Bu Filimleri Bir Yere Not Edin...

220 filmlik bir programda 'en iyileri' seçmek zor elbette. Ancak, yine de bir köşeye not almak için bazı filmlerden bahsetmek şart...

Bu Filimleri Bir Yere Not Edin...
Yılın en güzel zamanlarından biri hiç kuşkusuz. 15 gün boyunca filmlerin içine gömülüyoruz; bazen 'gerçek'ten uzaklaşarak bazen de gerçeğin kendisine başka başka gözlerle bakarak. İstanbul Film Festivali 31. yılında yine sinemaseverlere etkileyici bir program sundu, işte onlardan küçük bir seçki...

Oslo, 31 Ağustos
İlk filmi 'Tekrar 'ın (Reprise) ardından yolunu gözlediğimiz Joachim Trier, 'Oslo, 31 Ağustos ' (Oslo, August 31st) ile bir kez daha kendine hayran bırakmayı başarıyor. 34 yaşında umudunu yitirmiş bir karakterin varoluşçu bir hikayesi diye özetlenebilir 'Oslo, 31 Ağustos '. Uyuşturucu tedavisi gördüğü rehabilitasyon merkezinden iş görüşmesi için ayrılıp bir günlüğüne şehre gelen Anders, bu tek gün içinde tanıdıklarını görür, şehri gezer. Ancak, ne şehir ne de yakınları onun değildir, hayatı eskide kalmıştır artık. Ruh ortaklığı bakımından 'Oslo, 31 Ağustos 'u Spike Lee başyapıtı '25. Saat 'in (25th Hour) yanına rahatlıkla koyabiliriz. Başroldeki Anders Danielsen Lee 'nin kusursuz oyunculuğuyla gösterişsiz, etkileyici bir başyapıt.

Yargısız
Vincent Garenq 'in yönettiği 'Yargısız ' (Presume Coupable Guilty) Fransız tarihinin en büyük skandallarından birini konu alıyor. Fransa'nın kuzeyinde yaşayan icra memuru Alain Marecaux ile karısı, bir gece evlerinden alınır ve 12 kişiyle birlikte bir pedofili davasının sanıkları olarak tutuklanırlar. Masumdurlar ancak adalet başka türlü işler.

'Yargısız ' sistemin defolarını deşifre ederken 'adalet ' kelimesinin nasıl içinin boşaltıldığını göstermeyi de başarıyor. Yönetmen Garenq, öznel bir bakış açısı yakalamayı beceriyor ve bu gerçek hikaye üzerinden önemli sorular soruyor.

Tepenin Ardı
Ulusal Yarışmada En İyi Film seçilen 'Tepenin Ardı ', ayakları yere sağlam basan, güçlü bir film. Yönetmen Emin Alper, ilk filminde alt metinleriyle çok şey söyleyen hikayeyi son derece ustaca anlatıyor.

Bu Filimleri Bir Yere Not Edin...

Üç kuşak bir – erkek – ailenin bir günü üzerinden 'düşman yaratma ' meselesini masaya yatıran 'Tepenin Ardı 'nda, Faik, oğlu, torunları ve araziye bakan yardımcı yörük ailesiyle tepenin ardında çadır kuran Yörüklerin kavgası Türkiye 'ye dair çok şey söylüyor.

Babamın Sesi
Orhan Eskiköy ve Zeynel Doğan 'ın yönettiği 'Babamın Sesi'nde Maraş Katliamı 'ndan etkilenen Kürt-Alevi bir ailenin hikayesine tanık olurken gerçek ses kayıtlarıyla bir ülkenin tarihine bakıyoruz. Geçmişin izlerinin peşinden giden 'Babamın Sesi ', derdini ne eksik ne fazla, sade bir şekilde anlatıyor.

Uçuruma Doğru
Üç cinayetten hüküm giymiş Michael Perry ile kız arkadaşını ve onun iki çocuğunu bıçaklayarak öldüren Hank Skinner 'ın yaşam öykülerinin peşinden giden Werner Herzog, 'Uçuruma Doğru' ile (Into The Abyss) yine etkileyici bir filme imza atıyor. Herzog, ahlakçı anlayışı elinin tersiyle iterek zor bir işe kalkışıyor ve suçluların dünyasına, duygularının en derinine inmeyi başarıyor.

Bu Filimleri Bir Yere Not Edin...

Faust
Alexander Sokurov'un sinema dilinin ne kadar özgün olduğuna bu kez de 'Faust' ile tanık olduk. Sokurov, Hitler 'i anlattığı Molokh, Lenin 'i anlattığı Telec ve Japon İmparatoru Hirohito 'yu başkarakter yaptığı Solnzte filmlerindeki incelemeyi sürdürüyor ve gücü merkezine alan yeni hikayesinde ruhunu şeytana satan kahramanını izliyor. Film, izledikten sonra uzun bir süre peşinizi bırakmıyor ve meselesi üzerine kafa yormaktan kendinizi alıkoyamıyorsunuz.

Bakan
Pierre Schoeller'in yönettiği 'Bakan' (L' exercice de l' État) iktidar, güç, kriz arasındaki çıkmazları masaya yatırırken, politikanın derinliklerinde yatan 'kirli' katmanları da göstermeyi beceriyor.
Ulaştırma Bakanı'nın bir kazanın ardından olay yerine gitmesiyle başlayan hikaye son ana kadar derinleşerek büyüyor. 'Bakan', çok sayıda karakterine ve derin hikayesine rağmen seyir zevkinden de bir şey kaybetmiyor.

Bu Filimleri Bir Yere Not Edin...

Bir Dilek Tuttum
Hirokazu Kore-Eda'nın parçalanmış bir aileyi anlattığı 'Bir Dilek Tuttum'da, iki farklı şehirde yaşayan Koichi ve küçük kardeşini izliyoruz. Tek dileği ailesinin tekrar bir araya gelmesi olan kardeşlerin hikayesi çocuklar üzerinden hayata dair 'gerçek' şeyler söylüyor. Önceki filmlerinde de küçük, hüzünlü hikayeler anlatan Hirokazu Kore-Eda anlatısını çocukluk hayalleri üzerine kuruyor ve bunda çok da başarılı oluyor.

Alpler
Dört kişilik bir grup, randevu sistemiyle, ölen kişilerin yerine geçerek ölenin yakınlarına acıyı azaltma hizmeti verirler. Ancak, içlerinden biri kurallara uymaz ve görevini kendi hayatındaki boşlukları doldurmak için kullanır. 2011 'in en çok konuşulan filmlerinden Yorgos Lanthimos, 'Alpler ' (Alps) ile beklentileri boşa çıkarmıyor ve soğuk ve hazmı zor bir filme imza atıyor.

(Son olarak; programda kaçırdığımız birçok film var ama özellikle merakla beklediğim 'Kopma' (Tony Kaye), 'Michael' (Markus Schleinzer), 'İyi Niyetler' (Adrian Sitaru), 'Alacakaranlığın Portresi' (Angelina Nikonova) ve Nefes'i (Karl Markovics) göremediğimi belirtmeliyim.)