Rusya'nın Suriye'deki Hava Saldırıları

Azad Üniversitesi Uluslararası İlişkiler Fakültesi Öğretim Üyesi Dr. Mehdi Mutahharniya, "Rusya'nın Hazar Denizi'nden Suriye'ye füze fırlatması, Tahran'ın izni ve iki ülke arasında bir anlaşma olmaksızın meydana gelmiştir. Hazar Denizi uluslararası hukuk açısından askeri amaçlarla kullanılamaz" dedi.

İranlı siyaset bilimci Mutahharniya, AA muhabirine yaptığı açıklamada, Rusya'nın Suriye'ye Hazar Denizi'nden füze fırlatması, İran'ın Suriye ve Irak'a askeri müdahalede bulunması gibi bir dizi önemli konuyu değerlendirdi.

-"Hazar Denizi askeri amaçlar için kullanılamaz"

Mutahharniya, "İran ve Rusya arasında 1921 ve 1940 yıllarında imzalanan anlaşmalara göre Hazar Denizi askeri amaçlar için kullanılamaz. Rusya'nın Hazar Denizi'nden Suriye'ye füze fırlatması, Tahran'ın izni ve iki ülke arasında bir anlaşma olmaksızın meydana gelmiştir. Bir İranlı olarak buna karşıyım. Hazar Denizi uluslararası hukuk kurallarına göre askeri amaçlarla kullanılamaz" ifadelerini kullandı.

İran'ın bu konuyla ilgili hukuki adımlar atması gerektiğinin altını çizen Mutahharniya, "Hazar Denizi'nin askeri amaçlarla kullanılmasının tarihi bir hata olduğuna inanıyorum. Rusyaİran ve Suriye kartını kullanarak geleceğin dünyasında imtiyaz sahibi olmak istiyor" şeklinde konuştu.

Bir İranlı olarak, İran devletinin kararlarına saygı duyduğunu fakat bu konuyu kabul etmediğini ve eleştirdiğini dile getiren Mutahharniya, "Eğer idarecilerin yerinde olsaydım, her ne kadar Rusya'yla kendi hedeflerimiz doğrultusunda Suriye'de işbirliği yapsak da bu konuyu ivedilikle Birleşmiş Milletlere götürürdüm" açıklamasında bulundu.

-İran'ın bölgedeki askeri müdahalesi

Mutahharniya, İran halkının, ülkedeki ekonomik sıkıntılara rağmen Suriye ve Irak'a askeri müdahalede bulunulması ve bu bölgelerde askeri faaliyetlere bütçe ayrılması konusuna nasıl yaklaştığıyla ilgili soruya ise şöyle cevap verdi:

"Halkın bir kesimi, kendi sınırlarının güvenliğini Lübnan, Suriye, Bahreyn ve Yemen'de görüyor. Güvenliği önceleyen halkın bu bölümü, eğer bu ülkelerde bir takım önlemler alınmazsa ileride kendi ülkelerinde bunun hesabını fazlasıyla ödeyeceklerini düşünüyorlar. Bir diğer halk kesimi ise farklı alanlarda bu işten razı olmadıklarını dile getiriyorlar fakat devletle muhatap olurken devletin resmi siyasetini dillendirmek durumunda kaldıklarını görüyoruz."

Özellikle yaptırımlardan sonra halkın, ekonomik baskıya tahammül etmede zorluk çektiğini dile getiren Mutahharniya, "2009 yılındaki seçimlerde halkın bu kesimi, "Ne Gazze, Ne Lübnan, Canım İran'a feda" sloganları attılar. Bunu görmezden gelemeyiz. Şu anki devletin resmi tutumu, halkın bu kesiminin tutumuna yaklaşmaya başlamıştır. Ülkedeki idari yapı, komşu ülkelerdeki gerginliklerin azaltılmasını istiyor. Bugün Hasan Ruhani, tıpkı eski İran cumhurbaşkanlarından Muhammed Hatemi'nin reform hükümetinin medeniyetler arası diyalog söyleminde görüldüğü gibi bu gerginliği düşürmeye çalışıyor" dedi.

-"Esed'i hakkın ölçütü olarak kabul etmiyorum"

AA muhabirinin "Esed rejimini desteklemek, İran devriminin değerleriyle bağdaşıyor mu?" sorusunu yanıtlayan Mutahharniya, "Ben hiç bir zaman Esed'i hakkın ölçütü olarak kabul etmedim. Biz kişileri hakka göre ölçebiliriz, hakkı kişilere göre değil. Ülkenin dini liderine bağlıyız fakat bir siyaset uzmanı olarak bu konuyu değerlendirmem dini liderden farklı olabilir. Her ne gerekçeyle olursa olsun halkına kurşun sıkan bir yöneticiyi kabul etmiyorum. Bunu ne demokrasi, ne cumhuriyet ne de İslam kabul eder" ifadelerini kullandı.

-"DAEŞ siyasi çekişmelerin ürünü"

Terör örgütü DAEŞ'le ilgili görüşlerini de dile getiren Mutahharniya şunları kaydetti:

"Orada öldürülen 300 bin kişi terörist olamaz. Bir oyuna kurban gittiler. İyi bir idareyle bunlar yaşanmayabilirdi. DAEŞ kimin ürünü? Siyasi çekişmelerin ürünü. İslam ülkeleri bölgede iktidar sahibi olma hevesindeler. Bundan vazgeçmeli, birlik ve beraberliği nasıl sağlayabiliriz onun çabasını vermeliler. Avrupa ülkeleri kendi aralarında birlik sağlarlarken bunu İslam ülkeleri neden gerçekleştirmesin. Herkesin yan yana ve işbirliği içerisinde olduğu bir birlik tesis edilmelidir. Biz İslam ülkelerinin birliğini eşit paydada gerçekleştirmeliyiz."

Kaynak: AA