açıklaması siyasi arenada önemli bir kırılmanın da yaşanabileceğini ortaya koyuyor. Bu nedenle yeni anayasanın 2017 yılı ilk yarısında yapılması planlanan seçimler sonrasında ülkeye siyasi ve toplumsal istikrar getirmesine kuşkuyla bakılıyor.
Yazım sürecinden referanduma kadar yeni anayasanın en dikkat çeken yönü, ordunun sivil yönetimlerdeki rolünün artırılmasıyla ilgili düzenlemelerdi. 2014 yılı mayıs ayında, dönemin seçilmiş hükümetine ve Başbakan Yingluck Şinavatra’ya yönelik darbenin aktörleri olan askerler üniformalarını çıkartıp başbakanlık başta olmak üzere meclis ve bürokraside yerlerini aldılar. Gerek anayasa yazım süreci gerekse referanduma gidiş koşullarında belirleyici olan ‘sivil-askerler’ son iki yılı aşkın bir sürede ülkede sivil siyasi yaşamı mümkün olduğunca kontrol altında tutarak ‘güçlerini’ ortaya koydular. Referanduma giden süreçte de beş kişiden fazla grubun toplanmasına izin verilmemesi örneğinde olduğu gibi toplanma ve konuşma özgürlüğü kısıtlanarak sivil toplum ve siyasi partilerin aktörlerinin meydanlara çıkmasının önü kesildi.
- Merkez-çevre çekişmesinde Thaksin faktörü
Monarşi-ordu dönemine göre merkezi oluşturan sivil partinin işbirliğine dayalı ülke genel politikasında özellikle 2000’li yılların başından itibaren başlayan muhalefet hareketi Thaksin ailesiyle bugüne kadar varlığını sürdürüyor. 2001-2006 yıllarında başbakanlık koltuğunda oturan Thaksin Şinavatra’ya karşı 2006 yılı ekim ayında gerçekleştirilen darbe sonucu eski başbakan ülkeyi terk etti. 2007 yılı seçimleri ordu denetiminde yapılsa da Thaksin yanlısı Halkın Gücü Partisi, altı partili koalisyonun büyük ortağı olarak bir kez daha iktidar oldu. Merkezle çevrenin çatışmasına konu olan o dönemde Halkın Gücü Partisi yasaklı konuma düşerken, iktidar Demokrat Parti’ye hediye edildi. 2011 yılında halk bir kez daha önüne konan sandığa giderek muhalefeti iktidara taşıyacak kararı verdi. Ülkede demokrasinin elverdiği ölçütler içerisinde, Thaksin yanlısı Pheu Thai Partisi'nin seçimi kazanmasıyla 2011-2014 yılları arasında kızkardeşi Yingluck Şinavatra başbakanlık koltuğuna oturdu. Yaklaşık on beş yıllık dönemde muhalefeti temsil eden Şinavatra ailesinin öncülüğünde kurulan partiler her seçimden başarıyla çıkarken karşılarında demokratik bir mücadele yerine ordunun postallarını buldular.
- Tayland ASEAN’a umut olamıyor
Tayland siyaseti ve toplumu için iç açıcı bir gelişme olarak yorumlanamayacak bu durumun, Tayland’ın üyesi olduğu ASEAN içinde de yansımaları olacak. Yetmiş milyona varan dinamik nüfusu, ASEAN’ın üçüncü büyük ekonomisi olması, ABD’nin bölgedeki geleneksel müttefikleri arasında yer alması gibi hususiyetleri, Tayland’daki gelişmelerin kendi başına ele alınamayacağını ortaya koyuyor. Özellikle ABD’nin Asya-Pasifik bölgesinde yeniden yapılanmaya gittiği bir dönemde ordu kontrolündeki Tayland’ın Çin’le ilişkilerinin farklı bir yönelim kazanacağını düşünmek de mümkün.
-Patani sorunu devam edecek
Askere sivil politikada önemli görevler veren yeni anayasanın ülkenin muhalefet ve iktidarında bulunmuş iki partisince eleştirilmesi önemli. Aynı şekilde referanduma seçmenlerin yüzde ellisinden biraz fazlasının katılması da siyasi partilerin eleştirilerinin kamuoyu nezdinde önemli bir karşılığı olduğunu gösteriyor. Bu durumda, 2013 yılında Patani barış görüşmelerinin başlamasıyla doğan olumlu atmosferin, 2014 yılındaki darbeden ve anayasa referandumundan ‘evet’ oyunun çıkmasıyla yerini karamsarlığa bıraktığı söylenebilir.
Referandumda Müslümanların çoğunlukta olduğu Patani’de ‘hayır’ eksenli yaklaşım, Patanili Malayların asker odaklı merkez siyasi yapılanmaya güvenmediğinin bir göstergesi. Patani’de barış görüşmeleri bağlamında hem Thaksinci partiler hem de Demokrat Parti’yle yakınlaşabileceği emareleri vermiş olan Patanililer orduyla aralarına mesafe koyuyorlar. Bu bağlamda, merkez siyasetin aktörlerinin yeni anayasayla ilgili eleştirel yaklaşımları ortadayken, Patani gibi ‘çeperde’ kalmış bir etnik yapının temel haklarını alma noktasında olası görüşmelerden ne kadar umutlu olabileceği meçhul.
Kaynak: AA
Yeni anayasada dikkat çeken husus, ülkenin gelecek çeyrek yüzyılını kimin yöneteceğiyle ilgili maddeler. Anayasa Hazırlık Komisyonunun çalışmaları boyunca da gündem özellikle bu maddeler çerçevesinde belirlendi. Söz konusu maddeler, ‘geçiş dönemi’ olarak adlandırılan önümüzdeki beş yıllık süre zarfında, yapılacak seçimlere rağmen başbakanın yanı sıra 250 üyeli senatonun 'atamalarla’ belirlenmesini öngörüyor. Bu bağlamda 2014 yılı mayıs ayından bu yana ülkeyi yöneten cunta rejimince oluşturulan Ulusal Barış ve Düzen Konseyi’nin hazırlattığı anayasa taslağı ‘demokratik’ olmamakla eleştirilirken, ülkede bu anayasanın da uzun erimli olmayacağı ve aynı şekilde yönetim krizinin devam edeceği yorumları yapılıyor.
- Seçmenden çözümsüzlük nedeniyle ‘evet’
Referandumda sandık başına gidenlerin yüzde 61.4’ü evet oyu, yüzde 38.6’sı ise hayır oyu kullandı. Ancak kayıtlı seçmenlerin sayısının elli milyon olduğunu ve bu sayının da yüzde elli beşinin sandık başına gittiğini unutmamak gerekir. Ayrıca cunta rejiminin her türlü demokratik hakları kısıtlayarak anayasa taslağını eleştirmeye yönelik her türlü tedbiri almasına rağmen bu oran ortaya çıktı. Referandumda evet oyu kullananların bir bölümünün, ülkenin uzun zamandır istikrardan uzak, uzlaşının ufukta görünmediği sivil siyaset ortamından umduğunu bulamamasıyla ‘istemeye istemeye’ böyle bir karar verdiği ifade ediliyor. Dolayısıyla halkın pratik bir çözümle gündelik yaşamı kolaylaştıracak bir yaklaşımı benimsediği anlaşılıyor.
Yürürlüğe giren yeni anayasa, ülkenin modern tarihinin başlangıcı kabul edilen 1932 yılında monarşiye karşı girişilen ilk darbeden bugüne kadar üretilen 20. anayasa olacak. Bu süre zarfında 12 askeri darbeye maruz kalan Tayland’da, son darbe 22 Mayıs 2014’de gerçekleştirilmişti. İki yılı aşkın bir süredir ülkeyi yöneten cunta ve yanlıları, bu anayasanın ülkedeki siyasi yolsuzluğu sona erdireceği ve istikrar getireceği görüşünde. Ancak bu istikrarın temel dayanak noktasını, demokrasinin bilinen standart uygulamalarından ziyade, Tayland toplum ve siyasi yapısının temelleri üzerinde yükselen yeni bir siyasi yapılanma teşkil edecek. Bunu da önümüzdeki çeyrek yüzyılda ülke siyasetinde etkin olacak askeri kadroları atayarak ve ülkede kalkınma planlamasını yaparak ortaya koyacak.
Ülkenin ana akım siyasetinde başat rolü oynayan monarşi-ordu-siyasi parti ittifakı -ki bugüne kadar bu ittifakın adı Demokrat Parti’ydi- bağlamında ortaya çıkan bu siyasi dinamiğin söz konusu yeni anayasayla karşılığı, beş yıllık geçiş döneminde 250 üyeli senatonun ordu tarafından belirlenmesi, senatonun da başbakanı ataması, meclisten ziyade demokratik süreçler dışında oluşturulmuş kurumlar vasıtasıyla devlet yönetiminin gerçekleştirilmesi gibi yeni siyasi pratikler anlamına geliyor. Referandum akşamı Başbakan Prayut Chan-o-cha yaptığı açıklamada, referandum sonrasında hükümetin ülkenin siyasi sorunlarına yönelik olarak ‘sürdürülebilir’ bir çözüm sağlama konusunda elinden geleni yapacağını belirtse de kabul edilen anayasanın bizatihi kendisinin sorunlu olması daha baştan işlerin hiç de iyiye gitmeyeceğinin belirtisi. 2011-2014 yılları arasında başbakanlık yapan Yingluck Şinavatra ise yaptığı açıklamada, yeni anayasanın ülkenin sorunlarını çözmek bir yana daha da kötüye götüreceğini açıkladı.
- İstikrar beklentisi karşılanabilecek mi?
Yeni anayasasının hazırlık sürecinden itibaren sivil inisiyatife ve ortak paydalara dayanmaması nedeniyle, tıpkı öncekiler gibi ülkenin kahir ekseriyetinin sorunlarına cevap vermekten uzak ve bu nedenle halkın önemli bir kesimince kabule mazhar olmayacağı öngörülebilir. Kaldı ki daha anayasa hazırlık komisyonunun çalışmaları sırasında ve referandumdan günler önce sivil çevrelerin açıklamaları bu anayasanın meşru olmadığı, demokratik bir nitelik taşımadığı yönündeydi. Öyle ki bu süreçte merkez iktidar güçlerine karşı alternatif bir siyasi alan olarak ortaya çıkan Thaksin öncülüğündeki siyasi oluşumun yanı sıra merkez yapılanmanın siyasi parti ayağını oluşturan Demokrat Parti’nin de anayasa taslağını kabul etmediğini açıklaması siyasi arenada önemli bir kırılmanın da yaşanabileceğini ortaya koyuyor. Bu nedenle yeni anayasanın 2017 yılı ilk yarısında yapılması planlanan seçimler sonrasında ülkeye siyasi ve toplumsal istikrar getirmesine kuşkuyla bakılıyor.
Yazım sürecinden referanduma kadar yeni anayasanın en dikkat çeken yönü, ordunun sivil yönetimlerdeki rolünün artırılmasıyla ilgili düzenlemelerdi. 2014 yılı mayıs ayında, dönemin seçilmiş hükümetine ve Başbakan Yingluck Şinavatra’ya yönelik darbenin aktörleri olan askerler üniformalarını çıkartıp başbakanlık başta olmak üzere meclis ve bürokraside yerlerini aldılar. Gerek anayasa yazım süreci gerekse referanduma gidiş koşullarında belirleyici olan ‘sivil-askerler’ son iki yılı aşkın bir sürede ülkede sivil siyasi yaşamı mümkün olduğunca kontrol altında tutarak ‘güçlerini’ ortaya koydular. Referanduma giden süreçte de beş kişiden fazla grubun toplanmasına izin verilmemesi örneğinde olduğu gibi toplanma ve konuşma özgürlüğü kısıtlanarak sivil toplum ve siyasi partilerin aktörlerinin meydanlara çıkmasının önü kesildi.
- Merkez-çevre çekişmesinde Thaksin faktörü
Monarşi-ordu dönemine göre merkezi oluşturan sivil partinin işbirliğine dayalı ülke genel politikasında özellikle 2000’li yılların başından itibaren başlayan muhalefet hareketi Thaksin ailesiyle bugüne kadar varlığını sürdürüyor. 2001-2006 yıllarında başbakanlık koltuğunda oturan Thaksin Şinavatra’ya karşı 2006 yılı ekim ayında gerçekleştirilen darbe sonucu eski başbakan ülkeyi terk etti. 2007 yılı seçimleri ordu denetiminde yapılsa da Thaksin yanlısı Halkın Gücü Partisi, altı partili koalisyonun büyük ortağı olarak bir kez daha iktidar oldu. Merkezle çevrenin çatışmasına konu olan o dönemde Halkın Gücü Partisi yasaklı konuma düşerken, iktidar Demokrat Parti’ye hediye edildi. 2011 yılında halk bir kez daha önüne konan sandığa giderek muhalefeti iktidara taşıyacak kararı verdi. Ülkede demokrasinin elverdiği ölçütler içerisinde, Thaksin yanlısı Pheu Thai Partisi'nin seçimi kazanmasıyla 2011-2014 yılları arasında kızkardeşi Yingluck Şinavatra başbakanlık koltuğuna oturdu. Yaklaşık on beş yıllık dönemde muhalefeti temsil eden Şinavatra ailesinin öncülüğünde kurulan partiler her seçimden başarıyla çıkarken karşılarında demokratik bir mücadele yerine ordunun postallarını buldular.
- Tayland ASEAN’a umut olamıyor
Tayland siyaseti ve toplumu için iç açıcı bir gelişme olarak yorumlanamayacak bu durumun, Tayland’ın üyesi olduğu ASEAN içinde de yansımaları olacak. Yetmiş milyona varan dinamik nüfusu, ASEAN’ın üçüncü büyük ekonomisi olması, ABD’nin bölgedeki geleneksel müttefikleri arasında yer alması gibi hususiyetleri, Tayland’daki gelişmelerin kendi başına ele alınamayacağını ortaya koyuyor. Özellikle ABD’nin Asya-Pasifik bölgesinde yeniden yapılanmaya gittiği bir dönemde ordu kontrolündeki Tayland’ın Çin’le ilişkilerinin farklı bir yönelim kazanacağını düşünmek de mümkün.
-Patani sorunu devam edecek
Askere sivil politikada önemli görevler veren yeni anayasanın ülkenin muhalefet ve iktidarında bulunmuş iki partisince eleştirilmesi önemli. Aynı şekilde referanduma seçmenlerin yüzde ellisinden biraz fazlasının katılması da siyasi partilerin eleştirilerinin kamuoyu nezdinde önemli bir karşılığı olduğunu gösteriyor. Bu durumda, 2013 yılında Patani barış görüşmelerinin başlamasıyla doğan olumlu atmosferin, 2014 yılındaki darbeden ve anayasa referandumundan ‘evet’ oyunun çıkmasıyla yerini karamsarlığa bıraktığı söylenebilir.
Referandumda Müslümanların çoğunlukta olduğu Patani’de ‘hayır’ eksenli yaklaşım, Patanili Malayların asker odaklı merkez siyasi yapılanmaya güvenmediğinin bir göstergesi. Patani’de barış görüşmeleri bağlamında hem Thaksinci partiler hem de Demokrat Parti’yle yakınlaşabileceği emareleri vermiş olan Patanililer orduyla aralarına mesafe koyuyorlar. Bu bağlamda, merkez siyasetin aktörlerinin yeni anayasayla ilgili eleştirel yaklaşımları ortadayken, Patani gibi ‘çeperde’ kalmış bir etnik yapının temel haklarını alma noktasında olası görüşmelerden ne kadar umutlu olabileceği meçhul.