Okan Demiriş ve Opera Festivali

Yarın başlayacak olan 1. Opera Festivali, operayı yeniden konuşup tartışmak için iyi bir fırsat. Harbiye Açık Hava Sahnesi'nde Rossini'nin 'Fatih Sultan Mehmet' eseriyle açılacak...

 

Yarın başlayacak olan 1 . Opera Festivali , operayı yeniden konuşup tartışmak için iyi bir fırsat . Harbiye Açık Hava Sahnesi ' nde Rossini ' nin ' Fatih Sultan Mehmet ' eseriyle açılacak olan festivalde , Mozart ' ın ' Zaide ' ve ' Saraydan Kız Kaçırma ' sının yanı sıra Üzeyir Hacıbeyoğlu ' nun ' Köroğlu ' operası da sahnelenecek . Bu güzel organizasyonda keşke , geçtiğimiz günlerde vefat eden Okan Demiriş ' in bir eserine de yer verilseydi .

Kısa bir süre önce kaybettiğimiz kompozitör Okan Demiriş ' le Karyağdı Hatun operasının İstanbul Devlet Opera ve Balesi tarafından sahnelendiği 1986 yılında , bu eseri hakkında Tercüman ' da yazdığım bir yazı vesilesiyle tanışmıştım . Ertesi yıl IV . Murat operası hakkında yazdığım yazıyla pekişen dostluğumuz sayesinde , operaları için seçtiği konular yüzünden kendi çevresinde yaşadığı sıkıntıları da öğrendim .
İstanbul Belediye Konservatuarı ' nda keman eğitimi aldıktan sonra Ankara Devlet Konservatuarı ' nı bitiren ve Doğu Anadolu ' da askerliğini yaparken halk müziğiyle ilgilenmeye başlayan Okan Bey , bizim tarihimizin ve efsanelerimizin işlendiği , bizim seslerimizle beslenen yerli bir operanın peşindeydi . Karyağdı Hatun ' da bir evliya menkıbesini , Yusuf ile Züleyha ' da kısas-ı enbiyadan bir aşk hikâyesini , IV . Murat ' ta ise bir Osmanlı padişahının trajik hayatını operaya taşımıştı . Büyük Hakan Alparslan ve Deniz Kurdu adlarında iki operasının daha bulunduğunu Şefik Kahramankaptan ' ın bir yazısından öğrendim . Bu da demektir ki , operayla tanıştığımız tarihten bu yana bizim kompozitörlerimizce bestelenen on küsur operanın beşi Okan Demiriş imzasını taşıyor .
Okan Bey ' in operalarını seyrederken çok tanıdık sesler duyarsınız . Kulaklarınız mesela IV . Murat ' ın uvertüründe " Salât-ı Ümmiye " den , Mehter müziğinden , Misket havasından nağmeleri hemen seçer . Bun­ ; lar , polifoni ve armoni kaidelerine göre yeniden düzenlen­ ; miş olsalar bile , bize ait seslerdir . İkinci perdedeki " ayak divanı " sahnesinde korodan Itrî ' nin " Tekbir " ini , üçüncü perdedeki başka bir sahnede güftesi Nef ' i ' ye , bestesi Itrî ' ye ait olan ünlü Segâh Yürük Semai ' yi dinlersiniz .
Atatürk ' ün yerli opera hedefi
Bizde çoksesli müzik çevrelerinin yerli konulardan ve Dede ' lerden , Itrî ' lerden pek hazzettikleri söylenemez . Sabahattin Kalender ' in Deli Dumrul operasının yazılışından tam kırk beş yıl sonra sahnelendiğini söylesem , inanır mısınız? Hâlbuki Atatürk , Adnan Saygun ' a bestelettiği Özsoy operasıyla belli bir hedefe işaret etmişti ; konusunu millî tarihten ve efsanelerden alan yerli bir opera hedefine . . . Nitekim sağlığında amatörce hazırlanmış operaların hepsinde yerli konular işlenmiştir . Necil Kâzım ' ın Bayönder ' i , Ahmet Adnan Saygun ' un Taşbebek ' i , Ulvi Cemal ' in Ülkü Yolu . . . Saygun , Taşbebek ' te pentatonizmden yararlanarak Asyaî bir Türk rengi elde etmeye bile çalışmıştı . Bu arayış pek başarılı sonuçlar vermemişse de , saygıya değerdir . Milli Şef döneminde ise , Orta Asya bozkırları , Mete ' ler , Ergenekon ' lar , Bozkurt ' lar vb . Türkçülere terk edilip Ege sularına yelken açılır . Artık kültür politikasının merkezinde hümanist kültür vardır .
Bu politika , her alanda kültürümüze karşı cephe almıştır . Yakın zamanlara kadar opera ve balede herhangi bir şekilde yerlilikten söz etmek dışlanmak için yeterliydi . Açıkçası , Türkiye ' de opera ve bale küçük bir azınlığa mahkûm edilmiş , bu yüzden Cumhuriyet ' in ilk yılla­ ; rında yetişen üç-beş besteci dışında opera besteleyen pek çık­ ; mamıştır . Aşağı yukarı dört yüz yıldan beri tanışık olduğumuz , devletin iki yüz yıldır desteklediği , âdeta çağdaşlığın sembolü olarak görülen opera ve balede varılan nokta , on küsur opera , dört-beş baleden ibarettir .
Konser salonlarını kim dolduruyor?
II . Mahmud ' dan beri devlet ideolojisinin temel tercihlerinden biri çoksesli Batı müziğidir ve Türk musikisi alaturka diye horlanıp konservatuardan kapı dışarı edilirken Batı müziğine ciddi yatırımlar yapılmıştır . Hâlbuki konservatuarlar , mesela Azerbaycan ' da olduğu gibi , iki mü­ ; ziğin birbirini beslemesini sağ­ ; layan bir yapıya kavuşturulsa ve müzik ideolojik bir tercih mese­ ; lesi haline geti­ ; rilmemiş ol­ ; saydı , belki çoksesli müzik Türk müziğinin imkânlarından da yararla­ ; narak topluma nüfuz edebi­ ; leceği kanallar bulabilecek , dolayısıyla konser salonları Batı müziğini dinlemeleri ge­ ; rektiğine inananlar tarafından de­ ; ğil , gerçekten severek dinleyenlerce doldurulacaktı . Üzeyir Hacıbeyli ' nin Leyla vü Mecnun operası , Azerbaycan ' da , niçin yazıldığı tarihten beri sahnededir , düşünmek gerek!
Konusunu Türk tarihinden alan yabancı operaların daha fazla olduğunu bilmek üzüyor insanı . İstanbul 2010 Avrupa Kültür Başkenti projesi olarak Kültür ve Turizm Bakanlığı , İstanbul Valiliği ve İstanbul Büyükşehir Belediyesi ' nin desteğiyle düzenlenen 1 . Uluslararası İstanbul Opera Festivali ' nde bunlardan bazılarını seyretmek mümkün olacak . Devlet Opera ve Balesi Başrejisörü Yekta Kara ' nın sanat yönetmenliğinde temmuz ayı boyunca Yıldız Sarayı , Topkapı Sarayı , Rumeli Hisarı ve Cemil Topuzlu Açıkhava Tiyatrosu ' nda gerçekleştirilecek festivalin ilk eseri Rossini ' nin imzasını taşıyor : Fatih Sultan Mehmet . Mozart ' ın Zaide ' sini Topkapı Sarayı ' nda , Saraydan Kız Kaçırma ' sını Yıldız Sarayı ' nda seyredebileceğiz . Programda ayrıca Üzeyir Hacıbeyli ' nin Köroğlu operası var . Keşke Okan Demiriş ' in bir eserine de yer verilseydi .
Kısacası , yarın başlayacak I . Opera Festivali , operayı yeniden konuşup tartışmak için iyi bir fırsat . . . Bu vesileyle Okan Demiriş ' e Allah ' tan rahmet , ailesine ve dostlarına başsağlığı diliyorum . b . ayvazoglu@zaman . com . tr

Zaman