'Bahşedilenlere Karşı (İnsan) Bilim Ve Beceri' Konferansı Yapıldı
Koleksiyon Tasarım Vakfı, 'Bahşedilenlere Karşı (İnsan), Bilim ve Beceri' konulu konferansa ev sahipliği yaptı.
Koleksiyon Tarabya Kampüsü'nde gerçekleştirilen konferans, 'Biz İnsan Mıyız?' temasıyla yapılan 3. İstanbul Tasarım Bienali 'Yaratıcı Mahalleler' programı kapsamında düzenlendi.
Konferansa katılan Koleksiyon ve Tasarım Vakfı Kurucusu Mimar Faruk Malhan, insanlık tarihi ve hümanizm konulu konuşmasında, tasarımla ilgili ve sanatsal anlamda tarih içinde yaşanan çeşitli değişikliklere ve dönüm noktalarına işaret ederek, 'Bakıyoruz, Leonardo Da Vinci bir erkek resmi çiziyor ve mükemmel bir erkek, bütün ölçüleriyle. Dünyanın merkezine oturuyor ve dünyanın merkezinden İsa'yı çıkarıyor. İnsan bir daha kendine geliyor. İnsanla beraber yapılan mimarlık, tasarım ve edebiyat, peş peşe kendilerini stimüle ediyor.' diye konuştu.
Malhan, 'Burada mükemmel insan varlığını görüyoruz. İnsan, tek yüksek değer olarak görülmeye başlıyor. Bu 'insan mıyız' sorusunun cevapları ve açılımları için altını bir kere çizmem gerekiyor. Bireyin yaratıcılığı, bu çok önemli bir olay. Bireyin yaratıcılığı, çok mutlak, bireysel özgürlüğe dayandırılıyor. İtalya'da rönesans döneminde, kilise biraz geriye gidiyor ama çok da fazla bastıramıyorlar.' ifadelerini kullandı.
Prof. Dr. Murat Güvenç ise tasarım kelimesinin etimolojisi hakkında bilgi vererek, 'Tasarım kelimesi Türkçe'de bir işi önceden öngörmek, zihninde kurmak, yapmadan düşünmek, yani bir işi yapmadan önce tasarlamak anlamına geliyor.' dedi.
Geçmişte, bilginin üretimi, sanat ve normların kilisenin kontrolünde tek bir çatı altında toplandığını kaydeden Güvenç, 'Kilise hem bilgiyi hem sanatı hem de ahlak ve hukuk alanını organize ediyordu. Aydınlanma süreciyle beraber, aydınlanmacılar, 'bu üç alanı birbirinden ayıralım' dediler. Yani 'Ahlak hukukun alanı olsun. Sanat, estetiğin alanı olsun. Bilgi de bilimin alanı olsun.' Bu alanlar birbirlerinden ayrı ilkelerde çalışıyorlar. Bunların kendi ilkeleri birbirine tercüme edilir değil.' değerlendirmesinde bulundu.
Güvenç, 10. yüzyılda İstanbul'un durumuna ilişkin bilgi vererek, 'İstanbul Avrupa'nın en önemli kenti. Hiçbir kent İstanbul'la yarışamıyordu. 22 kilometre etrafındaki suruyla Avrupa'daki tüm kentlere fark atıyordu. Dünya ticaret merkeziydi. Bugün New York, Londra neyse, İstanbul o zaman öyleydi ve İstanbul'da aslında Çin'den gelen İpekyolu'nun kervanlarının bozulduğu ve Avrupa'ya götürüldüğü bir bölgeydi. Bu bölgeye herkes gelip ticaret yapıyordu.' diye konuştu.
Avrupalıların İstanbul'a gümüş ile kereste getirdiğini ve esir ticareti yaptığını anlatan Güvenç, pek kazançlı olmayan bu alışverişin daha sonra Avrupa'nın kuzeyinden getirilen yün satışıyla devam ettiğini aktardı.
Etkinlik kapsamında ayrıca 20 tasarımcının aksesuar, mobilya, aydınlatma, kilim ve tekstil ürünlerinin yer aldığı Koleksiyon & Tasarım Vakfı Ortak Yaratım Sergisi ziyarete açıldı.
Sergi, 20 Kasım'a kadar ziyaret edilebilecek.
Kaynak: AA
Konferansa katılan Koleksiyon ve Tasarım Vakfı Kurucusu Mimar Faruk Malhan, insanlık tarihi ve hümanizm konulu konuşmasında, tasarımla ilgili ve sanatsal anlamda tarih içinde yaşanan çeşitli değişikliklere ve dönüm noktalarına işaret ederek, 'Bakıyoruz, Leonardo Da Vinci bir erkek resmi çiziyor ve mükemmel bir erkek, bütün ölçüleriyle. Dünyanın merkezine oturuyor ve dünyanın merkezinden İsa'yı çıkarıyor. İnsan bir daha kendine geliyor. İnsanla beraber yapılan mimarlık, tasarım ve edebiyat, peş peşe kendilerini stimüle ediyor.' diye konuştu.
Malhan, 'Burada mükemmel insan varlığını görüyoruz. İnsan, tek yüksek değer olarak görülmeye başlıyor. Bu 'insan mıyız' sorusunun cevapları ve açılımları için altını bir kere çizmem gerekiyor. Bireyin yaratıcılığı, bu çok önemli bir olay. Bireyin yaratıcılığı, çok mutlak, bireysel özgürlüğe dayandırılıyor. İtalya'da rönesans döneminde, kilise biraz geriye gidiyor ama çok da fazla bastıramıyorlar.' ifadelerini kullandı.
Prof. Dr. Murat Güvenç ise tasarım kelimesinin etimolojisi hakkında bilgi vererek, 'Tasarım kelimesi Türkçe'de bir işi önceden öngörmek, zihninde kurmak, yapmadan düşünmek, yani bir işi yapmadan önce tasarlamak anlamına geliyor.' dedi.
Geçmişte, bilginin üretimi, sanat ve normların kilisenin kontrolünde tek bir çatı altında toplandığını kaydeden Güvenç, 'Kilise hem bilgiyi hem sanatı hem de ahlak ve hukuk alanını organize ediyordu. Aydınlanma süreciyle beraber, aydınlanmacılar, 'bu üç alanı birbirinden ayıralım' dediler. Yani 'Ahlak hukukun alanı olsun. Sanat, estetiğin alanı olsun. Bilgi de bilimin alanı olsun.' Bu alanlar birbirlerinden ayrı ilkelerde çalışıyorlar. Bunların kendi ilkeleri birbirine tercüme edilir değil.' değerlendirmesinde bulundu.
Güvenç, 10. yüzyılda İstanbul'un durumuna ilişkin bilgi vererek, 'İstanbul Avrupa'nın en önemli kenti. Hiçbir kent İstanbul'la yarışamıyordu. 22 kilometre etrafındaki suruyla Avrupa'daki tüm kentlere fark atıyordu. Dünya ticaret merkeziydi. Bugün New York, Londra neyse, İstanbul o zaman öyleydi ve İstanbul'da aslında Çin'den gelen İpekyolu'nun kervanlarının bozulduğu ve Avrupa'ya götürüldüğü bir bölgeydi. Bu bölgeye herkes gelip ticaret yapıyordu.' diye konuştu.
Avrupalıların İstanbul'a gümüş ile kereste getirdiğini ve esir ticareti yaptığını anlatan Güvenç, pek kazançlı olmayan bu alışverişin daha sonra Avrupa'nın kuzeyinden getirilen yün satışıyla devam ettiğini aktardı.
Etkinlik kapsamında ayrıca 20 tasarımcının aksesuar, mobilya, aydınlatma, kilim ve tekstil ürünlerinin yer aldığı Koleksiyon & Tasarım Vakfı Ortak Yaratım Sergisi ziyarete açıldı.
Sergi, 20 Kasım'a kadar ziyaret edilebilecek.