'KCK Despotik Bir Vesayet Sistemidir, Kesinlikle Son Verilmeli'
Kürt-yazar Murat Ciwan, KCK'nın Baas sistemine benzeyen despotik bir vesayet sistemi olduğunu belirtti.
Ciwan, 'Ne Türkiye şartlarına ve onun demokratik gelişme aşamasına ne de Kürt halkının talep ve özlemlerine denk düşüyor. KCK sistemine kesinlikle son verilmelidir. ' dedi. PKK'nın artık kendi karanlık yönleriyle yüzleşmeye cesaret etmesi gerektiğini vurgulayan Ciwan, Ergenekon davasındaki ilerlemelerin ise aynı zamanda Kürtler için büyük bir rahatlama getirdiğini ifade etti.
Halen İsveç'te yaşayan gazeteci-yazar Ciwan, Cihan Haber Ajansı muhabirinin sorularını cevapladı. Terör örgütünün infazlarını değerlendiren Ciwan, PKK'nın hem kendi içinde ve dışında, hem de sivil halka karşı belli dönemlerde şiddete başvurduğunu söyledi. Diyarbakırlı Ciwan, buna iki neden gösterdi: 'Birincisi, örgütün şiddeti mutlaklaştıran, yalnız Kürt halkını ezen, onu zorla ya da asimilasyonla, yok etmeyi hedefleyen ve her türlü haklarını gasp eden, baskı rejiminin silahlı varlığına değil, kendi egemen ideoloji ve politikalarına karşı örgüt içi ve dışı oluşumlara karşı da bastırma, şiddet ve terörü benimseyen, despotik otoriter kaba jakoben bir örgüt yapısına sahip olmasıdır. Jakobenliğin sağındaki faşist militarist ya da solundaki Stalinist örgütler, ya da bize daha yakın ve somut görünen Kemalist, Nasırist ve Baasist örgütler gibi. İkinci neden de 12 Eylül öncesinde; PKK'nın kuruluşuna kadar giden dönemde devletin derin olan ve olmayan yapılarının, NATO ve başka uluslarası güçlerin bu tür despotik şiddet sarmalındaki örgütleri kendilerine düşman güç ve gelişmelere karşı yönlendirme çabalarının doğurduğu sonuçlardır. '
'PKK KENDİ KARANLIK YÖNLERİYLE YÜZLEŞMEYE CESARET ETMELİDİR '
'PKK infazlarını dile getirirken evladını, kardeşini, çocuğunu, evini, barkını, toprağını yaşanan süreçte vermiş milyonlarca insanın bugüne getirdiği bir Kürt sorunu olduğunu unutmamak ve meselenin PKK infazlarını teşhir ederek bitirilebileceği yanılgısına düşmemek gerekir. ' diyen Ciwan, infazları da artık devletin ve örgütün ortak günahlarıyla toplumda açılan derin yaraların, travmaların iyileştirilmesi açısından, Kürt sorununun bir parçası olarak görmek gerektiğini ifade etti. İnfazlarda hayatlarını yitirenler ve onların yakınları açısından da adaletin yerine gelmesi, gönül ve ruhların teskin edilmesi gerektiğini vurgulayan Ciwan, 'PKK / KCK de artık kendi karanlık yönleriyle yüzleşmeye cesaret etmelidirler. Bunu yapmadan, şeffaflaşmadan, hesap verir konuma gelmeden Kürt sorunu bitmiş olmayacak. ' diye konuştu.
İnfazların bugüne kadar sorgulanmamış olmasını derin devletin kendi rolünü gizleme çabasından, PKK'nın şeffaflaşma ve demokratikleşme isteksizliğinden, belki de devletin ve örgütün Kürt sorununun gerçek nedenlerini ortadan kaldıracak biçimde çözme isteksizliğinden kaynaklandığını belirten Ciwan, infazların şu anda gündeme geliş biçiminin bir çözüm iradesinden ziyade, kendini aklama, karşı tarafı karalamada kullanılabilecek ne varsa onu kullanma mantığının sonucu olabileceğini savundu. Ciwan, şöyle devam etti: 'Medyanın, devletin istihbarat örgütlerinin ve yargının elinde çok daha fazla bilgi ve belge var. Onlar kendi ellerindeki kaynaklarla samimi, gerçekçi ve güven verici bir biçimde meselenin üzerine gitmeliler ki hem yanlış algılar ortadan kalksın, hem de çok daha güçlü belge ve bilgilerle bütün odakların işledikleri cinayetler ortaya çıksın. PKK, Hizbullah, JİTEM, derin ve sığ devlet, kim ne yapmışsa hesap versin. Böyle yapılmasa, bir tehlike daha var. Yarın 'Güçlü ve Burkay'ın verdikleri bilgiler belgesiz iddialardı' denerek davalar kapatılabilir de. '
'EL BİRLİĞİYLE SUSKUNLUĞA GİDİLDİ '
Devletin içli dışlı ilişkileriyle kontrol ettiğini hesapladığı örgütten yararlanma politikası, onun dışındaki Kürtlerin görüşlerinin duyulmaması için gösterilen azami çaba ve BDP'nin vesayet altında kendisine izin verildiği kadar siyaset yapmasının bu meseleye sessiz kalınmasına yol açtığını dile getiren Ciwan, şeffaflaşma ve çoğulculaşmayı devletin engellediğini ve bunun Öcalan ile PKK'nın de hesabına geldiğini kaydetti.
'BDP ne emrediyorsa onu yaptı. Sanki el birliğiyle bir suskunluğa gidildi. ' diyen Ciwan, 'Devlet şeffaflaşarak, demokratikleşerek, bağımsız ve tarafsız bir yargıya dayanan adil bir hukuk sistemine kavuşarak JİTEM, faili meçhuller konusunda olduğu gibi bu konuda da gerekli maddi, yasal ve insani kaynaklarla araştırma, sorgulama ve gerçekleri aydınlatma yoluna gidebilir. Aktörlerin cinayetleri arasında bir fark yaratmadan meseleye sahip çıkılmalı, destek kampanyaları açılmalı, belge ve bilgiler toplanarak kamuoyuna ve yargıya sunulmalıdır. Meclis Komisyonu'nun araştırma yapması ve savcının dava açması olumlu adımlardır. Ancak daha uzman ve yetkin kurum ve araçlarla araştırma ve bilgi edinme merkezleri kurulmalı, mesele kurban ve yakınlarıyla birlikte güven veren daha ciddi ve sağlıklı bir boyuta taşınmalıdır. ' şeklinde konuştu.
'BDP BAŞINI KUMA GÖMEREK SUSKUN KALAMAZ '
PKK/BDP'nin de sorun karşısında başını kuma gömerek suskun kalamayacağının altını çizen Ciwan, şunları söyledi: 'Özellikle infazlar konusunda çok büyük günahları olan olaylara muhataptırlar. Gerçeklerin ortaya çıkması herkesten önce BDPlilerin isteği olmalıdır. PKK infazları, MİT-PKK ya da derin devlet - Ergenekon - KCK ilişkileri, bu ilişkilerin neticesinde yapıldığı iddia edilen korkunç eylemler, işlenen cinayetler, yalnız devletin değil Kürt hareketinin de kirlendiğini ortaya koyuyor. Bu kirden temizlenmeden, şeffaflaşıp karanlık ilişkilerden, vesayetçi sistemden, silahlara boyun eğen ve eğdiren siyasetlerden arınmadan Kürt hareketi, özellikle BDP saygın bir yere gelemez. Günümüzde artık hiçbir şey örtbas edilemiyor. Bir süre sonra toz duman dağıldığında bu tür karanlık kirli ilişkiler BDPlileri çok fena vuracak. Bu nedenle, eğer devlete işlenen suçlar konusunda adım attırmak, toplumun gözünde saygın olmaya devam etmek istiyorlarsa BDP/KCK/DTK'lıların da samimi olarak ortaya çıkıp ne gerekiyorsa onu yapmaları tek çaredir. Tersi durum kirlenmeyi büsbütün arttıracak. '
Diyarbakır Milletvekili Şerafettin Elçi'nin infazlara ilişkin açıklamalarını da değerlendiren Ciwan, açıklamaları büyük bir talihsizlik olarak gördüğünü ifade etti. Elçi'nin bu iddiaların doğru olmadığını bilecek kadar belge ve bilgiye sahip olduğuna dikkat çeken Ciwan, 'Bizzat kendisi ve partili arkadaşları Stockholm'de PKK taraftarlarının saldırılarına uğradılar, ölümden zor kurtuldular. İster JİTEM, Ergenekon ya da derin devlet, isterse PKK ya da Hizbullah işlesin; cinayete kurban giden, yaşamını yitiren her insanın hesabının sorulması, koşullar ve başkalarının hesapları ne olursa olsun her insanım diyenin boynunun borcudur. ' dedi.
'FAİLİ MEÇHULLERİN AÇIKLIĞA KAVUŞMASI TÜRKİYE TOPLUMUNU REHABİLİTE EDER '
BDP'nin kendi örgütsel amaçlarına doğrudan hizmet etmeyen hiçbir duruma yeterince konsantre olmak istemediklerini dile getiren Ciwan, bunun çok bencilce bir şey olduğunu belirterek, faili meçhullerin açıklığa kavuşturulmasının Türkiye toplumunu da rehabilite edeceğini, rahata kavuşturacağını vurguladı.
MİT krizine ilişkin ise Ciwan, o dosyalardaki sorulara doğruysa hem PKK/KCK/BDPlilerin hem de devletin hesap vermesi gerektiğini savundu. Ciwan, 'Devlet gizli örgütlerin içine sızar, en üst kademeye kadar gelmek için de çaba gösterir, ama kesinlikle bir hukuk devletinde bunu suç işleyerek, hele hele insan hayatına kastederek, molotof kokteyli atıp insanların dükkanlarını, arabalarını, hatta canlarını yakarak yapamaz. MİT elemanları üst makamlara gelir ama örgüte asker, polis ve sivil öldürtme kararı verdirtemez, örgüt veriyorsa buna seyirci kalamaz. Hiçbir demokratik devlette bu kabul edilemez. Devletin gizli işler yapması başka bir şeydir, kanunsuz işler yapması başka. Gizli olarak yapılacak işlerin de kanunlara dayanmaları ve meşru şeffaf denetime muhatap olmaları gerekir. ' diye konuştu.
'AÇILIM ZİHİNSEL DEĞİŞİME YOL AÇTI '
Kürt açılımının hem Türkiye'de çok büyük zihinsel değişime yol açtığını hem de fiili olarak bazı kazanımlar getirdiğini anlatan Ciwan, TRT 6, üniversitelerde Kürdoloji bölümleri, Kürtçe yayın serbestliği, tv radyo kanalları ve diğer yayınlar konusundaki değişiklik ve kazanımların büyük öneme sahip olduğunu vurguladı. Bunların yadsınamayacağını ve onların ileride bazı adımların atılmasını daha çok kolaylaştıracağını ifade eden Ciwan, açılımda yapılan en büyük hatanın ise durmak ve salt güvenlik ağırlıklı bir çizgiye kaymak olduğunu belirtti. Son bir yıldır hemen hemen somut hiçbir reform adımı atılmadığını dile getiren Ciwan, bu yıl Anayasa yapılmazsa reformların en az 5-10 yıl daha erteleneceğini ileri sürdü.
PKK/KCK sisteminin de büyük reformlara ihtiyacı olduğunu anlatan Ciwan, şöyle devam etti: 'Bağımsız, şeffaf ve vesayetten kurtulmuş bir hareket olmadıkça, silahlı vesayeti kaldırmadıkça ve demokratik kitlesel meşru bir hareket olarak aktif bir partnere dönüşmedikçe çözüm için sağlıklı kararlar üretemez. BDP seçmenlerin temsilcisi olduğu için Kürt hareketinde öncü ve belirleyici rol almak zorundadır. Diğer yapıların onun emri altına girmesi lazım. Aslında açılımda KCK bile hiç olmazsa yaptığı bazı ateşkeslerle BDP'den daha olumlu bir rol oynadı. BDP açılımı hemen hemen hiç desteklemedi. Hele hele anayasa değişikliği ve referandum gibi olaylarda Kürt halkının ve kendisinin çıkarlarına ters düşecek tavırlar içine girdi. Kürt hareketinin mümkün olan en kısa sürede kendi vesayetçi sistemini, derin ilişkilerini ve silahı tasfiye etmesi lazım. Şiddete kesin son verilmeli, en kısa sürede silahsızlanma sağlanmalıdır. KCK, Baas sistemine benzeyen despotik bir vesayet sistemidir, ne Türkiye şartlarına, onun demokratik gelişme aşamasına, ne de Kürt halkının talep ve özlemlerine denk düşüyor. KCK sistemine kesinlikle son verilmeli, çoğulcu demokratik ve şeffaf bir yapıya dönüşülmelidir. '
'ERGENEKON TARİHİN EN ÖNEMLİ DAVALARINDAN BİRİ '
Ergenekon soruşturmasının Türkiye tarihinin en önemli davalarından biri olduğuna dikkat çeken Ciwan, hem zihinsel hem de politik ve hukuksal olarak demokrasinin önünü açtığını söyledi. 'Demokrasi mücadelesinin üzerinde tahkim olacağı sağlam bir temel oluşturmuştur. Bu anlamda Kürt sorununun demokratik yollardan çözümünün en büyük engellerinden birine darbe vurmuştur. ' diyen Ciwan, Ergenekon'un derin devletin ve vesayetçi rejimin toplumun tüm katmanlarını, bütün örgütleri kontrol altına alma, onları manipule etme siyasetinin Kürt örgütlerine ve PKK'ya da yöneldiğini kaydetti.
Ergenekon'un yıllarca Kürt meselesini terörize ederek, ağırlaştırarak kendi varlığını kamuoyunda meşrulaştırmaya çalıştığının da bilindiğini anlatan Ciwan, 'Kürt sorununun çözümlenmemesi Ergenekon'un varlığını sürdürmesine kan vermiştir. 90'lı yıllardaki faili meçhuller, çatışmalar, suikastlar, 2004'te çatışmaların yeniden başlaması hep bu durumla ilişkilendirilmiştir. BDP/DTK çevresindeki Kürt hareketi, onun parlamentodaki grubu ne yazık ki ne açılıma, ne de Ergenekon davalarına gerekli desteği vermiştir. Hatta bazen şaşırtıcı biçimde Ergenekon'a arka çıkan CHP ile aynı konuma düşmüş, Kürt sorununun çözüm yolunun açılmasında Ak Parti hükumetiyle diyalog sürdüreceğine CHP'nin daha gerisindeki bir konumdan çözüm ve iyileştirme adımlarına karşı çıkmıştır. BDP/DTK dışındaki Kürt hareketi, içerde ve dışardaki Kürt aydınları Ergenekon davalarına, açılıma, anayasa referandum sürecine destek verdikleri halde hem güçsüz oldukları, hem Türk medyasının ilgi alanına girmedikleri için sesleri duyulmamış, yok sayılmışlardır. ' şeklinde konuştu.
'ERGENEKON DAVASINDAKİ İLERLEMELER KÜRTLER İÇİN BÜYÜK BİR RAHATLAMA GETİRMİŞTİR '
AK Parti'nin eski inkarcı yok sayıcı sistemin çatırdamasında, Kürtlerin varlığının Türkler arasında kabul görmesinde, hatta Kürtlerin hak arama mücadelesinin meşru sayılmasında büyük katkıları olduğunun altını çizen Ciwan, şunları söyledi: 'Korkular yıkıldı, zihinler açıldı, insanlar Kürtlerin istemlerine kulak verir oldular. Ayrıca dil ve kültür üzerindeki yasakların kalkması, geçmişteki devlet engelleme ve baskılarının bertaraf edilmesi, Kürtçe alanında kimi hakların fiiliyatta da olsa verilmesi küçümsenemez. Vesayete vurulan darbe ve yargı alanındaki kazanımlar, Ergenekon davasındaki ilerlemeler aynı zamanda Kürtler için büyük bir rahatlama getirmiştir. '
Kürt sorununun çözümü konusunda atılacak en acil adımların başında vatandaşlık tanımını da içeren demokratik bir anayasanın yapılması ve çatışmalara son verilmesi olduğunu dile getiren Ciwan, orta vadede Kürtçe eğitime geçecek ortamın oluşturulması gerektiğini ifade etti. Ciwan, uzun vadede ise Kürtlere Türkiye Cumhuriyeti sınırları içinde kendi kendilerini yönetecek idari ve siyasi statülerin tanınması gerektiğini savundu.
1990'lı yıllara göre Türkiye'nin bugün çok çok farklı bir yerde olduğuna dikkat çeken Ciwan, vatandaşların birbirlerini vahşi canavarlar olarak görmediğini belirterek, 'Herhangi bir tehdit altında olmadan bütün sorunlar açıkça konuşulabiliyor, tartışılabiliyor. Birbirimizi dinlemeye tahammülümüz oluştu. Tabi açılımla ve vesayetçiliğe karşı askeri alanda, bürokraside ve yargıda verilen mücadelelerle demokrasi yolunda önemli adımlar da atıldı. Vesayet rejimi kesinlikle yok olmadı, geri dönülemez biçimde kovulmadı, tekrar dönme tehlikesi var, ama önemli oranda geriletildi. Artık kolay kolay darbeler yapılamayacak. Bunu aklına getirmenin bile korku vesilesi olacağı düzeylere geldik. ' dedi.
Kürt sorununu çözen bir Türkiye'nin bütün Kürtlerin cazibe merkezi haline geleceğine dikkat çeken Ciwan, Türkiye'nin yalnız bölgenin değil, dünyanın önde gelen devleti olabileceğini ifade etti.
Halen İsveç'te yaşayan gazeteci-yazar Ciwan, Cihan Haber Ajansı muhabirinin sorularını cevapladı. Terör örgütünün infazlarını değerlendiren Ciwan, PKK'nın hem kendi içinde ve dışında, hem de sivil halka karşı belli dönemlerde şiddete başvurduğunu söyledi. Diyarbakırlı Ciwan, buna iki neden gösterdi: 'Birincisi, örgütün şiddeti mutlaklaştıran, yalnız Kürt halkını ezen, onu zorla ya da asimilasyonla, yok etmeyi hedefleyen ve her türlü haklarını gasp eden, baskı rejiminin silahlı varlığına değil, kendi egemen ideoloji ve politikalarına karşı örgüt içi ve dışı oluşumlara karşı da bastırma, şiddet ve terörü benimseyen, despotik otoriter kaba jakoben bir örgüt yapısına sahip olmasıdır. Jakobenliğin sağındaki faşist militarist ya da solundaki Stalinist örgütler, ya da bize daha yakın ve somut görünen Kemalist, Nasırist ve Baasist örgütler gibi. İkinci neden de 12 Eylül öncesinde; PKK'nın kuruluşuna kadar giden dönemde devletin derin olan ve olmayan yapılarının, NATO ve başka uluslarası güçlerin bu tür despotik şiddet sarmalındaki örgütleri kendilerine düşman güç ve gelişmelere karşı yönlendirme çabalarının doğurduğu sonuçlardır. '
'PKK KENDİ KARANLIK YÖNLERİYLE YÜZLEŞMEYE CESARET ETMELİDİR '
'PKK infazlarını dile getirirken evladını, kardeşini, çocuğunu, evini, barkını, toprağını yaşanan süreçte vermiş milyonlarca insanın bugüne getirdiği bir Kürt sorunu olduğunu unutmamak ve meselenin PKK infazlarını teşhir ederek bitirilebileceği yanılgısına düşmemek gerekir. ' diyen Ciwan, infazları da artık devletin ve örgütün ortak günahlarıyla toplumda açılan derin yaraların, travmaların iyileştirilmesi açısından, Kürt sorununun bir parçası olarak görmek gerektiğini ifade etti. İnfazlarda hayatlarını yitirenler ve onların yakınları açısından da adaletin yerine gelmesi, gönül ve ruhların teskin edilmesi gerektiğini vurgulayan Ciwan, 'PKK / KCK de artık kendi karanlık yönleriyle yüzleşmeye cesaret etmelidirler. Bunu yapmadan, şeffaflaşmadan, hesap verir konuma gelmeden Kürt sorunu bitmiş olmayacak. ' diye konuştu.
İnfazların bugüne kadar sorgulanmamış olmasını derin devletin kendi rolünü gizleme çabasından, PKK'nın şeffaflaşma ve demokratikleşme isteksizliğinden, belki de devletin ve örgütün Kürt sorununun gerçek nedenlerini ortadan kaldıracak biçimde çözme isteksizliğinden kaynaklandığını belirten Ciwan, infazların şu anda gündeme geliş biçiminin bir çözüm iradesinden ziyade, kendini aklama, karşı tarafı karalamada kullanılabilecek ne varsa onu kullanma mantığının sonucu olabileceğini savundu. Ciwan, şöyle devam etti: 'Medyanın, devletin istihbarat örgütlerinin ve yargının elinde çok daha fazla bilgi ve belge var. Onlar kendi ellerindeki kaynaklarla samimi, gerçekçi ve güven verici bir biçimde meselenin üzerine gitmeliler ki hem yanlış algılar ortadan kalksın, hem de çok daha güçlü belge ve bilgilerle bütün odakların işledikleri cinayetler ortaya çıksın. PKK, Hizbullah, JİTEM, derin ve sığ devlet, kim ne yapmışsa hesap versin. Böyle yapılmasa, bir tehlike daha var. Yarın 'Güçlü ve Burkay'ın verdikleri bilgiler belgesiz iddialardı' denerek davalar kapatılabilir de. '
'EL BİRLİĞİYLE SUSKUNLUĞA GİDİLDİ '
Devletin içli dışlı ilişkileriyle kontrol ettiğini hesapladığı örgütten yararlanma politikası, onun dışındaki Kürtlerin görüşlerinin duyulmaması için gösterilen azami çaba ve BDP'nin vesayet altında kendisine izin verildiği kadar siyaset yapmasının bu meseleye sessiz kalınmasına yol açtığını dile getiren Ciwan, şeffaflaşma ve çoğulculaşmayı devletin engellediğini ve bunun Öcalan ile PKK'nın de hesabına geldiğini kaydetti.
'BDP ne emrediyorsa onu yaptı. Sanki el birliğiyle bir suskunluğa gidildi. ' diyen Ciwan, 'Devlet şeffaflaşarak, demokratikleşerek, bağımsız ve tarafsız bir yargıya dayanan adil bir hukuk sistemine kavuşarak JİTEM, faili meçhuller konusunda olduğu gibi bu konuda da gerekli maddi, yasal ve insani kaynaklarla araştırma, sorgulama ve gerçekleri aydınlatma yoluna gidebilir. Aktörlerin cinayetleri arasında bir fark yaratmadan meseleye sahip çıkılmalı, destek kampanyaları açılmalı, belge ve bilgiler toplanarak kamuoyuna ve yargıya sunulmalıdır. Meclis Komisyonu'nun araştırma yapması ve savcının dava açması olumlu adımlardır. Ancak daha uzman ve yetkin kurum ve araçlarla araştırma ve bilgi edinme merkezleri kurulmalı, mesele kurban ve yakınlarıyla birlikte güven veren daha ciddi ve sağlıklı bir boyuta taşınmalıdır. ' şeklinde konuştu.
'BDP BAŞINI KUMA GÖMEREK SUSKUN KALAMAZ '
PKK/BDP'nin de sorun karşısında başını kuma gömerek suskun kalamayacağının altını çizen Ciwan, şunları söyledi: 'Özellikle infazlar konusunda çok büyük günahları olan olaylara muhataptırlar. Gerçeklerin ortaya çıkması herkesten önce BDPlilerin isteği olmalıdır. PKK infazları, MİT-PKK ya da derin devlet - Ergenekon - KCK ilişkileri, bu ilişkilerin neticesinde yapıldığı iddia edilen korkunç eylemler, işlenen cinayetler, yalnız devletin değil Kürt hareketinin de kirlendiğini ortaya koyuyor. Bu kirden temizlenmeden, şeffaflaşıp karanlık ilişkilerden, vesayetçi sistemden, silahlara boyun eğen ve eğdiren siyasetlerden arınmadan Kürt hareketi, özellikle BDP saygın bir yere gelemez. Günümüzde artık hiçbir şey örtbas edilemiyor. Bir süre sonra toz duman dağıldığında bu tür karanlık kirli ilişkiler BDPlileri çok fena vuracak. Bu nedenle, eğer devlete işlenen suçlar konusunda adım attırmak, toplumun gözünde saygın olmaya devam etmek istiyorlarsa BDP/KCK/DTK'lıların da samimi olarak ortaya çıkıp ne gerekiyorsa onu yapmaları tek çaredir. Tersi durum kirlenmeyi büsbütün arttıracak. '
Diyarbakır Milletvekili Şerafettin Elçi'nin infazlara ilişkin açıklamalarını da değerlendiren Ciwan, açıklamaları büyük bir talihsizlik olarak gördüğünü ifade etti. Elçi'nin bu iddiaların doğru olmadığını bilecek kadar belge ve bilgiye sahip olduğuna dikkat çeken Ciwan, 'Bizzat kendisi ve partili arkadaşları Stockholm'de PKK taraftarlarının saldırılarına uğradılar, ölümden zor kurtuldular. İster JİTEM, Ergenekon ya da derin devlet, isterse PKK ya da Hizbullah işlesin; cinayete kurban giden, yaşamını yitiren her insanın hesabının sorulması, koşullar ve başkalarının hesapları ne olursa olsun her insanım diyenin boynunun borcudur. ' dedi.
'FAİLİ MEÇHULLERİN AÇIKLIĞA KAVUŞMASI TÜRKİYE TOPLUMUNU REHABİLİTE EDER '
BDP'nin kendi örgütsel amaçlarına doğrudan hizmet etmeyen hiçbir duruma yeterince konsantre olmak istemediklerini dile getiren Ciwan, bunun çok bencilce bir şey olduğunu belirterek, faili meçhullerin açıklığa kavuşturulmasının Türkiye toplumunu da rehabilite edeceğini, rahata kavuşturacağını vurguladı.
MİT krizine ilişkin ise Ciwan, o dosyalardaki sorulara doğruysa hem PKK/KCK/BDPlilerin hem de devletin hesap vermesi gerektiğini savundu. Ciwan, 'Devlet gizli örgütlerin içine sızar, en üst kademeye kadar gelmek için de çaba gösterir, ama kesinlikle bir hukuk devletinde bunu suç işleyerek, hele hele insan hayatına kastederek, molotof kokteyli atıp insanların dükkanlarını, arabalarını, hatta canlarını yakarak yapamaz. MİT elemanları üst makamlara gelir ama örgüte asker, polis ve sivil öldürtme kararı verdirtemez, örgüt veriyorsa buna seyirci kalamaz. Hiçbir demokratik devlette bu kabul edilemez. Devletin gizli işler yapması başka bir şeydir, kanunsuz işler yapması başka. Gizli olarak yapılacak işlerin de kanunlara dayanmaları ve meşru şeffaf denetime muhatap olmaları gerekir. ' diye konuştu.
'AÇILIM ZİHİNSEL DEĞİŞİME YOL AÇTI '
Kürt açılımının hem Türkiye'de çok büyük zihinsel değişime yol açtığını hem de fiili olarak bazı kazanımlar getirdiğini anlatan Ciwan, TRT 6, üniversitelerde Kürdoloji bölümleri, Kürtçe yayın serbestliği, tv radyo kanalları ve diğer yayınlar konusundaki değişiklik ve kazanımların büyük öneme sahip olduğunu vurguladı. Bunların yadsınamayacağını ve onların ileride bazı adımların atılmasını daha çok kolaylaştıracağını ifade eden Ciwan, açılımda yapılan en büyük hatanın ise durmak ve salt güvenlik ağırlıklı bir çizgiye kaymak olduğunu belirtti. Son bir yıldır hemen hemen somut hiçbir reform adımı atılmadığını dile getiren Ciwan, bu yıl Anayasa yapılmazsa reformların en az 5-10 yıl daha erteleneceğini ileri sürdü.
PKK/KCK sisteminin de büyük reformlara ihtiyacı olduğunu anlatan Ciwan, şöyle devam etti: 'Bağımsız, şeffaf ve vesayetten kurtulmuş bir hareket olmadıkça, silahlı vesayeti kaldırmadıkça ve demokratik kitlesel meşru bir hareket olarak aktif bir partnere dönüşmedikçe çözüm için sağlıklı kararlar üretemez. BDP seçmenlerin temsilcisi olduğu için Kürt hareketinde öncü ve belirleyici rol almak zorundadır. Diğer yapıların onun emri altına girmesi lazım. Aslında açılımda KCK bile hiç olmazsa yaptığı bazı ateşkeslerle BDP'den daha olumlu bir rol oynadı. BDP açılımı hemen hemen hiç desteklemedi. Hele hele anayasa değişikliği ve referandum gibi olaylarda Kürt halkının ve kendisinin çıkarlarına ters düşecek tavırlar içine girdi. Kürt hareketinin mümkün olan en kısa sürede kendi vesayetçi sistemini, derin ilişkilerini ve silahı tasfiye etmesi lazım. Şiddete kesin son verilmeli, en kısa sürede silahsızlanma sağlanmalıdır. KCK, Baas sistemine benzeyen despotik bir vesayet sistemidir, ne Türkiye şartlarına, onun demokratik gelişme aşamasına, ne de Kürt halkının talep ve özlemlerine denk düşüyor. KCK sistemine kesinlikle son verilmeli, çoğulcu demokratik ve şeffaf bir yapıya dönüşülmelidir. '
'ERGENEKON TARİHİN EN ÖNEMLİ DAVALARINDAN BİRİ '
Ergenekon soruşturmasının Türkiye tarihinin en önemli davalarından biri olduğuna dikkat çeken Ciwan, hem zihinsel hem de politik ve hukuksal olarak demokrasinin önünü açtığını söyledi. 'Demokrasi mücadelesinin üzerinde tahkim olacağı sağlam bir temel oluşturmuştur. Bu anlamda Kürt sorununun demokratik yollardan çözümünün en büyük engellerinden birine darbe vurmuştur. ' diyen Ciwan, Ergenekon'un derin devletin ve vesayetçi rejimin toplumun tüm katmanlarını, bütün örgütleri kontrol altına alma, onları manipule etme siyasetinin Kürt örgütlerine ve PKK'ya da yöneldiğini kaydetti.
Ergenekon'un yıllarca Kürt meselesini terörize ederek, ağırlaştırarak kendi varlığını kamuoyunda meşrulaştırmaya çalıştığının da bilindiğini anlatan Ciwan, 'Kürt sorununun çözümlenmemesi Ergenekon'un varlığını sürdürmesine kan vermiştir. 90'lı yıllardaki faili meçhuller, çatışmalar, suikastlar, 2004'te çatışmaların yeniden başlaması hep bu durumla ilişkilendirilmiştir. BDP/DTK çevresindeki Kürt hareketi, onun parlamentodaki grubu ne yazık ki ne açılıma, ne de Ergenekon davalarına gerekli desteği vermiştir. Hatta bazen şaşırtıcı biçimde Ergenekon'a arka çıkan CHP ile aynı konuma düşmüş, Kürt sorununun çözüm yolunun açılmasında Ak Parti hükumetiyle diyalog sürdüreceğine CHP'nin daha gerisindeki bir konumdan çözüm ve iyileştirme adımlarına karşı çıkmıştır. BDP/DTK dışındaki Kürt hareketi, içerde ve dışardaki Kürt aydınları Ergenekon davalarına, açılıma, anayasa referandum sürecine destek verdikleri halde hem güçsüz oldukları, hem Türk medyasının ilgi alanına girmedikleri için sesleri duyulmamış, yok sayılmışlardır. ' şeklinde konuştu.
'ERGENEKON DAVASINDAKİ İLERLEMELER KÜRTLER İÇİN BÜYÜK BİR RAHATLAMA GETİRMİŞTİR '
AK Parti'nin eski inkarcı yok sayıcı sistemin çatırdamasında, Kürtlerin varlığının Türkler arasında kabul görmesinde, hatta Kürtlerin hak arama mücadelesinin meşru sayılmasında büyük katkıları olduğunun altını çizen Ciwan, şunları söyledi: 'Korkular yıkıldı, zihinler açıldı, insanlar Kürtlerin istemlerine kulak verir oldular. Ayrıca dil ve kültür üzerindeki yasakların kalkması, geçmişteki devlet engelleme ve baskılarının bertaraf edilmesi, Kürtçe alanında kimi hakların fiiliyatta da olsa verilmesi küçümsenemez. Vesayete vurulan darbe ve yargı alanındaki kazanımlar, Ergenekon davasındaki ilerlemeler aynı zamanda Kürtler için büyük bir rahatlama getirmiştir. '
Kürt sorununun çözümü konusunda atılacak en acil adımların başında vatandaşlık tanımını da içeren demokratik bir anayasanın yapılması ve çatışmalara son verilmesi olduğunu dile getiren Ciwan, orta vadede Kürtçe eğitime geçecek ortamın oluşturulması gerektiğini ifade etti. Ciwan, uzun vadede ise Kürtlere Türkiye Cumhuriyeti sınırları içinde kendi kendilerini yönetecek idari ve siyasi statülerin tanınması gerektiğini savundu.
1990'lı yıllara göre Türkiye'nin bugün çok çok farklı bir yerde olduğuna dikkat çeken Ciwan, vatandaşların birbirlerini vahşi canavarlar olarak görmediğini belirterek, 'Herhangi bir tehdit altında olmadan bütün sorunlar açıkça konuşulabiliyor, tartışılabiliyor. Birbirimizi dinlemeye tahammülümüz oluştu. Tabi açılımla ve vesayetçiliğe karşı askeri alanda, bürokraside ve yargıda verilen mücadelelerle demokrasi yolunda önemli adımlar da atıldı. Vesayet rejimi kesinlikle yok olmadı, geri dönülemez biçimde kovulmadı, tekrar dönme tehlikesi var, ama önemli oranda geriletildi. Artık kolay kolay darbeler yapılamayacak. Bunu aklına getirmenin bile korku vesilesi olacağı düzeylere geldik. ' dedi.
Kürt sorununu çözen bir Türkiye'nin bütün Kürtlerin cazibe merkezi haline geleceğine dikkat çeken Ciwan, Türkiye'nin yalnız bölgenin değil, dünyanın önde gelen devleti olabileceğini ifade etti.