Ok yaydan çıkıyor!
Bundan 10 yıl önce çektikleri 'Gladyatör'le, yönetmen Ridley Scott ve oyuncu Russell Crowe, bir epik film furyasına yol açmışlardı. Şimdi 'Robin Hood' ile hedefi yine 12'den ...
Bundan 10 yıl önce çektikleri 'Gladyatör'le, yönetmen Ridley Scott ve oyuncu Russell Crowe, bir epik film furyasına yol açmışlardı. Şimdi 'Robin Hood' ile hedefi yine 12'den vuracak bir atış yapmayı umuyorlar.
Bugün 72 yaşında olan usta yönetmen Ridley Scott, dönem dönem çıkıp öyle bir film çekiyor ki, sinema sanatının o günkü çehresini değiştiriveriyor. 'Alien/Yaratık' ve 'Blade Runner' 1980'lerden itibaren bilimkurgu sinemasına resmen çağ atlatmıştı. 1992'de çektiği 'Thelma ve Louise' yol ve suç filmlerine yeni bir ayar vermekle kalmamış, sinemada feminizmin bayraktarlığını yapan bir filme dönüşmüştü. Ve 2000 yılında 'Gladyatör' gelmiş, büyük bir gişe başarısını eleştirel taltif, onu da epik filmler furyasına dönüşecek bir trend izlemişti. Çarşamba gecesi 63. Cannes Film Festivali'nin açılışını yapan yeni filmi 'Robin Hood'da 'hırsızdan alıp fakire veren' bu Sherwood kaçkınının maceralarını Russell Crowe'la birlikte yeniden anlatıyorlar. 1991'de 'Robin Hood: Hırsızlar Prensi'yle Kevin Costner'ın bedeninde gördüğümüz 'tatlı haydut' şimdi 'gladyatör'ün ellerinde.
Ridley Scott'ın filmografisine kabaca göz gezdirince yozlaşmış iktidarların dört bir yanı sardığını görüyoruz. Bunun en baskın örneği 'Gladyatör'deydi. 'Robin Hood'un başında da kahramanımızı bir savaş alanında yakalıyoruz. Henüz 'şöhretini' kazanmadan evvelki ismiyle Robin Longstride, Aslan Yürekli Richard'ın ordusunun bir neferi olarak Haçlı Seferi'nden yurduna dönmekte. Geçtikleri her şehir, her kasaba İngiliz ordusunun yağma ve kargaşasından nasiplenmekte. Öbür tarafta Fransız kralı Philip de kuzeydeki düşmanını çökertmek için fırsatı kaçırmaz ve İngiliz yönetimindeki kudretli Godfrey'le anlaşır. Kral Richard'ın düşmanın oklarıyla can vermesi kardeşi Prens John'a tahtın yolunu açar. Lakin yeni kralda ne ülkeyi yönetecek akıl ne de o tacı takacak yetenek vardır.
Ridley Scott iyi bir hikâye anlatıcısı. Bu tip öyküler anlatırken bile bir ayağını günümüzün küresel politik meselelerinden de kaldırmıyor. ABD'nin 1990'ların başında Somali'de uğradığı hezimeti anlatan 'Kara Şahin Düştü', bir başka Haçlı hikâyesi 'Cennetin Krallığı' ve Ortadoğu'daki 'casus oyunları'na eğilen 'Yalanlar Üstüne' hep 'ötekileştirilen'le empati kurulmadığında başa gelebilecekleri listeler. Benzer bir meseleye değinip geçtiği bir sahne de Robin ile Kral Richard arasında yaşanıyor. "Tanrı bu seferdeki fedakarlıklarımdan memnun mudur?" diye sorar Robin'e Kral. "Filistin'de o kadın, çocuk ve yaşlılara yaptıklarımıza bakınca" diye yanıtlar Robin, "pek sanmıyorum."
Film ön planda Robin'in hikâyesine odaklanmışken, arka planda yozlaşmış İngiliz monarşisini Magna Carta'ya sürükleyecek gelişmelere odaklanır. Scott bunu bile günümüz ABD'sinin saldırgan politikalarına bağlamayı beceriyor: Krala bağlı tüm soylular sonu gelmez fetihlerden yorgun ve fakir düşmüştür, savaşın krallık dışında halka refah getirmediği gerçeği tüm çıplaklığıyla dört bir yandadır.
Nihayet, Scott'ın yine bir 'sokak adamı'ndan bir kahraman ortaya çıkarma çabası "Gladyatör"deki kadar görkemli bir neticeye ulaşmıyor. Maksimus'un şiarı neydi? "Hayatta yaptıklarımız sonsuzlukta yankılanır." Ne yazık ki, Robin Hood'un bu filmde yaptıkları pek sonsuzlukta yankılanacak gibi değil. Zenginden alıp fakire vereceği yılları mı beklemeli?
Zaman