Gülen: Medya Kitlelerin Rehberi ve Güzelliklerin Naşiri Olmalı

Irmak Televizyonu’nun yayın hayatına başlaması sebebiyle tebrik mesajı gönderen Fethullah Gülen Hocaefendi, medyanın kitlelerin rehberi ve güzelliklerin naşiri olması gerektiğini söyledi.

Gülen: Medya Kitlelerin Rehberi ve Güzelliklerin Naşiri Olmalı
Hocaefendi mesajında, “Her televizyoncu, gazeteci, yazar, selim kalp, akıl ve his ürünlerini gönül ekranlarına yansıtmalı, her zaman söz ve davranışlarında edepli, lisan ve kaleminde de nezih davranmalıdır. Yoksa, mevhum bir fayda uğruna, muhakkak zararlara sebebiyet verilmesi kaçınılmazdır.” ifadelerini kullandı. Irmak TV’nin yayın hayatına başlaması münasebetiyle Haliç Kongre Merkezi’nde gerçekleştirilen tanıtım programına siyaset ve medya dünyasından tanınmış birçok isim katıldı.

Fethullah Gülen Hocaefendi de programa tebrik mesajı gönderdi. Hocaefendi’nin mesajı “Irmak Televizyonu’nun fedakâr hadimleri” diye başladı.

Mesajında programa davet edildiğini ve bu davetten duyduğu memnuniyeti dile getiren Hocaefendi, “Müessesenizin yayın hayatına başlaması münasebetiyle gerçekleştirilecek olan programla ilgili davetinizi memnuniyetle aldım; çok teşekkür ederim. Diyar-ı gurbette bulunmam sebebiyle bu teveccühünüze müsbet karşılık veremesem de her zaman kalben yanınızda bulunduğumu bilmenizi istiyor, affınızı istirham ediyor, en derin hürmet ve selamlarımı sunuyorum.” dedi.

‘BAZI MEDYA ORGANLARI GÜZELLİKLERİ ÇİRKİN, ÇİRKİNLİKLERİ DE GÜZEL GÖSTEREBİLİYOR’
Bazı medya organlarının güzellikleri çirkin, çirkinlikleri de güzel gösterdiğine dikkat çeken Hocaefendi, “Günümüzde maalesef batılı tasvir edip safi zihinleri şirazeden çıkarmada kurgu-bilimlerde olduğundan da ürpertici olan ve o ölçüde de bir büyüye sahip bulunan bir kısım medya organları, güzellikleri çirkin, çirkinlikleri güzel gösterebiliyorlar. Küçüklükleri alkışlattırıp büyüklüklere lanet yağdırtabiliyor; bedeni ve cismaniyeti ruhun ve kalbin önüne çıkararak, vicdana kezzap döküp insan hissiyatını köreltebiliyor; gıybet, iftira ve dedikoduya prim vererek dünya kadar bühtan bağımlısı yetiştirebiliyorlar.” ifadelerini kullandı.Medyanın bütün şubeleri ile milletin duygularının tercümanı olması gerektiğini vurgulayan Hocaefendi, “Halbuki, bütün şubeleriyle medya, milletin duygularının tercümanı, kitlelerin rehberi ve güzelliklerin nâşiri olmalıdır. Her televizyoncu, gazeteci ve yazar, selim kalb, akıl ve his ürünlerini gönül ekranlarına yansıtmalı; her zaman söz ve davranışlarında edepli, lisan ve kaleminde de nezih davranmalıdır. Yoksa, mevhum bir fayda uğruna, muhakkak zararlara sebebiyet verilmesi kaçınılmazdır.” şeklinde ifade etti.

‘IRMAK TELEVİZYONU'NUN TELEVİZYONCULUĞA YENİ BİR SOLUK GETİRECEĞİNE İNANIYORUM’
Bediüzzaman Hazretleri’nin bir sözünden alıntı yaparak mesajına devam eden Hocaefendi şunları söyledi: “Nitekim, Bediüzzaman Hazretleri kendi döneminde taşrayı İstanbul’a, İstanbul’u da Avrupa’ya kıyas ederek efkar-ı umumiyeyi bataklığa sürükleyen, şahsi garazları ve intikam fikrini uyandıran, böylece haysiyet kırıcı bir neşriyatla İslam ahlakını sarsan bazı gazetecilere hitaben ‘Ey gazeteciler! Edipler edepli olmalı!’ diye seslenmiştir. Gazeteciler ve yazarlar gibi, bir yönüyle onların yaptığı her işi birden deruhte eden televizyoncular da, bütün yeteneklerini, sanat kabiliyetlerini ve yayıncılık imkanlarını hep hakkın, iyinin ve güzelin emrine vermeli; temiz kalpleri batıl tasvirlerle yaralamamalı, insanların saf düşüncelerini çirkin hayallerle kirletmemeli ve nefsanilikleri resmederek onları cismaniyetin köleleri hâline getirmemelidir. İdeal bir televizyonun ekranlara akseden her verisi, milletin genel hissiyatını seslendirmeli; onun bağlı kalacağı ilkeleri de vicdanlardaki hakikat hissi ve halis niyet belirlemelidir. Allah’a sonsuz hamd-ü sena olsun ki, son dönemde bu sahanın da bütün bütün boş ve sahipsiz kalmadığı söylenebilir; yayıncılığı sadece dünyevi menfaatlere bağlı götürenlerin yanında bugün hak ve hakikatin sesi olma gayretindeki müesseselerin mevcudiyeti de bir gerçektir. Şu kadar var ki, yayın içeriğini bir Müslüman'ın 24 saatine göre oluşturan ve akışını 5 vakit namaz istikametinde planlayan bir televizyona ihtiyaç duyulduğu da aşikardır. İman ve İslam hakikatlerini gergef gergef işleyen programlarıyla fert, aile ve cemiyetin beklentilerine cevap verecek, herkese hitap etmesinin yanı sıra kadınları ve çocukları da bilhassa gözetecek bir yayın kurumunun lüzumu izahtan varestedir. Bu açıdan, Irmak Televizyonu’nun kendi kültür köklerimize bağlı ve evrensel insani değerler çizgisinde neşriyatta bulunarak, mezkur ihtiyacı ve işaret edilen beklentileri karşılayacağına, böylece televizyonculuğa yeni bir soluk ve anlayış kazandıracağına inanıyor, onu hem Türkiye hem de yakın coğrafya için çok önemli bir beslenme kaynağı ve yarınlar adına da bütün yeryüzüne bir ilham menbaı olarak görüyorum. Nasıl ki, şart-ı adi planında, küçücük iradelerimizi, o koskocaman meşiet, irade ve kudret-i sübhaniye deryasına maya gibi çalmalı, Allah’ın merhametini beklemeye koyulmalıyız; aynen öyle de bu televizyonun mana köklerimizden, geçmişin dağ, dere, ova ve obasından sızıp gelerek kendi televvünleriyle geleceğe akan bir ırmak gibi olacağını ve her biri ummanla bütünleşmeye müştak birer damla diğer hizmet birimleri arasında vahdet deryasıyla buluşacağını, böylece rıza ve rıdvana çalınan yeni bir maya vazifesi göreceğini ümit ediyorum. Bu mülahazayla da şöyle seslenmek istiyorum: Bu deryaya ey cân sen oldun ırmak, denizle ırmağı ne zordur ayırmak…Bu duygularla, açılış programınızın ve yayın hayatınızın gönlünüze göre olmasını diler, Cenab-ı Allah’ın önünüzü açması ve sizi nice yıllara ulaştırması niyazıyla, televizyonun siz fedakar çalışanlarına ve davetinize icabet eden dostlarınıza selam ve hürmetlerimi arz ederim.”