Yargıtayın Balyoz Davasındaki Gerekçeli Kararı Açıklandı
Yargıtayın Balyoz Planı davasındaki gerekçeli kararı açıklandı.
Gerekçede, hazırlanan planların, yapılan organizasyon ve görevlendirmelerin, bunların gereklerine ilişkin çalışmaların TSK'nın meşru hiyerarşik yapısı, görev ve yetkileri, mutat imkan ve kabiliyetleri kullanılarak açıktan yapıldığı ifade edildi.
Bunların her zaman kolaylıkla tekrarlanabilir nitelikte işler olmadığı belirtilen gerekçede, "Ayrı bir hiyerarşik yapı ve illegal bir organizasyon ile gizlilik ve güvenlik prensiplerine uyularak nispeten kısıtlı imkanlarla yapılan işler olduğundan, imha edilmeyip daha sonra kullanılmak üzere ele geçirildikleri tarihe kadar saklanmaları, sanıklar tarafından girişilen eylemin ve ulaşılmak istenen neticenin mahiyetine ve bu çerçevede hayatın olağan akışına uygun görülmüştür. Kaldı ki aynı mahallerde Balyoz, Suga, Oraj harekat planları ve icrası ile ilgisi olmayan ancak TSK'nın görev ve yetkileri ile de ilgisiz aynı mahiyetteki ve sanıklar tarafından da kabul edilen çok sayıdaki belgenin de saklanmakta olduğu anlaşılmıştır. Bu durumda, yapılan bu tür yasadışı çalışmaların daha sonra yapılacak benzer faaliyetlerde de kullanılmak gibi sebeplerle saklanmakta olduğu sonucuna varılmaktadır" denildi.
Belgelerin ele geçiriliş şekli ve mahallerinin, planlar dahilinde görevlendirilecek unsurların çeşitliliği ile de uyumlu olduğu anlatılan gerekçede, "Plan ve planın icrası kapsamında, kara, hava ve deniz unsurlarının yer alması ile plan ve diğer belgelerin Donanma Komutanlığına ait istihbarat görevi icra eden bir mahalde ve Hava Kuvvetlerinden istihbarat görevindeyken ayrılmış bir emekli albayda gizlenmiş olarak ele geçirilmiş olması ve gazeteciye ulaştırılmış olan belgelerin de kara unsuru olan 1. Ordu Komutanlığının kozmik oda olarak bilinen kontrollü evrak bürosundan çıkarılmış olması arasındaki paralellik, oluşa ilişkin kabulün hayatın olağan akışına uygun olduğunu göstermektedir. Dava konusu plan ile bu kapsamdaki belgelerin, ilgili suçun icrası kapsamında olsun ya da olmasın, bu planın icrasında görev alan unsurlara ait yerlerde ve mensup kişilerde en az bir nüsha olarak çıkması görev bölümü ve oluşumu doğrular nitelikte görülmüştür" değerlendirmesinde bulunuldu.
Gerekçede, 1. Ordu Komutanlığı bünyesinde 4-6 Mart 2003'te icra edilecek plan seminerinde örtülü şekilde Balyoz Güvenlik Harekat Planı'nın görüşüleceğinin kararlaştırıldığı belirtilerek, dönemin 1. Ordu Komutanı Orgeneral Çetin Doğan'ın 5 mart 2003'te plan semineri açılışında, "Bazı endişe verici gelişmeler var. Bu bakımdan içte gelişecek olumsuz gelişmelere karşı hazırlıklı olmak, planları gözden geçirmek ve yeni planlar üretmek durumundayız" şeklindeki ifadelerinin bu durumu teyit eder nitelikte olduğunun anlaşıldığı kaydedildi.
Çetin Doğan'ın ve bazı komutanların konuya ilişkin yaptığı konuşmalardan bölümlere yer verilen gerekçede, şu tespitler yapıldı:
"Dosya kapsamına göre, birçok belgeden de anlaşılacağı üzere, 'bilmesi gereken' ve 'bilinmesi gereken' prensiplerine uygun hareket tarzını esas almak suretiyle gizliliğe de riayet ettiği anlaşılan, TSK'nın yasal teşkilat ve hiyerarşik yapılanması dışında amaç suçu işlemeye dönük ayrı bir yapılanmaya giden oluşumun, planlama, bu planlamayı hayata geçirecek kapsamlı bir organizasyon, bu organizasyona uygun bir iş bölümü, bu iş bölümü dahilinde görevlendirmeler ve bu görevlendirmelerin gereklerine uygun çalışmaları yaptığı sonucuna ulaşılmıştır."
-Hukuki nitelendirme-
Anayasanın 6. maddesine göre egemenliğin kayıtsız şartsız milletin olduğu anımsatılan gerekçede, egemenliği kullanmaya ilişkin yetki ve görevin yasama, yürütme ve yargı erklerine verildiği, hiç kimse veya hiçbir organın kaynağını anayasadan almadığı bir devlet yetkisini kullanamayacağı vurgulandı.
Anayasal bir erk olan yürütmenin ceza hukuku bağlamında korunmasının tabii olduğu ifade edilen gerekçede, tek tek yürütme organına mensup kimseler veya bu kimselerin başında bulundukları bakanlıkların idari fonksiyonları değil, siyasi icra fonksiyonlarını bir araya getirerek oluşturdukları yürütme organının bütününün korunduğu anlatıldı.
Gerekçede, şöyle denildi:
"Yasa koyucunun doğrudan doğruya yürütme organını korumak amacıyla yapmış olduğu düzenleme sadece bundan ibaret değildir. Gerçekten yasa koyucu, 'yürütme organını cebren ıskat veya vazife görmekten cebren men etmek veya bunları teşvik eylemek' suçunu 765 sayılı TCK'nın 147. maddesi ile cezalandırırken, bu suçun icra hareketlerinin dahi başlamadığı safhada 'bu suçu işlemek için birkaç kişinin gizlice ittifak etmesini' 765 sayılı TCK'nın 171/2. maddesinde, 'halkı hükümet aleyhine silahlı isyana teşvik etmek' suçunu ise 765 sayılı TCK'nın 149. maddesinde düzenlemiş bulunmaktadır. Sanıkların eylemlerine uyan yasal düzenlemenin değerlendirilmesinde, yasa koyucunun hukuki konuya verdiği önem ve korunması bakımından yaptığı diğer düzenlemeler ile bunların niteliği de dikkate alınmalıdır. Seçimleri kazanan siyasi partiler, hükümetler üzerinden siyasi iktidan anayasal çerçevede kullanırlar ve doğal olarak da kendi programları çerçevesinde icraatta bulunurlar. Nitekim, Anayasamızın 68/2. maddesine göre de, siyasi partiler, demokratik siyasi hayatın vazgeçilmez unsurlarıdır."
Anayasa Mahkemesinin AK Parti'ye yönelik kapatma davasında ve AİHM'in Türkiye Birleşik Komünist Partisi kararındaki siyasi partilerle ilgili tespitlere yer verilen gerekçede, bir programın uygulanması vaadiyle demokratik serbest seçimler sonucunda millet tarafından iktidara getirilen siyasi partilerin, siyasi iktidarı kullanma bağlamında siyasi icraatlarda bulunmalarının doğal olduğunun altı çizildi.
Siyasi partilerin her türlü denetiminin nasıl, kimler ve hangi kurumlar tarafından yapılacağı ile iktidardan uzaklaştırılmalarına ilişkin hukuka uygun, meşru yol ve yöntemlerin de Anayasa ve yasalarda gösterildiğine işaret edilen gerekçede, "Hiçbir kimse veya organ kaynağını Anayasa'dan almayan bir devlet yetkisi kullanamayacağına göre, meşru yollarla işbaşına gelmiş bir siyasi iktidarın buradan uzaklaştırılması ancak ilgili kurallar çerçevesinde ve yetkisini Anayasa'dan alan kurumlar eliyle olabilecektir. Bu husustaki meşruiyet ve yetki çerçevesi Anayasa'dan, hukuka uygunluktan ve demokrasiden başka bir yerde, başka bir anlayışta aranmamalıdır" değerlendirmesine yer verildi.
Yasa koyucunun suçun konusunu farklı açılardan korumak üzere farklı suçlar düzenlediği belirtilen gerekçede, bu bağlamda kalan düzenlemelerde gizli ittifak suçunun, "hükümeti cebren ıskat veya vazife görmekten cebren men etme" suçunu hususi vasıtalarla işlemek konusunda gerçekleşecek bir irade birliği ile tamamlanacağı anlatıldı. Gerekçede, ittifakın vasıtaları tespit etmiş olmasının, ciddi, amaca yakın ve korunan hukuki değeri tehlikeye düşürecek nitelikte bulunması gerektiği, suçun oluşması için vasıtaların temin edilmiş olmasına gerek bulunmadığı ifade edildi.
Gerekçede, şu ifadelere yer verildi;
"Bu ittifakın sağlanması ve ittifak edenlerin iradelerinin tek bir irade haline gelmesi ile bu suç oluşacağından, cebir de içeren bu ittifakın icabı olarak, bu ittifakı takiben amaç suçun icrası kapsamında gerçekleştirilen faaliyetler, amaç suçun, yani hükümeti cebren ıskat veya vazife görmekten cebren men etme suçunun icra hareketleri sayılacaktır. Hükümeti cebren ıskat veya vazife görmekten cebren men etme suçunun işlenebilmesi için elverişlilik bakımından gerekli olan unsurlardan biri de bu suçu işleyecek olan elverişli sayıdaki failin, elverişli bir biçimde bir araya gelmiş ve elverişli vasıtalarla harekete geçmiş olmasıdır. Bu açıdan bakıldığında; Balyoz Güvenlik Harekat Planı, Suga Harekat Planı ve Oraj Hava Harekat Planı'nın hedef, yöntem ve içerikleri, bu planların birbirleri ile uyumları, ortaya koydukları amaç, organizasyon ve çalışmalar, diğer belgeler ve seminer konuşmalan ile tüm dosya kapsamından, sanıkların meydana getirdikleri oluşumun, icra hareketleri başlamadan önce amaç suçun işlenmesine ilişkin bir ittifakı içerdiği açıkça görülmektedir."
Sanıkların, TSK'nın hiyerarşik organizasyonu içerisinde hareket etmeyip illegal bir oluşum olarak faaliyet gösterdikleri ifade edilen gerekçede, "TSK'nın meşru emir komuta zinciri dışına çıkabilen, gizliliğe, güvenliğe, denetime önem veren ayrı bir hiyerarşik yapı oluşturduklarından, oluşum çerçevesindeki görevlerin Türk Silahlı Kuvvetlerinin meşru hiyerarşik yapısı yerine bu illegal hiyerarşi kapsamında verildiği ve bu nedenle görevlerin tebliği ve kabulünün yasal askeri hiyerarşi ve bu hiyerarşiye ilişkin teamüller yerine, bu yasa dışı oluşuma ilişkin hiyerarşi kapsamında ele alınması gerektiği anlaşılmaktadır" ifadesi kullanıldı.
Amacı ve yöntemi itibariyle askeri hizmetlerin görülmesiyle uygunluk göstermesi mümkün olmayan bu görevlerin, mahiyetiyle birlikte anlatılmaksızın tebliğ edilmesi ve anlaşılmaksızın kabul edilmesinin mümkün olmadığı belirtilen gerekçede, "Yapılan görevlendirmelerin kendi içerisinde ve sanıkların görev ve konumları ile uyumlu olduğu, planın diğer asli ve tali belgeleri ile paralellik gösterdiği, bu görevlendirmelere dair gereklerin pek çoğunun planın icrası kapsamında yerine getirilmiş olduğu da nazara alınarak; gizlilik, güvenlik ve denetime önem veren böyle bir yasa dışı oluşumda, önceden tebliğ yapılmadan ve görevin kabulüne ilişkin teyitler alınmadan, belirli derecelerdeki görevlendirmelerin yapılmayacağının ve kayda geçirilmeyeceğinin kabulünde zorunluluk bulunmaktadır" görüşü aktarıldı.
Gerekçede, cebrin, şiddetin niteliği ve mevcudiyeti somut olay çerçevesinde belirlenirken, failin kullandığı vasıtalar, suçun konusu olan hükümet ile konumu ve ilişkisi, kullandığı cebrin şekli, kaynağı, etki alanı, düzeyi, cebir kullanmaya ilişkin olarak sahip olduğu imkan ve kabiliyetleri ile mümkün olan engel sebeplerin de dikkate alınması gerektiği belirtildi.
Yasal düzenlemede bu suçun, failler bakımından bir özellik göstermediği anlatılan gerekçede, hukuka aykırı bir biçimde, cebri nitelikteki amaç suça yönelen yasa dışı oluşumun, bu suçu işlemek bakımından gerekli elverişliliğe sahip olup olmamadığının önem taşıdığı ifade edildi.
Dava konusu olayda, hükümeti cebren ıskat veya vazife görmekten cebren men etme eylemini gerçekleştirmek üzere, bir kısım sanıkların önceden gizlice ittifak etmiş olduklarının dosya kapsamından anlaşıldığı belirtilen gerekçenin devamında şunları kaydedildi:
"Bu ittifakın sağlanmasından sonra, Balyoz Güvenlik Harekat Planı'ndaki ifadesiyle 'harekat ortamının şekillendirilmesi', maddi cebir olarak ortaya çıkacak hareketlerin kolaylaşması, aksamadan yürütülmesi ve amaç suç bakımından öngörülen neticeye ulaşmasını sağlayacak binlerce belgeyi bulan çalışmaların tamamlandığı, geriye sadece fiziki kuvvet kullanmaya bağlı maddi cebri içeren ve artık karşı koymanın mümkün olmadığı 'sokağa çıkma' diye tabir edilen hareketlerin kaldığı anlaşılmaktadır.
Dosya kapsamından, sanıkların TSK'da mevcut olan ve başka bir birimde bulunmayan zorlayıcı, korkutucu, cebri gücü başta plan kapsamındaki istihbarat çalışmaları olmak üzere diğer çalışmalar sırasında da kullandıkları görülmektedir. Sanıklar Türk Silahlı Kuvvetlerinin hiyerarşik yapısı, görev ve yetki sınırlan içerisinde kaldıklan sürece, anayasal ve yasal çerçevede kendilerine tevdi edilen iç güvenlik görevleri doğrultusunda meşru bir cebri kullanabilecek olan kimselerdir. Ancak sanıklar Türk Silahlı Kuvvetlerinin hiyerarşik yapısı dışında ve mensubu olmakla sahip oldukları silahlı güce ve kaynağını Anayasa'dan ve yasalardan almayan hukuka aykırı bir yetkiye dayanmak suretiyle meydana getirdikleri oluşumla, icra organını cebren ıskata veya vazifeden men etmeye girişmişlerdir.
Esasen yurt savunması ile görevli olan, sahip olduğu teşkilat, teçhizat ve personeliyle uluslararası alanda bile caydırıcı bir gücü bulunan, devlet düzeni dışındaki suç örgütlerinden gelecek saldınlara karşı iç güvenlik kapsamında emniyet ve asayişi teminle de görevlendirilen Türk Silahlı Kuvvetlerine mensup sanıkların kullanabilecekleri cebre karşı, icra organının mukavemet edebilme imkan ve kabiliyeti bulunmamaktadır. Zira, planlama doğrultusunda, emniyet kuvvetlerini de etkisiz hale getirip sonuçta Türk Silahlı Kuvvetlerinin hiyerarşik imkanlarını kullanacak olan sanıkların, amaç suçla öngörülen neticeyi elde etmek yolunda hiçbir maddi engelle karşılaşmayacakları açıktır."