Serdar Turgut: Deniz Baykal giderayak Türkiye'yi kurtardı

Akşam gazetesi yazarı Serdar Turgut, "Deniz Baykal giderayak Türkiye'yi kurtardı" başlığı altında paylaştığı yazı ile Cumhuriyet Halk Partisi Genel Başkanı Deniz Baykla'ın istifa kararını değerlendirdi.

İşte Serdar Turgut'un yazısı;

Bu yazının ilk başlığı 'Büyük uzlaşmanın yeni lisanı olmalı''ydı.

Ancak Deniz Baykal'ın konuşmasını dinledikten sonra yazının önemli bölümüne dokunmadan sadece başlığı ve girişini değiştirdim.
Orijinal yazı aydınlanma ile inancın uyumu ve bu uyuma uygun lisanın oluşturulması üzerineydi.

Konuşmadan önce yazdığım ve biraz sona okuyacağınız lafların tümünü tek bir cümlesiyle Deniz Baykal, hayata geçiriverdi. Yani istifa konuşmasında benim aylardır oluşturulmasına büyük ihtiyacımız olduğunu anlatıp durduğum o lisanı kullanıverdi.

Baykal, konuşmasında adını açıkça söylemeden ama net biçimde Fethullah Gülen'e teşekkür etti, 'Pennsylvania'dan gelen mesajın samimiyetine inandığını' söyleyerek hem Fethullah Gülen'den kendisine mesaj gelmiş olduğunu açıklamış oldu hem de ona yönelik sıcak konuştu.
Bunu duyunca aylardır süren fikir mücadelemde doğru yolda olduğuma inancım arttı.

Karşımdakini anlama anlamlandırmak mücadelemde, sadece konuşuyor olmamızın bile çatışmacı kültüre sahip olanların saldırısına neden olduğunu gördüm.

Bunları umursamadım umursamayacağım ama Deniz Baykal gibi önemli bir devlet adamının dün Cumhuriyet'in koruyucusu partinin başkanı olarak son yaptığı iş, cemaat ile konuşmak yolunu açmak oldu.

Yıllarını Türkiye'ye adamış bir devlet adamının istifası, elbette önemlidir ama onun giderayak yaptığı cemaat açılımı çok daha fazla önemlidir.
Öyle ki çatışmalar nedeniyle belki de bölünmeye doğru gitmekte olan Türkiye, Fethullah Hoca'nın ve Baykal'ın karşılıklı incelikleri nedeniyle normalleşme sürecine nihayet girme şansını yakalamıştır. İkisine de teşekkür borçluyuz.

AYDINLANMA İLE İNANCIN UYUMU


Bir süredir ben aydınlanma ile inancın tanışmasının Türkiye şartlarına en uygun lisan ile nasıl kavramlaştırılabileceği üzerine düşünüyorum.
Bu çalışma aynı zamanda yoğun bir önyargıları kırma mücadelesi halinde geçiyor..

Çünkü aydınlanma ile inancın tanışmasının (çatışmasının) iki tarafında yer alanların hepsinde önyargılar var.

Gerçi Yeni Şafak'ta Dücane Cündioğlu beni eleştirdiği 'Müslüman ateizm' başlıklı yazısında önyargılardan kurtulmanın gerek olmadığını, önyargılarımızın bizi insan yapan etkiler olduğunu söyledi.
Ben, insan tabiatı tamamen değişmese de insanların ortak yaşam alanları oluşturabilmek için, yani gerçek bir kamusal alan kurabilmek için konuşup anlaşmaya ihtiyaçları var diye düşünüyorum.

Tanışma-çatışma unsurlarını bir arada içinde içeren diyalektik süreçte tanışmanın çatışmaya üstün çıkabilmesi için mutlaka acilen özel bir lisan geliştirilmesi gerektiğine inanıyorum.
Ayrıca dün gördüğümüz gibi Fethullah Gülen ve Deniz Baykal kendi önyargılarından kurtulup konuşabiliyorlar.

TANRI İLE BİR SÖYLEM

Onların açtığı yoldan hepimizin yürümesi gerekiyor ama bunu nasıl yapacağız?...

Laik gelenekten gelen insanların, inanç ile ilgili (veya Habermas'ın deyimiyle Tanrı'yla ilgili) bir söylem (discourse) geliştirmelerine acilen ihtiyaç vardır. Bu sürece yardımcı olmaya kararlı benim gibi insanların önyargılarından mümkün olduğunca sıyrılmaları gerekiyor. Bir insanın inancı hakkında konuşurken, onu anlamaya anlamlandırmaya çalışırken içinizde o inanç ile ilgili hiçbir önyargı taşımamanız gerekiyor (işte bu benim bir süredir tanımlamakta olduğum metodolojik ateizm yöntemidir).

UZLAŞMANIN SEMANTİK POTANSİYELİ

Siz bu konuda uğraşır ve çabalarken en azından karşınızdan karşılık bekliyorsunuz. Anlamaya uğraştığınız ve konuştuğunuz insanların da size karşı önyargısız yaklaşmalarını istiyorsunuz, bu olmadığı takdirde karşılıklı iletişimin kurulamayacağını ve ortak bir yaşam dilini bulamayacağımızı biliyorum.

Gülen de Baykal da bu karşılıkları birbirlerinden görmüşlerdir.
Burada büyük bir semantik potansiyel bulunuyor ama kendi başlarına bırakıldıklarında hem laisizmin kullanmaya alışık olduğu dil hem de dindarların alışık olduğu konuşma biçimi bu semantik potansiyeli öldürebilir.
Bu riski bertaraf etmek için, semantik potansiyeli ortaya çıkarmak amacıyla ortak yeni bir konuşma ve anlaşma dilini yaratmak zorundayız.
Yani anlayacağınız Türkiye resmi lisanını değiştirecek, başka çare gözükmüyor.

Fethullah Gülen ve Deniz Baykal iki tarafın da alıştığı dil yapısını kırıp birbirlerini anlamaya yönelik lisan kullanarak bu amaca yönelik büyük bir adımı attılar.

Samimi inancım dün aydınlanma ile inancın buluşması yolunda çok ciddi bir aşamanın ülkemizde atıldığı yönündedir.