Arınç: Libya‘nın Toprak Bütünlüğünden Yanayız

Devlet Bakanı ve Başbakan Yardımcısı Bülent Arınç, Libya‘nın bölünmesini daha uygun gördüğünü söyleyen ülkelerin de bulunduğuna dikkati çekerek, ‘‘Halbuki biz Libya‘nın toprak bütünlüğünden yanayız ve Libya‘nın sahip olduğu zenginliklerin Libya halkına ait olduğunu söylüyoruz. Biz Irak‘ta da aynı şeyleri söyledik‘‘ dedi. 

Arınç, Samanyolu Haber‘de katıldığı canlı yayında Libya‘daki olayları değerlendirirken, Libya‘nın Kuzey Afrika‘da gelişen olayların bir parçası, ancak diğer ülkelerden farklı bir noktada olduğunu ifade etti. 

Kaddafi‘nin kendi halkına karşı bir yıldırma operasyonuna giriştiğini belirten Arınç, muhaliflerin denetiminde olan bazı şehir ve kasabalara güç gösterdiğini söyledi. 

Türkiye‘nin Libya‘nın toprak bütünlüğü ve istikrarından yana olduğunu vurgulayan Arınç, ‘‘Değişim ve dönüşümün bütün bu ülkelerde kaçınılmaz olduğunu görüyoruz ancak bunun barışçı yöntemlerle gerçekleşmesini istiyoruz‘‘ dedi. 

Türkiye‘nin Libya‘daki istikrar ve güvenliğin yeniden tesisi için Kaddafi ve oğluyla, muhalif güçlerle görüşmelerini devam ettirdiğini belirten Arınç, ‘‘Çünkü Türkiye‘nin devlet ve hükümet olarak bu ülkeler nezdinde büyük bir saygınlığı var. Başkalarını dinlemiyorlar belki ama Türkiye‘ye karşı bir güven duyuyorlar‘‘ diye konuştu. 

Libya‘ya ilişkin Birleşmiş Milletler‘in (BM) kararını anımsatan Arınç, bu karara Fransa‘nın bir kaç ülke ile sahip çıktığını belirterek, böylece Libya‘ya yönelik müdahaleye başlandığını ifade etti. 

Bu duruma Türkiye başta olmak üzere Almanya ve başka ülkelerin de itiraz ettiğini anımsatan Arınç, sonunda Türkiye‘nin de taleplerinin kabul edilerek NATO‘nun komutasında harekatın yapılabileceği ve bunda amacın da istikrar ve güvenliğin yeniden tesisi ve silah ambargosunun denetlenmesi yönünde bir kararın alındığını anlattı.

-‘‘İNSANİ AMAÇLARLA GİDİYORUZ‘‘-

Türkiye‘nin bölgeye insani amaçlı gideceğini belirten Arınç, ‘‘Silah ambargosunu denetlemek üzere ve sivil halka karşı yapılan bu operasyonların durdurulması amacıyla, Kaddafi‘nin gözünü korkutmak, eylem yapamaz hale getirmek ve Libya‘da da sukuneti, huzuru tekrar tesis etmek suretiyle bir değişim ve dönüşüme fırsat vermek. Amaç bu‘‘ diye konuştu. 

Başbakan Recep Tayyip Erdoğan‘ın olaylar ilk çıktığında ‘‘NATO‘nun ne işi var Libya‘da?‘‘ açıklamasını yaptığının belirtilerek, ‘‘O dönemde Türkiye farklı mı düşünüyordu?‘‘ sorusu üzerine Arınç, o zaman BM‘nin kararının bulunduğunu, bu kararın uygulanmasının tek başına Fransa‘ya verilmediğini, ‘‘oldu bitti ile‘‘ işe başlandığını ifade etti. 

Fransa‘nın bu tavrına karşı NATO‘nun harekete geçirilmesi ihtiyacının doğduğunu ifade eden Arınç, ‘‘Yani birinci planda, biz de, sayın Başbakan da, dışişleri bakanı da Libya‘daki olaylarla NATO‘nun hangi görevi olur diye itiraz etmiştik. Ama Fransa‘nın kendiliğinden durumdan vazife çıkarması ve burada Fransa‘nın menfaatlerine yönelik bir eylem olduğunu farketmemiz üzerine ortak bir karar almak amacıyla sadece NATO‘yu devreye sokabilirdik, amacımız buydu‘‘ dedi.

‘‘Libya‘nın ileriki süreçlerde yeni bir Darfur olması yolunda ilerlediğine yönelik kaygılarınız var mı?‘‘ sorusu üzerine de Arınç, ‘‘Kaygılarım var tabii. Çünkü Libya‘nın  bölünmesini daha uygun gördüğünü söyleyen ülkeler de var maalesef. Halbuki biz Libya‘nın toprak bütünlüğünden yanayız ve Libya‘nın sahip olduğu zenginliklerin Libya halkına ait olduğunu söylüyoruz. Biz Irak‘ta da aynı şeyleri söyledik‘‘ diye konuştu. 

Libya‘nın en kaliteli petrole sahip olduğunu anlatan Arınç, ‘‘Bugünkü bombardımanların belki altında yatan da bu zenginliklere bir şekilde sahip olabilmek ve ihtiyaçlarını Libya petrollerinden karşılamak amacına belki matuf olabilir. Dolayısıyla Libya‘yı bölmeden, Libya‘nın kendi içindeki dönüşümünü takip etmemiz lazım‘‘ dedi. 

Burada önemli görevlerin Kaddafi‘ye düştüğünün altını çizen Arınç, şunları söyledi:

 ‘‘Kendi halkının ölmesini, kendi halkının parçalanmasını, zenginliklerinin elinden alınmasını istemediğini düşünüyoruz. Eğer böyle olacaksa, süratle bu operasyonları sonlandırmalı, halkından özür dilemeli. Kaddafi kendini bir devrim lideri olarak görüyor, bir cumhurbaşkanı olarak bir devlet başkanı olarak görmüyordu. (Tamam, ben yine devrim lideri olarak kalayım ama bu ülkeyi yönetmek üzere de bir devlet başkanı, bir cumhurbaşkanı seçilsin ve halk buna ortak karar versin) diyebilse, bugün Libya‘da sorununun büyük ölçüde çözüleceğini düşünüyorum.‘‘

Suriye‘deki olaylara da değinen Arınç, sorunların 48 yıldır olağanüstü hal ile yönetilen bir bölgeden kaynaklandığını ifade ederek, halkın artık özgürlük istediğini belirtti.

-SİVİL İTAATSİZLİK TARTIŞMALARI-

Seçim öncesinde özellikle Doğu ve Güneydoğu Anadolu bölgesinde ‘‘sivil itaatsizlik‘‘ adı altında yapılan eylemlerle ilgili görüşünün sorulması üzerine Arınç, sivil itaatsizliğin demokratik bir yöntem olduğunu ifade etti. 

Ancak bunu yapacağını belirten partinin Barış ve Demokrasi Partisi olduğunu belirten Arınç, sivil itaatsizliğin bir siyasi partinin işi olmadığını, siyasi partilerin yerinin siyasal alan, sivil alan olduğunu kaydederek, ‘‘Size düşen kanunun öngördüğü her imkanı siyasal alanda kullanmaktır‘‘ dedi. 

Nevruz kutlamaları sırasında yaşanan olaylara değinen Arınç, ‘‘Bir bayan milletvekili görevini yapan emniyet amirine karşı suratına tokat vurabiliyor. O polis memuruna teşekkür etmemiz lazım. Böyle bir hakaret karşısında elini kaldırsaydı Türkiye‘nin hali ne olacaktı? Bir kadına, bir milletvekiline el kaldırmış olacaktı. Bir kadını tokatlamış olduğu için de Türkiye‘de ve dünyada mahkum edilmiş olacaktı‘‘ diye konuştu. 

Arınç, konuyla ilgili değerlendirmesine şöyle devam etti:

‘‘Şunu söylemek istiyorum. Yani onu tokatlarken, buna taş atarken (şimdi sivil itaatsizlikte bulunacağız) demesine şükretmek lazım. Yani o halden bu hale geldikleri için. Ama yaptıkları doğru mu? Hayır kesinlikle yanlış. Hele 4 tane talepleri var. Bunlar da karşılanmazsa oturmalara devam edeceklermiş. İstedikleri kadar otursunlar ama bu taleplerin hiç birinin hükümetle, yürütmeyle ilgisi yok. (KCK operasyonlarında içeride olanlar dışarıya çıkarılsın) Buna hükümet mi karar veriyor? Yargıyı hedef alarak böyle bir talepte bulunabilir mi? Bu yargıyı etkilemeye teşebbüs değil midir? Ana dilde eğitim hakkı. Anayasal engel var. Bunu nasıl talep edebilirsiniz?. Bunu Meclis kürsüsünden ancak söyleyebilirsiniz. Teklif verseniz, anayasal engel sebebiyle şu an işleme alınmaz. Çok sayıda milletvekiliniz olur, anayasayı değiştirecek güce gelirsiniz o zaman bir imkan bulabilirsiniz. Yani ben bunları seçime giderken bir siyasi manevra, bir mağduriyet yaratmak ve bunlara oy verecek kitle üzerinde (Ne cesur, ne kahraman milletvekillerimiz varmış) algısını meydana getirmek. Bütün amaç bu olarak görüyorum. Ama bunların neticesinde göreceksiniz o bölgenin insanları da bütün Türkiye‘de nerede yaşarsa yaşasın Kürt yurttaşlarımızın kardeşlerimizin çok büyük bir ekseriyeti onlara siyasal alanda oy vermeyecek.‘‘

-MİLLET CEVAP VERECEKTİR-

Arınç, ‘‘Ergenekon‘‘ ve ‘‘Balyoz‘‘ davalarında yargılanan sanıklardan bazılarının milletvekili aday adaylıklarıyla ilgili olarak, ‘‘Hükümetleri devirmek, parlamentoları kapatmak, onun yerine diktacı bir rejim kurmaya yönelik çalışmalar, hiçbir siyasi partinin evet diyeceği çalışmalar değildir. Buna rağmen ‘Oradan da bana oy gelebilir, dolayısıyla ben oradan aday göstermek istiyorum‘ diyenlere bence millet bir cevap verecektir. O cevabın ne olacağını 12 Haziran‘da hepimiz göreceğiz‘‘ dedi.

Bunu etik bulmadığını ifade ettiğini hatırlatan Arınç, şunları kaydetti:

‘‘Ama buna rağmen o partiler bu isimleri aday listelerine alırlarsa, bu kişilerin yargılandıkları örgüt davasının, ortaya çıkan bilgi ve belgelerin, Meclis‘i ortadan kaldırmaya teşebbüs, seçilmiş hükümetleri devirmek, halka karşı bir takım tedbirler almak yönünde haklarında güçlü deliller bulunduğu için o güne kadar tutukluluğu bu kişileri, milletvekili adayı gösterirlerse varlık nedenlerini inkar etmiş olurlar. Çünkü bunlar adi suç değildir.

Hükümetleri devirmek, parlamentoları kapatmak, onun yerine diktacı bir rejim kurmaya yönelik çalışmalar, hiçbir siyasi partinin evet diyeceği çalışmalar değildir. Buna rağmen ‘Oradan da bana oy gelebilir, dolayısıyla ben oradan aday göstermek istiyorum‘ diyenlere bence millet bir cevap verecektir. O cevabın ne olacağını 12 Haziran‘da hepimiz göreceğiz. Siyasal bir karardır, o siyasal kararın getirisi olacağı kadar, götürüsü ondan çok daha fazla olacaktır. Ben doğrusu bunu tavsiye etmem ama kanun buna izin veriyor. Kanunun izin verdiği bir konuyu siyasal sonuçlarını düşünerek, partiler sanıyorum değerlendirecektir.‘‘

-‘‘BEDELLİ ASKERLİK ŞU ANDA SÖZ KONUSU DEĞİL‘‘-

‘‘Bedelli askerlik konusunda ne düşünüyorsunuz?‘‘ sorusu üzerine Bülent Arınç, ‘‘Ben ne düşünüyorsam aynen onu düşünüyorum. Ben eğri büğrü bir adam değilim. Ben şahsi fikrimi söyledim. Ve dedim ki ‘Bu, Hükümetimizin kararı değildir‘. Hükümetimiz bu konuda karar alırken, Türk Silahlı Kuvvetlerinin asker alma ihtiyacını göz önünde tutar. Bunu bize söyleyecek olan da Genelkurmay‘dır. Ama şu anda sayın Başbakanımız, bedelli askerlik konusunda, hem içeride hem dışarıda yapılan tartışmalara bakarak, bugünün gündeminde böyle bir şey olmadığını ifade etti‘‘ dedi.

‘‘Dolayısıyla Hükümetin bir üyesi olarak benim buna karşı ‘Hayır‘ deme hakkım yok. Doğru da değil. Ben şahsi düşüncemi ifade etmiştim. Ama Hükümetin görüşü başka şekilde tezahür etti. Onu da yanlış bulmuyorum. Doğru buluyorum. Ama ben ‘Bedelli askerlik olabilir‘ dediğim zaman beni alkışlayanlar, Hükümetin kararı ortaya çıktıktan sonra yuhalamaya kalkıyorlarsa bu da doğru değil‘‘ diye konuşan Arınç, sözlerine şöyle devam etti:

‘‘Cumhuriyet Halk Partisi‘nin teklifine aldanmasınlar. Bu teklifin olabilme ihtimali yok. İki sebepten yok. Şimdi CHP diyor ki bedelli askerlik diye bir şey getiriyor, ama bedelsize de yönelebiliyor. İki şeye dikkat etmemiz lazım. Bir, teklif de gelse CHP‘den geldiği gibi, tasarı da gelse, Hükümet görüşünü oluştururken Silahlı Kuvvetlere soracaktır. Ben İzmir‘den İstanbul‘a otoban yaparken, Marmaray yaparken askere sormam. Bu benim işimdir. Ama Silahlı Kuvvetlerin ihtiyaçlarını ben askere sorarım. Askerin vereceği bana yanıt, beni etkiler. Bugüne kadar verilen yanıtlar, bu işin, ihtiyacın ancak karşılanabildiği yönünde yani Türkçesiyle bedelli uygulaması olmasın diyor. Hükümet de buna uyuyor. 

Çok açık, net soruyorum. Bir; ‘Bizim adımız CHP, benim adım Kemal der gibi, bizim adımız CHP, bizden bir teklif gelirse asker buna itiraz etmez‘ diyebilirler. Diyorlar mı? Duymadık. Sormamız lazım. İkincisi ‘Hayır onlar yine mutlaka hayır diyeceklerdir. Ama siz Hükümet cesur davranın kardeşim, siz buna evet deyin bu iş çıksın‘. Şu anda öyle bir şey yok. Dolayısıyla biz gelen cevabın bugüne kadar on tanesini bir kenara koyacağız, şartlar değişmemiş ama biz bu teklife ‘Evet‘ diyeceğiz. Bu Hükümet olmak niteliğiyle bağdaşmaz. Günü gelir, Hükümet gerçek ihtiyacın nerede olduğuna bakar ve bu uygulamayı yapar. Ama şu anda söz konusu değil.‘‘

İkinci olarak işin bedelsize getirildiğini ifade eden Arınç, ‘‘Eğer 21 günlük askerlik, bir kısmı için tamamen parasız, bir kısmı için de diyelim ki 10 bin liraya kadar olacaksa bu ülkedeki gençlerin yüzde 80‘i askerlik yapmak istemez. Bu parayı bulur. Gider bankadan 10 bin liralık kredi alır. Her ay onun faizini öder, gider yatırır, 21 askerlikte kurtulur. Çok zor bir şey değil‘‘ diye konuştu.

Bedelli askerlik veya askerlikteki düzenlemelerin, Türkiye için hangi şartlarda gerçekleştirileceğini geçtiğimiz günlerde yeni bir kanun yaparak gösterdiklerini ifade eden Arınç, sözlerini şöyle tamamladı:

 ‘‘İki ay kalmışken, Meclis bir hafta sonra kapanacakken böyle bir teklif getiriyorlar. Bu oy toplamaya yöneliktir. CHP‘nin samimi olmadığını düşünüyorum. Bu sorulara cevap verecek bir zamanları bile yok. O yüzden bu beklenti içinde olanlara AK Parti olarak, güvenecekleri bir parti ve Hükümet olarak şunu söylüyorum; yeri ve zamanı geldiğinde şartlar oluştuğunda Türkiye‘de askerlikle ilgili düzenlemelerin ne şekilde olacağını hep beraber göreceğiz.‘‘ 

Kaynak: AA