Kimseyi mutlu etmeyen istifa

CHP Genel Başkanı Deniz Baykal'ın dün istifa ettiğini açıklaması Türkiye gündemine bomba gibi düşerken köşe yazarları ikiye bölündü.

Kimi köşe yazarları Baykal'ın istifa etmesini yerinde bir karar olarak değerlendirirken kimi köşe yazarları da Baykal'ın bu şekilde veda etmemesi gerektiğini savundu.

Vatan gazetesi yazarı Mutlu Töbekici de köşesinde bu istifanın kimseyi mutlu etmediğini savunan bir yazı paylaştı.

İşte Tönbekici'nin yazısı;

Deniz Baykal’ın siyaseti bu şekilde bırakmasından anladığım kadarıyla kimse mutlu değil. Hangi taraftan olursa olsun, hangi ideolojiden olursa olsun konuştuğum herkesin canı sıkılmış durumda. Benim de öyle. Deniz Baykal’ın bugüne kadar güttüğü siyaset, benim Türkiye’nin iyiliği için uygun gördüğüm siyasetin tam tersi. Bugüne kadar tek bir fikrine, tek bir önerisine, tek bir muhalefetine katılmış değilim. Muhalefet etmesini istediğim tek bir konunda da bir çıkışını duymuş değilim. Benim anladığım sola da demokratlığa da çağdaşlığa da aykırı buluyorum siyasetini. Arkasına ve önüne Ergenekon’u alması hele olacak iş değildi.

Ancak siyasetten bir skandal ile ayrılmak zorunda kalması işin bütün tadını kaçırdı. İşin içine siyaset mafyası karıştı. Gerçek olup olmadığını bilmediğimiz ayrıca gerçek de olsa bizi ilgilendirip ilgilendirmediğinden çok da emin olmadığım bir ilişkinin sonucunda ayrıldı siyasetten.

Ben Deniz Baykal’ın demokrasi sonucu ayrılmasını tercih ederdim. Mesela kurultayda yeniden seçilemeyerek veya bir seçim yenilgisinden daha çıktığında istifa ederek veya benim yaşım artık geçti, gençlere devredeyim diyerek vs.

Böyle bir ayrılık herkeste burukluk yarattı. Bu da aslında onun başarısıdır. İnsanlar onun temiz bir insan olduğuna inanıyor ve temiz bir şekilde veda etmesini tercih ediyor demek ki. Ona en çok karşı çıkanlar bile.

Nasıl böyle konuşursun, nasıl politikacının evlilik dışı bir ilişkisinin bizi ilgilendirmeyebileceğini söylersin diyor olabilirsiniz. Zamanında Türkiye’de tek eşliliği yasallaştıran bir partinin genel başkanı olarak tek eşliliğe örnek bir yaşam teşkil etmesi gerekirdi denilebilir ama ben böyle düşünmüyorum. Birincisi bir yandan “1930’lar çoktan geçti, CHP de artık o yıllardan kurtarsın kendini” derken öte yandan “tek eşliliği yasallaştırmış bir partinin başkanı olarak hâlâ örnek olmalı” diyemem.

Ama daha önemlisi bir seçmen olarak bir siyasetçinin fikirlerinin ve uygulamalarının beni aile hayatından daha çok ilgilendirdiğini düşünüyorum. Şiddetten, zorbalıktan söz etmediğimiz sürece bir siyasetçinin aile hayatı ülkeyi nasıl yöneteceğinin bir göstergesidir önermesi pek katıldığım bir şey değil. Siyasetçinin doğru dürüst bir aile hayatı var mıdır, o kadar koşuştururken olabiliyor mu ondan bile emin değilim ama varsa, nasıl olduğu aile fertlerinin ilgilendiren bir şey. Ayrıca bu önerme doğru bile olsa Devlet Bahçeli gibi ailesi olmayanları ne yapacağız?

Öte yandan aile hayatı çok acayip dinamiklere sahip. Öyle kolay kolay çözülüp başka durumlara yansıtılabilecek bir şey değil. Evlilik dediğin kontrol edilemez tuhaf bir ilişki. 15 yıl iyi giden bir ilişki 16. yılında iflas edebilir. Doğurduğun çocukların ne yapacaklarına, ne yöne kayacaklarına da sen karar veremiyorsun. Karının ve kocanın da yıllar içinde bozulmasını, acılaşmasını engelleyemiyorsun. Aile hayatında çok pis durumlar yaşamış insanların gayet güzel şirket, holding yönettiğini, ders verebildiğini, başarılı bilim insanları olabildiğini görüyoruz. Ülke yönetmek neden aile hayatının “başarısı”na endeksli olsun?

Clinton, Monica skandalıyla benim gözümde eksilmemişti. Amerika bu nedenle batmadı. Hâlâ boşanmamış olan Berlusconi’nin fuhuş skandallarını ne yapacağız? İtalya’yı batırmakta olanın bu olduğunu iddia edebilir miyiz?

Bunun tek istisnası zinaya şiddetle karşı olmayı ideolojisinin en önemli prensibi olarak sunanların, aksi durumda olanları kıyasıyla eleştirenlerin zina yapması durumudur. Onlar işte affedilmemeli.