Ünlü Edebiyatçılardan ARÜ'de 'Tasavvuf Edebiyatı' Konferansı
İstanbul Arel Üniversitesi Türk Dili ve Edebiyatı Bölümü Öğretim Üyeleri Prof. Dr. Muhammet Nur Doğan ile Prof. Dr. Ahmet Atilla Şentürk tarafından Ardahan Üniversitesi (ARÜ) İktisadi ve İdari Bilimler Fakültesi (İİBF) Konferans Salonu’nda ‘Tasavvuf Edebiyatı’ isim bir konferans verildi. 28 mayıs 2015 tarihi Perşembe günü gerçekleştirilen konferansta Prof. Dr. Doğan ile Prof. Dr. Şentürk tarafından tasavvuf edebiyatı, divan edebiyatı ve dinlerin edebiyata olan yansımaları mercek altına alındı.
Saat 13.00’dan itibaren başlayan konferansa, ARÜ İİBF Dekanı Prof. Dr. Hakkı Büyükbaş, Ardahan İl Müftüsü Aytekin Yılmaz, ARÜ Öğretim Üyeleri Prof. Dr. Ceval Kaya, çok sayıda akademik ve idari personel ile öğrenciler katıldı.
Konferans, ARÜ İİBF Dekan Yardımcısı Yrd. Doç. Dr. İhsan Kurtbaş tarafından yapıldı. Yrd. Doç. Dr. Kurtbaş programın konuşmacılarının özgeçmişleri hakkında bilgiler verdikten sonra konuşmacıları kürsüye davet etti.
Konferansın ilk konuşması Prof. Dr. Ahmet Atilla Şentürk tarafından yapıldı. Tasavvufun, İslamiyet’in ilk yıllarında ortaya çıktığını belirten Prof. Dr. Şentürk, sözlerine şöyle devam etti; “Müslümanlar Peygamber öldükten sonra kıyametin kopacağını düşünüyorlar. Biz bu nedenle kendimizi kurtarmaya çalışalım. Bütün mesaimizi, gayretimizi ahireti kazanmaya verelim diye böyle bir zümre kendilerini tamamen ibadete veriyorlar. Şehirden uzaklaşıyorlar. Vahalarda, dağ başlarında tamamen kendilerini Allah’a adayarak, sadece ibadet ederek ayrı bir sınıf oluşturuyorlar.” dedi.
İleriki yıllarda bir tür inzivaya çekilen bu insanlara halk tarafından saygı gösterilmeye ve çeşitli hediyelerin verilmeye başlandığını ifade eden Prof. Dr. Şentürk sözlerine şöyle devam etti; “ Bunların manevi gücüne inanan, bunların ibadetlerinin en makbul ibadet olacağını düşünenler, dualarının kabul olacağını düşünen insanlar, ne yer ne içer diye düşünenler yardım etmeye başladılar. Erzak yardımı yapanlar, malını mülkünü vasiyet edenler, sadakasını verenler derken, dünyadan el etek çeken bu insanlar bir süre sonra bir eli yağda bir eli balda, çok yüksek gelir kaynakları olan, imkanları olan bir güç haline gelmeye başlıyorlar.” dedi.
Konuşmasının devamında Prof. Dr. Şentürk sufiler ile edebiyatçılar arasındaki ilişkiye değinerek şöyle konuştu; “eski edebiyatla ilgilenenlerin sıkça sordukları sorulardan biri de nedir bu eski şairlerin sufilerle alıp veremediği diye. İşte bu edebiyatta riyadan, şirkten, gösterişten arınmanın sembolüdür rindlik. Bunlar dindarlara karşı tepki göstererek, bizim bütün eski edebiyatımızda ki şairlerimiz rindler, abdal şairlerin fikirlerini benimsemiş durumdadırlar. Düşünebiliyor musunuz Kanuni Sultan Süleyman, Fatih Sultan Mehmet bunlar çok büyük hükümdarlar. Bunların dünya saltanatını hakkıyla sürmüş şahsiyetler. padişahların divanını açtığınız zaman yalın ayak başı kabak dervişler olarak ifade ederler kendilerini. İşte burada ki duruşun sebebi aslında sosyal tenkittir.” dedi.
Edebiyat Dil ile Yapılan Bir Sanat
Prof. Dr. Şentürk’ün sözlerini tamamlamasının ardından sözü Prof. Dr. Muhammet Nur Doğan aldı. Edebiyatın dil ile yapılan bir sanat olduğunu ifade eden Prof. Dr. Doğan sözlerinin devamında sanatı insan eli ile hayata yapılan bir müdahale, yeniden şekil verme olarak tanımladı. Edebiyatın toplum için önemine vurgu yapan Prof. Dr. Doğan şöyle konuştu; “ işte Fuzuli’nin şu sözü ‘ver söze ihya ki’ diyor ki söze hayat ver ki, ey millet, ey insan seni ölümün uykusu seni tuttuğunda, kuşattığında her saat söz seni o ölümlerden uyandırır. diyor. Demekki bir toplumda söze, edebiyata, düşünmeye eğer itibar verirseniz o toplum ayaklanır.” dedi.
Toplumların var olabilmelerinde dilin önemine vurgu yapan Prof. Dr. Doğan konuşmasına şu şekilde devam etti; “Söz eğer ölürse, toplum da ölür. Dil, gönül demektir, kalp demektir, akıl demektir. Şu dil ve kullandığımız lisan ise bu gönlün tercümanıdır. Zeban gönlün tercümanıdır. O yüzden buna dil demişler. Dil aslında gönüldür, ruhtur, düşünce dünyasıdır, kültür dünyasıdır. Eğer o gönül canlı ise, dil hareketli ise o insan yaşıyor demektir, o toplumda yaşıyor demektir. Onun için dili olan toplumlara millet derler.” dedi.
Dil Toplumların Omurgasıdır
Bir Rus şairden alıntı yaparak konuşmasına devam eden Prof. Dr. Doğan; “ Millet dili olan toplumdur. Dil toplumların omurgasıdır. Ruhtur, düşünce hayatın ruhudur. Eğer düşünce yoksa bir toplumda, o toplum yaşamıyor demektir. Düşünce hayatının da temel malzemesi dildir. İnsanlar kavramlarla düşünürler. Kelimeler hayatın kendisidir. Kelimeler insandır, kelimeler sözcükler imandır. Kelimeler dindir, kelimeler aşktır. Kelimeler savaştır, nefrettir, sevgidir, muhabbettir, yaşantıdır, bilimdir, her şeydir.” dedi.
Dilleri Milletlerin Mensup Olduğu Kültürler Üretir
Prof. Dr. Doğan’ın sözlerini tamamlamasının ardından tekrar Prof. Dr. Şentürk konuştu.
Türk dilinin oldukça zengin bir yapıya sahip olduğunu vurgulayan Prof. Dr. Şentürk şöyle konuştu; “ Edebiyatın ham maddesi dildir. Bizim edebiyatımızın hammaddesi ise Türk Dili’dir. Hepimiz bu dili konuşuyoruz, fakat çoğumuz Türk Dili’nin farklılığı ve kıymeti hakkında pek bilgi sahibi değiliz. Dilleri milletlerin mensup olduğu kültürler üretir.” dedi.
Konuşmaların tamamlanmasının ardından ARÜ İİBF Dekanı Prof. Dr. Hakkı Büyükbaş tarafından Prof. Dr. Ahmet Atilla Şentürk ve Prof. Dr. Muhammet Nur Doğan’a birer teşekkür belgesi takdim edildi.
Kaynak: İHA
Konferans, ARÜ İİBF Dekan Yardımcısı Yrd. Doç. Dr. İhsan Kurtbaş tarafından yapıldı. Yrd. Doç. Dr. Kurtbaş programın konuşmacılarının özgeçmişleri hakkında bilgiler verdikten sonra konuşmacıları kürsüye davet etti.
Konferansın ilk konuşması Prof. Dr. Ahmet Atilla Şentürk tarafından yapıldı. Tasavvufun, İslamiyet’in ilk yıllarında ortaya çıktığını belirten Prof. Dr. Şentürk, sözlerine şöyle devam etti; “Müslümanlar Peygamber öldükten sonra kıyametin kopacağını düşünüyorlar. Biz bu nedenle kendimizi kurtarmaya çalışalım. Bütün mesaimizi, gayretimizi ahireti kazanmaya verelim diye böyle bir zümre kendilerini tamamen ibadete veriyorlar. Şehirden uzaklaşıyorlar. Vahalarda, dağ başlarında tamamen kendilerini Allah’a adayarak, sadece ibadet ederek ayrı bir sınıf oluşturuyorlar.” dedi.
İleriki yıllarda bir tür inzivaya çekilen bu insanlara halk tarafından saygı gösterilmeye ve çeşitli hediyelerin verilmeye başlandığını ifade eden Prof. Dr. Şentürk sözlerine şöyle devam etti; “ Bunların manevi gücüne inanan, bunların ibadetlerinin en makbul ibadet olacağını düşünenler, dualarının kabul olacağını düşünen insanlar, ne yer ne içer diye düşünenler yardım etmeye başladılar. Erzak yardımı yapanlar, malını mülkünü vasiyet edenler, sadakasını verenler derken, dünyadan el etek çeken bu insanlar bir süre sonra bir eli yağda bir eli balda, çok yüksek gelir kaynakları olan, imkanları olan bir güç haline gelmeye başlıyorlar.” dedi.
Konuşmasının devamında Prof. Dr. Şentürk sufiler ile edebiyatçılar arasındaki ilişkiye değinerek şöyle konuştu; “eski edebiyatla ilgilenenlerin sıkça sordukları sorulardan biri de nedir bu eski şairlerin sufilerle alıp veremediği diye. İşte bu edebiyatta riyadan, şirkten, gösterişten arınmanın sembolüdür rindlik. Bunlar dindarlara karşı tepki göstererek, bizim bütün eski edebiyatımızda ki şairlerimiz rindler, abdal şairlerin fikirlerini benimsemiş durumdadırlar. Düşünebiliyor musunuz Kanuni Sultan Süleyman, Fatih Sultan Mehmet bunlar çok büyük hükümdarlar. Bunların dünya saltanatını hakkıyla sürmüş şahsiyetler. padişahların divanını açtığınız zaman yalın ayak başı kabak dervişler olarak ifade ederler kendilerini. İşte burada ki duruşun sebebi aslında sosyal tenkittir.” dedi.
Edebiyat Dil ile Yapılan Bir Sanat
Prof. Dr. Şentürk’ün sözlerini tamamlamasının ardından sözü Prof. Dr. Muhammet Nur Doğan aldı. Edebiyatın dil ile yapılan bir sanat olduğunu ifade eden Prof. Dr. Doğan sözlerinin devamında sanatı insan eli ile hayata yapılan bir müdahale, yeniden şekil verme olarak tanımladı. Edebiyatın toplum için önemine vurgu yapan Prof. Dr. Doğan şöyle konuştu; “ işte Fuzuli’nin şu sözü ‘ver söze ihya ki’ diyor ki söze hayat ver ki, ey millet, ey insan seni ölümün uykusu seni tuttuğunda, kuşattığında her saat söz seni o ölümlerden uyandırır. diyor. Demekki bir toplumda söze, edebiyata, düşünmeye eğer itibar verirseniz o toplum ayaklanır.” dedi.
Toplumların var olabilmelerinde dilin önemine vurgu yapan Prof. Dr. Doğan konuşmasına şu şekilde devam etti; “Söz eğer ölürse, toplum da ölür. Dil, gönül demektir, kalp demektir, akıl demektir. Şu dil ve kullandığımız lisan ise bu gönlün tercümanıdır. Zeban gönlün tercümanıdır. O yüzden buna dil demişler. Dil aslında gönüldür, ruhtur, düşünce dünyasıdır, kültür dünyasıdır. Eğer o gönül canlı ise, dil hareketli ise o insan yaşıyor demektir, o toplumda yaşıyor demektir. Onun için dili olan toplumlara millet derler.” dedi.
Dil Toplumların Omurgasıdır
Bir Rus şairden alıntı yaparak konuşmasına devam eden Prof. Dr. Doğan; “ Millet dili olan toplumdur. Dil toplumların omurgasıdır. Ruhtur, düşünce hayatın ruhudur. Eğer düşünce yoksa bir toplumda, o toplum yaşamıyor demektir. Düşünce hayatının da temel malzemesi dildir. İnsanlar kavramlarla düşünürler. Kelimeler hayatın kendisidir. Kelimeler insandır, kelimeler sözcükler imandır. Kelimeler dindir, kelimeler aşktır. Kelimeler savaştır, nefrettir, sevgidir, muhabbettir, yaşantıdır, bilimdir, her şeydir.” dedi.
Dilleri Milletlerin Mensup Olduğu Kültürler Üretir
Prof. Dr. Doğan’ın sözlerini tamamlamasının ardından tekrar Prof. Dr. Şentürk konuştu.
Türk dilinin oldukça zengin bir yapıya sahip olduğunu vurgulayan Prof. Dr. Şentürk şöyle konuştu; “ Edebiyatın ham maddesi dildir. Bizim edebiyatımızın hammaddesi ise Türk Dili’dir. Hepimiz bu dili konuşuyoruz, fakat çoğumuz Türk Dili’nin farklılığı ve kıymeti hakkında pek bilgi sahibi değiliz. Dilleri milletlerin mensup olduğu kültürler üretir.” dedi.
Konuşmaların tamamlanmasının ardından ARÜ İİBF Dekanı Prof. Dr. Hakkı Büyükbaş tarafından Prof. Dr. Ahmet Atilla Şentürk ve Prof. Dr. Muhammet Nur Doğan’a birer teşekkür belgesi takdim edildi.