Berlin-Paris ayrışması
Avrupa Birliği, yaşadığı borç krizinden nasıl çıkacağı konusunda giderek yayılan bir umutsuzluk yanında, bir de...
Avrupa Birliği , yaşadığı borç krizinden nasıl çıkacağı konusunda giderek yayılan bir umutsuzluk yanında , bir de kendi arasında kayda değer bir ayrışma sürecine girmiş durumda . Hem küresel krizin yönetilmesi konusunda ortak politika geliştirilmesi konusunda en başta ABD ile bir politik ayrışma sürecine girildi . Hem de , kendi içinde ekonomi politikasında neyin nasıl yapılacağına ilişkin bir politik ayrışma var .
Avro bölgesindeki temel konularda iki ana politik karar verici olan Almanya ve Fransa , artık politika ayrılığını saklayamıyor . En sonuncusu ise 17 Haziran tarihindeki AB liderler zirvesi öncesinde , geleneksel hale gelen Merkel ve Sarkozy’i bir araya getirecek zirve yemeğinin Merkel tarafından iptal edilmiş olması . Merkel , Almanya’nın en büyük eyaleti olan Kuzey Ren Westfalia’daki seçimler nedeniyle oldukça geç kalan kurtarma paketi nedeniyle artık açıkça eleştirilirken ; Sarkozy , kurtarma paketini kendine yontmakla suçlanıyor . Merkel , 2016 yılına kadar Almanya’da bütçe açığını sıfıra indirecek bir kemer sıkma politikası açıklarken , temelde bunun diğer avro bölgesi ülkelerine de örnek olma özelliğini öne çıkarıyordu . Diğer merkez Paris’te , ekonomik canlanma konusunda görevli Fransız bakan , bu tür bir adımın çok tehlikeli olduğunu , çünkü büyümeyi öldüreceğini açıklıyordu .
Fransa ekonomi politikalarını avro bölgesi ülkeleri ( AB-16 ) ile ortak yürütülmesi peşinde koşarken , Almanya hiçbir ülkeyi dışlamadan tüm üye ülkelerle ( AB-27 ) yürütülmesini savunuyor .
Sarkozy’nin Merkel’i geç harekete geçmekle suçladığı özel bir haber olarak Fransız gazetelerine çoktan sızdı bile . Merkel’in randevuyu iptal etmesi , güven kaybının bir göstergesi olarak yorumlanıyor . Almanlar ise Sarkozy’nin AB’nin geleceği ile değil Fransa’nın geleceği ile ilgili olduğu eleştirisini yapıyorlar .
Sadece Alman ve Fransız tarafında değil ; geri kalan AB üyelerinde de , avrodaki zayıflıkla hem yatırım hem de ticaret kanalından etkilenen ülkeler de bu iki ülke arasındaki ayrışmadan etkilenecekler . Çünkü AB’deki borç krizinden nasıl çıkılacağına ilişkin kaygılar daha da artacak , bu ayrışma ile daha da derinleşecek .
Bu politik ayrışma tablosuna , politik kanaldan ekonomik krize girecek yeni aday olarak ‘Kuzeyin Yunanistan’ı’ olarak Belçika’nın adı yazılarak yeni bir ‘arka plan’ çoktan eklendi bile!
***
İşte son dönemde altın fiyatlarını yukarı iten gelişmelerin başında AB’deki bu borç krizi geliyor . Malum , altın hiçbir kuruluşun ya da kişinin ihraç ettiği , yükümlülüğü olan bir varlık değil . İşte bu yüzden , kriz sürecinde finansal varlık yatırımı yapanların bir bölümü altına yaptıkları yatırımı artırdılar . Küresel krizin öncü göstergelerinden biri de altın fiyatları oldu . Bizce altın , gelişmiş ülkelerdeki finansal sisteme olan güvensizliğe ilişkin bir ‘barometre’ niteliğini hâlâ koruyor . Krizin başından beri bunu değiştirecek temel bir gelişme olmadı . Önceki gün ABD Kongresinde konuşan Fed başkanı Bernanke de altın fiyatlarına ilişkin yorumda bulundu . Hiçbir merkez bankası başkanının , açık biçimde bir krizin barometresi olarak altın fiyatlarını işaret etmesi beklenemez . Altın fiyatlarının emtia fiyatlarından ayrışarak farklı hareket ettiğini söyleyen Bernanke , adres söylemeden ortaya genel bir saptama koydu . Bernanke , finansal piyasalardaki tedirginlik ve belirsizliğe işaret edip , kimi bireylerin diğer yatırım araçlarının riskli ve tahmini edilmelerinin zor olmasından dolayı altın tutmayı tercih ettiklerini vurguluyordu .
Radikal