Küresel İsınmanın Sonucu: “kuraklık, Açlık, Yoksulluk”

Çukurova Üniversitesi (ÇÜ) Ziraat Fakültesi Peyzaj Mimarlığı Bölümü Öğretim Üyesi Prof. Dr. Muzaffer Yücel, iklim değişikliğinin bu şekilde devam etmesi ve herhangi bir önlem alınmaması halinde, bugün yetiştirilen bazı tarım ürünlerinin 100 yıl sonra ekiminin mümkün olmayacağını, bunun sonucunda açlık ve yoksulluğun baş göstereceğini ifade etti.

Küresel İsınmanın Sonucu: “kuraklık, Açlık, Yoksulluk”
Prof. Dr. Muzaffer Yücel, İHA muhabirine yaptığı açıklamada, iklim değişiklikleri ve küresel ısınmanın sera gazlarının birikmesi sonucu oluştuğunu ve bu durumun önlem alınmazsa ilerleyen zamanlarda sorunlar oluşturacağını belirtti.

Sera gazlarının çoğunu karbondioksitlerin oluşturduğunu, diğer yandan halokarbon, metan gazları ve azot oksitlerin de sera gazı oluşumunda etkili olduklarını söyleyen Yücel, “Bunlar ağırlıklı olarak fosil kaynaklar, yani kömür, petrol buna benzer kaynakların kullanılmasından ve yakılmasından oluşuyor. Orman yangınları bunların nedenlerinden bir tanesidir. Sera gazları iklim değişikliğine neden olduğu zaman bir kere aşırı sıcaklar oluşuyor, belli bölgelerde yangınlar oluşuyor. Sıcaklıklar dünyanın iklim normalleri üzerinde değişiyor ve sıcaklıklar artıyor. Şu anda kuzey bölgelerde ölçüm değerleri 2 derecenin üzerinde yıllık artışı gösteriyor. Bunlar buzulların erimesine neden oluyor, ada ülkelerinde su basmalarına neden oluyor, kasırgalar oluşabiliyor ve bunların sonucunda tarım ürünlerinin deseni değişiyor. Mesela bir bölgede daha önceden ektiğiniz ya da kullandığınız bitkileri şimdi ekemiyorsunuz. İklim değiştiği için alan değişiyor. Şu anda mesela Çukurova’da bizim ekebildiğimizi bazı ürünleri belki 100 yıl sonra altını özellikle çizmek istiyorum iklim değişikliği böyle giderse ve önlem alınmazsa ekemeyeceğiz. Ve dolayısıyla yeterince ekonomik türleri ekemediğimiz zaman yoksulluk olacak, açlık oluşacak, bunun etkileri çok fazla olacak” dedi.

“KÜRESEL ISINMA İNSAN KAYNAKLI BİR OLAY”
Küresel ısınmanın özellikle Sanayi Devrimi’nden sonra artmasından dolayı insan kaynaklı oluştuğunun anlaşıldığını söyleyen Yücel, şöyle devam etti:
“Küresel ısınmaya baktığımız zaman aslında şunu öncelikle söyleyelim; teorik olarak ısınma ve soğuma var ancak Sanayi Devrimi’nden sonra sera gazlarının artması ve günümüzde bunun aşırı artması, bugünkü artışın insan etkisiyle oluştuğunu gösteriyor. İnsanlar, örneğin araba kullanıyor, oradan çıkan gazlar sera gazını oluşturuyor. Evlerdeki yaktığımız kömür, odun veya petrol ürünlerinden çıkan gazlar da karbondioksitler olarak sera gazlarını oluşturuyor. Orman yangınlarında çıkan dumanlardaki gazlar da sera gazını oluşturuyor. Çok az miktarda da olsa metanların da etkisi var. Metan katı atıklar, çöp yığınları var oralardan çıkabiliyor veya hayvan gübresinden oluşabiliyor, çiftliklerden, bataklıklardan oluşabiliyor. Ya da sera gazlarına etki eden halokarbonlar var bunlar da buzdolaplarının soğutucularından oluşabiliyor. Azot oksitler var azotlu gübrelerin kullanılmasından, arabalardan çıkan gazlardan oluşabiliyor.”
İklim değişikliğiyle birlikte kuraklık ya da su baskınlarının artacağının altını çizen Yücel, bu durumun insanlarda açlık ve kuraklık gibi sıkıntıları da beraberinde getireceğini belirtti.

Yücel, “İklim değişikliği ile birlikte ürün deseni değişecek, yani ekeceğimiz, yetiştireceğimiz bitkiyi ekemeyeceğiz, yetiştiremeyeceğiz ve dolayısıyla açlık olacak yoksulluk olacak. Havalar ısındığı zaman seller olacak, buzullar eriyor. Alçak kesimlerde buzullar bu alanları basacak. Diğer alanlar kaybolacak, kuraklık olacak, ada ülkeleri zor durumda kalacak Türkiye’de kıyı şeritlerde de belki sorunlar oluşacak ama ada ülkeleri, örneğin Endonezya gibi bölgelerde bulunanlar daha çok etkilenecek. Ama sonuçta insanların tümü yaşam tarzını değiştirecek ve dediğimiz gibi kuraklık, yokluk, açlık beraberinde gelecektir. Bazı yerlerde su olmayacak, daha sonra kuraklık olacak. Yağmur daha az yağacak, kar daha az yağacak. Kar olmadığı zaman bizim kullandığımız su seviyesi düşer, özellikle yağmur denizlere karışır ama kar bizim kullandığımız suyu oluşturur. Bazı bölgelerde de tam tersi olarak aşırı yağışlar olacak, seller olacak. Ama onun dışında iklim değişecek, iklim koşulları değişecek, yani artı 1 derece, artı 2 derece çok az gibi görünse de bunu genele yaydığımızda önemli farklılıklar oluşturacaktır” şeklinde konuştu.

“HALKIMIZIN ÇEVRE BİLİNCİ YÜKSEK AMA TUTUMLARI DÜŞÜK”
Toplum olarak küresel ısınma ve iklim değişikliklerinin önlenmesi için en başta eğitimin önemine vurgu yapan Prof. Dr. Muzaffer Yücel, özellikle çevre bilincinin ve çevre eğitiminin ilkokullarda başlayarak üniversitelere kadar yaygınlaştırılması gerektiğini belirtti

Küresel ısınmanın önüne geçilebilmesi için toplumun üzerine düşen görevler olduğunu kaydeden Yücel, şunları aktardı:
“Hepimize hem toplum olarak, hem ülke olarak, hem de birey olarak çok fazla görev düşüyor. İlk olarak bu iklim değişikliğine neden olan sera gazlarını daha az üretmek gerekiyor. Bunun yollarından bir tanesi, daha az enerji kullanmak gerekiyor. Örneğin, daha az enerji nasıl kullanılabilir? Elbette birey olarak düşünüyorum, öncellikle evlerde tasarruflu ampul kullanılmalı, seyahatlerde toplu taşıma araçları tercih edilebilir. Geri dönüşümlü maddeler tercih edilmeli. Mesela, süt alırken karton kutuda değil de cam şişede alma ve tekrar onu iade etmek gerekir ya da binaların yalıtımının yapılması gerekebilir. Bunlar kişisel olarak alınabilecek önlemler. Ama onun dışında bu sera gazlarını tekrar emen, yutak dediğimiz ortamlar var. Bunların başında da bitkiler ve ormanlar geliyor. Orman alanlarını arttırmak lazım. Yalnız başına yeterli değil ama bu da çok önemli bir etken. Yani daha az sera gazı üretmek gerekiyor, daha çok bunları yutan, emen yutak alanlarını arttırmak gerekiyor. Halkımızın çevreye olan duyarlılığı daha doğrusu bilinci yüksek, bunda bir sorun yok. Ama tutumları düşük, yani vatandaşımız biliyor ama yapmıyor. Bir şeyin yanlış mı doğru mu olduğunu rahatlıkla söyleyebiliyor ama, tutumları değişiyor. Dolayısıyla çevre duyarlılığı da düşük oluyor. Bunları arttırmak lazım, bunların yolu da eğitim. Çevre eğitimini ilkokuldan başlayarak vermek lazım, üniversitenin bütün birimlerinde de vermek lazım. Sonra diğer bir yolu da basın yayın yolu ile duyurmak. Özellikle okumayan bir toplum olduğumuz için televizyonlarda bunların gösterilmesi, anlatılması lazım. Ama çoğu zaman bunlar televizyonda ceza gibi veriliyor. Televizyonlar da bunları, izlenme oranlarının en düşük olduğu saatlerde yayınlıyor. ‘Bir benimle mi bu iş olur’ mantığının dışına çıkmak lazım ve bir benimle de olur, bir sizinle de, bir onunla da böylece bir toplumu oluşturuyoruz. Onun için herkes üzerine düşen görevi yapmalı.”
Kaynak: İHA