Hrant Dink'i bir kez daha vurdular!
Türkiye hükümetinnin Dink cinayetiyle ilgili AİHM'e gönderdiği savunmadaki ifadeler sanıkların 'haksız tahrik' iddialarıyla örtüştü. Dink bir Naziy'le aynı kefeye konuldu
Türkiye hükümetinnin Dink cinayetiyle ilgili AİHM'e gönderdiği savunmadaki ifadeler sanıkların 'haksız tahrik' iddialarıyla örtüştü. Dink bir Naziy'le aynı kefeye konuldu
İSTANBUL - Hrant Dink’in ailesinin Avrupa İnsan Hakları Mahkemesi’ne yaptığı başvuruya hükümetin gönderdiği savunmada skandal ifadeler yer aldı. Hükümetin AİHM’e gönderdiği yazıda Dink’in ‘Türklüğe hakaret’ten yargılanması savunuldu. Dink’i hedefe koyan ve 301. maddeden ceza almasına neden olan yazıyla Agos’u tehdit eden bir kişinin eylemi bir tutuldu. Savunmada bununla da yetinilmedi ve Dink konusunda emsal gösterilen ikinci kişi bir Nazi’ydi. Hrant Dink’in tehditlere ve cinayet planlarının bilinmesine karşın korunmadığı iddialarına yönelik verilen yanıtta da cinayetle ilgili bugüne kadar ortaya çıkan gerçekler hiçe sayıldı: “Dink gerçek ve yakın bir şekilde tehdit edilmiş olsaydı, koruma isterdi.”
Hükümetin savunmasında cinayet davası ve Dink’in öldürülmesi konusundaki soruşturmaların ‘derinlemesine ve etkin bir şekilde’ yürütüldüğü öne sürüldü. Oysa yargılamada suiksatın perde arkasına dair herhangi yeni bir bilgiye ulaşılamazken, kamu görevlilerinin dosyalarında hiçbir sonuç yok.
Bu savunmaya Hrant Dink’in kardeşi Orhan Dink yanıt verdi: “Hükümetin savunması bizi şaşırttı. Dava dosyasında da sanıkların avukatları ya da ağabeyime ceza çıkan mahkemeler Türklükle ilgili sözleri ‘haksız tahrik’ten söz ediyordu. Bu savunmada da öyle demeye getiriliyor. Dosyadaki zihniyetin hükümet tarafından savunulması bizi çok şaşırttı. Tedirgin etti ve umutsuzluğa sürükledi.”
Hrant Dink ölümünden önce hakkında verilen ‘Türklüğü tahkir’ cezasıyla ilgili olarak AİHM’e başvurmuştu. Ölümünden sonra ise ailesi AİHM’e Hrant Dink’e yönelik suikasttan jandarma ve polisin haberdar olmasına karşın cinayeti önlemediği gerekçesiyle yeni bir başvuru yaptı. AİHM bu iki başvuruyu birleştirerek tek davaya dönüştürdü. AİHM Dink ailesi ve davanın diğer tarafı hükümete dokuz soru yöneltti. Hükümetin bu sorulara verdiği yanıtlar içinde çok sayıda skandal ifade vardı.
Dink’i hedef yapan karar savunuldu
AİHM’in Dink cinayetiyle ilgili Türkiye’ye 1’inci sorusu şöyleydi: Hrant Dink’in ifade özgürlüğü ve özellikle de Sözleşme’nin 10/1. maddesine göre haber ve fikir verme hakkı Yargıtay’ın Türklüğe hakaretten dolayı mahkûmiyetini esastan onamış olması itibariyle ihlal edilmiş midir? Hükümet bu soruya ve türevlerine yanıtında Dink’e ceza verilmesini haklı kılan önemli ve yeterli sebepler olduğu, acil bir toplumsal ihtiyaç yüzünden ceza verildiği iddia edildi. Sorulara yanıt şöyleydi:
‘Öldü mağdur kalmadı’
“Dink hakkında Yargıtay Ceza Genel Kurulu’nun da onayladığı 301. madde mahkûmiyetine ilişkin dava, öldürüldüğü için düştü, ceza kesinleşmedi. Bu yüzden Dink’in başvuru hakkı yok. (Oysa Dink’e verilen ceza Yargıtay Ceza Kurulu tarafından onaylanmıştı. Yerel mahkemenin kendisine karar ulaşınca bu mahkûmiyet kararını vermek dışında bir seçeneği yoktu. Dink öldürüldüğü için dava düştü.)
301 davası cinayetin ilk adımı
Dink ailesi de 301. madde mahkûmiyetinden doğrudan zarar görmediği için ‘mağdur’ sayılamaz. (Hükümetin Dink ailesinin mağdur olmadığını iddia ettiği bu dava sanıklara göre cinayetin ilk adımıydı. Çünkü bu davanın ardından pek çok yayın organı ve internette Hrant Dink’in ‘Türk kanına pis dediği yayılıyordu. Hrant Dink bu davayla hedefe dönüştü. Davanın duruşmalarına bu gün Ergenekon sanığı olan Veli Küçük, Kemal Kerinçsiz geliyor, üzerine tükürülüyor, tehditler artıyordu. Tetikçi Ogün Samast ifadesinde azmettiricinin Yasin Hayal olduğunu anlattıktan sonra “Bana Hrant Dink’in ‘Türk kanına pis dediği’ni söyledi” diyordu. Yasin Hayal ve diğer sanıklar da ifadelerinde Dink’i hedef almaları için gerekçe olarak hep bu sözü gösterdi.)
Utanç verici Nazi emsali
AİHM, daha önce Almanya’da bir Nazi örgütü liderine nasyonal sosyalizmi savunan yazısı için verilen cezayı yerinde buldu. Demokratik bir toplumda bu tür yazılar (Dink’in mahkûmiyetine neden olan yazısı) halkı tahrik etmek suçunu oluşturacak ve kamu düzenini bozacaktır. Avrupa Konseyi Bakanlar Komitesi’nin “nefret söyleminin engellenmesine” ilişkin tavsiye kararı bulunmaktadır.
(Oysa Hrant Dink yazısı dolayısıyla yargılandığı mahkemedeki bilirkişi raporları Dink’in yazısının tamamına bakıldığında ‘Türklüğe bir hakaret içermediği belirtiliyordu. “Türk’ten boşalacak o zehirli kanın yerini dolduracak temiz kan, Ermeni’nin Ermenistan’la kuracağı asil damarında mevcuttur” ifadesi Ermeni diasporasına yönelik bir eleştiriydi ve onların anlayışında olduğunu düşündüğü çarpıklığı ortaya koymaya yönelik sözlerdi. Ancak mahkeme mahkûmiyet kararı verdi ve Yargıtay bu cezayı onayladı. Yargıtay Savcısı Ömer Faruk Eminağaoğlu’nun Hrant Dink’in yazısında bir suç unsuru olmadığına yönelik olarak karara yaptığı itiraz da Yargıtay Ceza Kurulu’nca reddedildi.
Dink’in cezalandırılmasına emsal gösterilen Nazi örgüt lideri Alman Kuhnen’in Yahudi soykırımını inkâr ettiği ve “Karşımıza çıkan herkesi tasfiye edeceğiz” dediği için mahkûm olmuştu. Kuhnen bir yazısında “Her kim bu davaya hizmet ederse eylem yapabilir. Her kim buna karşı çıkarsa karşısında bizi bulacak ve nihai olarak tasfiye edilecektir” diye yazmıştı. Ülkesinde bu yazısı nedeniyle ceza alan Kuhnen’i mahkûm etmesi üzerine Kuhnen, 1988 yılında o tarihte AİHM’in işlevini gören Avrupa İnsan Hakları Komisyonu’na başvurmuş ve başvurusu reddedilmişti.)
Devlet cinayet planını bildiğini gizliyor
Dink ailesinin başvurusunda Hrant Dink’in tehditlere karşın hükümet tarafından korunmadığı belirtiliyordu. Suikast hazırlığını polis, jandarmanın önceden bilmesine karşın gereken tedbirlerin alınmadığı ifade ediliyordu. AİHM’in bu konuda hükümete sorusu şöyleydi: “Kamusal makamların önceden haberdar olmalarına rağmen başvuran Dink’e, düzenlenen saldırıyı engellemek için kendi kaza yetkisi içerisinde bulunan kişileri koruma pozitif yükümlülüğünü yerine getirilmiş midir?”
İstihbarat yalanları
Devlet yaşam hakkını korurken önleyici tedbir almasını gerektiren bilgilere sahip olması gerekir. AİHM içtihatlarına göre yaşam hakkının ihlalinden bahsedebilmek için “Mağdur gerçek ve yakın biçimde tehdit ediliyor muydu, yetkili makamlar bunu biliyor muydu ve bu tehlikenin önüne geçmek için makul tedbirler alındı mı?” sorularının sorulması gerekir. Dink gerçek ve yakın biçimde tehdit edilmiş olsaydı koruma için yerel makamlara başvurur ve koruma isterdi.
(Hrant Dink’in öldürülmesinden sonra incelenen bilgisayarında küfürler ve tehditlerin bir dosya klasöründe toplandığı görülmüştü. ‘Bir güvercin tedirginliğinde’ yaşadığını öldürülmesinden hemen önce kaleme aldığı yazısında anlatıyordu. Ancak tehditlerden birinin de 2006’da İstanbul Valiliği’nde vali yardımcısı Ergün Güngör’ün odasında yapıldığını düşünüyordu. İki MİT personeli Dink’i ‘kendisine dikkat etmesi’ için uyarmıştı.
Hrant Dink’in koruma istemediği doğruydu ancak emniyet ve jandarmanın bildiği cinayet planlarından habersizdi.
Emniyet güçleri cinayetinin planlarından yaklaşık bir yıl önce haberdar olmuştu. Dink cinayeti davasında azmettiricilikten yargılanan Erhan Tuncel’in polisin haber elemanı olduğu planlarını düzenli olarak polise bildirdiği ortaya çıktı. Trabzon emniyeti de bu konudaki istihbaratlarını Emniyet Genel Müdürlüğü’ne bildirmişti. Emniyet Genel Müdürlüğü de böylesi bir tehdit karşısında yasalara göre koruma sağlaması gerekirken bunu yapmamış ve İstanbul Emniyet Müdürlüğü’ne Trabzon’dan gelen bilgileri iletmekle yetinmişti. Erhan Tuncel ile bir istihbarat polisinin cinayetten hemen sonra yaptığı telefon konuşmasından polisin suikastın kafasına kurşun sıkılarak yapılacağını bildiğini ortaya koymuştu.
Ayrıca Yasin Hayal’in eniştesinin de Trabzon İl Jandarma Komutanlığı’ndaki istihbarat görevlilerine suikast planları konusunda bilgi verdiği, bu bilgilerin İl Jandarma Komutanı Albay Ali Öz’e ulaştırıldığı ortaya çıkmıştı.
Hafızalarda kalan bir kare ise devletin bu konudaki sorumluluğunu simgeliyor. Dink’i öldüren Ogün Samast ile yakalandığı Samsun’daki emniyet müdürlüğü binasında polis ve jandarmalar sırayla fotoğraf çektiriyordu.)
Tehdit edenle bir tutuldu
Hükümetin Dink’in nefret suçu işlediğine yönelik savunmasında Agos’u tehdit ettiği için hapis cezasına mahkûm edilen sanıkla Dink’e Türklüğü tahkir suçundan verilen cezanın aynı kapsamda olduğu iddia edildi. Savunmada “Dink’e ceza verilmeliydi, tehdit edene de verilmemesi gerekirdi” görüşü savunuldu: “Türk mahkemeleri, Hrant Dink’in öldürülmesinden sonra Agos gazetesini tehdit eden ve içeriği nefret söylemi niteliğindeki mektupları gönderen kişiye 3 yıl 3 ay hapis cezası vermiştir. Düşünce özgürlüğünün korunmasının devletin pozitif bir yükümlülüğü olduğu kabul edilirse, bu mektupları gönderen kişinin de tartışmalı bir konuda kendi fikrini söylediği kabul edilmeli ve fikirlerine koruma sağlanmalıdır.
Orhan Dink: Aynı zihniyet
Hrant Dink’in kardeşi Orhan Dink ise Türkiye’nin AİHM savunmasına tepkili: Hükümetin savunmasını biz de gazeteden okuduk. Gazetede okuduğum haliyle çok şaşırdım. Ağabeyimin son iki yazısı AİHM’e yaptığı savunmaydı. Çünkü AİHM onun son çaresiydi ve son umuduydu. Oradan aklanarak çıkıp, Türklüğü aşağılamak konusunda ‘bakın siz böyle böyle dediniz ama öyle değildi’ diyecekti. Böyle bir karar onu rahatlacaktı. Bizim AİHM’e başvurmamızın en önemli nedeni cinayetten sonra da aynı zihniyetin sürüyor olmasıydı. Ağabeyim artık yok. Ama AİHM kararı onun mirası açısından da bizim için de önemli. Hükümetin savunması bizi şaşırttı. Dava dosyasında da sanıkların avukatları ya da ağabeyime ceza çıkan mahkemeler Türklükle ilgili sözleri ‘haksız tahrik’ten söz ediyordu. Bu savunmada da öyle demeye getiriliyor.
Dosyadaki zihniyetin hükümet tarafından savunulması bizi çok şaşırttı. Tedirgin etti ve umutsuzluğa sürükledi.”
Hrant Dink’in o sözleri çok farklı yerlere çekildi
Hrant Dink’in Türk kanına pis dediği iddia edilen yazısının konusu çok farklıydı. 301. maddeden yargılandığı Şişli 2. Asliye Ceza Mahkemesi’ndeki davaya gönderilen bilirkişi raporunda yazının içeriği şöyle anlatılmıştı:
“Sanığın müsnet suç bakımından söz konusu ifadeleriyle anlatmak istediği husus tüm yazıları ardı ardına okunduğunda ortaya çıkmaktadır. Buna göre 1915’te yaşanan olaylar soykırım niteliğindedir. Bu olaylar Ermeni kimliğinde gerek oluşları gerekse daha sonra dünyanın ilgisizliği nedeniyle ciddi tahribatlara yol açmıştır. Sonrasında Ermeni toplumu bu olayı ayakta kalmak için kullanmış, zamanla ise bu olayların gerçekliği ve dünyaya kabul ettirilmesi bir inada dönüşmüştür. Bu inat, yani soykırım ve dünyaya kabul ettirme sorunu zamanla Ermeni kimliğinin asıl unsuru haline gelmiştir. Bu durum Ermeni kimliğine zarar vermekte ve Ermeni kimliğini tüketmektedir, sağlıksız bir ruh halinin göstergesidir.
... Ermenilerin tek hedefi bu olayları Türkiye’ye ve dünyaya kabul ettirmek olamaz. Ermeni kimliğinin sağlığı başka ülkelerin soykırımı kabul edip etmemesine bağlı olamaz. Bu yaklaşım hatalıdır... Ermenilerin tüm çabalarını dünya üzerinde ‘Türk’e baskı uygulamaya ve soykırımı kabul ettirmeye ayırması, kimliğin oluşumunu engelleyen bir zaman kaybıdır. Bu anlamda Ermeni dünyası kendini Türk’ten kurtarmalıdır.
İSTANBUL - Hrant Dink’in ailesinin Avrupa İnsan Hakları Mahkemesi’ne yaptığı başvuruya hükümetin gönderdiği savunmada skandal ifadeler yer aldı. Hükümetin AİHM’e gönderdiği yazıda Dink’in ‘Türklüğe hakaret’ten yargılanması savunuldu. Dink’i hedefe koyan ve 301. maddeden ceza almasına neden olan yazıyla Agos’u tehdit eden bir kişinin eylemi bir tutuldu. Savunmada bununla da yetinilmedi ve Dink konusunda emsal gösterilen ikinci kişi bir Nazi’ydi. Hrant Dink’in tehditlere ve cinayet planlarının bilinmesine karşın korunmadığı iddialarına yönelik verilen yanıtta da cinayetle ilgili bugüne kadar ortaya çıkan gerçekler hiçe sayıldı: “Dink gerçek ve yakın bir şekilde tehdit edilmiş olsaydı, koruma isterdi.”
Hükümetin savunmasında cinayet davası ve Dink’in öldürülmesi konusundaki soruşturmaların ‘derinlemesine ve etkin bir şekilde’ yürütüldüğü öne sürüldü. Oysa yargılamada suiksatın perde arkasına dair herhangi yeni bir bilgiye ulaşılamazken, kamu görevlilerinin dosyalarında hiçbir sonuç yok.
Bu savunmaya Hrant Dink’in kardeşi Orhan Dink yanıt verdi: “Hükümetin savunması bizi şaşırttı. Dava dosyasında da sanıkların avukatları ya da ağabeyime ceza çıkan mahkemeler Türklükle ilgili sözleri ‘haksız tahrik’ten söz ediyordu. Bu savunmada da öyle demeye getiriliyor. Dosyadaki zihniyetin hükümet tarafından savunulması bizi çok şaşırttı. Tedirgin etti ve umutsuzluğa sürükledi.”
Hrant Dink ölümünden önce hakkında verilen ‘Türklüğü tahkir’ cezasıyla ilgili olarak AİHM’e başvurmuştu. Ölümünden sonra ise ailesi AİHM’e Hrant Dink’e yönelik suikasttan jandarma ve polisin haberdar olmasına karşın cinayeti önlemediği gerekçesiyle yeni bir başvuru yaptı. AİHM bu iki başvuruyu birleştirerek tek davaya dönüştürdü. AİHM Dink ailesi ve davanın diğer tarafı hükümete dokuz soru yöneltti. Hükümetin bu sorulara verdiği yanıtlar içinde çok sayıda skandal ifade vardı.
Dink’i hedef yapan karar savunuldu
AİHM’in Dink cinayetiyle ilgili Türkiye’ye 1’inci sorusu şöyleydi: Hrant Dink’in ifade özgürlüğü ve özellikle de Sözleşme’nin 10/1. maddesine göre haber ve fikir verme hakkı Yargıtay’ın Türklüğe hakaretten dolayı mahkûmiyetini esastan onamış olması itibariyle ihlal edilmiş midir? Hükümet bu soruya ve türevlerine yanıtında Dink’e ceza verilmesini haklı kılan önemli ve yeterli sebepler olduğu, acil bir toplumsal ihtiyaç yüzünden ceza verildiği iddia edildi. Sorulara yanıt şöyleydi:
‘Öldü mağdur kalmadı’
“Dink hakkında Yargıtay Ceza Genel Kurulu’nun da onayladığı 301. madde mahkûmiyetine ilişkin dava, öldürüldüğü için düştü, ceza kesinleşmedi. Bu yüzden Dink’in başvuru hakkı yok. (Oysa Dink’e verilen ceza Yargıtay Ceza Kurulu tarafından onaylanmıştı. Yerel mahkemenin kendisine karar ulaşınca bu mahkûmiyet kararını vermek dışında bir seçeneği yoktu. Dink öldürüldüğü için dava düştü.)
301 davası cinayetin ilk adımı
Dink ailesi de 301. madde mahkûmiyetinden doğrudan zarar görmediği için ‘mağdur’ sayılamaz. (Hükümetin Dink ailesinin mağdur olmadığını iddia ettiği bu dava sanıklara göre cinayetin ilk adımıydı. Çünkü bu davanın ardından pek çok yayın organı ve internette Hrant Dink’in ‘Türk kanına pis dediği yayılıyordu. Hrant Dink bu davayla hedefe dönüştü. Davanın duruşmalarına bu gün Ergenekon sanığı olan Veli Küçük, Kemal Kerinçsiz geliyor, üzerine tükürülüyor, tehditler artıyordu. Tetikçi Ogün Samast ifadesinde azmettiricinin Yasin Hayal olduğunu anlattıktan sonra “Bana Hrant Dink’in ‘Türk kanına pis dediği’ni söyledi” diyordu. Yasin Hayal ve diğer sanıklar da ifadelerinde Dink’i hedef almaları için gerekçe olarak hep bu sözü gösterdi.)
Utanç verici Nazi emsali
AİHM, daha önce Almanya’da bir Nazi örgütü liderine nasyonal sosyalizmi savunan yazısı için verilen cezayı yerinde buldu. Demokratik bir toplumda bu tür yazılar (Dink’in mahkûmiyetine neden olan yazısı) halkı tahrik etmek suçunu oluşturacak ve kamu düzenini bozacaktır. Avrupa Konseyi Bakanlar Komitesi’nin “nefret söyleminin engellenmesine” ilişkin tavsiye kararı bulunmaktadır.
(Oysa Hrant Dink yazısı dolayısıyla yargılandığı mahkemedeki bilirkişi raporları Dink’in yazısının tamamına bakıldığında ‘Türklüğe bir hakaret içermediği belirtiliyordu. “Türk’ten boşalacak o zehirli kanın yerini dolduracak temiz kan, Ermeni’nin Ermenistan’la kuracağı asil damarında mevcuttur” ifadesi Ermeni diasporasına yönelik bir eleştiriydi ve onların anlayışında olduğunu düşündüğü çarpıklığı ortaya koymaya yönelik sözlerdi. Ancak mahkeme mahkûmiyet kararı verdi ve Yargıtay bu cezayı onayladı. Yargıtay Savcısı Ömer Faruk Eminağaoğlu’nun Hrant Dink’in yazısında bir suç unsuru olmadığına yönelik olarak karara yaptığı itiraz da Yargıtay Ceza Kurulu’nca reddedildi.
Dink’in cezalandırılmasına emsal gösterilen Nazi örgüt lideri Alman Kuhnen’in Yahudi soykırımını inkâr ettiği ve “Karşımıza çıkan herkesi tasfiye edeceğiz” dediği için mahkûm olmuştu. Kuhnen bir yazısında “Her kim bu davaya hizmet ederse eylem yapabilir. Her kim buna karşı çıkarsa karşısında bizi bulacak ve nihai olarak tasfiye edilecektir” diye yazmıştı. Ülkesinde bu yazısı nedeniyle ceza alan Kuhnen’i mahkûm etmesi üzerine Kuhnen, 1988 yılında o tarihte AİHM’in işlevini gören Avrupa İnsan Hakları Komisyonu’na başvurmuş ve başvurusu reddedilmişti.)
Devlet cinayet planını bildiğini gizliyor
Dink ailesinin başvurusunda Hrant Dink’in tehditlere karşın hükümet tarafından korunmadığı belirtiliyordu. Suikast hazırlığını polis, jandarmanın önceden bilmesine karşın gereken tedbirlerin alınmadığı ifade ediliyordu. AİHM’in bu konuda hükümete sorusu şöyleydi: “Kamusal makamların önceden haberdar olmalarına rağmen başvuran Dink’e, düzenlenen saldırıyı engellemek için kendi kaza yetkisi içerisinde bulunan kişileri koruma pozitif yükümlülüğünü yerine getirilmiş midir?”
İstihbarat yalanları
Devlet yaşam hakkını korurken önleyici tedbir almasını gerektiren bilgilere sahip olması gerekir. AİHM içtihatlarına göre yaşam hakkının ihlalinden bahsedebilmek için “Mağdur gerçek ve yakın biçimde tehdit ediliyor muydu, yetkili makamlar bunu biliyor muydu ve bu tehlikenin önüne geçmek için makul tedbirler alındı mı?” sorularının sorulması gerekir. Dink gerçek ve yakın biçimde tehdit edilmiş olsaydı koruma için yerel makamlara başvurur ve koruma isterdi.
(Hrant Dink’in öldürülmesinden sonra incelenen bilgisayarında küfürler ve tehditlerin bir dosya klasöründe toplandığı görülmüştü. ‘Bir güvercin tedirginliğinde’ yaşadığını öldürülmesinden hemen önce kaleme aldığı yazısında anlatıyordu. Ancak tehditlerden birinin de 2006’da İstanbul Valiliği’nde vali yardımcısı Ergün Güngör’ün odasında yapıldığını düşünüyordu. İki MİT personeli Dink’i ‘kendisine dikkat etmesi’ için uyarmıştı.
Hrant Dink’in koruma istemediği doğruydu ancak emniyet ve jandarmanın bildiği cinayet planlarından habersizdi.
Emniyet güçleri cinayetinin planlarından yaklaşık bir yıl önce haberdar olmuştu. Dink cinayeti davasında azmettiricilikten yargılanan Erhan Tuncel’in polisin haber elemanı olduğu planlarını düzenli olarak polise bildirdiği ortaya çıktı. Trabzon emniyeti de bu konudaki istihbaratlarını Emniyet Genel Müdürlüğü’ne bildirmişti. Emniyet Genel Müdürlüğü de böylesi bir tehdit karşısında yasalara göre koruma sağlaması gerekirken bunu yapmamış ve İstanbul Emniyet Müdürlüğü’ne Trabzon’dan gelen bilgileri iletmekle yetinmişti. Erhan Tuncel ile bir istihbarat polisinin cinayetten hemen sonra yaptığı telefon konuşmasından polisin suikastın kafasına kurşun sıkılarak yapılacağını bildiğini ortaya koymuştu.
Ayrıca Yasin Hayal’in eniştesinin de Trabzon İl Jandarma Komutanlığı’ndaki istihbarat görevlilerine suikast planları konusunda bilgi verdiği, bu bilgilerin İl Jandarma Komutanı Albay Ali Öz’e ulaştırıldığı ortaya çıkmıştı.
Hafızalarda kalan bir kare ise devletin bu konudaki sorumluluğunu simgeliyor. Dink’i öldüren Ogün Samast ile yakalandığı Samsun’daki emniyet müdürlüğü binasında polis ve jandarmalar sırayla fotoğraf çektiriyordu.)
Tehdit edenle bir tutuldu
Hükümetin Dink’in nefret suçu işlediğine yönelik savunmasında Agos’u tehdit ettiği için hapis cezasına mahkûm edilen sanıkla Dink’e Türklüğü tahkir suçundan verilen cezanın aynı kapsamda olduğu iddia edildi. Savunmada “Dink’e ceza verilmeliydi, tehdit edene de verilmemesi gerekirdi” görüşü savunuldu: “Türk mahkemeleri, Hrant Dink’in öldürülmesinden sonra Agos gazetesini tehdit eden ve içeriği nefret söylemi niteliğindeki mektupları gönderen kişiye 3 yıl 3 ay hapis cezası vermiştir. Düşünce özgürlüğünün korunmasının devletin pozitif bir yükümlülüğü olduğu kabul edilirse, bu mektupları gönderen kişinin de tartışmalı bir konuda kendi fikrini söylediği kabul edilmeli ve fikirlerine koruma sağlanmalıdır.
Orhan Dink: Aynı zihniyet
Hrant Dink’in kardeşi Orhan Dink ise Türkiye’nin AİHM savunmasına tepkili: Hükümetin savunmasını biz de gazeteden okuduk. Gazetede okuduğum haliyle çok şaşırdım. Ağabeyimin son iki yazısı AİHM’e yaptığı savunmaydı. Çünkü AİHM onun son çaresiydi ve son umuduydu. Oradan aklanarak çıkıp, Türklüğü aşağılamak konusunda ‘bakın siz böyle böyle dediniz ama öyle değildi’ diyecekti. Böyle bir karar onu rahatlacaktı. Bizim AİHM’e başvurmamızın en önemli nedeni cinayetten sonra da aynı zihniyetin sürüyor olmasıydı. Ağabeyim artık yok. Ama AİHM kararı onun mirası açısından da bizim için de önemli. Hükümetin savunması bizi şaşırttı. Dava dosyasında da sanıkların avukatları ya da ağabeyime ceza çıkan mahkemeler Türklükle ilgili sözleri ‘haksız tahrik’ten söz ediyordu. Bu savunmada da öyle demeye getiriliyor.
Dosyadaki zihniyetin hükümet tarafından savunulması bizi çok şaşırttı. Tedirgin etti ve umutsuzluğa sürükledi.”
Hrant Dink’in o sözleri çok farklı yerlere çekildi
Hrant Dink’in Türk kanına pis dediği iddia edilen yazısının konusu çok farklıydı. 301. maddeden yargılandığı Şişli 2. Asliye Ceza Mahkemesi’ndeki davaya gönderilen bilirkişi raporunda yazının içeriği şöyle anlatılmıştı:
“Sanığın müsnet suç bakımından söz konusu ifadeleriyle anlatmak istediği husus tüm yazıları ardı ardına okunduğunda ortaya çıkmaktadır. Buna göre 1915’te yaşanan olaylar soykırım niteliğindedir. Bu olaylar Ermeni kimliğinde gerek oluşları gerekse daha sonra dünyanın ilgisizliği nedeniyle ciddi tahribatlara yol açmıştır. Sonrasında Ermeni toplumu bu olayı ayakta kalmak için kullanmış, zamanla ise bu olayların gerçekliği ve dünyaya kabul ettirilmesi bir inada dönüşmüştür. Bu inat, yani soykırım ve dünyaya kabul ettirme sorunu zamanla Ermeni kimliğinin asıl unsuru haline gelmiştir. Bu durum Ermeni kimliğine zarar vermekte ve Ermeni kimliğini tüketmektedir, sağlıksız bir ruh halinin göstergesidir.
... Ermenilerin tek hedefi bu olayları Türkiye’ye ve dünyaya kabul ettirmek olamaz. Ermeni kimliğinin sağlığı başka ülkelerin soykırımı kabul edip etmemesine bağlı olamaz. Bu yaklaşım hatalıdır... Ermenilerin tüm çabalarını dünya üzerinde ‘Türk’e baskı uygulamaya ve soykırımı kabul ettirmeye ayırması, kimliğin oluşumunu engelleyen bir zaman kaybıdır. Bu anlamda Ermeni dünyası kendini Türk’ten kurtarmalıdır.