Kastamonu’nun Siyez Bulguru Dünyanın Nadir Tatları Arasında
Kastamonu’nun siyez bulguru, Slow Food (Fikir Sahibi Damaklar) Vakfı’nın dünya üzerinde tek bir bölgeye özgü gıda ürünlerinin korunması için başlattığı Presidium Projesi’ne dahil edildi.
Slow Food (Fikir Sahibi Damaklar) Vakfı’nın dünya üzerinde tek bir bölgeye özgü ve yok olmak üzere olan gıda ürünlerinin korunması için başlattığı Presidium Projesi’ne, Kastamonu’nun İhsangazi ilçesinde yetiştirilen siyez bulguru da dahil edildi.
Kastamonu Ticaret Borsası’nda düzenlenen basın toplantısıyla projenin amaçları ve yapılacak çalışmalar hakkında bilgi veren Slow Food Fikir Sahibi Damaklar Grubu Üyesi Ayşenur Arslanoğlu, dünyada Nuh’un tatları olarak da bilenen Presidium topluluğuna katılan siyez bulgurunun “Türkiye’nin ilk presidiumu” olduğunu söyledi.
“Türkiye’nin İlk Presidium’u Siyez Bulguru Projesi” kapsamında siyez bulgurunu koruma altına alarak ekili alanların genişletilmesini ve dünya pazarına tanıtılmasını amaçladıklarını belirten Arslanoğlu, “Presidium’un temel amacı, yerel ürünleri destekleyerek bölgedeki geleneksel tarımın, dolayısıyla biyolojik çeşitliliğin yaşatılmasına katkı vermek. Bir başka deyişle doğayla uyumlu tarım uygulamalarını desteklemek” dedi.
GDO’ların yaygınlaştığı günlerde Türkiye’nin atalık tohumlardan oluşan buğdayı incelemeye aldıklarını vurgulayan Arslanoğlu, “12 bin yıllık tarihini bizim de bir parçası olduğumuz topraklarda başlatmış. O küçücük başak tanesi bir miras ve onun tarihi, bizim tarihimiz. Zız’mış Hitit dilinde, bugün siyez olmuş. Kastamonu’daki yerli üreticinin, üretim biçiminin de tam olarak presidium kraterlerine uygunluğuyla beraber bakınca siyezi presidium olarak seçtik diyebiliriz” diye konuştu.
SİYEZİN BUĞDAYI ATASI OLMASI İLGİMİZİ ÇEKTİ
Bilinen en eski ve kültüre alınan ilk buğday türünün siyez (Tiriticum monococcum) olduğunu açıklayan Arslanoğlu, ürünün halen bugünlerde Kastamonu’da geleneksel yöntemlerle üretildiğini ifade ederek şunları kaydetti: “Sıkı kavuz yapısı itibarıyla hastalık ve zararlılara dayanıklı, kurak şartlarda ve fakir topraklarda rekabet gücü yüksek bir tür. Başaklarının boylarının birbirinden farklı olması, makineyle hasat edilmesine engel oluyor ve üreticisinin zanaatını koruyor. Tadında kestanemsi, mantarımsı bir tat ve özellikle çiğnerken ağızda bıraktığı buğday hissini ve buna ek olarak beraberinde gelen özgün lezzeti var. Slow Food üyesi şeflerimizden Şemsa Denizel ve Mehmet Gürs’ün menülerinde yer alması için çalışmalar sürüyor. Yörenin en sevdiği tarifi ise eğşili (ekşili) pilavı.”
SİYEZİN DEVAMLILIĞI VE ÜRETİMİ GARANTİ ALTINA ALINACAK
Siyez bulgurunun presidiumlar arasında yer alması için başvuruda bulunduklarını açıklayan Arslanoğlu, şöyle konuştu: “İtalya’daki Slow Food Biyoçeşitlilik Derneği’ne başvuruda bulunuluyor. Uzmanlar değerlendiriyor, bölgeye ziyaret yapılıyor, üreticiyle temas kuruluyor ve kriterlere uygunluğu neticesinde başvuru sonuçlanıyor. Slow Food hareketinin önemli isimlerinden Piero Sardo’nun Türkiye ziyaretinde paylaştık başvurumuzu. Ekip oluşturup bölgedeki üreticilerle görüştük. Presidium olarak onaylanan bir ürün Slow Food’un tasarladığı paket ve etiketle dünya pazarına çıkabiliyor. En önemli avantajı presidium üreticilerinin bir araya gelerek bu tohuma, bu zanaata, biyoçeşitliliğe ait bir ortak bir çalışma yürütmesi. Sahip olunan değeri korumayı ve devam ettirmeyi vadeden bir söz veriliyor. Siyez buğdayı için bilimsel verilerin değerlendirileceği son bir aşama kaldı. Türkiye’nin ilk presidiumu olarak siyeze, insanın doğayla kurduğu ilişkide bu bin yıllık tarihe saygı duruşu yapacağız.”
“SİYEZ, DÜNYA PAZARINDA YERİNİ ALACAK”
Siyez bulgurunun presidium olarak onaylanması sonrası bir etiket oluşturulacağına dikkat çeken Arslanoğlu, dünyaca ünlü çok sayıda üretici ve tüketicinin yer aldığı bir topluluk tarafından bilineceğini kaydederek, “Dünyadaki çok sayıda gıda sektörünün öncüsünün de katıldığı Terre Merra Fuarı’nda (Toprak Ana) stantlarda yerini alacak. Burada siyez bulgurunu ve özelliklerini bütün dünya öğrenecek” dedi.
“SİYEZ ÜRETİCİSİNE TÜKETİCİYİ BİZ BULACAĞIZ”
Bunların yanı sıra siyez bulgurunun üretimdeki devamlılığının sağlanacağını söyleyen Arslanoğlu, “Bu sayede paketleme ve ambalajlama çalışmaları yürütülecek. Üretimden pazarlamaya kadar çeşitli firmalarla protokoller imzalanacak. Bu protokoller çerçevesinde üreticinin yaptığı üretim, alıcı tarafından garanti altına alınacak. Yani üretici, ürettiği siyez bulguruna pazar arayışı içersine girmeyecek” dedi.
“GELENEKSEL HALDE ÜRETİLEN SİYEZ’İN ÜRÜTİMİ AYNEN DEVAM EDECEK”
Bu topraklara özgü ve eski usullere geleneklere göre yetiştirilen siyez bulgurunun kendilerini çok etkilediğini vurgulayan Arslanoğlu, “Buğdayın atası olan siyez, buradaki çiftçiler tarafından halen aynı yöntemlerle ve aynı şartlar altında devam ettiriliyor. Biz bunu hiç değiştirmeden aynı şartlar ve yöntemlerin kullanılarak üretimin yapılabilmesini sağlayacağız. Bunun yanında üretilen siyezi dünya piyasasına sunarak tanıtımını gerçekleştireceğiz. Aynı zamanda dünyada önemli firmaları üreticiyle bir araya getirerek, ticaretin geliştirilmesini güvence altına alacağız. Yani biz yerel üreticiyle dünya çapındaki hem üretici hem de tüketicileri bir araya getirecek çatı oluşturuyoruz” açıklamasını yaptı.
“ŞU ANKİ ÜRETİM YETMEYECEK”
Yapılan çalışmaları değerlendiren Gıda Tarım ve Hayvancılık İl Müdürü İhsan Emiralioğlu, Kastamonu’da siyez bulgurunun 14 bin dekarlık bir alanda dikildiğine işaret ederek, “Yaklaşık olarak buradan 300 kilo civarında bir ürün elde ediliyor. Şuanda pazarda siyez bulguru kilosu 4 TL’den alıcı buluyor. Siyez, genetiği bozulmadan geçmişten günümüze gelen nadir ürünlerden birisi oluyor. Arkadaşları da siyez bulguruna değer verdikleri için teşekkür etmek istiyorum” dedi.
“PROJEYE MUTLAKA SAHİP ÇIKMALIYIZ”
Türkiye’nin hatta dünyanın çok değerli bir ürünü olan siyez bulgurunun Kastamonu’da bulunduğuna dikkat çeken Emiralioğlu, “Dünya çapında bir örgütü bulunan ve bir ağa sahip vakıf tarafından tanıtımının üstlenilmesi, bizler için çok önemli bir gelişmedir. Bu proje sayesinde siyez bulguru dünyaca üne sahip olacak. Bu yüzden şu anki üretim artık yetmeyecek. İstanbul’da belli mutfaklarda kullanım için çalışma zaten başlamış ve bazı mutfaklara da girmiş. Eğer biz burada üretici olarak projeye sahip çıkarsak kazançlı çıkarız” diye konuştu.
“TEMBELLİĞİMİZİN BİZE İLK DEFA BİR DÖNÜŞÜ OLACAK”
Farklı bir konuya da değinen Emiralioğlu, siyez bulgurunun günümüzde makineleşmemesini Kastamonuluların tembelliğine bağlayarak şunları kaydetti: “Kastamonu’da tembelliğimiz gereği siyez bulgurunu makineye sokmadık. Halen geleneksel yöntemlerle üretiyoruz. Bu yüzden bu bize ilk defa bir dönüşü olacak. Çok değerli bir ürün haline geldi. Bunu bütün bölge olarak çok iyi değerlendirmeliyiz.” Slow Food Fikir Sahibi Damaklar Grubu Üyesi Ayşenur Arslanoğlu, Biriçim Özhuy ve Burcu Gezeroğlu’ndan ekip, Kastamonu’daki incelemelerini tamamlayarak bugün İstanbul’a döndü .
Kaynak: İHA
Kastamonu Ticaret Borsası’nda düzenlenen basın toplantısıyla projenin amaçları ve yapılacak çalışmalar hakkında bilgi veren Slow Food Fikir Sahibi Damaklar Grubu Üyesi Ayşenur Arslanoğlu, dünyada Nuh’un tatları olarak da bilenen Presidium topluluğuna katılan siyez bulgurunun “Türkiye’nin ilk presidiumu” olduğunu söyledi.
“Türkiye’nin İlk Presidium’u Siyez Bulguru Projesi” kapsamında siyez bulgurunu koruma altına alarak ekili alanların genişletilmesini ve dünya pazarına tanıtılmasını amaçladıklarını belirten Arslanoğlu, “Presidium’un temel amacı, yerel ürünleri destekleyerek bölgedeki geleneksel tarımın, dolayısıyla biyolojik çeşitliliğin yaşatılmasına katkı vermek. Bir başka deyişle doğayla uyumlu tarım uygulamalarını desteklemek” dedi.
GDO’ların yaygınlaştığı günlerde Türkiye’nin atalık tohumlardan oluşan buğdayı incelemeye aldıklarını vurgulayan Arslanoğlu, “12 bin yıllık tarihini bizim de bir parçası olduğumuz topraklarda başlatmış. O küçücük başak tanesi bir miras ve onun tarihi, bizim tarihimiz. Zız’mış Hitit dilinde, bugün siyez olmuş. Kastamonu’daki yerli üreticinin, üretim biçiminin de tam olarak presidium kraterlerine uygunluğuyla beraber bakınca siyezi presidium olarak seçtik diyebiliriz” diye konuştu.
SİYEZİN BUĞDAYI ATASI OLMASI İLGİMİZİ ÇEKTİ
Bilinen en eski ve kültüre alınan ilk buğday türünün siyez (Tiriticum monococcum) olduğunu açıklayan Arslanoğlu, ürünün halen bugünlerde Kastamonu’da geleneksel yöntemlerle üretildiğini ifade ederek şunları kaydetti: “Sıkı kavuz yapısı itibarıyla hastalık ve zararlılara dayanıklı, kurak şartlarda ve fakir topraklarda rekabet gücü yüksek bir tür. Başaklarının boylarının birbirinden farklı olması, makineyle hasat edilmesine engel oluyor ve üreticisinin zanaatını koruyor. Tadında kestanemsi, mantarımsı bir tat ve özellikle çiğnerken ağızda bıraktığı buğday hissini ve buna ek olarak beraberinde gelen özgün lezzeti var. Slow Food üyesi şeflerimizden Şemsa Denizel ve Mehmet Gürs’ün menülerinde yer alması için çalışmalar sürüyor. Yörenin en sevdiği tarifi ise eğşili (ekşili) pilavı.”
SİYEZİN DEVAMLILIĞI VE ÜRETİMİ GARANTİ ALTINA ALINACAK
Siyez bulgurunun presidiumlar arasında yer alması için başvuruda bulunduklarını açıklayan Arslanoğlu, şöyle konuştu: “İtalya’daki Slow Food Biyoçeşitlilik Derneği’ne başvuruda bulunuluyor. Uzmanlar değerlendiriyor, bölgeye ziyaret yapılıyor, üreticiyle temas kuruluyor ve kriterlere uygunluğu neticesinde başvuru sonuçlanıyor. Slow Food hareketinin önemli isimlerinden Piero Sardo’nun Türkiye ziyaretinde paylaştık başvurumuzu. Ekip oluşturup bölgedeki üreticilerle görüştük. Presidium olarak onaylanan bir ürün Slow Food’un tasarladığı paket ve etiketle dünya pazarına çıkabiliyor. En önemli avantajı presidium üreticilerinin bir araya gelerek bu tohuma, bu zanaata, biyoçeşitliliğe ait bir ortak bir çalışma yürütmesi. Sahip olunan değeri korumayı ve devam ettirmeyi vadeden bir söz veriliyor. Siyez buğdayı için bilimsel verilerin değerlendirileceği son bir aşama kaldı. Türkiye’nin ilk presidiumu olarak siyeze, insanın doğayla kurduğu ilişkide bu bin yıllık tarihe saygı duruşu yapacağız.”
“SİYEZ, DÜNYA PAZARINDA YERİNİ ALACAK”
Siyez bulgurunun presidium olarak onaylanması sonrası bir etiket oluşturulacağına dikkat çeken Arslanoğlu, dünyaca ünlü çok sayıda üretici ve tüketicinin yer aldığı bir topluluk tarafından bilineceğini kaydederek, “Dünyadaki çok sayıda gıda sektörünün öncüsünün de katıldığı Terre Merra Fuarı’nda (Toprak Ana) stantlarda yerini alacak. Burada siyez bulgurunu ve özelliklerini bütün dünya öğrenecek” dedi.
“SİYEZ ÜRETİCİSİNE TÜKETİCİYİ BİZ BULACAĞIZ”
Bunların yanı sıra siyez bulgurunun üretimdeki devamlılığının sağlanacağını söyleyen Arslanoğlu, “Bu sayede paketleme ve ambalajlama çalışmaları yürütülecek. Üretimden pazarlamaya kadar çeşitli firmalarla protokoller imzalanacak. Bu protokoller çerçevesinde üreticinin yaptığı üretim, alıcı tarafından garanti altına alınacak. Yani üretici, ürettiği siyez bulguruna pazar arayışı içersine girmeyecek” dedi.
“GELENEKSEL HALDE ÜRETİLEN SİYEZ’İN ÜRÜTİMİ AYNEN DEVAM EDECEK”
Bu topraklara özgü ve eski usullere geleneklere göre yetiştirilen siyez bulgurunun kendilerini çok etkilediğini vurgulayan Arslanoğlu, “Buğdayın atası olan siyez, buradaki çiftçiler tarafından halen aynı yöntemlerle ve aynı şartlar altında devam ettiriliyor. Biz bunu hiç değiştirmeden aynı şartlar ve yöntemlerin kullanılarak üretimin yapılabilmesini sağlayacağız. Bunun yanında üretilen siyezi dünya piyasasına sunarak tanıtımını gerçekleştireceğiz. Aynı zamanda dünyada önemli firmaları üreticiyle bir araya getirerek, ticaretin geliştirilmesini güvence altına alacağız. Yani biz yerel üreticiyle dünya çapındaki hem üretici hem de tüketicileri bir araya getirecek çatı oluşturuyoruz” açıklamasını yaptı.
“ŞU ANKİ ÜRETİM YETMEYECEK”
Yapılan çalışmaları değerlendiren Gıda Tarım ve Hayvancılık İl Müdürü İhsan Emiralioğlu, Kastamonu’da siyez bulgurunun 14 bin dekarlık bir alanda dikildiğine işaret ederek, “Yaklaşık olarak buradan 300 kilo civarında bir ürün elde ediliyor. Şuanda pazarda siyez bulguru kilosu 4 TL’den alıcı buluyor. Siyez, genetiği bozulmadan geçmişten günümüze gelen nadir ürünlerden birisi oluyor. Arkadaşları da siyez bulguruna değer verdikleri için teşekkür etmek istiyorum” dedi.
“PROJEYE MUTLAKA SAHİP ÇIKMALIYIZ”
Türkiye’nin hatta dünyanın çok değerli bir ürünü olan siyez bulgurunun Kastamonu’da bulunduğuna dikkat çeken Emiralioğlu, “Dünya çapında bir örgütü bulunan ve bir ağa sahip vakıf tarafından tanıtımının üstlenilmesi, bizler için çok önemli bir gelişmedir. Bu proje sayesinde siyez bulguru dünyaca üne sahip olacak. Bu yüzden şu anki üretim artık yetmeyecek. İstanbul’da belli mutfaklarda kullanım için çalışma zaten başlamış ve bazı mutfaklara da girmiş. Eğer biz burada üretici olarak projeye sahip çıkarsak kazançlı çıkarız” diye konuştu.
“TEMBELLİĞİMİZİN BİZE İLK DEFA BİR DÖNÜŞÜ OLACAK”
Farklı bir konuya da değinen Emiralioğlu, siyez bulgurunun günümüzde makineleşmemesini Kastamonuluların tembelliğine bağlayarak şunları kaydetti: “Kastamonu’da tembelliğimiz gereği siyez bulgurunu makineye sokmadık. Halen geleneksel yöntemlerle üretiyoruz. Bu yüzden bu bize ilk defa bir dönüşü olacak. Çok değerli bir ürün haline geldi. Bunu bütün bölge olarak çok iyi değerlendirmeliyiz.” Slow Food Fikir Sahibi Damaklar Grubu Üyesi Ayşenur Arslanoğlu, Biriçim Özhuy ve Burcu Gezeroğlu’ndan ekip, Kastamonu’daki incelemelerini tamamlayarak bugün İstanbul’a döndü .