Osmanlı'da Koruyucu Hekimliğin Önemi Anlatıldı
Sultan Abdülhamit Han’ın 4. kuşak torunu Nurhan Osmanoğlu, Osmanlı zamanında koruyucu hekimliğin çok önemli olduğunu belirterek, insanların hasta olmasını beklemek yerine hasta olmamaları için faaliyet gösterildiğini söyledi.
Nurhan Osmanoğlu, Konya’da Emine Baran Yaşam Merkezi tarafından Bacıyan-ı Meram Kültür ve Sanat Merkezi’nde düzenlenen programa katıldı.
Osmanoğlu, programda, “Osmanlı’da koruyucu hekimlik” başlığında Osmanlı’da tıbbı nebevinin öneminden bahsetti, saray adabı, padişahların ve sultanların sağlık kuralları ve hacamat hakkındaki bilgilerini paylaştı.
“Osmanlı’da koruyucu hekimlik çok etkindi”
Osmanlı zamanında koruyucu hekimliğin çok etkin olduğunu belirten Nurhan Osmanoğlu, günümüzde ise bunun tam tersi olduğunu belirterek, “İlk başta besinler, özel besinler verilirmiş, ne tüketmesi gerektikleri belli aralıklarla. Zaten padişahlarımız, sultanlarımız, hacamat yaptırırlar. Bu şekilde de bireyleri hasta etmemek için uğraşmışlar. Artık çok ilerleyen vakalarda, Osmanlı şifahanelerine, hastanelere giderlermiş ve tek amaç hasta olmamaları. Zamanımızda maalesef koruyucu hekimlik yok. 35-40 yıl önce üniversitelerde okutuluyordu koruyucu hekimlik ve bunun önemi. İnsanları hasta etmemek ve biz nasıl bunun için uğraşabiliriz diye öğretiliyordu. Günümüzde çok sık ilaç satılarak tıbbı nebevinin önemi azaldı. Çok sık sülük tedavileriyle, besin, çevre koşulları, hacamatla korunuyorlar. Ama şuanda bakıyoruz ki, 2001’de 600 milyon kutu ilaç satılmış, 2011’de bu 6 milyar kutu ilaç oluyor. İlaçlarla tedavi, tanı ve tedavi şeklinde ama tıbbı nebevide bu şekilde değil, metabolizma, bağışıklık ve hasta etmemek, koruyarak. Ondan sonra herhangi bir şey varsa ilerleyerek oluşabilecek bir şey varsa korumaktır" dedi.
“Çok güzel kahve geleneğimiz var”
Sultan 2. Abdülhamit Han zamanından gelen çok güzel bir kahve geleneklerinin olduğunu anlatan Osmanoğlu, "Kahveyle başlıyoruz güne, kahveyle başlar babam. Muhakkak sabah hurmayla beraber bir fincan kahvesini içer, 1-2 saat sonra kahvaltısını eder. Akşam namazını kıldıktan sonra akşam yemeğini yerler çok da geç kalmadan. Sebze tüketilir bizim evde, salata, çorba. Normal tuz yerine kaya tuzu kullanıyoruz. Zeytinyağlı yemekleri annem çok güzel yapar. Konya’da da çok güzel yemekler var. Bu şekilde küçüklüğümden beri çok fazla değişikler olmadı" şeklinde konuştu.
“Ramazan ayını hacamat yaparak karşılarız”
Ramazan ayını hacamat yaparak ve sülük tedavisi olarak karşıladıklarını ifade eden Nurhan Osmanoğlu şöyle devam etti:
"Ramazan’a hazırlanmak için çok güzel bir kür yaptık. Hepimiz gittik hacamat olduk. 2-3 kere sülük yaptık. Böyle arınarak Ramazan’ı karşılıyoruz. Sahurdan epey önce kalkılır, yatılmaz, 3’te sofra hazırlanmaya başlar. Kahvaltı ve çorba olabilir. Belki kahvaltılıklarla beraber açık çay olabilir. Ihlamur bazen babam ister. Bu şekilde sahurumuzu bitiririz. Ozon tabakasının en temiz havasının sabah ezanı vakti olduğunu babam sayesinde öğrendim. Namazımızı kılarız ve babam sabah ezanı okunmadan çıkıp sabah namazını mescitte kılmamızı çok arzu eder. Bunun tıbbi olarak araştırmasını yaptım. Ozon tabakasının en güzel yakalayabileceğiniz, havanın en temizini yakalayabileceğiniz sabah namazından biraz önce ve sabah ezanıyla olan havadır. Ozonla tedavi var aynı zamanda. Kulak, burun, boğazdan ve lokal olarak yapılan tedavi de var."
“Hacamat her derde deva”
Hacamatın her derde deva olduğunu söyleyen Osmanoğlu, dedelerinden kalan bu güzelliğin daha fazla duyurulması gerektiğini belirterek, "Hacamat her derde deva ve hacamatın nokta atışlarıyla yapılan, gerek astıma, gerek varise, akciğere ve buna benzer birçok hastalıklara faydası var. Tabii bu dedelerimizden kalan çok güzel şeyler bunlar. Arzu ediyorum ki bunlar her yere yayılsın. Kadınlarımızın sesi çıkmalı bu konularda. Çok güzel bir soyun torunlarıyız. Ben kandan torunuyum ama candan torunları sizlersiniz. Sizler bir şekilde bizleri buraya getirdiniz" diye konuştu.
“Osmanlı’da koku önem taşıyordu”
Uzun yıllar Osmanlı arşivlerinde araştırmalar yapan koku eksperi ve sosyolog Bihter Türkan Ergül ise, Osmanlı şifahanelerinde koku tedavisinden bahsetti. Bihter Türkan Ergül, Osmanlı’da hacamat, sülük, koku ile tedavinin çok ayrı bir önem taşıdığını belirterek, padişahların sefere giderken yaptırmış oldukları hacamatlar ve sülüklerin kayıt altında olduğunu söyledi.
Uluslararası anlaşmaların yapılacağı zaman bile kokular kullanıldığını ifade eden Ergül, "Osmanlı, anlaşma maddelerini yazarken mürekkebin içerisine derkamber kullanmıştır. Devlet erkanında koku aynı zamanda adap ve protokol için daha ayrı bir önem taşımaktaydı . Divanda padişahlar karar vermeden önce, avuç içlerine misk ve uhud sürerlermiş, liderlik özelliklerini tetikledikleri için" dedi.
Emine Baran Yaşam Merkezi sahibesi Emine Baran da, hacamatın sağlık ve psikolojik etkilerinden bahsetti, bu tür etkinliklerin önümüzdeki günlerde tekrarlanacağını ifade etti.
Kaynak: İHA
Osmanoğlu, programda, “Osmanlı’da koruyucu hekimlik” başlığında Osmanlı’da tıbbı nebevinin öneminden bahsetti, saray adabı, padişahların ve sultanların sağlık kuralları ve hacamat hakkındaki bilgilerini paylaştı.
“Osmanlı’da koruyucu hekimlik çok etkindi”
Osmanlı zamanında koruyucu hekimliğin çok etkin olduğunu belirten Nurhan Osmanoğlu, günümüzde ise bunun tam tersi olduğunu belirterek, “İlk başta besinler, özel besinler verilirmiş, ne tüketmesi gerektikleri belli aralıklarla. Zaten padişahlarımız, sultanlarımız, hacamat yaptırırlar. Bu şekilde de bireyleri hasta etmemek için uğraşmışlar. Artık çok ilerleyen vakalarda, Osmanlı şifahanelerine, hastanelere giderlermiş ve tek amaç hasta olmamaları. Zamanımızda maalesef koruyucu hekimlik yok. 35-40 yıl önce üniversitelerde okutuluyordu koruyucu hekimlik ve bunun önemi. İnsanları hasta etmemek ve biz nasıl bunun için uğraşabiliriz diye öğretiliyordu. Günümüzde çok sık ilaç satılarak tıbbı nebevinin önemi azaldı. Çok sık sülük tedavileriyle, besin, çevre koşulları, hacamatla korunuyorlar. Ama şuanda bakıyoruz ki, 2001’de 600 milyon kutu ilaç satılmış, 2011’de bu 6 milyar kutu ilaç oluyor. İlaçlarla tedavi, tanı ve tedavi şeklinde ama tıbbı nebevide bu şekilde değil, metabolizma, bağışıklık ve hasta etmemek, koruyarak. Ondan sonra herhangi bir şey varsa ilerleyerek oluşabilecek bir şey varsa korumaktır" dedi.
“Çok güzel kahve geleneğimiz var”
Sultan 2. Abdülhamit Han zamanından gelen çok güzel bir kahve geleneklerinin olduğunu anlatan Osmanoğlu, "Kahveyle başlıyoruz güne, kahveyle başlar babam. Muhakkak sabah hurmayla beraber bir fincan kahvesini içer, 1-2 saat sonra kahvaltısını eder. Akşam namazını kıldıktan sonra akşam yemeğini yerler çok da geç kalmadan. Sebze tüketilir bizim evde, salata, çorba. Normal tuz yerine kaya tuzu kullanıyoruz. Zeytinyağlı yemekleri annem çok güzel yapar. Konya’da da çok güzel yemekler var. Bu şekilde küçüklüğümden beri çok fazla değişikler olmadı" şeklinde konuştu.
“Ramazan ayını hacamat yaparak karşılarız”
Ramazan ayını hacamat yaparak ve sülük tedavisi olarak karşıladıklarını ifade eden Nurhan Osmanoğlu şöyle devam etti:
"Ramazan’a hazırlanmak için çok güzel bir kür yaptık. Hepimiz gittik hacamat olduk. 2-3 kere sülük yaptık. Böyle arınarak Ramazan’ı karşılıyoruz. Sahurdan epey önce kalkılır, yatılmaz, 3’te sofra hazırlanmaya başlar. Kahvaltı ve çorba olabilir. Belki kahvaltılıklarla beraber açık çay olabilir. Ihlamur bazen babam ister. Bu şekilde sahurumuzu bitiririz. Ozon tabakasının en temiz havasının sabah ezanı vakti olduğunu babam sayesinde öğrendim. Namazımızı kılarız ve babam sabah ezanı okunmadan çıkıp sabah namazını mescitte kılmamızı çok arzu eder. Bunun tıbbi olarak araştırmasını yaptım. Ozon tabakasının en güzel yakalayabileceğiniz, havanın en temizini yakalayabileceğiniz sabah namazından biraz önce ve sabah ezanıyla olan havadır. Ozonla tedavi var aynı zamanda. Kulak, burun, boğazdan ve lokal olarak yapılan tedavi de var."
“Hacamat her derde deva”
Hacamatın her derde deva olduğunu söyleyen Osmanoğlu, dedelerinden kalan bu güzelliğin daha fazla duyurulması gerektiğini belirterek, "Hacamat her derde deva ve hacamatın nokta atışlarıyla yapılan, gerek astıma, gerek varise, akciğere ve buna benzer birçok hastalıklara faydası var. Tabii bu dedelerimizden kalan çok güzel şeyler bunlar. Arzu ediyorum ki bunlar her yere yayılsın. Kadınlarımızın sesi çıkmalı bu konularda. Çok güzel bir soyun torunlarıyız. Ben kandan torunuyum ama candan torunları sizlersiniz. Sizler bir şekilde bizleri buraya getirdiniz" diye konuştu.
“Osmanlı’da koku önem taşıyordu”
Uzun yıllar Osmanlı arşivlerinde araştırmalar yapan koku eksperi ve sosyolog Bihter Türkan Ergül ise, Osmanlı şifahanelerinde koku tedavisinden bahsetti. Bihter Türkan Ergül, Osmanlı’da hacamat, sülük, koku ile tedavinin çok ayrı bir önem taşıdığını belirterek, padişahların sefere giderken yaptırmış oldukları hacamatlar ve sülüklerin kayıt altında olduğunu söyledi.
Uluslararası anlaşmaların yapılacağı zaman bile kokular kullanıldığını ifade eden Ergül, "Osmanlı, anlaşma maddelerini yazarken mürekkebin içerisine derkamber kullanmıştır. Devlet erkanında koku aynı zamanda adap ve protokol için daha ayrı bir önem taşımaktaydı . Divanda padişahlar karar vermeden önce, avuç içlerine misk ve uhud sürerlermiş, liderlik özelliklerini tetikledikleri için" dedi.
Emine Baran Yaşam Merkezi sahibesi Emine Baran da, hacamatın sağlık ve psikolojik etkilerinden bahsetti, bu tür etkinliklerin önümüzdeki günlerde tekrarlanacağını ifade etti.