Demirtaş: Hükümetle bir iki gün içinde görüşebiliriz

BDP Genel Başkanı Selahattin Demirtaş, bir iki gün içinde BDP ile hükümet arasında görüşme olabileceğini söyledi.

BDP Genel Başkanı Selahattin Demirtaş, bir iki gün içinde BDP ile hükümet arasında görüşme olabileceğini söyledi.


Ferit ASLAN- Bayram BULUT


DİYARBAKIR - BDP Genel Başkanı Selahattin Demirtaş, ‘BDP-hükümet görüşmesi', ‘eylemsizlik' kararının 1 hafta ertelenmesi, bölücübaşı Abdullah Öcalan ile İmralı Adası'nda yapılan görüşmeler ve okulların boykot edilmesi ile ilgili konusunda açıklamalarda bulundu. Demirtaş, Hakkari'de 9 kişinin ölümüne neden olan mayınlı saldırı günü BDP ile hükümet görüşmesinin ertelenmesiyle ilgili, talebin kimden gittiğinin önemli olmadığını belirterek şöyle dedi: “Sonuçta bir ihtiyaç var ortada. BDP'nin hükümetin görüşmesi ihtiyacı var. Bence bu hem bizim, hem hükümetin ihtiyacı. Hem de kamuoyunun böyle bir beklentisi var. Böyle bir ihtiyacın tez zamanda en kısa zamanda yerine getirmek lazımdır. Sanıyorum çok kısa zaman içinde görüşme olacaktır. Tümüyle iptal söz konusu değildi. Erteleme söz konusuydu her halde kısa zamanda görüşeceğiz hükümetle.”

DİYALOĞA AÇIĞIZ
Bölgedeki sivil toplum kuruluşlarının hükümete yönelik diyalog baskısı olduğunu belirten Demirtaş şöyle konuştu: “Biz diyaloga açığız. Çekincemiz yok. Fakat ben hükümet hani eğer bir defa daha ketum davranmazsa çok kısa süre içinde bir araya gelebilebiliceğimizi düşünüyorum. Sayın Başbakan, Hakkari'deki olaydan hemen sonra yaptığı ilk açıklamadan sonra bir daha bu konu ile ilgili açıklama yapmadı. Fakat şunu ifade ettim. Barışın, akan kanını durması hatırına bizler siysetçiler bu gerilimi düşürmek durumundayız. Sayın Başbakan'ın sert tutumuna rağmen “Görüşmeye hazırız' dedik. Bu da gerçekten diyalog ve barışa verdiğimiz önemin göstergesidir. O günden bu yana her hangi bir temasımız olmadı ama bir iki gün içinde sanırım bir temasımız olabilir.”

PKK'nın uzattığı eylemsizlik kararını olumlu bulduklarını söyleyen BDP lideri Selahattin Demirtaş, şöyle konuştu: “Gelişmeler çok hızlı ortaya çıktı. Öncelikle 20 Eylül'e 1-2 gün kala Hakkari'de yaşanan vahim olay, katliam doğrusu bizlerin de Türkiye kamuoyununda umutlarını azaltan bir gelişmeydi. Buna rağmen PKK'nın 1 hafta daha eylemsizlik kararını uzatması ve bazı gelişmeleri tekrar değerlendirmesi bizce olumludur. 1 hafta değil, 1 saat daha silahların susmasına bizim için ‘olumsuz' demek imkansızdır. Tabii bizim de beklentimiz ve temenimiz kalıcı hale gelmesidir ateşkesin. Yani biz yıllardır ‘Bu ateşkesler karşılıklı olarsa ancak anlamlı olur, hayata geçer' diyoruz. Onun dışında hayata geçme şansı yoktur. Geçmiş yıllarda çok denendi, uğraşıldı, başarılamadı. Dolaysıyla bence uzayabilmesinin ve kalıcı hale gelebilmesinin 2 temel koşulu vardır. Altını çizerek belirtiyorum ki, BDP'nin öne sürdüğü bir koşul değil. Bilimsel olarak bu böyledir. Birincisi olarak operasyonlar durmalıdır. Operasyonlar devam ettiği müddetçe ateşkesin hiçbir anlamı yoktur. İkincisi diyalog ve müzakere yöntemlerine mutlakaki daha fazla önem verilmelidir. Bence böyle bir anlaşıy ve yaklaşım ile süreç işletilirse ateşkes kalıcı hale de gelebilir. Ve siyaseten sorunun çözmü daha da kolaylaşabilir.”

Eylemsizlik sürecinin kalıcı hale gelmesi konusunda temkinli yaklaşımları bulunduğunu anlatan BDP Genel Başkanı Demirtaş, AK Parti ve devletin önceki icraatlarına bakıldığında çok umutlu olmanın çok kolay olmadığını ileri sürerken şöyle konuştu:
“Hükümet sürekli bu meseleyi, Kürt sorununu kendini güçlendirecek, kendine güç verecek bir şekilde kullanma gayreti içinde oldu. Fakat buna rağmen hiçbir şey eskisi gibi değil. Yani 90'lı yıllar gibi değiliz. 2000'li yılların başı gibi de değiliz. Türkiye kamuoyu diyalog ve müzakere yolu ile sorunu tartışarak çözme konusunda çok mesafe kaydetti. Bu nedenle bence her 2 taraf da; çatışan- savaşan iki tarf da bu kamuoyunun diyalog ile bu işi çözün basıncı altında çok fazla daha olgunlaşmış bir ortama sahipler. Bunu değerlendirebilmelidirler. Sadece PKK ve devlet değil bizler de sivil alanda bu koşulları iyi değerlendirebilmeliyiz. Bütün bunlara baktığımızda umudu kaybetmemek lazımdır. Ama çok öyle bu iş gerçekten çözüm yoluna girdi diyebilmek çok erken.”

Demirtaş, Cumhurbaşkanı Abdullah Gül ve Başbakan Recep Tayyip Erdoğan’ın bölgedeki sivil toplum örgütlerinin yaptıkları görüşme başvurusuna, görüşecek heyette Demokratik Toplum Kongresi'nin (DTK) da yer alması gerekçesiyle çekinceli yaklaştıkları hatırlatılınca, “DTK'nın tüzel kişiliğinin olmayabilir. Fakat bugüne kadar sayın Başbakan, sayın Cumhurbaşkanı ile görüşen platformların tüzel kişiliği mi vardı? Çevre, demokrasi platformlarının tüzel kişiliği mi vardı? Dolayısıyla DTK'nın bu şekilde reddedilmesi iradenin ötekileştirilmesi son derece yanlıştır. Umut ediyorum basına yansıyan bilgiler doğru değildir. En kısa zamanda DTK adına yapılan randevu taleplerine cevap verilmelidir. Sayın Cumhurbaşkanı ve sayın Başbakan en kısa zamanda sayın Ahmet Türk başkanlığındaki DTK heyeti ile görüşmelidir. Çünkü sorunun bir ayağı da DTK'dır. Bünyesinde sivil toplum kuruluşları var, geniş temsiliyet de söz konusudur. Reddedilmesi yanlıştır. BDP bu işin siyasi ayağı ise sivil ayağıda DTK’dır” diye devam etti.

Selahattin Demirtaş, ana dilde eğitim istemiyle ilgili okul boykotu konusunda yapılan eleştirilere tepki gösterdi. Bu eleştirileri yapanların gerçeğin farkında olmadığını, çocukların 5-6 yaşında asimile olmaya başladığını iddia eden Demirtaş, şöyle konuştu: “Dolayısıyla siz asimilasyonu başlatıyorsunuz da biz bunu önleme adına 5-6 yaşındaki çocuk ile tepki verince tepki oluyor. Yüksek lisansı doktorayı mı boykot etsek? 30 yıl bu eğitimi alıp asimile olduktan sonra bu eğitimi boykot etmenin anlamı mı var? Bu nedenle kimse ‘çocukları istismar ediyormuşuz', ‘çocukları kullanıyormuşuz' gibi hakeretlere varan açıklamalar yapmasın. Son derece inciticidir. Bu açıklamaları yapanlara şunu belirtiyorum; ‘Siz 80 yıldır bu topraklarda Kürt çocuklarını 5-6 yaşında YİBO’larda, ilköğretimlerde çocuklarında asimile ederken, tek kelime dahi bilmeyen Kürt çocuklarına zorla Türkçe eğitimi dayatırken çocuklar istismar edilmiyorda biz kendi çocuklarımızı sembolik olarak olarak 5 gün okula göndermeyince mi istismar oluyor?' Kimse bunlara inanmıyor. Derdimiz çocukların eğitimini engellemek değil. 5 gün sembolik olarak göndermeyerek sesimizi duyarmaya çalışıyoruz. Ben de bir veli olarak sesimi duyurmaya çalışıyorum; ‘Benim çocuğum asimile olmasın' diyorum. Sayın Başbakan kendi çocuğunun düşüncesi, inancına ve kimliğine göre eğitim alması için mücadele ediyor da biz mücadele edince niye ters oluyor? Ana dilde eğitim son derece meşru bir haktır. Okulu sembolik olarak 5 gün protesto etmekten demokratik bir haktır. Bunun dışındakiler konuyu dışında saptırmaktır.” (dha)