İvedik değil ivedilikle!

Şahan Gökbakar-Berrak Tüzünataç balkon/titanik görüntüleri üstüne çıkan yazıları dehşet içinde okuyorum.


Şahan Gökbakar-Berrak Tüzünataç balkon/titanik görüntüleri üstüne çıkan yazıları
dehşet içinde okuyorum.
Bu meseleye hiç bulaşmayacaktım çünkü insanın kendi evinin balkonu, hele ki sabaha karşı beşte, son derece mahrem geliyor. Falanca havalı restoran çıkışında, İstinye Park’ta, Bodrum’da ‘yakalanmak’la aynı kefeye konmaz; ayıp geliyor.
Mesela Eren Talu’yla ilgili ahkâm beyanında misliyle serbestiz; anlattıklarıyla bize, herkese, kamuya en mahrem çekmecelerini açan, kendi rızasıyla rezil olan bir adam var orada. Halbuki burada, yakalanmaya, fotoğraflarla afişe edilmeye, en azından Berrak Tüzünataç’ın rızası yok görünüyor. O zaman biz de yaraya tuzla koşmayalım diyordum, fakat gözümün değdiği her satırla Şahan Gökbakar’ı neredeyse linç ettiklerini görüp hayretlere savruldum.
Çocuğun ne tacizciliği kaldı, ne ayılığı, ne İvedik’liği. Tamam, ‘ivedi’ diyebiliriz! (Ali Püsküllüoğlu’nun Türkçe Sözlük’üne göre ‘ivedi’: 1. Çabuk davranma zorunluluğu. Ör: Durum ivedi değilse yarın görüşelim. 2. Çabuk yapılan. Ör: Bu ivediye gelmesin. 3. Çabuk yapılması gereken. Ör: İşi ivedi, bekletmeyin.)
Fakat Berrak Tüzünataç çok çok güzel bir kız. Vahşi bir seksapeli olan, çok çekici bir kız. Onunla, hele ki kafalar iyiyken, sabahın beşinde evde yalnız kalan hiçbir fani daha sabırlı olamaz!
İsmet Berkan yazmış, bence de Şahan Gökbakar’ın en büyük zaafı bütün o başarının, popülaritenin yanında sosyal kabul da görmek istemesi. Fazla iyi aile çocuğu, fazla terbiyeli ve avam bulunan Recep karakteriyle anılmak onu kesmiyor. Sen misin bunu çaktıran, böyle gelirler işte üstüne, geçmiş olsun! Halbuki Cem Yılmaz hakikaten de nasıl sıyrıldıysa bu işlerden ve bir nevi dokunulmazlık sağladıysa kendine, Şahan Gökbakar da zaafını değil zekâsını soksun devreye... İvedilikle!

Bundan böyle kimsenin ‘sahnesi iyi’ değil! 
Tatminkâr konser, artık tatminkâr bir sahne şovu da demek... Dokunaklı ses, uygun parça seçimi, sağlam orkestra, kusursuz ses düzeni kâfi değil. Görsellik de en az bunlar kadar önemli ve tavlayıcı...
Yaşını başını almış en ağır abilerin parende atmasını bekleyen yok, ama bir sohbet muhabbet, bir ilişki, bir hava, sahneye bir yakışma, bunlar çok mühim şeyler. Konserin tadı tuzu. Yoksa saf müzik dinlemek olsa amaç, evde düzgün bir alete yerleştirilecek CD’den alınan sonuç pek çok konserdekine basar herhalde. Ev koltuklarıyla taş-toprak zeminleri hiç mukayese etmeyelim, üstelik yanında mütemadi soğuk sıvı servisi de cabası. 
Fakat işte son günlerde konser, gösteri, sahne neymiş, bunun en üst düzeydeki icrasıyla karşılaştık. Açıkhava’daki Grace Jones performansı acayip bir şeydi, müthişti.
Bizde en kıytırık popçular için bile söylerler: Aaa, ama sahnesi çok iyidir! Cuma gecesi Grace Jones’la aynı havayı soluyan biri artık bu cümleyi rahatça, kolayca, müsrifçe kurar mı, şüpheliyim. 62 yaşında olduğu söylenen, lakin genetiğiyle oynanmış gibi duran bu taş teyzeyi canlı seyrettikten sonra, artık kimsenin sahnesi yeterince iyi değil!
Bir ihtişam, bir mübalağa, bir numara bekliyorduk tabii, beklemiyor değildik. Müziğinin yanı sıra, doğuştan gelen avantajı, mankenlikten gelen moda içlidışlılığı, kendini bir sahne hayvanı gibi tasarlamasından gelen tabu silkeleyiciliği vardı. Cinsiyet farklarıyla oynamak gibi gıdıklayıcı hasletleri... Derya Bengi konser günü çıkan yazısında “Nina Hagen, Amanda Lear, Annie Lennox gibi etrafa soru işaretleri yayan, kafa karıştırıcı, dönüştürücü, arıza kadın kahramanların belki de ilkiydi” diyordu, “Michael Jackson, Madonna, Lady Gaga onun hayat çizgisini bir ders kitabı gibi okuyarak bugünlere geldi.”
Ama gene de böyle üst düzey bir kostüm çeşitliliği de, enerji de, coşturma da ummuyordum doğrusu. Bir beden bu kadar mı sahne için dizayn edilmiş olur yarabbi, bir canlı bu kadar mı yakışır, hâkim olur o sahneye... Bunları sadece ilk altı parçadan hareketle söylüyorum üstelik. Daha sonraki hazin gelişmeleriyse bir sonraki yazı günümüze bırakalım...

Radikal