'Kadın cinayetlerine ve kadına şiddete karşı yasalar iyi uygulanmalı'

Son günlerde yaşanan ve medyaya sık sık yansıyan kadın cinayetleri toplumu endişelendirdi. Peki hemen hemen her gün medyaya yansıyan kadın cinayetlerinin nedeni ne, önlemek için neler yapılmalı?

'Kadın cinayetlerine ve kadına şiddete karşı yasalar iyi uygulanmalı'
Son günlerde yaşanan ve medyaya sık sık yansıyan kadın cinayetleri toplumu endişelendirdi.

Kadına şiddet, cinayet ve tecavüz vakaları son dönemde çok sık gündeme gelmeye başladı. Peki hemen hemen her gün medyaya yansıyan kadın cinayetlerinin nedeni ne, önlemek için neler yapılmalı?

Türkiye Kadın Dernekleri Federasyonu Başkanı Canan Güllü, yasaların kadına yönelik şiddeti önlemede yetersiz olduğunu savunarak, 'Medya hep öldürülen üzerinden çalışıyor. Medya cezanın işlendiğini, bunun suç olduğunu yansıtmalı. Yasanın öncesinde de önlemin alınması, yasaların iyi irdelenip iyi uygulanması, medyaya yansıması, kadın erkek eşitliğinin hayata geçirilmesi gerekiyor'dedi.

Türk Psikologlar Derneği Genel Başkanı Doç.Dr. Gökhan Malkoç da, kadına şiddet uygulandığı durumlarda emniyet güçlerinin yasaları uygulaması gerektiğini söyledi.

Türkiye Kadın Dernekleri Federasyonu Başkanı Canan Güllü ve Türk Psikologlar Derneği Genel Başkanı Doç.Dr. Gökhan Malkoç kadın cinayetlerinin neden yaşandığı konusunda Beyaz Gazete'nin sorularını yanıtladı.

-Son günlerde kadın cinayetleri medyaya fazla yansır oldu. Sizce toplumsal bir cinnete mi gidiyoruz?


Canan Güllü: Artık kadın cinayetleri format değiştirdi, kılık değiştirdi. Kadın cinayetlerinde en sonunda kadın kılığına girerek bir kadını öldürme aklını gösterebilen bir şizofrenle de karşılaştık Kayseri'de. Üstelik koruma altındaki bir kadını. Dolayısıyla tespitin doğru. Toplumsal şiddetin, toplumsal duyarsızlığın bir sonucu olarak bugün bu noktalardayız. Artı olarak da önlemsizliğin tabi.

Kadının korumadayken öldürülmesi çok önemlidir. Koruma tekniklerini öğretemezseniz, korumanın nasıl yapılması gerektiğini öğretmezseniz, korumanın ne amaca geldiğini öğretemezseniz geleceğimiz sorun bu noktadır. Çünkü yasamız önlemeye dayalı değildir, yetersizdir. Önlemeye dayalı olmadığı için de olay bittikten sonra müdahil olunduğunda toplumun var olan bütün cehaletini, toplumun eksiklerini yansıtan bir sistem içinde buluyoruz kendimizi.

Sadece kadın cinayeti mi? Son dönemde erkeklere, yine kürtaj tartışmasına giden, evli kadınlara tecavüz gibi olaylar yaşadık. Burada tartışılacak çok şey var. Tartışmanın da ötesinde sorunu tespit ederek acil olarak önlemi hayata geçirmemiz lazım.

Gökhan Malkoç: Sanmıyorum. Ancak, Türkiye'de maalesef şiddet ile ilgili bir sorun var. Özellikle de kadına yönelik şiddetle ilgili olarak Aile ve Sosyal Politikalar Bakanlığı'nın attığı çok önemli adımlar bulunmaktadır. Geçmiş yıllarda bu sorunu çözme yönünde çeşitli yasal düzenlemeler yapıldı ancak görüldüğü gibi uygulamada hala çok ciddi sorunlar yaşıyoruz. Suçları meydana gelmeden önce tahmin ederek önlemek modern toplumların özelliklerindendir. Bu durumla ilgili bir alt yapının ülkemizde olduğuna inanmaktayım. Ama her nasılsa erkek egemenliğinde şiddetin görüldüğü sorunlu çiftlerde veya sorunlu olarak boşanmış çiftlerde önceden izleme ve tahmin etme ile kadına yönelik şiddet içeren uygulamaları önlemekte sanırım sorunlar yaşıyoruz. Uygulamada bu sorunların üzerine cesaretle gitmek gerekir. Bunun bir zorunluluk olması gerekmektedir. Yani yasaları uygulaması gerekir. Ülkemizde kadına yönelik şiddeti önlemekte önemli adımlar atmamıza rağmen maalesef çok da başarılı olduğumuzu söyleyemem.

-Kadın cinayetlerinde özellikle boğaz keserek öldürme şeklini görüyoruz. Bunun için ne söylersiniz?

Gökhan Malkoç:
Belli bölgelere gittiğimizde 'boğazını keserim' ifadesi çok sıklıkla kullanılır. Boğaz kesme temel olarak da bir insanın hayatını sonlandırmadaki en direkt hamlelerden bir tanesidir. Orada boğaz kesmek tamamıyla karşıdaki kişinin hayatını sonlandırmak için yapılan bir eylemdir. Bir canlının boğazının kesildiğinde yaşama ihtimali hemen hemen sıfırdır. O yüzden boğaz kesme yoluyla yapılan bu hamleler öldürmek amaçlı yapılmaktadır.

-Sizce aileler üzerinde bir araştırma kurulu kurulamaz mı?

Canan Güllü: Çok uzağa gitmeye Amerika'yı yeniden keşfetmeye gerek yok. Biz sivil toplum örgütleri Ocak 2010'dan beri kadına şiddet konusunda şunu söylüyoruz; toplumsal dil ağırlaştı. Açın televizyonları bakın; bugün devleti yönetenler veya yönetmeye talip olanların birbirlerine karşı dilleri çok ağır. Bunlar kapının arka yüzünde biraraya geldiklerinde hoş sohbet yapacak kadar da siyaset yapıyorlar ama ekrana yansıyan sokağa yansıyor.

Kadının bir adım öne geçmesinin ana noktası, kadınlar nezdinde boşanmaya gitmesi ya da ben artık bu yükü çekmek istemiyorum diye bilinçlenmesi bu konunun ortaya daha çok çıkmasını getiriyor. Artık medya müthiş bir performans sergiliyor. Bu dönemlerde hep üstüne gidiyor, yardımcı olmaya çalışıyor. Ama medya bir yerde eksik yapıyor. Medya hep öldürülen üzerinden çalışıyor. Oysa öldürenin kimliği, nedeni, niçini ve alacağı ceza üzerinden konuşmalı.

Belki beni ayıplayanalar olabilir ama tecavüzcüsünü öldürüp başını kesen Nevin çok güzel bi şey yaptı. Tecavüze uğradığı için kendisini eleştiren ve köy kahvesinde dedikodusunu yapan erkeklerin önüne kesik bir baş attı. Ben namusu temizledim diye. Niye namusunu temizlesin? Kahvede dedikodu yapacaklarına muhtara, karakola gitseler... Oradaki kadına istemediği halde tecavüz ya da taciz ediliyor, toplum niye bunları önlemiyorsunuz diye bir serzenişte bulunmuyor. İşte toplum duyarszılığı beni bu noktada üzüyor. Sonra da getirip önlerine kesik bir baş attığında; ne kahvedekilere bir zarar oluyor ne de bir başkasına. Yine şahsın kendisine oluyor ve yasalar onu istemediği, tecavüze uğradığı adamdan çocuk doğrumaya mahkum ediyor. Peki Nevin ne yapcak? Yarın intihar ederse sorumlusu kim?

Gökhan Malkoç: Yıllardır söylediğim ve savunduğum bir şey var. Bu ülkede bilimsel çalışmaları yapacak çok alt yapımız var. Fakat maalesef tam olarak bilimsel çalışmalar desteklenmediği için ve bu tür problemleri çözme yolunda araştırmalar desteklenmediği için bugünlere kadar sorunları tam olarak çözemeden geldik. Birisi çıkıyor bir şey söylüyor ve onu hemen uyguluyoruz. Daha sonra başkası çıkıyor başka bir şey söylüyor ve o söylenen doğrultusunda eyleme geçiliyor. Çoğunlukla basında veya çalışma ofislerinde konular üzerinde tartışmalar, konuşmalar ve sorgulamalar yapılmakta (ki bunları yapalım) ama bilimsel bakış açısıyla söylemlerimiz test edelim ve güvenilir bilgilere ulaşalım. Kısacası, uzmanlar ve ehil kişiler tarafında araştırmalar yaparak veriler toplayalım ve işin özüne ulaşalım. Problemi teşhis etmek ve çözüm yolları için bazen ne veri topluyoruz ne araştırma yapıyoruz.

Ülkemizde üniversiteler ve sivil toplum kuruluşları bulunmaktadır. Bu kuruluşlara hem maddi hem de personel desteği sağlanmalıdır. Karşılaştığımız ve günlük söylemler ile çözemediğimiz sorunlara (ki kadına yönelik şiddet bunlardan biridir) araştırma fonları geliştirerek bilimsel çalışmalar yapılmalıdır. Desteklenen bu birimler sayesinde sorunlara farklı açılardan yaklaşım geliştirilerek çözüm için alternatifler üretebilelim. Maalesef biz ülke olarak, zihniyet olarak bilimi çok fazla içimize sindirmiş ve onu yaşam biçimi haline getirmiş bir toplum değiliz. Bunu önemsememiz lazım. Bu genel bilim politikasıyla da ilgili. Sorunları çözerken bilimsel yöntemle değil, birisinin bir şey söylemesiyle, daha çok bir otoritenin bir şey söylemesine dayanarak çözüm yolları üretmeye çalışıyoruz ki; bu da sorunları çözmede yetersiz kalıyor.

-Erkeklerin birbirini örnek aldığını düşünüyor musunuz? Özellikle Ayşe Paşalı olayından sonra kadın cinayetlerini medyada daha çok görür olduk.

Canan Güllü: Erkekler birbirlerini mutlaka örnek alıyorlar. Medyanın cinayetin sonrasında bu adamın nasıl cezalandırılacağını anlatması lazım. Mesela Ayşe Paşalı cinayetine kaç yıl ceza verildiğini biliyor muyuz? Medyada bu adama kaç yıl ceza verildiğini görmedim. Dolayısıyla Ayşe Paşalı'yı 11 yerinden bıçaklayan adam ömür boyu hapis cezası almıştır diye tahmin ediyorum. Ama böyle bir ceza medyaya yansımadı. Bu yapılsa en azından katil olunca böyle oluyormuş denebilir. Cezanın işlendiği, bunun suç olduğu yansıtılmalı.
Bizde şiddet gören kadın şikayette bulununca; adam karakolda vurdum pişmanım diyor, evine gönderiyorlar barıştırıyor. Avrupa'da ise; özellikle İngiltere'de şiddet uygulayan erkeğe bir daha olduğu takdirde işinden çıkarma lüksünü ortaya kouyor. Karına şiddet uygularsan işinden çıkarırım diyorlar. Bu tür önlemler alınmalı. Yine Fransa'da bir kadın saat gece 12'de parkta yürürken tacize maruz kalıyor. Yakalanıp mahkemeye çıkarılan erkeğe sarkıntılıktan dolayı 2 yıl ceza veriliyor. Bizde ne oluyor kocandır, severde, döverde diye gönderiyoruz. Dolayısıyla yasanın öncesinde de önlemin alınması, yasaların iyi irdelenip iyi uygulanması, medyaya yansıması, kadın erkek eşitliğinin hayata geçirilmesi gibi bir çok başlığı yan yan getirebiliyoruz.

Gökhan Malkoç:
Yapılan bir eylem başka bir tarafından örnek alınabilir. Ama elimizde bununla ilgili net veriler yok. Veriler olmadan konuşmak doğru olmaz. Ama tabi ki oradaki eylem örnek alınabilir ve uygulanabilir. Bunların çoğu Ayşe Paşalı'dan itibaren medyaya yansıyan örnekler ama geçmişte de var olduğuna inanıyorum. Örneğin ben Van depreminden sonra Van'da dernek adına gönüllü olarak çalıştım orada kadınlar tarafından bana anlatılanlar inanılmazdı. Yine bir tatil nedeniyle Bodrum'da bir koy köyüne gittim; oradaki kadınların anlattıklarına tanık oldum. Yani ülkemizin Batı'sında, doğu'sunda, güney'inde, kuzey'de her yerde özellikle de kırsal kesime doğru gidildikçe ve eğitim düzeyi düştükçe; o klasik ve tutucu fikirlerin egemen olduğu ve kadının haklarını ve özgürlüklerini sınırlayan aile anlayışı çerçevesinde bir yapı gözlenmektedir. Erkek egemenliğindeki bu aile yapısı içinde erkek tarafından kaynaklanan şiddet uygulamaları da sıklıkla görülmektedir. Çünkü erkek egemen bu yapı içinde erkeğin söylediğinin her şey kanun, kural olmakta ve bu da erkeğin yaptıklarına temel hazırlamaktadır.

Erkeği öne çıkaran ve kadını geriye iten bu anlayış erkeğin bilişsel dünyasında da belli bir çerçevede ve dar bir bakış açısı meydana getirmektedir. Örneğin, geçen günlerde İstanbul'da bir taksiye bindim. Taksinin şoförü ile geçen konuşmamızın bir kısmında Şoför 'evlensem de daha düzgün bir hayatım olsa' dedi ve 'memlekete gidip köyden birini getirip evleneceğim dedi'. Bunun üzerine ben de 'neden' diye sordum. 'Bizim oradaki kadınlar erkeğin her dediğini yapar ve daha namusludur'dedi. Ayrıca 'kadının erkeğe sadık kalması ve itiraz etmemesi gerektiğini'söyledi. 'Eğer kadın bir yanlış yaparsa kafasını koparacaksın' dedi. İşte bugün izlediğimiz şiddetin temeli bu düşünce biçiminden kaynaklanmaktadır.

-Sizce sorun ekonomik mi yoksa namus anlayışının mı daha ön planda olduğunu düşünüyorsunuz?

Canan Güllü: Öncelikle toplumsal cinsiyet eşitliği kavramının anlaşılmamış olması. Belki bu adamlar için toplumsal cinseyet eşitliği kavramı algısı farklı.Onların anlayacağı bir dile dönersek; kadının bir birey olmasının anlaşılamamasından kaynaklanıyor. Boşandığı halde ya da boşanmaya kalktığı halde hala hükmün kendisinde olduğunu düşünüyor. Dolayısıyla kadına insan haklarıyla ilgili algının zayıf olmasından kaynaklanıyor. Erkek erkektir, kadın iki adım gerisindedir fikri daha da yaygınlaştı.

Aile ve kadına karşı şiddetin önlemesi tasarısında Mecliste toplumsal cinsiyet eşitliği eğitimleri tartışıldı ama yasaya konulmadı. Neden konulmadı. Çünkü belli bir medya o cümlenin farklı bir cinsel kimlik olduğu üzerinde çalıştı. Hala bu algıyla yaşayan bir oy tabanı, bir insanlar grubu var. Dolayısıyla ben siyaseten bir algının da yanlış yürütüldüğünü yürütülme noktasından da ileri gittiğini algılıyorum. Ki ardından gelen kürtaj yasası aklı selim olan herkesi sıkıntıya soktu. Hatalar üst üste geldi. Erkeklerin de nasılsa ben yapıyorum oluyor bitti gitti anlayışı. 16 yaşındaki çocuk tecavüz etmeyi nereden öğrenir. Bunları tartıştığınızda ortaya algının kadını birey olarak görmemesi çıkıyor. Alt nedenler de var ama bir de yasaların yokluğu var. Yasalar şiddeti önleyen bir tarzda değil.

Gökhan Malkoç:
Çok faktörlü olduğunu düşünüyorum. Ekonomik de olabilir, eğitim de olabilir veya içinde yaşanılan sosyal grupta egemen olan değerler ve tabular da olabilir. Yapılan çalışmalardaki verilere bakmak lazım. Örneğin, yıllar önce üniversite öğrencileriyle yapılan bir araştırmada erkeklerin eş seçiminde aradıkları en önemli ölçütün bakirelik, kadınların ise ekonomik güç olduğu bulunmuştur. Bu sonuçlar farklı gözle ele alınabilir ama ülkemizde evlilik öncesi erkek ve kadın tutumunu birazcık yansıtmaktadır. Elbette başka faktörlerinde eş seçiminde rol oynadığını söylemek gerekir. Ancak bu yapı şiddet uygulayan erkeğin sahip olduğu değer sistemi hakkında ufak da olsa bir bilgi sunmaktadır. Bu düşünce biçiminin karşısı bir durumda egemen erkek çözüm için cezalandırmayı ve bunun yöntemi olarak ta ilk olarak şiddete yönelmektedir.
Özel Röportaj Burcu Kandemir