Ak Parti Dış İlişkiler Başkanlığı 7. Geleneksel Büyükelçiler İftarı

Cumhurbaşkanı adayı, AK Parti Genel Başkanı ve Başbakan Recep Tayyip Erdoğan, "Türkiye Cumhuriyeti'nin Başbakanı sevilmez, tabii sevilmez. Doğru olanı söyleyen, bu dünyada nerede sevildi ki ama biz, doğruları söylemeye devam edeceğiz" dedi.

Erdoğan, partisinin genel merkezinde düzenlenen AK Parti Dış İlişkiler Başkanlığı 7. Geleneksel Büyükelçiler İftarında, ramazan ayının İslam dünyasıyla birlikte tüm insanlık için barış, huzur ve bereket getirmesini temenni etti.
Ramazanın, Müslümanlar için nefis muhasebesinin yapıldığı, insanların kendilerini etraflıca değerlendirdiği bir dönem olduğunu, affetme ve kötülüklerden arınmak, yoksulun yoksulluğunu, açın açlığını en iyi şekilde anlamak, onlara yardım eli uzatmak için fırsatlar sunduğunu belirten Erdoğan, ramazan ayının dargınlıkların unutulup, anlaşmazlıkların bir kenara bırakıldığı, aile ve kardeşlik bağlarının güçlendiği, birlik ve beraberlik duygusunun en geniş şekilde hissedildiği müstesna bir ay, bir dönem olduğunu vurguladı.
"Maalesef, yaşadığımız şu günlerde şöyle bir kısa değerlendirme yapacak olursak, bu temennilerin gerçekleşmediğini görüyoruz" diyen Erdoğan, Orta Afrika Cumhuriyeti'nden Myanmar'a kadar birçok ülkede dinler arası bir çatışmanın tetiklenmeye çalışıldığını söyledi.

Suriye'de 200 binden fazla masumun canına mal olan iç savaşın, dünyanın gözleri önünde tüm vahşetiyle sürdüğüne dikkati çeken Erdoğan, şu anda Türkiye'de 1 milyon 150 bin sığınmacı bulunduğunu aktardı. Erdoğan, şöyle devam etti:
"Hemen yanı başımızda Irak, hızla Suriye'nin sürüklendiği şiddet sarmalının içine çekiliyor. Filistin'e, İsrail'in bu mübarek ayda başlattığı operasyon ne yazık ki 8. gününe girdi ve orada da ne yazık ki 200'e yakın insan hayatını kaybetti ve bin 750 sivil yaralandı. Ortadoğu'da kimlik siyasetinin tüm çoğulcu hareketlerin üzerine çıktığı bir dönemden geçiliyor. Din ve mezhep ayrımı, toplumları ayıran tehlikeli fay hatları olarak giderek derinleşiyor. Irak'ta 2006-2007'dekine benzer şiddetli mezhep çatışması yaşanmasından endişe duyduğumuzu ifade etmek isterim. Biz, Irak'ta mezhepsel, dayatmacı ve çatışmacı politikaların ülkeyi nasıl bir uçuruma sürüklediğini muhataplarımıza anlatabilmek için yıllardır adeta çırpınıyoruz. Maalesef ülkenin şu an içinde bulunduğu durum bizim endişelerimizi haklı çıkardı. Ülkenin anayasasında yer alan yetki ve gelir paylaşımı ilkelerini özellikle dikkate almayan merkezi hükümet, bugün yaşananlarda büyük sorumluluk sahibidir. Irak'taki kaos ortamı ülkemiz başta olmak üzere bölgeyi ve tüm dünyayı tehdit eden, aşırı unsurları içinde adeta bir hayat alanı oluşturmak suretiyle saklıyor, gizliyor. Ne yazık ki Irak'ta IŞİD adlı örgütün faaliyetleri bölgeyi olduğu kadar, bizi de doğrudan etkilemiştir."
Erdoğan, Musul'da Türkiye'ninki dışında bir başka diplomatik misyon bulunmadığına işaret ederek, bu misyonun kuşatıldığını, çalışanlarının, konsolosunun ve ailesinin bir aydan fazladır alıkonulduğunu hatırlattı. Alıkonulan şoförleri bölgeden almayı başardıklarına değinen Erdoğan, onlarla geçen akşam Şanlıurfa'da beraber olduklarını söyledi.

-"Tüm dünyayı etkisi altına alması kaçınılmaz olacaktır"
Konsolosluk çalışanlarının serbest bırakılması için girişimlerinin yoğun şekilde devam ettiğini vurgulayan Erdoğan, "Irak ve Suriye'de din, mezhep ve etnik ayrımcılığın üzerine çıkılarak, halkların ülkeye aidiyet hislerini güçlendirecek siyasi süreçlerin geliştirilmesi gerekiyor. Bölgenin radikal unsurların mücadele alanı haline dönüşmesi ancak bu şekilde engellenir. Türkiye'nin güvenlik ve istikrarı, bölgede yaşanan olumsuzluklardan doğrudan etkileniyor. Ancak sorunun daha da büyümesi halinde bölge kaynaklı güvenlik ve istikrar tehdidinin tüm dünyayı etkisi altına alması kaçınılmaz olacaktır" diye konuştu.

Batı başta olmak üzere, diğer devletlerden Suriye ve Irak'a savaşmaya gelen gençlerle ilgili öncelikle kendi ülkelerinde önlemler alınması gerektiğini ifade eden Erdoğan, Suriye'ye geçerek, radikal gruplara katılmayı planlayan üçüncü ülke vatandaşlarına ilişkin büyük hassasiyet gösterdiklerini, bu noktada gereken önlemleri aldıklarını anlattı. Türkiye'nin, terör örgütleriyle ilişkisi olduğundan şüphelenilen veya yasa dışı yollarla ülkeye giren yabancıları belirleyerek, sınırdışı ettiğini dile getiren Erdoğan, "Ancak bu kişilerin kendi ülkelerinin ve geliş güzergahlarındaki diğer devletlerin bu konuda gerekli hassasiyetleri göstermediğini de üzülerek belirtmek istiyorum. Sadece hazırlanan listelerin bize iletilmesi bu konuda gerçekçi ve yeterli bir çaba olmadığı gibi böyle bir yaklaşım adil de değildir. Bu konuda bütün ülkelerin sorumluluğu paylaşmasını ve ülkemizle etkin işbirliği içine girmesini bekliyoruz" ifadesini kullandı.
-"Bazı gelişmelerin olduğunun haberini alıyoruz"
Başbakan Erdoğan, Irak halkının bugün büyük ölçüde, uluslararası toplumun Suriye'de işlediği günahın bedelini ödediğini belirterek, şöyle konuştu:
"Kulaklarımızda halen Srebrenica'nın çığlıkları uğuldarken, Şam'a birkaç kilometre uzaklıkta bulunan Yermuk kampındaki çocukların abluka altında açlıktan can vermeleri dahi Suriye rejimi üzerinde gerekli baskının kurulmasına yetmedi. Suriye rejimi Birleşmiş Milletler Güvenlik Konseyinin kararını hiçe sayarak ülkeye insani yardım ulaştırılmasını engellemeyi sürdürüyor. Uluslararası toplumun Suriye rejimi üzerinde gerekli baskıyı oluşturmak için süratli ve somut adımlar atması gerekiyor. Gerçi bugün bazı gelişmelerin olduğunun haberini alıyoruz. Tabii bizim için uygulama çok önemli. Aksi takdirde 21. yüzyılın bu en büyük insanlık trajedisi giderek büyüyecek, çok daha vahim bir hal alacaktır."
Erdoğan, Suriye'de krizin başlamasından bu yana onda birini çocukların oluşturduğu 200 binden fazla insanın hayatını kaybettiğini, 6,5 milyon kişinin ülke içinde yerlerinden edildiğini, acil yardıma ihtiyaç duyanların sayısının 11 milyona yaklaştığını aktardı.
Yaklaşık bir milyon kadar Suriyelinin Türkiye'ye, 3 milyondan fazlasının ise Lübnan ve Ürdün gibi komşu ülkelere sığındığına işaret eden Erdoğan, Türkiye'nin bugüne kadar Suriyeli misafirleri için yaptığı harcamaların tutarının 3,5 milyar doları geçtiğine dikkati çekti.
Erdoğan, "Bizim komşuluk dayanışması içinde sergilediğimiz ve insani bir duyarlılık olarak gördüğümüz bu tutumu, Suriye'nin diğer komşuları da ciddi ekonomik ve sosyal sonuçlarına katlanmak suretiyle ortaya koyuyor. Bu noktada uluslararası toplumdan gerekli desteği görmediğimizi üzülerek belirtmek isterim. BM'nin, Suriye için bildirdiği insani yardım taleplerinin yarısından dahi azı için söz verilmesi, bu konuda uluslararası toplumun ne denli duyarsız olduğunu gösteriyor" degerlendirmesinde bulundu.
Libya'nın da uluslararası toplumun ciddi destek sağlaması gereken ülkelerden biri haline geldiğini belirten Erdoğan, güvenlik güçlerinin kapasitelerinin geliştirilmesi başta olmak üzere Libya'nın kendi kendisini yönetmesini sağlayacak her çabanın ülkenin geleceği için hayati öneme sahip olduğunu ifade etti.

-"Bir kez daha İsrail'e, Gazze'ye yönelik saldırılarını derhal durdurması çağrısını yapıyoruz"
Filistin meselesinin bölge istikrarı için önemli konuların başında yer almaya devam ettiğini belirten Erdoğan, sözlerini şöyle sürdürdü:
"İsrail, Gazze üzerindeki hukuksuz ambargosuna devam ederken aynı zamanda yasadışı yerleşimleri sürdürerek iki devletli çözümü pratikte imkansız hale getiriyor. Filistinlilere insan onuruna yakışır bir hayat hakkı tanımayan bu anlayış, bölgede barış umutlarının önündeki en büyük engeldir. Bu olumsuz iklim, İsrail'in Gazze'ye yönelik toplu cezalandırma mantığı ile bir haftadır sürdürdüğü saldırılar sebebiyle insani bir drama dönüştü. Burada, huzurlarınızda, bir kez daha İsrail'e Gazze'ye yönelik saldırılarını derhal durdurması çağrısını yapıyoruz."
-"Birleşmiş Milletler, bir defa bu işin bir numaralı sorumlusudur"
Mavi Marmara olayıyla ilgili olarak normalleşme sürecinin ne yazık ki tamamiyle ortadan kalktığını vurgulayan Erdoğan, şunları kaydetti:
"Özür kabul edildi, tazminatta anlaşma noktasına geldik ve Filistin'e ambargo çözüm noktasına gelmişti ki bu olay patlak verdi. Şimdi, böyle bir olay karşısında İsrail ve Türkiye ilişkileri normalleşebilir mi? Bir tarafta, burada 400-500 ton bomba yağdıracaksınız, burada dünyanın gözü üzerinde barışı tehdit edeceksiniz, savunmasız insanları tehdit edeceksiniz, öldüreceksiniz ve ondan sonra da 'İsrail-Türkiye ilişkileri normalleşsin' diyeceksiniz. Böyle bir şeyi kabullenmemiz mümkün değil. Eğer, İsrail, Türkiye ile ilişkilerini normalleştirmek istiyorsa ortaya koyduğumuz bu üç şartın üçünün de yerine gelmesi gerekiyor. Bu olmadığı sürece İsrail-Türkiye ilişkileri normalleşemez. Bunu çok açık, net söylemek zorundayım çünkü bu, bizim tarihi, insani, vicdanı görevimizdir. Bir taraftan 'Dünyada barış' diyeceğiz, güzel. 'Dünyada barış' diyorsak, 'dostluk' diyorsak peki bu ölümler niye? Söylenen şey şu, 'Hamas roket attı.' Peki, roket attı da kaç tane İsrailli öldü. Bu roketler, o zaman herhalde çöle gitti. Bu roketler, herhalde sivil yerleşim alanlarına falan atılmış olsa İsrail, 'Şu kadar kişi öldü' diye açıklar. Bu da yok. Ortada o zaman bir dezenformasyon var, yalan politikası var ve bütün bu politikalar karşısında Batı'nın duyarsızlığı var, dünyanın duyarsızlığı var ama öbür tarafta bütün ekranlarda kameraların çekimlerini görüyoruz ve gördüğümüz şu ki çocuklar acımasızca öldürülüyor, kadınlar öldürülüyor, insanlar öldürülüyor ve bunun yanında 700'ü aşkın şu anda yaralı var ve bu insanlar, burası da çok acı, hastanelere götürülmek isteniyor, şu anda benim bugün itibarıyla saat 19.00'da elime gelmiş kesin ajans rakamları var. Bakın çok ilginç, bin 400 yaralı, 194 ölü, bin 470 İsrail'in vurduğu hedef, yıkılan ev sayısı 660, zarar gören ev 12 bin 600, vurulan cami 19, yıkılan cami 4, zarar gören okul 33, zarar gören tıp merkezi 6. Kim yapıyor bunları? İsrail. İsrail'in bu yaptıklarını acaba bizler insan olarak, hangi dinden olursak olalım, hangi mezhepten olursak olalım neyle izah edeceğiz? Birleşmiş Milletler, bir defa bu işin bir numaralı sorumlusudur. Ben, hep soruyorum, 'Birleşmiş Milletler, sen ne işe yararsın, ne için kuruldu bu Birleşmiş milletler?' Dünya barışını sağlamak için değil mi? Bunu temin için değil mi? Eğer dünya barışını sağlamak için Birleşmiş Milletler, bu görevini yerine getiremiyorsa kendini bir defa çek etmesi lazım. Gözden geçirilmesi lazım. Birleşmiş Milletler Güvenlik Konseyi'ne bakıyorsunuz, zaten orası, 5 tane ülkenin iki dudağının arasında. Onlar ne derse o. Türkiye Cumhuriyeti'nin Başbakanı sevilmez, tabii sevilmez. Doğru olanı söyleyen, bu dünyada nerede sevildi ki ama biz, doğruları söylemeye devam edeceğiz."
(Sürecek)
Kaynak: AA