Seki, beraat umudunu Fazilet kararına bağladı
Deniz Seki’nin savunmasını üstlenen Evren’in avukatı, Yargıtay’a verdiği dilekçede ‘uyuşturucu’ davasındaki delillerin ‘yok hükmünde’ olduğunu savundu ve Fazilet Partisi hakkında açılan kapatma davasını örnek gösterdi
İstanbul 'da uyuşturucu ticareti yaptığı iddiasıyla 6 yıl 3 ay hapse mahkum edilen şarkıcı Deniz Seki 'nin avukatlığını, 12 Eylül darbesinin lideri Kenan Evren başta olmak üzere birçok siyasinin avukatlığını yapan Bülent Acar üstlendi. Acar, Yargıtay 10. Ceza Dairesi 'ne verdiği temyiz dilekçesinde, jandarmanın yetkisiz olması nedeniyle hukuka aykırı toplandığını söylediği delillerle Seki 'nin cezalandırılamayacağını savundu. Acar, “delilin uzak etkisi” denilen bu duruma, Fazilet Partisi 'nin kapatılması kararı emsal gösterildi.
Yargıtay Cumhuriyet Başsavcılığı, tebliğnamesinde sanık Deniz Seki 'ye verilen cezanın onanmasını istemişti. Temyiz duruşmasının görülmesine bir ay kala, Deniz Seki 'nin avukatları Bülent Hayri Acar ve Mithat Burak Başkale, Yargıtay 10. Ceza Dairesi 'ne 68 sayfalık bir temyiz dilekçesi verdi. “Hukuka aykırı delillerle karar verilmesi” ve “hukuki nitelendirmeyle ilgili yanlış karar verilmesi” şeklinde iki ayrı bölümden oluşan dilekçede, özetle şu tespitlerde bulunuldu:
'Deliller yok hükmünde '
“Sanık Deniz Seki 'nin tutukladığı soruşturma, CMK 250. maddesiyle görevli özel yetkili savcılığın görev alanındadır. Bu tür soruşturmalar, bizzat savcı tarafından yapılması gerektiği halde kolluk gücüne yaptırılmıştır. Savcının soruşturma yapma yetkisi ve görevini adli kolluğa devretme yetkisi yoktur. Savcı aramalara katılmamıştır. Kolluğun, tek başına, arama ve el koyma işlemi yapma ve tutanak düzenleme yetkisi yoktur.
Bu işlemler yetkisizlik nedeniyle hukuken yok hükmündedir. Hukuk devletinde, yetkisiz her işlem, hukuki değil, yani keyfidir. Savcı, teşkilat yasasına göre, somut olayda her yönünden yetkili olan emniyet yerine yetkisiz jandarmaya, kanun ve nizamlara aykırı, yani yetkisiz işlemler yaptırmıştır. Yetkisizlikten dolayı hukuken Deniz Seki hakkında elde edilen delillerin tamamı hukuka aykırı elde edilen delillerdir.”
Hükmün bozulması istendi
Dilekçede, '13 Şubat 2009 'da Ottoman otelinin 105 numaralı odasında içinde artıklar bulunan beyaz ve kırmızı iki teneke kutu, çöp kutusu içinde bir miktar peçeteye sarılmış ve açıkta kenevir ve kenevir tohumu bulunduğu ' kabul edilse de, bu delillerin hukuka aykırı elde edildiği, bu nedenle de hukuka aykırı olduğu anlatıldı. Dilekçede, jandarmanın ifade almaya da yetkili olmadığı savunuldu.
Dilekçede, “Mahkemenin, sanık Deniz Seki hakkında hukuka aykırı elde edilen delillerin reddine karar verme görevini yerine getirmemesi, hukuka aykırı delillerle cezalandırma kararı vermesi mutlak bozma nedeni oluşturmuştur” dedi.
Delilleri Vural Savaş toplamıştı
Jandarma 'nın “yetkisiz” olduğundan hareketle topladığı tüm delillerin hukuka aykırı olduğu iddia edilen dilekçede Anayasa Mahkemesi 'nin Fazilet Partisi 'nin kapatılması davasına ilişkin kararında, “delilin uzak etkisini” kesin olarak kabul ettiği de hatırlatıldı. Dönemin Yargıtay Cumhuriyet Başsavcısı Vural Savaş, 18 Nisan 1999 seçimlerini erteletmek için yola çıkan “Küskünler Hareketi”nin destekçisi FP lideri merhum Necmettin Erbakan 'la, FP 'li milletvekili Yasin Hatipoğlu arasında geçen bir telefon görüşmesini kapatma davasına delil olarak sunmuştu. Kayıtta Erbakan “Meclisi açık tut” talimatı verirken, Hatipoğlu “Yanlış olacağı” gerekçesiyle karşı çıkıyordu. Anayasa Mahkemesi, telefon kaydını yasa dışı bularak, delil olarak kabul etmemişti. Kararda, şöyle denilmişti:
“Bir temel hakkın ihlali pahasına delil elde edilmesi, basit bir hukuka aykırılık değildir. Bu nedenle, temel hak ve özgürlükle aykırı bir şekilde delil toplanması bir kanunla gerçekleştirilse dahi, bu kanunun 'demokratik toplum düzeninin gerekleri ' ölçütü karşısında hukuki koruma elde etmesi beklenemez. Tüm nedenlerle, Yargıtay Cumhuriyet Başsavcısı tarafından Anayasa Mahkemesi 'ne delil olduğu iddiasıyla sunulan bu bant kaydının hükme esas alınması hukukun genel ilkelerine, anayasaya ve kanunlara aykırıdır ve bundan dolayı da bu davada delil olarak kullanılamaz.”
Yargıtay Cumhuriyet Başsavcılığı, tebliğnamesinde sanık Deniz Seki 'ye verilen cezanın onanmasını istemişti. Temyiz duruşmasının görülmesine bir ay kala, Deniz Seki 'nin avukatları Bülent Hayri Acar ve Mithat Burak Başkale, Yargıtay 10. Ceza Dairesi 'ne 68 sayfalık bir temyiz dilekçesi verdi. “Hukuka aykırı delillerle karar verilmesi” ve “hukuki nitelendirmeyle ilgili yanlış karar verilmesi” şeklinde iki ayrı bölümden oluşan dilekçede, özetle şu tespitlerde bulunuldu:
'Deliller yok hükmünde '
“Sanık Deniz Seki 'nin tutukladığı soruşturma, CMK 250. maddesiyle görevli özel yetkili savcılığın görev alanındadır. Bu tür soruşturmalar, bizzat savcı tarafından yapılması gerektiği halde kolluk gücüne yaptırılmıştır. Savcının soruşturma yapma yetkisi ve görevini adli kolluğa devretme yetkisi yoktur. Savcı aramalara katılmamıştır. Kolluğun, tek başına, arama ve el koyma işlemi yapma ve tutanak düzenleme yetkisi yoktur.
Bu işlemler yetkisizlik nedeniyle hukuken yok hükmündedir. Hukuk devletinde, yetkisiz her işlem, hukuki değil, yani keyfidir. Savcı, teşkilat yasasına göre, somut olayda her yönünden yetkili olan emniyet yerine yetkisiz jandarmaya, kanun ve nizamlara aykırı, yani yetkisiz işlemler yaptırmıştır. Yetkisizlikten dolayı hukuken Deniz Seki hakkında elde edilen delillerin tamamı hukuka aykırı elde edilen delillerdir.”
Hükmün bozulması istendi
Dilekçede, '13 Şubat 2009 'da Ottoman otelinin 105 numaralı odasında içinde artıklar bulunan beyaz ve kırmızı iki teneke kutu, çöp kutusu içinde bir miktar peçeteye sarılmış ve açıkta kenevir ve kenevir tohumu bulunduğu ' kabul edilse de, bu delillerin hukuka aykırı elde edildiği, bu nedenle de hukuka aykırı olduğu anlatıldı. Dilekçede, jandarmanın ifade almaya da yetkili olmadığı savunuldu.
Dilekçede, “Mahkemenin, sanık Deniz Seki hakkında hukuka aykırı elde edilen delillerin reddine karar verme görevini yerine getirmemesi, hukuka aykırı delillerle cezalandırma kararı vermesi mutlak bozma nedeni oluşturmuştur” dedi.
Delilleri Vural Savaş toplamıştı
Jandarma 'nın “yetkisiz” olduğundan hareketle topladığı tüm delillerin hukuka aykırı olduğu iddia edilen dilekçede Anayasa Mahkemesi 'nin Fazilet Partisi 'nin kapatılması davasına ilişkin kararında, “delilin uzak etkisini” kesin olarak kabul ettiği de hatırlatıldı. Dönemin Yargıtay Cumhuriyet Başsavcısı Vural Savaş, 18 Nisan 1999 seçimlerini erteletmek için yola çıkan “Küskünler Hareketi”nin destekçisi FP lideri merhum Necmettin Erbakan 'la, FP 'li milletvekili Yasin Hatipoğlu arasında geçen bir telefon görüşmesini kapatma davasına delil olarak sunmuştu. Kayıtta Erbakan “Meclisi açık tut” talimatı verirken, Hatipoğlu “Yanlış olacağı” gerekçesiyle karşı çıkıyordu. Anayasa Mahkemesi, telefon kaydını yasa dışı bularak, delil olarak kabul etmemişti. Kararda, şöyle denilmişti:
“Bir temel hakkın ihlali pahasına delil elde edilmesi, basit bir hukuka aykırılık değildir. Bu nedenle, temel hak ve özgürlükle aykırı bir şekilde delil toplanması bir kanunla gerçekleştirilse dahi, bu kanunun 'demokratik toplum düzeninin gerekleri ' ölçütü karşısında hukuki koruma elde etmesi beklenemez. Tüm nedenlerle, Yargıtay Cumhuriyet Başsavcısı tarafından Anayasa Mahkemesi 'ne delil olduğu iddiasıyla sunulan bu bant kaydının hükme esas alınması hukukun genel ilkelerine, anayasaya ve kanunlara aykırıdır ve bundan dolayı da bu davada delil olarak kullanılamaz.”