Diyarbakırlı İş Adamları Türkiye Ekonomisini Değerlendirdi

Diyarbakırlı iş adamları, henüz kurulamayan hükümet, seçim süreci ve komşu olduğu ülkelerde yaşanan mali-siyasi krizleri değerlendirdi. İş adamlarının ortak düşüncesi, Türkiye’nin ekonomisinin iç açıcı olmadığı yönünde.

Diyarbakırlı İş Adamları Türkiye Ekonomisini Değerlendirdi
Diyarbakırlı iş adamları, Türkiye’nin içinde bulunduğu süreci değerlendirdi. Türkiye’nin mevcut ekonomisine ilişkin açıklamalarda bulunan Güneydoğu Genç İşadamları Derneği Başkanı Hakan Akbal, TBMM’ye giren bütün partilere, ekonomik olarak önerilerde bulunduklarını söyledi.

Ülke ekonomisinin iyileşmesi için parasal değil yapısal dönüşüme ihtiyaç olduğuna vurgu yapan Akbal, gayri safi milli hasılanın 2012 yılından bu yana gerilemesine değindi. Ülkelerde uygulanan kalkınma planlarından söz eden Akbal, Türkiye’de 5 yıllık kalkınma planları uygulandığını ve ülkenin şuan onuncu 5 yıllık kalkınma planı içerisinde olduğuna dikkat çekti. 50 yıldır kalkınma planı içerisinde olan Türkiye’nin şu an durduğu noktanın çok iyi olmadığını savunan Akbal, gayri safi milli gelirin 2015 yılının sonunda daha düşebileceğini belirtti.

Akbal, hükümeti kuracak olan siyasi partilerin ekonomik krizi yönetecek ekonomistlere de kadrolarında yer vermeleri gerektiğini ifade ederek, "Mevcut konjonktürdeki ülke ekonomisinin pek de iç açıcı olduğunu söyleyemeyeceğim. Daha önceki programlarımızda da bunu dile getirdik. 2013 yılında başlayan bir ekonomik krizin ülkemizde kendinin fiziki olarak hissettirmese de 2013’ten bu yana bir ekonomik krizin içerisinde olduğumuzu hatırlatmak isterim. Mevcut devam eden süreçte ede bir takım önerilerde bulunduk. Gerek Milliyetçi Hareket Partisi’ne (MHP) gerek Cumhuriyet Halk Partisi’ne (CHP) gerek Adalet ve Kalkınma Partisi’ne (AK Parti) gerekse de Halkların Demokratik Partisi’ne (HDP) seçimden sonra kendi kadrolarınızla kriz ekonomisine dair bir takım ekonomist kadrolar bulundurun. Yani biz bunu ‘Krizi Yönetim Kadrosu’ diye adlandırdık, çünkü hiçbir partide göremedik. Ülkemizin şu anda daha çok yapısal dönüşüme ihtiyacı var. Yapısal dönüşüme ihtiyaç olduğundan kadrolarına bu tarz yeni ekonomistler eklemeleri gerektiği yönünde bir takım beyanlarda bulunduk. Şimdi bunların üstüne biliyorsunuz bir de seçim gündemi vardı. Seçim gündeme geldiği süreçte de biliyorsunuz ülkelerin orta vadeli kalkınma planları vardır. Türkiye’nin de 5 yıllık kalkınma planı var, şuanda da ülkemizin onuncu 5 yıllık kalkınma planının içerisindeyiz. Orta vadeli planlara baktığınızda kalkınma planlarının tasarrufla alakalı bir takım çalışmalar yaptık. Ama maalesef içerisinde bulunduğumuz durumda görüyoruz ki partilerin bu seçim esnasında çılgınca yapmış olduğu harcamalar tasarruftan da ciddi anlamda uzaklaştığımızın göstergesidir. Ekonomik büyümeye bakıyoruz. Ekonomik büyümede de her ne kadar ülkemizde lira cinsinden bir büyüme varsa da ki insanlarımız bu handikapa gerçekten çok yanılıyor lira cinsinden büyüme gözükse de dolarla karşılaştırdığımızda yüzde 3 oranında da bir küçülme durumuyla karşılaşıyoruz. Dolayısıyla yeni dönemde yine bizim 500 milyar dolarlık gayri safi ihracatımızla alakalı bir hedefimiz vardı, 2023 hedefleri söz konusuydu. Bu sene bakıyorsunuz ki 2015 yılında ihracatta da artık bir gerileme söz konusu. İçinde bulunduğumuz ekonomiye dair çok da keyifli şeyler söylemeyi arzu ederdim ancak çok da keyifli bir ortamda olmadığımızı buradan söyleyebilirim. Şimdi yine gayri safi milli hasıla özellikle bakın burası çok önemli gayri safi milli hasılamız 850 milyar üzerindeyken doların bu çılgınca büyümesinin karşısında dolara endekslediğimiz zaman GSMH üzülerek söylüyorum ama 2015’te 750 milyar dolarında altında seviyelere inebilecek diye üzücü bir haberi buradan bir kere daha hatırlatmak istiyorum" dedi.

"MİLLİ GELİR VE BÜYÜME ORANLARI İSTENİLEN SEVİYEYE ULAŞILAMADI"

Diyarbakır Ticaret ve Sanayi Odası (DTSO) Başkanı Ahmet Sayar ise ülkenin geçirmiş olduğu seçim sürecinin, özellikle Güneydoğu ve Doğu Anadolu bölgelerinin önemli problemlerinden biri olan Kürt meselesinin ve kurulacak olan hükümetin ekonomiye ciddi anlamda yön vereceğini söyledi.

İş çevrelerinin yatırım yapmak için, seçim sonuçlarını ve seçim sonuçlarıyla birlikte koalisyon hükümetini beklediğini ifade eden Sayar, kurulacak olan koalisyon hükümetinin ekonomik anlamdaki önemine değindi. Sayar, barış sürecinin yatırımcıları etkilediğini ve sürecin devam etmesi halinde bölgeye ciddi yatırımlar yapılacağının altını çizerek, ülkenin kalkınması için barış sürecinin ve Kürt meselesinin çözüme kavuşturulması gerektiğini vurguladı. Sayar, Türkiye’nin kişi başına düşen milli gelirde yerinde saydığını ve son üç yılın büyüme rakamlarına bakıldığı zaman hedeflenen oranlara ulaşılamadığını aktararak, "Öncelikle Türkiye’nin son birkaç yıldır ekonomisine baktığımız zaman, Türkiye belli bir gelir düzeyine gelip orada kaldığını görüyoruz. Mesela kişi başına düşen 10 bin dolar gelir son birkaç yıldır bir türlü yüksek gelir seviyesine çıkabilme ilerlemesini kat edemedi. 2012, 2013, 2014 büyüme rakamlarına baktığımız zaman aslında hedeflenen rakamlara ulaşılamadığını görüyoruz. Türkiye’de özellikle seçim sürecinde genel olarak oluşan şöyle bir algı var, insanlar, yatırımcılar, iş çevreleri bir şekilde seçim sonuçlarını bekliyorlardı ve bu ekonomide belirsizlik oluşmasına sebep oluyor. Tabi bölge açısından ekonomik gelişimle beraber en çok iş çevrelerinin merakla beklediği ve öncelikli olarak, ekonomiden önce beklediği ülkede devam eden barış süreciydi. Bu seçim sonrasında Türkiye’de hem kimliklerin hem inançların temsil edileceği bir meclis aritmetiği oluştu. Toplum artık her şeyin mecliste çözülebileceğine karar verdi. Şuan da dört parti meclise girdi, bu dört parti özellikle halkın iradesini göz önünde bulundurmalı, verilen karar koalisyon hükümetinin kurulmasıydı. AK Parti ile CHP koalisyonunun kurulacağı gibi bir izlenim var. Aslında biz iş çevreleri olarak mecliste iki büyük partinin beraber koalisyon yapmasını olumlu görüyoruz ve bu koalisyonun hem toplumun sosyal siyasal ve ekonomik çıkarlarına olumlu katkı sağlayacağına inanıyoruz. Yüzde 41 oy almış bir parti iktidarı ile yüzde 41 ve yüzde 20 oranında oy almış iki partinin yüzde 60’lara varan birlikteliği ile iktidarı yönetmeleri birbirine güç katar" diye konuştu.

"2009 YILINDA ATILAN ADIMLAR DEVAM ETTİRİLMELİ"

Diyarbakır Sanayici İş İnsanları Derneği (DİSİAD) Başkanı Burç Baysal da ülkenin ekonomik olarak sıkıntılı zamanlar geçirdiğini söyledi.

Baysal, AK Parti’nin 2008-2009 yıllarında ekonomide atmış olduğu adımların ülkeye ciddi katkıları oluşturduğunu fakat bu adımların devamının gelmediğini, günümüzde ekonominin içerisinde bulunduğu durumun böyle adımlarla düzeltilebileceğini kaydederek, kamu finansmanlarının izlediği politikalara değindi. Kamu bankalarının vergi rekortmenliğine ve çalışma prensiplerine vurgu yapan Baysal durumun ülke açısından nasıl durduğunu değerlendirdi. Baysal, aynı zamanda meclisteki halk temsiliyetine değinerek, hükümetin halkın verdiği mesajları kale alması ve bu yönde adımlar atması gerektiğini sözlerine ekleyerek, Türkiye’nin önemli bir insan kaynağına sahip olduğunu ifade etti.

Atılacak doğru adımlarla ekonomide iyileşmelerin olacağını dile getiren Baysal, "Dünya piyasalarındaki çalkantıları Türkiye’de yoğunluklu olarak hissediyor. Türkiye’nin de kendi içerisindeki özel koşulları, seçim sonrasındaki belirsizlik ortamı rahatlatıcı bir tablo çıkmasını engelledi. Türkiye genel anlamı ile global krizin dışında kendi içindeki sıkıntıdan dolayı şu aşamada bir durgunluğun ve bir belirsizliğin yaşandığını söyleyebilirim. Seçim ve seçimin akabinde ortaya çıkacak tablo bizleri bir şekilde bunları daha net ifade edip edemeyeceğimizi gösterebilir. 2008-2009 dönemindeki genel ekonomik sıkıntıları aslında çok da akıllıca politikalar izlemişti. Küçük, orta ölçekli işletmelere yapmış oldukları katkılar bir şekilde piyasaları canlandırarak hazine tekrardan geri dönüşümünü almıştı. Beklentilerimiz o doğrultudaydı ki bu anlamda da böylesi yapıların oluşması lazım. Finans sektörü, özellikle kamunun elindeki finans sektörü, ciddi rakamlarda karlılıklar ilan etmeye başladılar. 2014 yılının kurumlar arası rekortmeni yine bir kamu bankası oldu. Kamu finansmanı yaratan kamu bankaları, piyasaları fonlama konusunda önlem almamaları bugün geldiğimiz koşulları ortaya koyuyor. Muhakkak ki bizler kamunun finansman yaratan bankalarının zarar etmesi gibi bir düşüncemiz yok; ama öncelikli olarak da bunların kar odağı değil piyasaları doğru bir şekilde fonlamak ve bu fonlamanın neticesinde aynı doğrultu üzerinde hazinenin vergi anlamında getirilerini çoğaltmaktır. Bulunduğumuz nokta bu şekilde cereyan etmiyor. Yani çok da aslında ilerici bir ekonomiye, ilerici bir demokratik koşulların oluştuğu ortamlarda kamunun elindeki kuruluşlar vergi rekortmeni olmazlar. Bu çok sevindirecek bir tablo değildir. Bence buna hükümetin gerçek anlamda bir dikkat çekmesi lazım, piyasaları doğru anlayıp bu çıkışın içinden kurtarılması lazım. Aslında tablo kötü veyahut da yanlış anlaşılabilecek bir tablo değil. Yüzde 90’ın üzerinde yüzde 95’lere yakın bir halkın temsiliyeti var TBMM’de. Bu yüzde 95’lik temsiliyet içerisinde olan meclis genelde halkın isteklerine cevap vermek zorunda. Çözüm süreci en hızlı şekilde hareket edilmesi gereken konuların başında geliyor. Türkiye’nin önemli ekonomik gelirlerini sağladığı Ortadoğu coğrafyasına da bir şekilde sirayet edip oradaki suların da durulmasına katkı yapması gerektiğini düşünüyorum. Türkiye bu anlamda mevcut pazarlar içerisinde yerini almaya devam edecektir ama kendi içerisindeki bu aslında çok da zor olmayan konuları iktidar hırsını bir kenara bırakıp halkın menfaatleri doğrultusunda hareket etmesi ekonomimiz açısından faydalı olabilir" şeklinde konuştu.

Kaynak: İHA