Cumhurbaşkanı Gül: Terör örgütü içinde bağımsız gruplar var

New York yolunda Hakkâri'deki saldırıyla ilgili açıklamalarda bulunan Gül, 'Bilerek olur, bilmeyerek olur... Daha önce oradan gecen askeri araçlar var. Terör örgütü içinde bağımsız gruplar var' dedi


NEW YORK- Cumhurbaşkanı Abdullah Gül söze “İçişleri Bakanı Beşir (Atalay) Bey’den bilgi aldım” diye girdi. Daha sonra, son Hakkâri olayı, PKK ile mücadele ve Kürt sorunu üzerine yapacağı bütün açıklamaları güvenlik birimlerinden aldığı bilgi ve istihbarata dayandırdığı ve size bildiğinin belki onda birini yansıtacağı hissini uyandırıyordu.
ABD yolunda uçaktayız, Dışişleri Bakanı Ahmet Davutoğlu’nun da katıldığı uzun ve koyu sohbette Gül zaman zaman teypleri kapattırıyor, “Buraları yazmayacaksanız anlatacağım, kabul mü?” sözü alarak devam ediyordu.

Terör örgütünün sicili bu tip olaylarla kabarık
Bu ortamda bir meslektaş, Ankara’da hükümetle BDP arasında önemli bir görüşmenin iptaline neden olan Hakkâri’deki mayın patlamasının ‘derin devlet’ tarafından yapıldığı yolunda BDP-PKK iddiasını hatırlatacak olunca, Cumhurbaşkanı vücut dilini de katarak tepki gösterdi:
“Terör örgütünün sicili bu tip olaylarla kabarık.. Geçmişte Diyarbakır’da iki olay yaşandı. Dershanenin önünde ve parkta bomba patladı. Çocuklar, kadınlar öldü. Birinin faili hemen, diğerinin üç sene sonra yakalanabildi. Eğer failleri yakalanıp itiraf etmeseydi “Devlet yaptı” diye propaganda yapacaklardı; devletin sırtına kalacaktı. Burada da benzer propagandayı yapıyorlar. Failleri muhakkak bulup çıkarmak lazım...”

Devletin yapmasına ihtimal vermiyorum
Cumhurbaşkanının bu konuda başka söyleyecekleri de vardı:
* “Bunu tamamen Silahlı Kuvvetler olsun, emniyet olsun, istihbarat olsun güvenlikten sorumlu kurumlarımızı zan altında bırakacak şekilde yaparsak doğru olmaz. Şu gerçek ki bazı yanlışlıklar yapılmıştır. Bireysel hatalar yapılmıştır. TSK, emniyet gibi güvenlikten sorumlu kurumların sistematik şekilde zan altında bırakmak doğru değil. O zaman haksızlık yapmış oluruz. Bunlar büyük kurumlar. O zaman terör örgütünün yaptıkları, ettikleri ne olacak?”
Cumhurbaşkanı bu noktada kendisine gelen istihbarata olan güveniyle iddialı bir saptama yapıyor:

* “Ben bugünkü ortamda, bugünkü Türkiye ortamında o tür mevzii hatalara, mevzii bireysel yanlışlıklara ihtimal vermiyorum. Devlet kurumlarının bilgisi dışında dahi buna ihtimal vermiyorum. ”

Terör örgütü içinde bağımsız gruplar var
Ve Hakkâri saldırısında PKK’nın rolüne ilişkin dikkat çekici bir bilgiyi paylaşıyor:
* “Bilerek olur, bilmeyerek olur...  Daha önce oradan gecen askeri araçlar var. Terör örgütü içinde bağımsız gruplar var.”
Bu konuda da daha fazla ayrıntı yok. Ama örneğin ‘özerklik’ konusunun hükümetle BDP arasındaki güvensizliği ne kadar arttırdığını şu sözlerden okumak mümkün:

Yerel yönetimlerin güçlendirilmesi olabilir
*  “Zihin bulandırıcı. Güven azaltıcı, ayrıştırıcı düşünce tarzları... Türkiye’nin demokratik standartlarını geliştirmek sorunları çözecektir.  Bunlar masum değil, kurgusu var, arka planı var. Hiçbirini doğru buluyorum. Âdemi merkeziyetçilik, yerel yönetimlerin güçlendirilmesi olabilir. Bunlar ayrı konular. Yerel yönetimler reformu çerçevesinde bakmak gerekir.”

Hedef örgütün tasfiyesi
*  “Önemli olan terör örgütü ve terörü gündemden çıkartmak... Benim önümdeki hedef terör örgütünün tasfiyesi. Topraklarımızda silahlı grubun olmaması gerekir. Terör örgütüyle asla pazarlık yapılmaz. Devlet pazarlık yapmaz. Onların etraflı düşünme kapasitesi olamaz. 20 yıldır dağda yasayan insanlar... Sen devletsin... Konuşmak metot işidir; metodunu uzmanları bilir, komutanlar, istihbarat, emniyet, güvenlik mensupları metodu belirler. Öyle tartışmalar yapılıyor ki, devletin elini kolunu bağlıyor.”

Terör kan dökerken adım atamazsınız
* “Terör örgütü kan dökerken siz yapacağınızı yapamazsınız. Terör örgütüne taviz vermemek, terörle halledildi dedirtmemek için yapamazsınız, acık konusalım. Türkiye silahlı terörle mücadelede asla taviz vermez Hiçbir hükümet vermez. Bugün harcanan gayretler 10 yıl önce harcansaydı, daha çok mesafe alınırdı. Bugün yapılmazsa yarın daha zor olur.”

Gül’ün cevap vermediği soru
Cumhurbaşkanı Gül, Kürt sorununun çözümü için fırsatın kaçtığına mı inandığı sorusunu şöyle yanıtladı:
* “Hayır. Bugünkü TBMM en çok saygı gösterilmesi gereken Meclis’tir. Önemli siyasi akımlar temsil ediliyor; temsil kabiliyeti çok yüksek. Sadece rakam olarak söylemiyorum, farklı siyasi damarlar Meclis’te temsil ediliyor. Bunlardan biri yarın Meclis dışında kalırsa noksanlık olur.”
Ardından şu soru geldi: “Yüzde 10 barajı var. BDP’liler yine bağımsız seçilip gelirse, MHP de baraj altında kalırsa, Türk milliyetçiliğinin temsil edilmediği, ama Kürt milliyetçiliğinin temsil edildiği bir Türkiye Büyük Millet Meclisi yapısı siyaseti nasıl etkiler?”
Gül işte bu soruya yanıt vermedi.

Otuz yıl önce gözleri bağlı sorgudaydı

Cumhurbaşkanı Gül, yarın Birleşmiş Milletler’de dünya liderleriyle küresel geleceği konuşacak. Otuz yıl önce bugünlerde ise gözleri bağlı sorgudaydı


Cumhurbaşkanı Abdullah Gül, 1980’lerde yaşadığı zor günleri anlattı.
Abdullah Gül, uzun yıllar ardından Güvenlik Konseyi geçici üyeliğini aldığı bir dönemde, üstelik dönem başkanlığını yürüten Türkiye’nin cumhurbaşkanı olarak yarın New York’ta bir hafta süren temaslara başlayacak. Diğer liderlerle, dünyanın geleceğini konuşacak.
Aynı Abdullah Gül, bundan tam otuz yıl önce Birinci Ordu ve İstanbul Sıkıyönetim Komutanlığı emrindeki Metris Askeri Cezaevi’ndeki bir hücrede, gözleri bağlı olduğu halde sorgulanıyordu.
Sorgucuları, ondan Milli Türk Talebe Birliği yöneticisi olarak faaliyetini, öğrenci olaylarındaki rolünü soruyorlardı.
Gül o günleri ve yaşadıklarını New York yolunda uçakta bulunan gazetecilerle şöyle paylaştı:
*  “Kayseri’de evlendik” bir hafta sonra İstanbul’a geldik. Erenköy’de Tüccarbaşı’nda bir ev tuttuk. Darbeden habersiz , Sahra-i Cedid Camii’ne cuma namazına gittim. Baktım bir anormallik var. Bir tanıdığım ‘ihtilal oldu’ dedi. ‘İhtilal ne?’ dedim. ‘Sağ mı, sol mu? Nasıl bir şey?’ dedim. Öğrencilik yıllarından bilinen insanız. ‘Bizimle ilgili ne olabilir?’ diye düşündüm. Yeni evlenmişim,  izinliyim evi yeni tutmuşum, bu evi nasıl olsa kimse bilmez diye rahatım.”  
* “Cumartesi sabahı çok erken saatte zil çaldı. Kapıyı açtım. Genç bir üst teğmen... Bir kâğıt verdi. Sancak Operasyonu, gözaltına alınacaklar listesi... Son derece terbiyeliydi. ‘Gözaltına alacağız’ dedi. ‘Salona geç, ben hazırlanayım’ dedim.  Hayrunnisa Hanım’a söyledim. Çok şaşırdı. ‘Üst teğmene bir kahve yap. Misafirimiz’ dedim. Yaptı. Telefon yok. Kayseri’den, İzmir’den gelecekler var. Evleneli bir hafta oldu. Arka sokakta Halim’e teyzemiz var, onların evinde telefon var. ‘Gideyim oradan Kayseri’ye telefon edeyim’ dedim. Dışarıya çıktık etrafı askerler sarmış. ‘Beraber gidelim’ dediler, birlikte yürüdük. O sırada Erenköy Camii’nden çıkmış sabah namazından gelenler vardı... Tanıdığım bir amca vardı, gördü şaşırdı. Kayseri’ye telefon açtım, ‘Beni götürüyorlar’ dedim.”  
* “Ciple Metris’e götürdüler. Bir koğuşa koydular. Tek başıma olduğumu görünce ilk kez o zaman korktum. Sonra gelenlerle doldu. Gözaltı sorgulama uzadı.  Doğrusunu söylemek lazım, ben işkence görmedim. Gözüm kapalı sorgulandım,  ama işkence yok tu. Herkes gibi ben de gözü kapalı sorgulandım. Evi düşündüm.  ‘Acaba eşim ne düşünür?’ diye.  Ne de olsa yeni evlenmişim.”
*  “Beni poliste sorgulamadılar, kışlalarda sorguladılar. Emniyet’e , nakletmek için götürdüler. İşkence görenler gözümün önünden çok geçti. Tanıdıklarım vardı. Şu anda AK Parti’de milletvekili olanlar var. Kardeşim Macit, Kayseri’de işkence gördü.  Hatta sonra kayınpederi olacak kişiyle beraber gözaltına alındı, sorgulandı.”
* “Metris’ten 10 gün sonra Gayrettepe’ye siyasi şubeye götürdüler, iki gece kaldım. Oradan Adapazarı’na götürdüler. Sakarya Üniversitesi’nde çalışıyor görünüyordum. Orada kışlada kaldım. MTTB’nin önde gelenlerindendim. Bana hep saygılı davrandılar. Suç atfettiklerine dosya hazırlandı. Bana yönelttikleri bir suç yoktu. Yalnız gözaltını uzattılar. Toplam bir ay içeride kaldım.” 
Gül, dışarı çıkmış, ama güvenlik soruşturmasından geçemediği için iş bulamamış. The Economist dergisinde İslam Kalkınma Bankası’nın araştırmacı aradığı ilanını okuyup başvurmuş, Nevzat Yalçıntaş’ın desteğiyle işe girip Suudi Arabistan’a gitmiş. Gül’ü önce Meclis’e, sonra Çankaya’ya taşıyıp bugün New York’a dünya liderleri arasına taşıyan çizgisi böyle başlamış.
Yıllar sonra, Avrupa Konseyi Parlamenterler Meclisi üyesiyken, Türkiye’deki faili meçhul cinayetlerin soruşturulmasına ‘hayır’ oyu vermeyen tek Türk (ve Refah Partili) vekil olarak Sosyalist Grup vekilinden aldığı takdiri hâlâ hatırlıyor. Yakın zamana dek Türkiye’deki işkence vakalarını yargılayan o Meclis’in başına bugün bir Türk’ün, Mevlüt Çavuşoğlu’nun seçilmiş olmasından gurur duyuyor.
“Mükemmel değiliz. Hâlâ çok eksiğimiz var. Ama bugün Avrupa Birliği’ne aday ülkeyiz. Bugün işkenceye sıfır tolerans diyoruz. Bugün sistematik işkenceden söz edilebilir mi? Reformlar devam etmeli” diyor ve acıları geride bırakıp, geçmişten dersler çıkarıp geleceğe bakılması gerektiğini söylüyor.
Bugünün Türkiye Cumhurbaşkanı Abdullah Gül, 12 Eylül askeri darbesinin mağduruydu. 12 Eylül’ün her mağduru, ne yazık ki Gül kadar az hasarla kurtulamadı. Herkesin evi nazik bir üsteğmen tarafından basılıp, ‘saygılı’ muamele ile sorguya çekilip bir ay sonra bırakılmadı. Çoğu mağdur ve muhatap, işkencelerde öldürüldü, sakat bırakıldı, yargı önüne çıkarılmaları yıllar sürdü, otuz yıl aradan sonra hâlâ davası devam edenler var.
Gül’ün, 12 Eylül’deki acı hatıralarını silerek yarın BM’de yapacağı önemli toplantılara hazırlandığı bugün, darbe mağdur ve muhataplarının bir kısmı İstanbul’da 78’liler Vakfı tarafından düzenlenen mitingle 12 Eylül askeri darbesiyle kaybettiklerini hatırlayacak, hatırlatacaklar.
Gül’ün ve diğerlerinin başına gelenler bir Türkiye öyküsüdür. Türkiye’nin başına gelenlerin ve Türkiye’nin bugün geldiği yere nasıl geldiğinin öyküsüdür.