Bakan Ergün Mersin‘de
Sanayi ve Ticaret Bakanı Nihat Ergün, Türkiye‘nin artık politik ve ekonomik hedefleri olan bir ülke olduğunu belirterek, "Türkiye bugün de gelecekte de artık bir rüzgarın önündeki yaprak gibi, selin önündeki bir çöp gibi savrulacak bir ülke değildir. Küresel ve bölgesel, siyasi ve ekonomik bir güç aktörüdür ve böyle olmalıdır" dedi.
Bakan Ergün, Mersin-Tarsus Organize Sanayi Bölgesi‘nde bazı açılış ve temel atma törenlerine katılmak üzere geldiği Mersin‘de, Hilton Oteli‘nde onuruna verilen yemeğe katıldı. Mersin Valisi Hasan Basri Güzeloğlu ile çok sayıda sanayici ve işadamının katıldığı yemekte konuşan Ergün, Türkiye‘de artık devletin istikrarı sağlayan, güven ortamını temin eden, düzenleyen, denetleyen, ön açan bir mekanizma olarak çalıştığını söyledi. Türkiye‘nin zenginliğinin de artık özel sektör, yatırımcılar ve girişimciler
eliyle temin etiğini belirten Ergün, "Gerçek zenginlik böyle temin edilebilir. Üreterek, teknoloji, sanayi mamulleri üreterek ve bunları dünyaya satarak. Sanayileşmeyen ülkeler gerçek bir zenginlik temin edemezler. Üretme gücü ve kabiliyeti olmayanlar en ufak bir krizde büyük sarsıntı yaşarlar ve yaşamaktadırlar. Gerçek zenginlik sağlam bir sanayiyle oluşturulur. Sanayi bizi teknolojiye, değişik alanlarda üretim yapmaya ve bunları dünyaya satmaya götürür. Türkiye bunu anlamış bir istikamete girmiş ve
sanayisini güçlendiren bir ülke haline gelmiştir" diye konuştu.
Türkiye‘nin yolunun artık belli olduğunu ve piyasa ekonomisi modeliyle dışa açık, rekabetçi bir modelle, özel sektör eliyle zenginleşebileceğinin altını çizen Ergün, "Yol budur, doğru olan da budur. Bu zenginleşmenin sağlanmasının temelinde siyasi istikrar ve güven ortamı çok önemlidir. Siyasi istikrar, güven ortamı yoksa makro ekonomik dengeler, finansal istikrar temin edilmemişse özel sektörün ilerleme kabiliyeti olmaz. Sanayici ‘yarın ne olacak‘ diye düşünürse yatırım yapabilir mi? Ülkenin
demokrasisi, hukuku, insan hakları ve özgürlükler zemini güçlü değilse o zaman özel sektör eliyle zenginlik meydana getirmek de mümkün olmaz. Demek ki, zemin de sağlam olmalı, o sağlam zemin üzerinde ilerlemeliyiz. Siyasi istikrar, güven ortamı, finansal istikrar, makro ekonomik dengeler, demokrasi, insan hakları, özgürlükler, bunların hepsi bir bütün, bunun zemininde ekonomik gelişmişlik ve zenginlik temin edebiliriz. Bunları ihmal ederek, yok sayarak bir zenginlik de meydana getiremeyiz. Güven, istikrar,
hukuk, insan hakları olan yere yatırımcı gelir. Sanayici ve iş adamları için demokrasi, hukuk devleti, insan hakları son derece önemlidir. Darbe olan ülkede yatırımcı yatırım yapar mı?" şeklinde konuştu.
Bugün Türkiye‘nin önünde çok önemli fırsatlar olduğuna işaret eden Nihat Ergün, artık siyasi istikrar, güven ortamı büyük oranda sağlanmış, demokrasisi, insan hakları, özgürlükler alanı büyük oranda pekişmiş, hukuk devleti alanında AB sürecinde çok ciddi reformlar gerçekleştirilmiş ve yerli-yabancı sermaye ve yatırımcılık açısından fark ortadan kalkmış, önemli bir cazibe merkezi haline gelmiş bir Türkiye olduğunun altını çizdi. Rakamsal verilerle bir Türkiye tablosu çizerek, Türkiye‘nin özel sektör
yatırımlarının 2002 yılında 47 milyar dolarken 2009 yılında krizin ortasında 130 milyar dolar olarak gerçekleştiğini kaydeden Ergün, 2002‘den önce 30 yıl boyunca Türkiye‘ye gelen toplam yabancı sermaye yatırımının 15 milyar dolar, 2003-2010 arasında gelen yabancı sermaye yatırımının ise 92 milyar dolar olduğu bilgisini verdi. Bunun, istikrar ve güvenin, demokrasi, insan hakları, özgürlükler zemininin, özel sektörün, yerli ve yabancı yatırımcının önünü açmasının işareti olduğunu vurgulayan Ergün, "İşte
bu zenginlikle ilerler insanlar. Dış politikanız da bu ilerlemeye uygun olmalı. Türkiye yeni politik adımlar gerçekleştirdiği zaman o fırsatları yakalayacaktır. Türkiye‘nin AB ile müzakere süreci önemli bir politik argümandır ve hedeftir. Türkiye‘nin komşularıyla sıfır problem siyaseti önemli bir politik argümandır ve hedeftir. Türkiye‘nin Afrika‘ya açılma, Orta Asya‘da ve Karadeniz‘de önemli bir ekonomik iş birliği oluşturma politikası önemli bir politik açılımdır. Bütün bunlar bize ne sağladı? AB
ülkeleriyle yaptığımız ihracat arttı ve ihracatımız 3 misline çıktı. Afrika‘ya yaptığımız ihracat 10 kat, komşularımızla yaptığımız ticaret 6 kat, Orta Asya‘ya yaptığımız ticaret 7 kat arttı" ifadelerini kullandı.
TÜRKİYE ARTIK DÜNYAYA SANAYİ ÜRÜNÜ İHRAÇ EDEN BİR ÜLKE
Bugün Türkiye‘nin gerçekleştirdiği 114 milyar dolarlık ihracatın yüzde 95‘ini sanayi ürünlerinin oluşturduğuna dikkati çeken Bakan Ergün, Türkiye‘nin artık dünyaya sanayi ürünü ihraç eden bir sanayi ülkesi olduğunu söyledi. Türkiye ekonomisinin satın alma paritesine göre 2002‘de dünyada 26. sıradayken, 2010‘da 16. sıraya geldiğine vurgu yapan Nihat Ergün, "Bunu sanayiciler, iş adamları, üretenler, satanlar bu sıraya getirdi. Ama sağlam bir zemin üzerinde birlikte yürüdüğümüz için oldu" görüşünü aktardı.
Hükümet olarak sanayi üretiminde stratejiyi; 2023‘ün Türkiye‘sini orta ve ileri teknoloji ürünlerde Avrasya‘nın üretim merkezi haline getirmek ve yüksek katma değerli ürünler üretmek olarak belirlediklerini de aktaran Ergün, şöyle devam etti: "Rekabet gücü burada. Türkiye ucuz iş gücü, ucuz hammadde, ucuz enerjinin cenneti olan bir ülke değil. Çin, Hindistan, Kamboçya, Bangladeş ve Endonezya ile biz ucuz emekte, ucuz iş gücünde rekabet edebilir miyiz? Yapamayız. Ne rekabeti yapacağız? Tasarım, ar-ge,
inovasyon, teknolojiyle rekabet edeceğiz. Potansiyelimiz de var, bunlara ciddi destekler veriyoruz. Bizim vizyonumuz bu olmalı: Türkiye‘yi Avrasya‘nın orta ve ileri teknoloji ürünlerinde üretim üssü haline getirmek. Şu anda Türkiye‘de yüksek teknolojinin toplam üretimdeki ve ihracat içindeki payı yüzde 5‘ler düzeyinde. 2023‘te bunu en az yüzde 20‘ler seviyesine çıkarmamız lazım. Onun için altyapıyı, teknolojiyi destekleyen, ar-ge, inovasyonu, tasarımı destekleyen bir altyapı olarak kurguluyoruz. Buna göre
bir vizyon, hedef koyduğumuzda, Türkiye artık politik ve ekonomik hedefleri olan bir Türkiye‘dir. Türkiye bugün de gelecekte de artık bir rüzgarın önündeki yaprak gibi, selin önündeki bir çöp gibi savrulacak bir ülke değildir. Küresel ve bölgesel, siyasi ve ekonomik bir güç aktörüdür ve böyle olmalıdır. Daha bizim millet olarak dünyaya söyleyeceğimiz söz, yapacağımız iş bitmemiştir. Herkes bu hedeflere odaklanmalıdır. Türkiye dünyanın en büyük 10 ekonomisinden birisi olmalıdır. Yedi yıl içinde nasıl 26.
sıradan 16. sıraya geldiyse, önümüzdeki 12 yılda ilk 10‘a girebilir Türkiye. Bunu, üretimini 740 milyar dolardan 2 trilyon dolara çıkararak gerçekleştirecek."
Kaynak: İHA
eliyle temin etiğini belirten Ergün, "Gerçek zenginlik böyle temin edilebilir. Üreterek, teknoloji, sanayi mamulleri üreterek ve bunları dünyaya satarak. Sanayileşmeyen ülkeler gerçek bir zenginlik temin edemezler. Üretme gücü ve kabiliyeti olmayanlar en ufak bir krizde büyük sarsıntı yaşarlar ve yaşamaktadırlar. Gerçek zenginlik sağlam bir sanayiyle oluşturulur. Sanayi bizi teknolojiye, değişik alanlarda üretim yapmaya ve bunları dünyaya satmaya götürür. Türkiye bunu anlamış bir istikamete girmiş ve
sanayisini güçlendiren bir ülke haline gelmiştir" diye konuştu.
Türkiye‘nin yolunun artık belli olduğunu ve piyasa ekonomisi modeliyle dışa açık, rekabetçi bir modelle, özel sektör eliyle zenginleşebileceğinin altını çizen Ergün, "Yol budur, doğru olan da budur. Bu zenginleşmenin sağlanmasının temelinde siyasi istikrar ve güven ortamı çok önemlidir. Siyasi istikrar, güven ortamı yoksa makro ekonomik dengeler, finansal istikrar temin edilmemişse özel sektörün ilerleme kabiliyeti olmaz. Sanayici ‘yarın ne olacak‘ diye düşünürse yatırım yapabilir mi? Ülkenin
demokrasisi, hukuku, insan hakları ve özgürlükler zemini güçlü değilse o zaman özel sektör eliyle zenginlik meydana getirmek de mümkün olmaz. Demek ki, zemin de sağlam olmalı, o sağlam zemin üzerinde ilerlemeliyiz. Siyasi istikrar, güven ortamı, finansal istikrar, makro ekonomik dengeler, demokrasi, insan hakları, özgürlükler, bunların hepsi bir bütün, bunun zemininde ekonomik gelişmişlik ve zenginlik temin edebiliriz. Bunları ihmal ederek, yok sayarak bir zenginlik de meydana getiremeyiz. Güven, istikrar,
hukuk, insan hakları olan yere yatırımcı gelir. Sanayici ve iş adamları için demokrasi, hukuk devleti, insan hakları son derece önemlidir. Darbe olan ülkede yatırımcı yatırım yapar mı?" şeklinde konuştu.
Bugün Türkiye‘nin önünde çok önemli fırsatlar olduğuna işaret eden Nihat Ergün, artık siyasi istikrar, güven ortamı büyük oranda sağlanmış, demokrasisi, insan hakları, özgürlükler alanı büyük oranda pekişmiş, hukuk devleti alanında AB sürecinde çok ciddi reformlar gerçekleştirilmiş ve yerli-yabancı sermaye ve yatırımcılık açısından fark ortadan kalkmış, önemli bir cazibe merkezi haline gelmiş bir Türkiye olduğunun altını çizdi. Rakamsal verilerle bir Türkiye tablosu çizerek, Türkiye‘nin özel sektör
yatırımlarının 2002 yılında 47 milyar dolarken 2009 yılında krizin ortasında 130 milyar dolar olarak gerçekleştiğini kaydeden Ergün, 2002‘den önce 30 yıl boyunca Türkiye‘ye gelen toplam yabancı sermaye yatırımının 15 milyar dolar, 2003-2010 arasında gelen yabancı sermaye yatırımının ise 92 milyar dolar olduğu bilgisini verdi. Bunun, istikrar ve güvenin, demokrasi, insan hakları, özgürlükler zemininin, özel sektörün, yerli ve yabancı yatırımcının önünü açmasının işareti olduğunu vurgulayan Ergün, "İşte
bu zenginlikle ilerler insanlar. Dış politikanız da bu ilerlemeye uygun olmalı. Türkiye yeni politik adımlar gerçekleştirdiği zaman o fırsatları yakalayacaktır. Türkiye‘nin AB ile müzakere süreci önemli bir politik argümandır ve hedeftir. Türkiye‘nin komşularıyla sıfır problem siyaseti önemli bir politik argümandır ve hedeftir. Türkiye‘nin Afrika‘ya açılma, Orta Asya‘da ve Karadeniz‘de önemli bir ekonomik iş birliği oluşturma politikası önemli bir politik açılımdır. Bütün bunlar bize ne sağladı? AB
ülkeleriyle yaptığımız ihracat arttı ve ihracatımız 3 misline çıktı. Afrika‘ya yaptığımız ihracat 10 kat, komşularımızla yaptığımız ticaret 6 kat, Orta Asya‘ya yaptığımız ticaret 7 kat arttı" ifadelerini kullandı.
TÜRKİYE ARTIK DÜNYAYA SANAYİ ÜRÜNÜ İHRAÇ EDEN BİR ÜLKE
Bugün Türkiye‘nin gerçekleştirdiği 114 milyar dolarlık ihracatın yüzde 95‘ini sanayi ürünlerinin oluşturduğuna dikkati çeken Bakan Ergün, Türkiye‘nin artık dünyaya sanayi ürünü ihraç eden bir sanayi ülkesi olduğunu söyledi. Türkiye ekonomisinin satın alma paritesine göre 2002‘de dünyada 26. sıradayken, 2010‘da 16. sıraya geldiğine vurgu yapan Nihat Ergün, "Bunu sanayiciler, iş adamları, üretenler, satanlar bu sıraya getirdi. Ama sağlam bir zemin üzerinde birlikte yürüdüğümüz için oldu" görüşünü aktardı.
Hükümet olarak sanayi üretiminde stratejiyi; 2023‘ün Türkiye‘sini orta ve ileri teknoloji ürünlerde Avrasya‘nın üretim merkezi haline getirmek ve yüksek katma değerli ürünler üretmek olarak belirlediklerini de aktaran Ergün, şöyle devam etti: "Rekabet gücü burada. Türkiye ucuz iş gücü, ucuz hammadde, ucuz enerjinin cenneti olan bir ülke değil. Çin, Hindistan, Kamboçya, Bangladeş ve Endonezya ile biz ucuz emekte, ucuz iş gücünde rekabet edebilir miyiz? Yapamayız. Ne rekabeti yapacağız? Tasarım, ar-ge,
inovasyon, teknolojiyle rekabet edeceğiz. Potansiyelimiz de var, bunlara ciddi destekler veriyoruz. Bizim vizyonumuz bu olmalı: Türkiye‘yi Avrasya‘nın orta ve ileri teknoloji ürünlerinde üretim üssü haline getirmek. Şu anda Türkiye‘de yüksek teknolojinin toplam üretimdeki ve ihracat içindeki payı yüzde 5‘ler düzeyinde. 2023‘te bunu en az yüzde 20‘ler seviyesine çıkarmamız lazım. Onun için altyapıyı, teknolojiyi destekleyen, ar-ge, inovasyonu, tasarımı destekleyen bir altyapı olarak kurguluyoruz. Buna göre
bir vizyon, hedef koyduğumuzda, Türkiye artık politik ve ekonomik hedefleri olan bir Türkiye‘dir. Türkiye bugün de gelecekte de artık bir rüzgarın önündeki yaprak gibi, selin önündeki bir çöp gibi savrulacak bir ülke değildir. Küresel ve bölgesel, siyasi ve ekonomik bir güç aktörüdür ve böyle olmalıdır. Daha bizim millet olarak dünyaya söyleyeceğimiz söz, yapacağımız iş bitmemiştir. Herkes bu hedeflere odaklanmalıdır. Türkiye dünyanın en büyük 10 ekonomisinden birisi olmalıdır. Yedi yıl içinde nasıl 26.
sıradan 16. sıraya geldiyse, önümüzdeki 12 yılda ilk 10‘a girebilir Türkiye. Bunu, üretimini 740 milyar dolardan 2 trilyon dolara çıkararak gerçekleştirecek."
