İş Dünyasından ‘Orta Gelir Tuzağı‘ Uyarısı

Müstakil Sanayici ve İşadamları Derneği (MÜSİAD) Adana Şube Başkanı Bilal Nadir Gök, Türkiye‘nin potansiyel büyüme düzeyini yukarılara taşımak için itici değil, çekici çıpalara ihtiyaç duyduğunu söyledi.

Türkiye ekonomisinin, uzun yıllardır ihtiyaç duyduğu istikrara 2002 yılında kavuşarak, sahip olduğu potansiyelle düşük varlık fiyatları, rekabetçi reel ücretler ve hızla gerileyen kredi maliyetleri gibi büyümeyi destekleyen avantajları yeterince kullanıp, geleneksel sektörleri küresel rekabette en üst limite kadar zorlandığını anlatan Gök, buna bağlı olarak 2002-2011 döneminde, ekonomide istikrarın temini ve geleneksel sektörlerden gelen büyümenin, bir anlamda sistemi arkadan iten unsurlar olduğunu dile

getirdi. Gök, "Ancak, bu düşük katma değerli ve düşük-orta teknolojili geleneksel sektörlere dayalı üretim anlayışının bundan böyle beklenen hamleye bir katkı yapması mümkün değil. Aksine, artık Türkiye‘nin potansiyel büyüme düzeyini yukarılara taşımak üzere itici değil, çekici çıpalara ihtiyacı var" dedi.

"TÜRKİYE ‘ORTA GELİR TUZAĞI‘ İLE KARŞI KARŞIYA"

Türkiye‘de bugün kişi başına düşen milli gelirde gelinen noktaya bağlı olarak; tüm göstergelerin bir ‘orta gelir tuzağı testi‘nden geçtiğine işaret ettiği yorumunda bulunan Gök, Türkiye‘nin bir orta gelir kapanına sıkışarak, artan oranlarda açık bir pazar haline gelmesinin önüne geçilebilmesi adına küresel düzene nasıl daha hızlı ve etkin entegre olunacağı konusu üzerinde yoğunlaşılmasını istedi. Türkiye‘deki mevcut üretim yapısına bakıldığında; en büyük sektörler haline gelen alanlarda yüzde 80‘e ulaşan

bir ‘ithal girdi bağımlılığı‘nın söz konusu olduğunu kaydeden Gök, bu modelde yüksek katma değerli ve nitelikli ara malların Avrupa‘dan, ölçek ekonomisi gerektiren düşük maliyetli girdilerinse büyük oranda Asya‘dan temin edildiği bilgisini verdi. Bunun yanında sadece orta teknolojili bir kısım girdilerin iç pazardan temin edildiğini, bunun da yüzde 20‘lik bir oranı oluşturduğuna işaret eden Gök, Türkiye‘nin bu konumdan çıkarak daha nitelikli, toplam faktör verimliliğine dayalı rekabetçi bir büyüme modeline

geçme süreci hızlandırılarak, derinleştirilmesi gerektiğini savundu.

"NİCEL BÜYÜME ARTIK NİTEL BİR HALE DÖNÜŞTÜRÜLMELİ"

Buradaki temel amacın; daha çok kaynak girdisine dayanan ve nicel olan büyümenin artık nitel bir hale dönüştürülmesi olması gerektiğine dikkat çeken Bilal Nadir Gök, "Bu noktada Türkiye, gerekli rasyonel destek-teşvik-yönlendirme mekanizmalarının yanı sıra bir o kadar önemli olan kontrol-denetim-disiplin unsurlarını etkinlikle hayata geçirerek, kritik girdileri içeride üretebilmenin bütün yollarını sonuna kadar zorlamalıdır. Bilindiği gibi dünyada nano-mühendislik ve bilişim alanlarında hakim olan

ülkeler, 1990‘lı yıllara damgasını vurmuştur. 2000‘li yıllardaysa sağlık teknolojilerine, enerji sektörüne, elektrikli araçların geliştirilmesine ve gıda-emtia güvenliğine yönelik çalışmalar yapan ülkeler öne geçmiştir. Türkiye ise tahribat ve tamiratla geçen bu 20 yıllık dönemde fırsat bulup da bu alanlarda hamle yapamamıştır. Oysaki bilişim, elektronik ve yenilikçi ilaç ve tarım gibi lokomotif sektörlerde hala bu hamleleri yapma zorunluluğu devam etmektedir" diye konuştu.

"TÜRKİYE İDDİALI PROJELER GELİŞTİRMELİ"

Türkiye‘nin, büyük ve iddialı projeler geliştirip bunlara sıfırdan yatırımcı çekme noktasındaki çalışmalara da ağırlık vermesi gerektiğini vurgulayan Gök, perakende, finans ve gayri menkul başta olmak üzere satın alma, birleşmeler ve özelleştirmelere ilgi duyan yabancı sermayenin de, Türkiye‘nin öncelikleri doğrultusunda yönlendirilmesi gerektiğinin altını çizdi. Bu noktada ilgili kurumların liyakatli, heyecan ve vizyon sahibi bir ekiple donatılması, bunların bir an evvel sahaya inmelerinin sağlanması,

piyasa odaklı olarak ve özgür bir yapıda çalışmaları gerektiğini ifade eden Gök, açıklamasını da şöyle sürdürdü; "Kısaca, zihniyetlerde de bir dönüşümün gerektiği yeni dönemde kurumsal sadakat ile liyakat arayışı arasındaki hassas dengenin korunması gerektiği ifade edilmelidir. Zira, son küresel kriz öncesinden önceki dönemde daha önce hiç görülmemiş büyük bir sermaye hacmini içeriye çekebilen Türkiye, cari açığın finansmanını yüzde 60‘lara varan oranda kalıcı sermaye girişleri ile finanse edebilmiş ve

böylelikle yabancı sermaye girişlerini, büyümenin motor gücü haline getirebilme şansını yakalamıştır."

"TÜRKİYE ‘DÜNYANIN CAZİBE MERKEZİ‘ OLMAYI HEDEFLEMELİ"

Söz konusu sürecin küresel kriz nedeniyle sekteye uğradığını belirten Gök, bugün yeniden canlanmaya başlayan yabancı sermaye yatırımlarının öneminin, ülkeye kalıcı bir know-now, teknoloji, öğrenme etkisi gibi pozitif dışsallıkları taşıyabilmesinde aranması gerektiğini söyledi. Burada en önemli noktanınsa; Türkiye‘nin kritik sektörlerde uzun vadeli stratejiler geliştirerek ikna edici bir vizyon üretebilmesi olduğunu dile getiren Gök, "Örneğin; ‘Bilişim Vadisi‘ veya ‘Sağlık Vadisi‘ gibi gerçekten heyecan

verici projelere start verilmesinde geç kalınmamalıdır. Zira, Amerika ve Batı Avrupa‘dan çıkan üreticiler, bu alanlarda yeterli yatırım yapılmadığı için Türkiye yerine Doğu Avrupa ve Uzakdoğu‘yu tercih etmektedirler. Bunun yanı sıra Türkiye‘de hala dinamik rekabetçi üstünlüklere grha nitelikli, toplam faktör verimliliğine dayalı rekabetçi bir böre sektörel mimarinin belirlenmesi ihtiyacı vardır. Bu meyanda, ülkemizin, otomobil, elektronik, makine ve teçhizat, tekstil, mobilya ve enerji gibi sektörlere

öncelik verip, dünyanın cazibe merkezi olmayı hedeflemesi gerekmektedir" ifadesini kullandı.

"BAKANLIKLARLA İLGİLİ DÜZENLEME MEMNUNİYET VERİCİ"

Bahsedilen tüm bu stratejik dönüşümlerin hayata geçirilmesinde bu değişimi gerçekleştirecek kurumların da hedefe yönelik olarak yapılandırılmasının önemli olduğu belirten Gök, bu bağlamda da MÜSİAD olarak uzun süredir dile getirmiş oldukları; bakanlıklara yönelik düzenlemelerin gerçekleştirilmesinin, iş dünyasını memnun ettiğini aktardı. Gök, açıklamasının devamında şu görüşleri dile getirdi:

"Özellikle, 2008 başında önermiş olduğumuz ‘Kalkınma Bakanlığı‘, ekonomiyle ilgili paydaş kurumları bir araya getiren ‘Ekonomi Bakanlığı‘, üretimde stratejik dönüşüm için elzem olan ‘Bilim, Sanayi ve Teknoloji Bakanlığı‘, etkin bir müzakere sürecini yönetecek ‘AB Bakanlığı‘, hem zamanlama hem de uygulama olarak son derece yerinde kararlar olmuştur. Bunun yanı sıra yeni dönemde düşünülen ‘bakan yardımcılığı uygulaması‘nın, kamu ve özel sektör arasındaki ilişkiyi üst düzeye çıkarması ve zaman zaman

karşılaşılan katı bürokratik yapının yumuşatılarak etkin hale getirilmesi açısından faydalı olacağı beklenmekle birlikte özenle konumlandırılması gerekmektedir."

Kaynak: İHA