Hayati Yazıcı: Türkiye’de Medyanın Güvenilirlik Oranı Yüzde 25
Gümrük ve Ticaret Bakanı Hayati Yazıcı, Amerika'da 2000 yılında kitle iletişim araçlarına duyulan güvenin yüzde 40’larda, Türkiye'de ise 2007 yılında yüzde 25'lerde olduğunu söyledi.
Odalar ve Borsalar Birliği (TOBB) tarafından Bolu'da düzenlenen 'Yeni Yüzyılda Medya ve İletişim Arama Konferansı’na katılan Gümrük ve Ticaret Bakanı Hayati Yazıcı ‘kitle iletişim araçlarına olan güven’ ve ‘medyanın toplumsal rolü’ ile ilgili açıklamalarda bulundu Gümrük ve Ticaret Bakanı Hayati Yazıcı gençlerin Facebook ya da mobil iletişim kanalları olmadan neredeyse hayatlarını devam ettirebilmelerinin imkansız hale geldiğini söyledi.
Bakan Yazıcı, “Bugünün genç kuşağı haftada en az 40 saat internette kalıyor ve 14 saat televizyon izliyor. İşte bu nedenle medya gücünü elinde bulunduran siz medya temsilcileri, tarihin değiştiği bu dönemin hem en önemli tanıkları, hem de en önemli aktörlerisiniz.” dedi.
Sadece magazin anlayışıyla hareket etmenin, medyanın inandırıcılığını ve medya mensuplarının da toplumdaki saygınlığını kaybettirdiğini söyleyen Hayati Yazıcı, sözlerine şöyle devam etti: “Amerika'da kitle iletişim araçlarına duyulan güven 1970'li yıllarda yüzde 70 civarında iken, 1990’larda 50’lere, 2000 yılında ise yüzde 40’lara düşüyor ve düşmeye devam ediyor. Türkiye ile ilgili bu alanda Gallup’un yaptığı araştırma 2007 tarihli. Türkiye’de medyanın güvenilirlik oranı yüzde 25. Bu oran ile dünyada medyaya güven bakımından, 128 ülke arasında sondan dördünce sırada yer alıyoruz. Medyanın geleceğini tartışılırken ‘güven’ sorununun da tartışılması gerekiyor. Bilginin doğruluğu, haberin doğruluğu noktasında sürekli bir şüphe çağında yaşıyoruz. Kaçımız gazetede okuduklarımızı, televizyonlara duyduklarımızı tamamen doğru olarak kabul ediyoruz? Sosyal medya bu soruna çözüm gibi görünmekle birlikte o da kendi sorunlarıyla beraber kendi içerisinde büyümektedir. Bu kadar hızlı büyüyen bir sektörü kalıba sokmak mümkün değil, doğruda değil. Bunun yerine yapılması gereken doğruluk ve güvenirliği sağlamak için ölçüleri koymak, temel parametreleri oluşturmaktır. Bu konuda önümüzde iyi ve kötü örnekler var. Ölçü doğru olursa, medyanın daha güvenilir bir kurum olacağına ve bu güvenirlik imajına hem medyanın hem de çalışanlarının ihtiyacı olduğuna inanıyorum. Ünlü iletişim bilimcilerden Neil Postman’ın dediği gibi; 'Sorun, televizyonun bize eğlendirici temalar sunması değil, bütün temaların eğlence olarak sunulmasıdır.” MEDYANIN TOPLUMDAKİ ROLÜ Medyanın toplumdaki rolüne değinen Hayati Yazıcı, şu ifadeleri kullandı: “Çağımızın insanı gözünü dünyaya açtığı andan itibaren televizyon izliyor. Medya hayatımızı, bizim ona atfettiğimiz önemden de fazla etkilemektedir. Bunu anında ve günlük etkilemeler olarak değil, bize başka bir dünyanın kültürünü ekerek oluşturmakta; zamanla ve sabırla hasatını almayı beklemektedir. Bu başka dünya , başka kültürlerin dünyası değil; bizim kendi kurduğumuz bir dünyadır. Bu noktadan hareketle medyacıların geleceği belirleme sorumluluğu içerisinde, şu önemli saptamayı yapması gerekmektedir: Nasıl bir dünyada yaşandığının durum tanımlamasını yapan medya olduğuna göre 'Nasıl bir dünyada yaşanmak isteniyor?' sorusunun cevabını da yine medya profesyonelleri verecektir. İzlenme oranı uğruna ana haber bültenlerinin ve tiraj uğruna gazetelerin birinci sayfalarının bile magazinleştirilmesi; kurgusal, duygusal, gürültülü, polemikçi, magazinci bir standart ile yapılan habercilik anlayışı, en başta basın meslek ilkelerine aykırıdır.""BAZI DİZİLERİN 'KÖTÜ ÖRNEKLERİ ÖZENDİRME GAYRETİNDE OLDUĞU' KAYGISINI TAŞIYORUZ"Televizyon dizilerine dair değerlendirmelerde de bulunan Yazıcı, şöyle konuştu: "Televizyonlarda izlenen dizilere bakıldığında çok eşlilik, kumalık, aile içi şiddet ve istismar, töre cinayetleri, kötü alışkanlıklar ve bağımlılıklar, aldatma, boşanma gibi konulara yer verilmektedir. Bu konular daha önce de defalarca işlenmişti. Ama böyle işlenmemişti. Bunların toplumsal sorunlar olduğu, hoş olan durumlar olmadığı altı çizilerek gizli mesajlar içinde verilmişti. Bu günlerde izlediğimiz bu dizlerin özendirici bir yanı olduğuna dair bir kaygı taşımaktayız. Bir program yapımcısının programını yaparken, ‘ben acaba toplumuma hangi mesajı veriyorum’ bu programla nasıl bir yarar sağlıyorum’ diye düşünmesi son derece önemlidir ve böylesi bir yaklaşım, toplumsal sorumluluk gereğidir. Çocuklara ve gençlere kötü örnek olacak, onların fiziksel ve zihinsel gelişimini olumsuz etkileyebilecek yayınlara karşı, herkesin topyekün sorumlu olduğu unutulmamalıdır. Yapılan bir araştırmada çocukların sadece yüzde 4’ünün ailelerinin gözetiminde televizyon izledikleri tespit edilmiştir. Bu veri bize şunu anlatmaktadır: 'Çocuklarımız siz medya ürünlerini halka hazırlayanların verdiği tüm mesajları hiçbir kısıtlama olmaksızın alıyor' demektir.”
Bakan Yazıcı, “Bugünün genç kuşağı haftada en az 40 saat internette kalıyor ve 14 saat televizyon izliyor. İşte bu nedenle medya gücünü elinde bulunduran siz medya temsilcileri, tarihin değiştiği bu dönemin hem en önemli tanıkları, hem de en önemli aktörlerisiniz.” dedi.
Sadece magazin anlayışıyla hareket etmenin, medyanın inandırıcılığını ve medya mensuplarının da toplumdaki saygınlığını kaybettirdiğini söyleyen Hayati Yazıcı, sözlerine şöyle devam etti: “Amerika'da kitle iletişim araçlarına duyulan güven 1970'li yıllarda yüzde 70 civarında iken, 1990’larda 50’lere, 2000 yılında ise yüzde 40’lara düşüyor ve düşmeye devam ediyor. Türkiye ile ilgili bu alanda Gallup’un yaptığı araştırma 2007 tarihli. Türkiye’de medyanın güvenilirlik oranı yüzde 25. Bu oran ile dünyada medyaya güven bakımından, 128 ülke arasında sondan dördünce sırada yer alıyoruz. Medyanın geleceğini tartışılırken ‘güven’ sorununun da tartışılması gerekiyor. Bilginin doğruluğu, haberin doğruluğu noktasında sürekli bir şüphe çağında yaşıyoruz. Kaçımız gazetede okuduklarımızı, televizyonlara duyduklarımızı tamamen doğru olarak kabul ediyoruz? Sosyal medya bu soruna çözüm gibi görünmekle birlikte o da kendi sorunlarıyla beraber kendi içerisinde büyümektedir. Bu kadar hızlı büyüyen bir sektörü kalıba sokmak mümkün değil, doğruda değil. Bunun yerine yapılması gereken doğruluk ve güvenirliği sağlamak için ölçüleri koymak, temel parametreleri oluşturmaktır. Bu konuda önümüzde iyi ve kötü örnekler var. Ölçü doğru olursa, medyanın daha güvenilir bir kurum olacağına ve bu güvenirlik imajına hem medyanın hem de çalışanlarının ihtiyacı olduğuna inanıyorum. Ünlü iletişim bilimcilerden Neil Postman’ın dediği gibi; 'Sorun, televizyonun bize eğlendirici temalar sunması değil, bütün temaların eğlence olarak sunulmasıdır.” MEDYANIN TOPLUMDAKİ ROLÜ Medyanın toplumdaki rolüne değinen Hayati Yazıcı, şu ifadeleri kullandı: “Çağımızın insanı gözünü dünyaya açtığı andan itibaren televizyon izliyor. Medya hayatımızı, bizim ona atfettiğimiz önemden de fazla etkilemektedir. Bunu anında ve günlük etkilemeler olarak değil, bize başka bir dünyanın kültürünü ekerek oluşturmakta; zamanla ve sabırla hasatını almayı beklemektedir. Bu başka dünya , başka kültürlerin dünyası değil; bizim kendi kurduğumuz bir dünyadır. Bu noktadan hareketle medyacıların geleceği belirleme sorumluluğu içerisinde, şu önemli saptamayı yapması gerekmektedir: Nasıl bir dünyada yaşandığının durum tanımlamasını yapan medya olduğuna göre 'Nasıl bir dünyada yaşanmak isteniyor?' sorusunun cevabını da yine medya profesyonelleri verecektir. İzlenme oranı uğruna ana haber bültenlerinin ve tiraj uğruna gazetelerin birinci sayfalarının bile magazinleştirilmesi; kurgusal, duygusal, gürültülü, polemikçi, magazinci bir standart ile yapılan habercilik anlayışı, en başta basın meslek ilkelerine aykırıdır.""BAZI DİZİLERİN 'KÖTÜ ÖRNEKLERİ ÖZENDİRME GAYRETİNDE OLDUĞU' KAYGISINI TAŞIYORUZ"Televizyon dizilerine dair değerlendirmelerde de bulunan Yazıcı, şöyle konuştu: "Televizyonlarda izlenen dizilere bakıldığında çok eşlilik, kumalık, aile içi şiddet ve istismar, töre cinayetleri, kötü alışkanlıklar ve bağımlılıklar, aldatma, boşanma gibi konulara yer verilmektedir. Bu konular daha önce de defalarca işlenmişti. Ama böyle işlenmemişti. Bunların toplumsal sorunlar olduğu, hoş olan durumlar olmadığı altı çizilerek gizli mesajlar içinde verilmişti. Bu günlerde izlediğimiz bu dizlerin özendirici bir yanı olduğuna dair bir kaygı taşımaktayız. Bir program yapımcısının programını yaparken, ‘ben acaba toplumuma hangi mesajı veriyorum’ bu programla nasıl bir yarar sağlıyorum’ diye düşünmesi son derece önemlidir ve böylesi bir yaklaşım, toplumsal sorumluluk gereğidir. Çocuklara ve gençlere kötü örnek olacak, onların fiziksel ve zihinsel gelişimini olumsuz etkileyebilecek yayınlara karşı, herkesin topyekün sorumlu olduğu unutulmamalıdır. Yapılan bir araştırmada çocukların sadece yüzde 4’ünün ailelerinin gözetiminde televizyon izledikleri tespit edilmiştir. Bu veri bize şunu anlatmaktadır: 'Çocuklarımız siz medya ürünlerini halka hazırlayanların verdiği tüm mesajları hiçbir kısıtlama olmaksızın alıyor' demektir.”