DOKA, Doğu Karadeniz'de Kalkınmayı Japonya Modeli İle Gerçekleştirecek
Doğu Karadeniz Kalkınma Ajansı (DOKA) Genel Sekreteri Çetin Oktay Kaldırım, DOKA ile Japonya Uluslararası İşbirliği Ajansı (JICA) arasında imzalanan, ‘Doğu Karadeniz Kalkınma Ajansı’nın Kurumsal Kapasitesinin Geliştirilmesi’ projesi kapsamında Japonya’ya yaptıkları ziyareti değerlendirdi.
Beraberinde bir birim başkanı, 5 uzman ve JICA Türkiye Ofisinden Doç. Dr. Emin Özdamar’dan oluşan bir ekip ile Japonya’ya gittiklerini hatırlatan Kaldırım, “26 Ağustos 2012 tarihinde başlayan ve 16 gün süren bu programda 5 farklı bölgede bulunan 19 kurum, vakıf veya topluluk ile görüşmelerde bulunulmuş ve birçok projeyi yerinde inceleme fırsatı olmuştur.
Tüm masrafları JICA tarafından karşılanan bu eğitim programının temel amacı uzmanlarımızın Japonya’daki benzer uygulamaları, başarı öykülerini ve ilgili kurumları inceleyerek bölgemizde ve kurumumuzda uygulanabilecek olanları tespit etmesi ve bir eylem planı hazırlanarak bu eylem planında yer alan projelerin bölgede uygulanmasını koordine etmektir” dedi.
Haziran ayında da JICA Baş Danışmanı Masa Kiyoka’nın Trabzon’a gelerek 15 gün boyunca bölgeyi, kurumlarını, yapılanları ve uygulanan projeleri inceleme fırsatı bulduğunu kaydeden DOKA Genel Sekreteri Çetin Oktay Kaldırım, “Yapılan görüşmeler neticesinde daha önce uyguladıkları projelerden farklı olarak JICA, daha spesifik ve bölgemiz ve kurumumuza özgü özel bir eğitim programı tasarladı. Eğitimin ilk ayağı olarak Japonya’daki 47 adet bölgesel yönetimden oluşan idari sistem, yerel, bölgesel ve merkezi yönetim arasındaki ilişkiler, vergilendirme sistemi ve finansal ilişkilerle ilgili bilgi edindik” diye konuştu.
“YUZU’DAN GELEN PARA 30 MİLYON AVRO”
Kaldırım, JICA’nın özellikle kırsal kalkınmanın desteklenmesi hususunda çok geniş ulusal ve uluslararası tecrübeye sahip bir kurum niteliğinde olduğunu ifade ederek “Bölgemizde de JICA ile birlikte gerek Doğu Karadeniz Kalkınma Planı yapılması gerekse de DOKAP tarım projesi çerçevesinde çok ciddi ve verimli çalışmalar yapıldı. Kırsal kalkınma alanında özellikle ‘Bir Köy Bir Ürün’ yaklaşımının Japonya’daki uygulamaları son derece başarılı örneklerdir. Ürün tespiti, çeşitlendirmesi, paketlenmesi ve satış sistemlerinin oluşturulması hususundaki başarıların yanı sıra, kooperatif sisteminin çok verimli çalışması ve halkın yapılan projelere katılımı ve projeleri sahiplenmesinin sağlanabilmiş olması, kırsal kalkınmayı hedefleyen ve kırsaldan göçü durdurmayı amaçlayan bölgemiz için çok değerli örnekler teşkil etmektedir. Özellikle Umaji Köyü projesi, dezavantajın avantaja çevrilebileceğinin ve engeller karşısında direnerek mücadele etmenin güzel bir örneğini teşkil ediyor. Japonya’da birçok bölgede yetiştirilen ve bir turunçgil çeşidi olan Yuzu, doğal üretim yapıldığı için Umaji köyünde dış görünüş açısından göze hoş gelmeyen bir ürün olması hasebiyle pazarda doğrudan meyve olarak satılamıyor. Pazardaki bu problemlerini Yuzu’yu işlemek suretiyle 50’den fazla Yuzu ürünü geliştirerek ve doğrudan pazarlama yaklaşımı ile aşan kooperatifin çalışmaları gerçekten de çok iyi bir örnek teşkil etmektedir. Sadece 985 kişinin yaşadığı bir köy olan Umaji, Yuzu ile birlikte markalaşmış ve yıllık 30 milyon Avro ticaret hacmine ulaşarak kırsalda yaşayan bu insanlara ciddi bir gelir sağlamıştır. Bölgemize benzerliği ile dikkat çeken Umaji, 30 yıl içerisinde ormancılık ve kerestecilik’ten ‘Yuzu’ üretimine geçişi başarmış. Kooperatifin insanlar tarafından benimsenmesi ve 200 üyesinin, 350 bin müşterisinin olması, Japonya’nın tüm bölgelerine ürün göndermesi ve binin üzerinde satış noktasında yer almasının yanı sıra, gelirlerini tekrar üreticiye dağıtması ve pazarda Yuzu fiyatını belirleyebilecek güce ulaşmış olması kooperatifçilik adına da örnek alınması gereken bir uygulamadır” ifadelerini kullandı.
“DEKORATİF AMAÇLI KULLAILAN YAPRAKLARI TİCARİ BİR ÜRÜNE DÖNÜŞTÜRMÜŞLER”
Bir diğer örneğin de ‘IRODORI Projesi’ olduğunu kaydeden Kaldırım, “Kamikatsu köyünde geliri son derece düşük insanların bir proje etrafında kümelenmeleri ve Japon lokantalarında servislerde dekoratif amaçlı kullanılan yaprakları ticari bir ürüne dönüştürmeleri projenin temelini oluşturmaktadır. Bu proje kapsamında bir Tarımsal Kooperatif bundan 30 yıl önce faaliyetlerine başlamış ve şu anda Japonya’nın her tarafına satış yapmakta ve hane halkının yıllık gelirini 700 yenlerden ortalama 1 milyon Yen’e (yaklaşık 10 bin Avro) çıkartmayı başarmıştır. Bu rakam bazı üreticiler için 10 milyon Yen’e ulaşabilmektedir. Her iki örnekte de dezavantajlı bir konumda olmasına rağmen bu dezavantajları avantaja çevirerek tek bir ürünle bu kadar büyük bir istihdam ve etkinin sağlanması, bölgemiz açısından çok değerli mesajlar içeriyor. İnceleme fırsatı bulduğumuz bir diğer uygulama da Michino-Eki adı verilen yol kenarı satış alanlarıdır. Özellikle Kamiyama Köyündeki satış yeri, son derece güzel ve sistemli bir çalışmanın ürünü olarak göze çarpmaktadır. Bölge halkının kendi ürünlerini getirip pazarladığı ve son derece yüksek gelir elde ettiği bu proje bölgemizdeki köy ve kent pazarlarının nasıl geliştirilebileceği, özellikle kırsal alanda üretim yapan insanların ürünlerini satabilecekleri otantik mekanların oluşturulması ve mevcut alanların nasıl sistemleştirilebileceğine dair fikirler vermektedir. Yerel ürünlerin büyük şehirlerde doğrudan satışının yapılabilmesi amacı ile kurulan ‘Antenna Shop’lar ise bu çalışmanın bir sonraki hamlesi olarak düşünülebilir” şeklinde konuştu.
"KAR AMACI GÜTMEYEN KURULUŞLARIN VE ÖZEL SEKTÖRÜN ETKİNLİĞİ"
“Japonya, özellikle her türlü öz varlık ve öz sermayenin paketlenmesi, markalaştırılması ve ürün haline getirilmesini başarmış bir ülkedir” diyen Kaldırım, açıklamalarını şöyle sürdürdü: “Japonya diğer yandan kar amacı gütmeyen kuruluşların ve özel sektörün etkinliği ile de dikkat çekmektedir. Bunun en güzel uygulamalarını da Çevre, Turizm ve Eko-turizm alanlarında sergilemektedir. Program esnasında ziyaret ettiğimiz Kamikatsu Köyü, 2003 yılında Japonya’da bir ilki gerçekleştirerek ‘Sıfır Çöp Deklarasyonunu’ nu yayınlamış ve 2005 yılında ise Japonya Sıfır Çöp Akademisini kurmuştur. 1997 yılında çöplerinin yüzde 80’ını yakan, geri kalanını da dolgu malzemesi olarak kullanan Kasaba şu anda tüm çöplerinin yüzde 90’ının geri dönüşümünü gerçekleştirmektedir. 2000 ‘li yılların başında ulusal hükümet COx atıklarının azaltılması ile ilgili yasal bir düzenlemeye gitmiş ve bu Kasabada buluna iki adet çöp yakma ünitesi bu düzenlemeden dolayı kullanılamaz hale gelmiştir. Bu durumda yeni bir tesis kurmak için hükümetten borç almak zorunda kalacak olan Kasaba yönetimi bunu reddederek bunun yerine 1997 yılından beri başlattıkları çöplerin ayrıştırılması projesine odaklanmayı tercih etmişler. Şu anda Kasabada yaşayan vatandaşlar organik olmayan çöplerini belediyece kurulmuş toplama ve ayrıştırma tesisine kendileri getirmekte ve burada kendileri 35 kategoriye göre çöpü ayrıştırmaktadır. Belediye ise ayrıştırılan çöpleri ihale ile firmalara ilgili firmalara satışını yapma görevini üstlenmiştir. Organik çöpler ise herkesin evinde bulunan kompost makineleri veya depoları aracılığı ile gübreye dönüştürülmektedir. Kompost cihazlarının ve gerekli mikroorganizmaların maliyetinin yüzde 75’ini de yine belediye karşılamaktadır. Bölgemizin en değerli sermayesi olan doğal güzelliklerin korunması adına bu projeyi ve benzeri projelerin bölgedeki yerel yönetimlere ciddi örneklik teşkil ettiği ortadadır. Bu doğrultuda benzer projelerin bölge halkının alışkanlıklarına uygun bir modelini geliştirerek öncelikle pilot Kasabalarda uygulanması ve daha sonra da tüm bölgeye yaygınlaştırılması için gerekmektedir.”
“JAPONYA İLE ORTAK NOKTALARIMIZ VAR”
Kaldırım, bu gezinin kendileri ve bölge açısından çok verimli geçtiğini kaydederek şunları söyledi: “Turizmde yeni trend olarak ön plana çıkan, bölgemize son derece uygun ve bölgemizin en önemli değeri olan doğal yapıyı ve özgün kültürü kullanan bu tür turizmin, kaynakları yok etmeden sürdürülebilir bir hale getirilebilmesi için DOKA olarak bölgemizde de bir çalışma grubu oluşturulmuş bulunmaktayız. Japonya’dan edindiğimiz bilgiler ve deneyimler doğrultusunda bu çalışma grubunun genişletilmesi ve uygulamaya başarıyla konmuş somut ve pilot projeler ile bölgenin eko-turizm potansiyelinin değerlendirilmesi için bundan sonra da JICA ve JES gibi kuruluşlarla işbirliği halinde ortak çalışmalara devam edilecektir. Japonya coğrafi olarak ülkemize çok uzak bir mesafede olmasına rağmen misafirperverlik, yardımseverlik, sıcakkanlılık gibi birçok ortak değere sahip olduğumuz, benzer kültürel yapılar ve alışkanlıklarımızın bulunduğu bir ülke olarak ön plana çıkmaktadır. Ekonomik ve sosyal yönden birçok noktada ise birbirimizi tamamlayıcı özelliklere veya avantajlara sahibiz. Fındık, Su Ürünleri, Doğal Gıda maddeleri, Endemik Türler ve Yaban İçeli vb. ürünlerimizin Japonya’da çok ciddi bir pazarının var olması bölgemize bu alanda ciddi bir avantaj sağlamaktadır. Diğer taraftan bölgemizin özellikle balıkçılık, kooperatifçilik, ürün çeşitlendirilmesi ve markalaştırılması gibi alanlarda Japonya’nın deneyim ve uzmanlığına ihtiyacı olduğu ortadadır. DOKA olarak JICA ile bu proje vesilesi ile tesis ettiğimiz işbirliği ortamının bir deneyim ve bilgi alış-verişinin gerçekleştirilmesine vesile olacak şekilde geliştirilmesi ve JES, TIPO, JDB gibi kurumlarla işbirliğinin sürekli kılınması önemsediğimiz konulardır. Hazırlanan Eylem Planı’nda belirlenen proje ve uygulamaları gerçekleştirerek bölgemizin kalkınması adına görevimizi en iyi şekilde yerine getireceğimiz inancındayım.”
Kaynak: İHA
Tüm masrafları JICA tarafından karşılanan bu eğitim programının temel amacı uzmanlarımızın Japonya’daki benzer uygulamaları, başarı öykülerini ve ilgili kurumları inceleyerek bölgemizde ve kurumumuzda uygulanabilecek olanları tespit etmesi ve bir eylem planı hazırlanarak bu eylem planında yer alan projelerin bölgede uygulanmasını koordine etmektir” dedi.
Haziran ayında da JICA Baş Danışmanı Masa Kiyoka’nın Trabzon’a gelerek 15 gün boyunca bölgeyi, kurumlarını, yapılanları ve uygulanan projeleri inceleme fırsatı bulduğunu kaydeden DOKA Genel Sekreteri Çetin Oktay Kaldırım, “Yapılan görüşmeler neticesinde daha önce uyguladıkları projelerden farklı olarak JICA, daha spesifik ve bölgemiz ve kurumumuza özgü özel bir eğitim programı tasarladı. Eğitimin ilk ayağı olarak Japonya’daki 47 adet bölgesel yönetimden oluşan idari sistem, yerel, bölgesel ve merkezi yönetim arasındaki ilişkiler, vergilendirme sistemi ve finansal ilişkilerle ilgili bilgi edindik” diye konuştu.
“YUZU’DAN GELEN PARA 30 MİLYON AVRO”
Kaldırım, JICA’nın özellikle kırsal kalkınmanın desteklenmesi hususunda çok geniş ulusal ve uluslararası tecrübeye sahip bir kurum niteliğinde olduğunu ifade ederek “Bölgemizde de JICA ile birlikte gerek Doğu Karadeniz Kalkınma Planı yapılması gerekse de DOKAP tarım projesi çerçevesinde çok ciddi ve verimli çalışmalar yapıldı. Kırsal kalkınma alanında özellikle ‘Bir Köy Bir Ürün’ yaklaşımının Japonya’daki uygulamaları son derece başarılı örneklerdir. Ürün tespiti, çeşitlendirmesi, paketlenmesi ve satış sistemlerinin oluşturulması hususundaki başarıların yanı sıra, kooperatif sisteminin çok verimli çalışması ve halkın yapılan projelere katılımı ve projeleri sahiplenmesinin sağlanabilmiş olması, kırsal kalkınmayı hedefleyen ve kırsaldan göçü durdurmayı amaçlayan bölgemiz için çok değerli örnekler teşkil etmektedir. Özellikle Umaji Köyü projesi, dezavantajın avantaja çevrilebileceğinin ve engeller karşısında direnerek mücadele etmenin güzel bir örneğini teşkil ediyor. Japonya’da birçok bölgede yetiştirilen ve bir turunçgil çeşidi olan Yuzu, doğal üretim yapıldığı için Umaji köyünde dış görünüş açısından göze hoş gelmeyen bir ürün olması hasebiyle pazarda doğrudan meyve olarak satılamıyor. Pazardaki bu problemlerini Yuzu’yu işlemek suretiyle 50’den fazla Yuzu ürünü geliştirerek ve doğrudan pazarlama yaklaşımı ile aşan kooperatifin çalışmaları gerçekten de çok iyi bir örnek teşkil etmektedir. Sadece 985 kişinin yaşadığı bir köy olan Umaji, Yuzu ile birlikte markalaşmış ve yıllık 30 milyon Avro ticaret hacmine ulaşarak kırsalda yaşayan bu insanlara ciddi bir gelir sağlamıştır. Bölgemize benzerliği ile dikkat çeken Umaji, 30 yıl içerisinde ormancılık ve kerestecilik’ten ‘Yuzu’ üretimine geçişi başarmış. Kooperatifin insanlar tarafından benimsenmesi ve 200 üyesinin, 350 bin müşterisinin olması, Japonya’nın tüm bölgelerine ürün göndermesi ve binin üzerinde satış noktasında yer almasının yanı sıra, gelirlerini tekrar üreticiye dağıtması ve pazarda Yuzu fiyatını belirleyebilecek güce ulaşmış olması kooperatifçilik adına da örnek alınması gereken bir uygulamadır” ifadelerini kullandı.
“DEKORATİF AMAÇLI KULLAILAN YAPRAKLARI TİCARİ BİR ÜRÜNE DÖNÜŞTÜRMÜŞLER”
Bir diğer örneğin de ‘IRODORI Projesi’ olduğunu kaydeden Kaldırım, “Kamikatsu köyünde geliri son derece düşük insanların bir proje etrafında kümelenmeleri ve Japon lokantalarında servislerde dekoratif amaçlı kullanılan yaprakları ticari bir ürüne dönüştürmeleri projenin temelini oluşturmaktadır. Bu proje kapsamında bir Tarımsal Kooperatif bundan 30 yıl önce faaliyetlerine başlamış ve şu anda Japonya’nın her tarafına satış yapmakta ve hane halkının yıllık gelirini 700 yenlerden ortalama 1 milyon Yen’e (yaklaşık 10 bin Avro) çıkartmayı başarmıştır. Bu rakam bazı üreticiler için 10 milyon Yen’e ulaşabilmektedir. Her iki örnekte de dezavantajlı bir konumda olmasına rağmen bu dezavantajları avantaja çevirerek tek bir ürünle bu kadar büyük bir istihdam ve etkinin sağlanması, bölgemiz açısından çok değerli mesajlar içeriyor. İnceleme fırsatı bulduğumuz bir diğer uygulama da Michino-Eki adı verilen yol kenarı satış alanlarıdır. Özellikle Kamiyama Köyündeki satış yeri, son derece güzel ve sistemli bir çalışmanın ürünü olarak göze çarpmaktadır. Bölge halkının kendi ürünlerini getirip pazarladığı ve son derece yüksek gelir elde ettiği bu proje bölgemizdeki köy ve kent pazarlarının nasıl geliştirilebileceği, özellikle kırsal alanda üretim yapan insanların ürünlerini satabilecekleri otantik mekanların oluşturulması ve mevcut alanların nasıl sistemleştirilebileceğine dair fikirler vermektedir. Yerel ürünlerin büyük şehirlerde doğrudan satışının yapılabilmesi amacı ile kurulan ‘Antenna Shop’lar ise bu çalışmanın bir sonraki hamlesi olarak düşünülebilir” şeklinde konuştu.
"KAR AMACI GÜTMEYEN KURULUŞLARIN VE ÖZEL SEKTÖRÜN ETKİNLİĞİ"
“Japonya, özellikle her türlü öz varlık ve öz sermayenin paketlenmesi, markalaştırılması ve ürün haline getirilmesini başarmış bir ülkedir” diyen Kaldırım, açıklamalarını şöyle sürdürdü: “Japonya diğer yandan kar amacı gütmeyen kuruluşların ve özel sektörün etkinliği ile de dikkat çekmektedir. Bunun en güzel uygulamalarını da Çevre, Turizm ve Eko-turizm alanlarında sergilemektedir. Program esnasında ziyaret ettiğimiz Kamikatsu Köyü, 2003 yılında Japonya’da bir ilki gerçekleştirerek ‘Sıfır Çöp Deklarasyonunu’ nu yayınlamış ve 2005 yılında ise Japonya Sıfır Çöp Akademisini kurmuştur. 1997 yılında çöplerinin yüzde 80’ını yakan, geri kalanını da dolgu malzemesi olarak kullanan Kasaba şu anda tüm çöplerinin yüzde 90’ının geri dönüşümünü gerçekleştirmektedir. 2000 ‘li yılların başında ulusal hükümet COx atıklarının azaltılması ile ilgili yasal bir düzenlemeye gitmiş ve bu Kasabada buluna iki adet çöp yakma ünitesi bu düzenlemeden dolayı kullanılamaz hale gelmiştir. Bu durumda yeni bir tesis kurmak için hükümetten borç almak zorunda kalacak olan Kasaba yönetimi bunu reddederek bunun yerine 1997 yılından beri başlattıkları çöplerin ayrıştırılması projesine odaklanmayı tercih etmişler. Şu anda Kasabada yaşayan vatandaşlar organik olmayan çöplerini belediyece kurulmuş toplama ve ayrıştırma tesisine kendileri getirmekte ve burada kendileri 35 kategoriye göre çöpü ayrıştırmaktadır. Belediye ise ayrıştırılan çöpleri ihale ile firmalara ilgili firmalara satışını yapma görevini üstlenmiştir. Organik çöpler ise herkesin evinde bulunan kompost makineleri veya depoları aracılığı ile gübreye dönüştürülmektedir. Kompost cihazlarının ve gerekli mikroorganizmaların maliyetinin yüzde 75’ini de yine belediye karşılamaktadır. Bölgemizin en değerli sermayesi olan doğal güzelliklerin korunması adına bu projeyi ve benzeri projelerin bölgedeki yerel yönetimlere ciddi örneklik teşkil ettiği ortadadır. Bu doğrultuda benzer projelerin bölge halkının alışkanlıklarına uygun bir modelini geliştirerek öncelikle pilot Kasabalarda uygulanması ve daha sonra da tüm bölgeye yaygınlaştırılması için gerekmektedir.”
“JAPONYA İLE ORTAK NOKTALARIMIZ VAR”
Kaldırım, bu gezinin kendileri ve bölge açısından çok verimli geçtiğini kaydederek şunları söyledi: “Turizmde yeni trend olarak ön plana çıkan, bölgemize son derece uygun ve bölgemizin en önemli değeri olan doğal yapıyı ve özgün kültürü kullanan bu tür turizmin, kaynakları yok etmeden sürdürülebilir bir hale getirilebilmesi için DOKA olarak bölgemizde de bir çalışma grubu oluşturulmuş bulunmaktayız. Japonya’dan edindiğimiz bilgiler ve deneyimler doğrultusunda bu çalışma grubunun genişletilmesi ve uygulamaya başarıyla konmuş somut ve pilot projeler ile bölgenin eko-turizm potansiyelinin değerlendirilmesi için bundan sonra da JICA ve JES gibi kuruluşlarla işbirliği halinde ortak çalışmalara devam edilecektir. Japonya coğrafi olarak ülkemize çok uzak bir mesafede olmasına rağmen misafirperverlik, yardımseverlik, sıcakkanlılık gibi birçok ortak değere sahip olduğumuz, benzer kültürel yapılar ve alışkanlıklarımızın bulunduğu bir ülke olarak ön plana çıkmaktadır. Ekonomik ve sosyal yönden birçok noktada ise birbirimizi tamamlayıcı özelliklere veya avantajlara sahibiz. Fındık, Su Ürünleri, Doğal Gıda maddeleri, Endemik Türler ve Yaban İçeli vb. ürünlerimizin Japonya’da çok ciddi bir pazarının var olması bölgemize bu alanda ciddi bir avantaj sağlamaktadır. Diğer taraftan bölgemizin özellikle balıkçılık, kooperatifçilik, ürün çeşitlendirilmesi ve markalaştırılması gibi alanlarda Japonya’nın deneyim ve uzmanlığına ihtiyacı olduğu ortadadır. DOKA olarak JICA ile bu proje vesilesi ile tesis ettiğimiz işbirliği ortamının bir deneyim ve bilgi alış-verişinin gerçekleştirilmesine vesile olacak şekilde geliştirilmesi ve JES, TIPO, JDB gibi kurumlarla işbirliğinin sürekli kılınması önemsediğimiz konulardır. Hazırlanan Eylem Planı’nda belirlenen proje ve uygulamaları gerçekleştirerek bölgemizin kalkınması adına görevimizi en iyi şekilde yerine getireceğimiz inancındayım.”