Yunanistan'ın en çok okunan Kürt yazarı: Kürtler evet diyerek darbecilerle hesaplaşmalı (Özel)

Yurtdışında yaşayan Kürt kökenli aydın ve siyasetçilerden referanduma destek açıklamaları gelmeye devam ediyor. 12 Eylül askeri cuntası tarafından işk

Yurtdışında yaşayan Kürt kökenli aydın ve siyasetçilerden referanduma destek açıklamaları gelmeye devam ediyor. 12 Eylül askeri cuntası tarafından işkence gören ve Yunanistan'da yaşamak zorunda bırakılan Kürt aydın ve gazeteci Cemil Turan, Türk ve Kürtlere kan kusturan darbecilerle hesaplaşmak isteyen Kürtlerin referandumda 'evet' demeleri gerektiğini söyledi.

Anayasa değişiklik paketinde yer alan değişikliklerin, demokratik yeni bir anayasanın ilk adımı olacağına dikkat çeken Turan, AK PARTİ'ye bu konuda yardımcı olmak gerektiğini söylüyor: "Bu gelişmeler askeri diktatörlüğün getirdiği anayasanın duvarında delikler açıyorsa, bunu selamlamak lazım. Bir bütün olarak Kürtler, bu anayasa değişikliğine 'evet' demeli. Seslerini yükseltmeli. Bu bir fırsattır."

Atina'da ulusal Elefterotipiya gazetesi ile Basın Bakanlığı'nda gazeteci olarak çalışan Cemil Turan, Yunanistan'da en çok okunan Kürt yazar durumunda. Eserleri arasında Yunanca yazılmış 'Kardelenler kan içinde', 'Kurtların gözü', 'Gece gündüze bakıyor', 'Ağrı dağının çocukları' adlı romanları ile Kemal Burkay'ın 'Geçmişten bugüne Kürtler ve Kürdistan' kitabının Yunanca çevirisi bulunuyor. 'Yezidiler' adlı araştırma ve inceleme kitabı ise şu an baskıda. Türkiye'ye dönmek istediğini anlatan Cemil Turan, bunun için hukuki zeminin hazırlanması gerektiğini belirtiyor.

Barış ve Demokrasi Partisi'nin (BDP) boykot kararını 'politikasızlık' olarak değerlendiren Cemil Turan, "BDP, Kürt'leri temsil etmiyor." diyor. Turan, Türkiye genelindeki demokratikleşmenin, Kürt halkı için de demokratikleşme anlamına geldiğini ifade ediyor.

Demokratik açılımı selamladığını belirten Turan, Kürtlerin demokratik haklarını kazanması konusunda Başbakan Recep Tayyip Erdoğan'ın da 8. Cumhurbaşkanı Turgut Özal gibi samimi olduğunu ve alkışlanması gerektiğini ifade ediyor. Terör örgütü PKK'yı da eleştiren Kürt gazeteci, bu konuda net ifadeler kullanıyor: "Kürt halkının mücadelesinin temel yolu politik mücadeledir. Türkiye'de verilen silahlı mücadele, Kürt halkını geri götürmüştür. Zarar getirmiştir. Türkiye'yi terörize etmiştir."

Türkiye'de Kürt sorunundan maddi manevi anlamda nemalanan PKK, Ergenekon, derin devlet gibi yapılar bulunduğunu vurgulayan Turan, bu güçlerin Türk-Kürt kardeşliğini istemediklerini ifade ediyor.

"KÜRTLER 'EVET' DİYEREK 12 EYLÜL'LE HESAPLAŞMALI

Cunta döneminde akıl almaz işkenceler sonrası 1984 yılında Yunanistan'a sığınan Cemil Turan, 27 yıldır Atina'da yaşayan önemli Kürt aydınlardan biri. Uzun yıllar Kürt gençlik hareketlerinde aktif görevler almış. Kürt siyasi hareketini de yakından bilen Turan, 1984-1996 yılları arasında Kürdistan Sosyalist Partisi'nin (PSK) Yunanistan temsilciliğini yapmış. Turan, uzun yıllardan bu yana Atina'da gazeteci ve yazar olarak çalışmalarını sürdürüyor. Cihan'a önemli açıklamalarda bulunan Cemil Turan, Türk ve Kürtlerin eşit koşullarda yaşamasının yolunu açacak ve faşist cunta anayasasının sonunu hazırlayacak referandumda Kürtlerin 'evet' demesi gerektiğini söyledi. Turan, "Türk ve Kürt annelerin ağlaması dursun diyenler, bu fırsatı kaçırmamalı." ifadelerini kullanıyor. Turan, Türkiye'de yaşayan ailesinin referandumda 'evet' oyu kullanacağını söylüyor.

Referandum sürecinde Türkiye'nin 'evetçiler' ve 'hayırcılar' şeklinde bölünmesinin kötü olduğunu söyleyen Turan, şu görüşleri dile getiriyor: "Çünkü Türkiye için bir ayıp, bir yüz karası söz konusu: 30 yıldır ülke faşist bir anayasa ile yönetiliyor. Kenan Evren ve diğer generaller, İtalyan faşist Mussoloni döneminde yapılan bir anayasayı Türkiye'de uyguladılar. Bugüne kadar Türkiye'de Türk ve Kürt halkı üzerinde demokrasi kılıcı gibi duran aslında bu faşist kılıç bu anayasadır. Bugün bu anayasanın nispi olarak terk edilmesi çok önemli bir olaydır. Aslında bu, 12 Eylül faşizmi ile hesaplaşmaktır." 12 Eylül anayasasından toplumun her kesiminin zarar gördüğüne dikkat çeken Turan, "Bugün anayasa değişikliğine hayır diyenler, bence 12 Eylül faşizmine evet diyenlerdir." ifadelerini kullanıyor. Bir bütün olarak 12 Eylül darbesinin gelişen Kürt ulusal hareketini boğmak için yapıldığını savunan Turan, şu iddialarda bulunuyor: "Demokratik Kürt hareketini terörize etmek içindi. PKK diye bir şey yoktu. Terör yoktu. Terör yaratıldı. Terör beslendi. Türkiye'nin başına kasıtlı olarak bela ettiler."

Kürt gazeteci-yazar, Anayasa paketini şu ifadelerle savunuyor: "Daha ileri daha demokratik, Avrupa normlarına uygun bir anayasanın ön adımı olacaksa elbette bunu selamlamak lâzım. Buna sahip çıkmak lazım. Bu değişiklikler, gerçekten çok demokratik değişimler."

"CHP'YE OY VEREN KÜRTLER DİKKATLİ OLMALI"

BDP'nin CHP ve MHP saflarında yer almasını eleştiren eleştiren Turan, bu partilerin farklı hesaplar içinde olduklarını söylüyor. CHP'ye oy veren Kürtlerin dikkatini çeken Turan şu iddialarda bulunuyor: "Sosyal demokrat olduğunu söyleyen bir CHP'nin entrikalarla başa gelmiş lideri Kılıçdaroğlu, tamamen soyadı gibi kılıcı eline almış Kürt düşmanlığı yapmaktadır. Alevi düşmanlığı yapmaktadır. Türk düşmanlığı yapmaktadır. Türk, ilerici, demokrat işçi sınıfının düşmanlığını yapmaktadır. Bilerek ya da bilmeyerek, belli çıkarlara hizmet için mi CHP böyle yanlış bir politika içerisindedir? CHP'ye oy veren Kürt vatandaşları bunu çok iyi düşünmelidirler."

"BDP, ÖZGÜR İRADELERE İPOTEK KOYAMAZ"

BDP'nin referandumu boykot kararını politikasızlık olarak değerlendiren ve 21. yüzyılda kimsenin iradesine ipotek konulamayacağını söyleyen Turan, BDP'nin Kürt'leri temsil etmediğini belirtiyor. Turan, konuşmasını şöyle sürdürüyor: "Bugün boykot etmek politikasızlıktır. İnsanların özgür iradesine ipotek koymaktır. Dünyanın değiştiği 21. yüzyılda, insanların iradesine baskı koyamazsın. Sandık oradadır. Gidersin evet-hayır oyunu verirsin. Saygı duyarım. Kürt halkının talebi, bu faşist anayasanın kaldırılmasıdır. Kendimizi kandırmıyoruz. Mevcut değişiklik Kürt halkına büyük şeyler getirmeyecektir. Ama Türkiye genelindeki demokratikleşme, Kürt halkı için demokratikleşmedir. Yerine daha demokratik, daha ilerici, insan haklarına daha saygılı, yeni yapılacak bir anayasanın yolunu açarsak, bu mücadelemizin kazanım sayfası olacaktır."

"PKK, KÜRTLERİ GERİ GÖTÜRMÜŞTÜR; ÇÖZÜM DEMOKRATİK MÜCADELE"

Terör örgütü PKK'nın son dönemde tırmandırdığı eylemlerle ilgili olarak da Kürt yazar, şu önemli tespitlerde bulunuyor: "Kürt halkının ulusal kurtuluş mücadelesinin temel yolu politik mücadeledir. Türkiye'de verilen silahlı mücadele, Kürt halkını geri götürmüştür. Zarar getirmiştir. Türkiye'yi terörize etmiştir. 5 bin köyün yakılması, yokedilmesi, yaklaşık 4-5 milyon insanın göç ettirilmesi, bu politikanın sonucudur. Bu bir talihsizliktir."

Teröristbaşı Abdullah Öcalan ve BDP ile ilgili de Turan, "İmralı'dan olsun, PKK'dan olsun ileri sürülen öneriler detaylı incelendiğinde bunların içi boş öneriler olduğu görülür. Kürt halkına bir çözüm getirmeyen öneriler. Maalesef Kürt partisi olduğunu silahlı yöntemlerle mücadele ettiğini söyleyen grubun, ileri sürmüş olduğu şey, özünde Kürt halkına bir şey getirmiyor. İçi boş laflar."

"PKK, BELLİ GÜÇLERİN OYUNCUSU"

Bugünkü durumun karınlık güçlerin ve derin devletin politikasının devamı olduğunu ifade eden Cemil Turan, son gelişmeleri şöyle yorumluyor: "PKK silahlı mücadeleyi bıraktı tırmandırdı, bunların hepsi belli güçlerin belli ellerin oyunu. Türkiye'nin terörle, silahla bir yere varamayacağı ortadadır. Binlerce Türk askeri öldü, binlerce Kürt genci telef oldu." Türkiye'nin boş yere ekonomik kaynaklarını silaha ve savaşa heba ettiğini belirten Turan, "Eğer bunlar, gelişmeye ve eğitime ve sağlığa kullanılsaydı bugün Türkiye farklı bir yerdeydi." diyor.

PKK ile savaşın devamından yana olanlar olduğuna dikkat çeken Cemil Turan, şunları söylüyor: "Silah kaçakçılığı ve uyuşturucu kaçakçılığı var. İnsan kaçakçılığı var. Bu belli merkezlerde toplanmaktadır. Bunlar savaşın devamından yanadırlar. Çünkü bir dönemde 'Apo zammı' denen bir zam vardı. Doğu'ya gidenlere daha fazla maaş veriyorlardı. Adam savaş devam etsin istiyor. Bunlar bitmeli. Ve Kürt halkının önünde barışçıl, demokratik bir yaşam yolu açılmalıdır."

"ÖZAL GİBİ ERDOĞAN'IN SAMİMİYETİNE İNANIYORUM"

"Darbe anayasasını değiştirmek ve Kürtlere önemli açılımlarda bulunmak Başbakan Erdoğan'a nasip oldu." diyen Turan, "Türk ve Kürt insanların boşuna ölmemesi için bugün Erdoğan bu sağduyuyu gösteriyor. İdeolojik ve politik olarak çok farklı düşünmemize rağmen, ben başbakanın samimiyetine inanıyorum. '13 Eylül yeni bir anayasanın adımıdır' lafına inanıyorum. Bu onun içinde Türkiye halkları için de bir fırsattır." Cemil Turan, gelecek yıl yapılacak seçimleri AK Parti'nin kazanması durumunda, açılım sürecinin devam edeceğini düşünüyor.

Turan, Turgut Özal'ın Kürtlerin kalbindeki özel yerine de vurgu yapıyor: "Özal tarihe geçti. Kürt halkının kalbinde yer aldı. Küçük laflar söyledi, ama o dönemde büyük laflardı. 'Türkiye'de Kürt halkı vardır, bu kadar milyon insan vardır' gibi laflar büyük sözlerdi. Özal yaşamış olsaydı Türkiye bugün bu yerde değildi. Binlerce insan boşu boşuna öldürülmemişti."

"TÜRK VE KÜRTLER BARIŞÇIL DEMOKRATİK GÜNLERE ULAŞACAKLAR"

Gelişmelerden umutlu olduğunu ve daha güzel yarınlara gidildiğini ifade eden Kürt aydın Cemil Turan, Kürt halkının bugünkü kazanımları adım adım elde ettiğini söylüyor. Turan, "Bu referandum ileri demokratik bir adımdır. Genelde Türkiye'nin kazanımı Kürt halkının kazanımıdır. Onun için bütün Kürt halkı evet demek zorundadır. Evet demeli. Bunu kucaklamalı. Türk ve Kürt halkının sağduyusuyla daha ileri, günlere barışçıl demokratik günlere ulaşabileceğine inanıyorum."

12 EYLÜL DÖNEMİNDE İŞKENCE GÖRDÜ

Yunanistan'da sürgün yaşayan Kürt aydın ve gazeteci Cemil Turan Bazidi, Ağrı Doğubayazıtlı. 1974-80 yılları arasında İstanbul'daki devrimci demokrat Kürt hareketi içinde yer almış. 12 Eylül askeri darbesiyle tutuklanan Turan, Selimiye Askeri Kışlası ve 1983 yılı Ocak-Şubat aylarında 59 gün Gayrettepe 1. Şube'de işkencelerden geçmiş. Hala o dönem yapılan işkencelerin vücudunda bıraktığı hasarları tedavi ile uğraşıyor. Kürt gazeteci, "Cunta işkencelerine maruz kalan cezaevlerinin dili bizleriz" diyor. Cemil Turan'ın korkunç işkencelerden geçtiği o günler ile kendi ağzından Yunanistan'a geliş süreci ise şöyle: "Ülkeden kaçmak zorunda kaldım. Hem İstanbul hem de Diyarbakır sıkıyönetim mahkemesinden tutuklama kararları çıkmıştı. Ülkeyi terk etmek zorunda kaldım. 1984'ün başlarında Yunanistan'a sığınmacı olarak geldim. 27 yıl gibi bir süre geçmiş olmasına rağmen vücudumda işkence izleri mevcut. Sadece işkence izleri değil hala işkencenin tedavisi ile uğraşmaktayım. Bu yılın ocak ayında sol omzumdan bir ameliyat geçirdim. Filistin askısından dolayı yırtılan damarlar ve kan pıhtılaşmaları bulunmaktaydı. Onları temizlediler. Bundan 3-4 yıl önce sağ omzumdan operasyon geçirdim. Bileğimde avuç içimde darp ve falakaların tesiriyle vücudumun bir çok yerinde işkence anında meydana gelen yaralar var. Bu yaralardan elektrik şoku veriliyordu. Ayağımda bileğimde açılan yaralardan elektrik kabloları içeri sokularak işkence yapılıyordu. Hala o dönemin acılarını çekmekteyiz. Aradan 30 yıl geçmiş olmasına rağmen, bugün hem sıhhat olarak hem psikolojik olarak askeri faşist diktatörlüğün işkencelerini yaşıyoruz."

"CEZAEVLERİNİN DİLİ, İŞKENCE GÖREN BİZLERİZ"

Başbakan Erdoğan'ın 'Diyarbakır ve Van cezaevinin dili olsa da konuşsa' sözlerini hatırlatan Turan, "Gerçekten cezaevlerinin dili bizleriz. Çünkü bizzat o işkenceleri yaşadık." diyor. Gazeteci Cemil Turan, işkence günlerini anlatmayı şöyle sürdürüyor: "Gayrettepe'deki işkence döneminde günlerce Filistin askısında kaldım. Elektik şoku, soğuk su, soğuk banyo gibi psikolojik işkencelerden geçirildim. Tırnaklarım çekildi. Dişlerimin arasına bile kablo koyup cereyan verdiler. Bende yıllarca etkisi kalan işkence, bitişik hücrede bir genç kıza yapılan işkenceydi. Ses tonu ve çığlıklarından küçük yaşta olan bir kız olduğu anlaşılıyordu. Hıçkırıyordu, ağlıyordu. 'Yapmayın, Lütfen bırakın!' diyordu. Onun çığlıkları bitişikte sıramı bekleyen bir kişi olarak beni çıldırtmıştı. Kafamı duvarlara vuruyordum, kapıya vuruyordum. Gözlerim bağlıydı. Çırılçıplaktım. Ona yapılan işkenceyi daha çok ruhumda hissediyordum. Vücudum uyuşmuştu. O kıza yapılan işkencenin, aradan geçen 30 yıla rağmen ruhumda izi kaldı. Daha sonra Selimiye Kışlası'na götürüldüm. Orada Gayrettepe'yi arar duruma geldik."