Türkiye düşünülemezi düşünmeli

2001'de Davos'ta görüştüğüm Erdoğan, 'düşünülemezi düşünmeyi' içerse bile Kürt sorununa yaratıcı çözüm bulacağını söylemişti. Çeşitli halkları eşit ortak değil de kul olarak gören Osmanlı'nın diriltilmesi bunu başaramaz. PKK silah bırakma şartıyla siyaset sahnesine çekilmeli


Belli başlı medya organlarında Afganistan’daki savaş haberlerinden geçilmezken, son üç hafta içinde daha fazla kurbanın verildiği, unutulmuş bir savaşa hatırı sayılır ilgi gösterilmiyor. Türkiye’nin, komşu Irak’ta güvenli sığınak bulan Kürt isyancıları ortadan kaldırmak amacıyla 20 yıldır süren kampanyasından söz ediyorum.
Geçen üç haftada Türk hava kuvvetleri Kürt isyancıların mevzilerine hava saldırısı düzenlerken, kara kuvvetleriyle Kürt isyancılar arasındaki çatışmalar da sürüyor. Haber ajansları 30’u Türk askeri olmak üzere 100’e yakın insanın öldüğü-nü belirtti. Bu miktar, aynı sürede Afga- nistan’da verilen kayıplardan daha fazla.

Sınır ötesi saldırıya son
Bu unutulan savaşı birçok sebepten ötürü hatırlatmamız gerekiyor. Birincisi, ortada görmezden gelemeyeceğimiz bir gerçek var: Irak’ın ulusal egemenliği. Türkler Irak’a savaş bölgesi olarak muamele etmeye alıştı. Zira Saddam Hüseyin 1991’de Kürtleri öldürmeleri için Kuzey Irak’a girmelerine yeşil ışık yakmıştı. Buna karşın Ankara da Saddam’ın ailesiyle bağlantılı olan kaçakçılık çetelerinin Türk toprakları üzerinden çalışmasına göz yumdu. Bugün Irak’ın halkını temsil eden bir hükümeti var ve dolayısıyla, devletin Saddam rejiminin sahip olmadığı meşruluktan beslendiği bir zamanda, BM üyesi bir ülkenin isyancılarla savaş gölgesi altında dahi bombalanması kabul edilemez.
İkincisi, mevcut AKP hükümeti ilk baştaki olumlu imajının bir kısmını, Ankara’nın Irak’taki Kürtlere karşı saldırılarını kınayarak inşa etmişti. Zira AKP lideri Tayyip Erdoğan başbakan olmadan önce Türkiye’nin uzun süredir devam eden ‘Kürt sorunu’nu askeri yollarla çözmenin mümkün olmadığını defalarca ifade etmişti.
Davos’ta 2001’de yaptığımız bir sohbette, Erdoğan partisinin Kürt sorununa ‘düşünülemezi düşünmeyi’ içerse bile ‘yaratıcı bir çözümü’ olduğunu açıklamıştı. AKP hükümeti gerçekten de Türklerin Kürtlere yönelik tutumlarının değişmesine destek olan bir dizi önlemler aldı. Bazı Kürt siyasi mahkumlar serbest bırakıldı, Kürt dili ve kültürü üzerindeki katı yasak hafifletildi. Bu önlemler kısmen AB baskısının sonucuydu. Fakat AKP’nin Kürtleri yatıştırma noktasında kendi gerekçeleri de vardı. Partinin kazandığı ikinci genel seçimdeki yüzde 43 oranındaki oyların dörtte biri Kürtlerden geldi. Kürtler, aldığı önlemlerden dolayı AKP’ye teşekkür etmişti. Bazı Türk yorumcular, Kürt oylarını almasaydı AKP’nin bu seçim başarısını kazanamayacağını ifade ediyor.
Kemalizm’in Türkiye’nin temel ideolojisi olarak ortaya çıkmasından beri toplam nüfusun yüzde 17-20’si arasında bir oranını temsil ettiği düşünülen Kürt azınlık ya görmezden gelindi, ya da Türk milliyetçiliği adıyla marjinalleştirildi. Erdoğan ve birçok AKP lideri uzun bir süre bu ideolojiyle savaştı. Dolayısıyla, bir Kürt kimliğinin olmadığını ve Kürtlerin basitçe ‘dağ Türkleri’ olduğunu ifade eden Türk milliyetçilerinin efsanelerini reddetmeleri beklenmedik bir durum değil. Türk milliyetçileri Türkiye’de modern devletin inşasında köşe taşı olarak sözde ‘kan’ bağının üzerinde dururken, AKP nüfusun yüzde 99’unun müntesibi olduğu İslam’a yoğunlaştı.
Fakat AKP son yıllarda ilk tutumlarının bazılarından aşamalı olarak uzaklaştı, Türk milliyetçiliğinin ideolojik görüntüsü olan yeni Osmanlıcılığın içine düştü. Yeni Osmanlıcılık, Osmanlı’nın sözümona şanlı günlerini canlandırma amacıyla Türk milliyetçilerinin ve İslamcıların birleştirilmesini hedefliyor.
Yeni Osmanlıcılık bir dizi efsaneye dayanıyor. Başlıca efsane de, Osmanlı İmparatorluğu’nun modern bir yapı olduğu yönünde; hatta bazıları bu devletin sadece çeşitliliği açısından bile olsa ilk küreselleşme deneyimi olduğunu söylüyor. Dile getirilmeyen noktaysa şu: Osmanlı İmparatorluğu bünyesindeki çeşitli halklara ortak bir yapıdaki eşit ortaklar değil, kul olarak muamele ediyordu. Yeni Osmanlıcılığın Kürt azınlığı demokratik ve çoğulcu bir sistem içinde ayrı bir varlık olarak kabul edemeyecek olmasının sebebi de bu.
Kürt sorununa yönelik yeni Osmanlıcı yaklaşımı karmaşıklaştıran bir diğer noktaysa, Kürt azınlığın kendisini, geçmişe ait bir söylemi kullanan PKK’yla özdeşleştirmesi. Beğenin ya da beğenmeyin, PKK Türkiye’deki Kürtlerin büyük kısmının fikirlerini temsil ediyor ve Türk demokrasisinin daha geniş tablosunun bir parçası olması gerekiyor. Belki de Kürtlerin çoğunluğu da dahil, Türk vatandaşları PKK’nın ideolojisini veya siyasi yöntemlerini beğenmiyor. Fakat Türkiye’nin siyasi sahnesi zengin bir yelpazeyi temsil eden azınlık partilerini de içeriyor. PKK da, Türkiye hükümetinin silahlı eylemler kanalıyla devirme hedefini bırakması şartıyla, bu yelpazede kendisine bir yer bulabilir.

Kuzey Irak arabulucu olabilir
Türkiye’nin bir kuşaktır gördüğü en parlak lider olan Erdoğan, neredeyse 10 yıl önce Kürt sorununa ilişkin ‘yaratıcı çözüm’den bahsetmişti. Bu ‘yaratıcı çözüm’ün PKK’yı şiddet ve terör eylemle-rinden vazgeçirmeyi içermesi gerekir. Bu yöndeki ilk adım da, belki de Ankara’ya arabulucuk yapmaya hazır olduğunu çoktan belirtmiş olan Kuzey Irak hükü-metinin yardımıyla diyalog kurulması.
Türkiye son iki yılda, doğal jeosiyasi ortamında daha çok rol bulma umuduyla dış politikasını yeniden şekillendiriyor. Fakat Ankara Irak’ı bombalamayı sürdü-rürken bölgede liderlik rolü oynayamaz. Türkiye’deki Kürtlere modern bir demok-rasinin vatandaşlarına göstermesi gere- ken saygı gösterilmedikçe, Ankara’nın İsrail’in Gazze’ye muamelesi konusundaki öfkeli açıklamaları da samimi olamaz. Belki de, Erdoğan Paşa’nın düşünülemezi düşünmesinin vakti geldi. (Londra’da Arapça yayımlanan Şark ül Evsat gazetesi, 9 Temmuz 2010)

Radikal