Alper Turgut: 'Ben Gördüm', 'Herkes mi Aldatır?'
Sinema eleştirmenlerinden Alper Turgut geçtiğimiz hafta vizyona giren filmleri değerlendirdi.
‘Ben Gördüm’, ‘Herkes mi Aldatır?’
Antalya Altın Portakal’ın ardından İstanbul Film Festivali’nin de yarışmacıları arasında olan ve içerdiği “Nerede Benim Kürdistan’ım?” adlı şarkı yüzünden tartışılan ilk Kürtçe film “Min Dit” (Ben Gördüm), gösterime girdi.
JİTEM’in, Diyarbakır’daki işlediği bir çifte cinayeti ve sonrasında anasız babasız kalan iki çocuğun yaşama tutunma öyküsünü anlatmayı deneyen Min Dit, çarpıcılığını ve sürükleyiciliğini, küçük oyuncuları Şenay Orak (Gülistan), Muhammed Al (Fırat) ve Suzan Ilır’ın (Zelal) müthiş performansına borçlu, hiç kuşkusuz. JİTEM üyesini canlandıran Hakan Karsak’ın da dört dörtlük bir oyunculuk sergilediğini belirtelim.
Antalya Altın Portakal’ın ardından İstanbul Film Festivali’nin de yarışmacıları arasında olan ve içerdiği “Nerede Benim Kürdistan’ım?” adlı şarkı yüzünden tartışılan ilk Kürtçe film “Min Dit” (Ben Gördüm), gösterime girdi.
JİTEM’in, Diyarbakır’daki işlediği bir çifte cinayeti ve sonrasında anasız babasız kalan iki çocuğun yaşama tutunma öyküsünü anlatmayı deneyen Min Dit, çarpıcılığını ve sürükleyiciliğini, küçük oyuncuları Şenay Orak (Gülistan), Muhammed Al (Fırat) ve Suzan Ilır’ın (Zelal) müthiş performansına borçlu, hiç kuşkusuz. JİTEM üyesini canlandıran Hakan Karsak’ın da dört dörtlük bir oyunculuk sergilediğini belirtelim.
Fatih Akın’ın destek attığı, Berlin Film Akademisi çıkışlı Miraz Bezar’ın da çektiği filmin aksadığı yerler elbette var, senaryodaki tutarsızlıklar, gerçeklikten kopuş ve acemilik, ister istemez göze batıyor. Ancak şiddetin meşrulaştırılmaması ve çocuk gözlerinden yeni bir bakış açısı yakalanması için çabalanması ise en büyük artıları...
Min Dit’in öyküsünü, toplumsal olaylara baktığımız yıllarda tanıştığımız eski meslektaşım Evrim Alataş kaleme aldı. Faili meçhul cinayetleri, yargısız infazları, Cumartesi Anneleri’ni takip eden ve haberleştiren bir gazeteciyseniz, çoğu insanın abartılı bulduğu filmin hikâyesi, size gayet normal gelir ve asla şaşırmazsınız. Sonuçta; Miraz Bezar, bir ilk film için çıtayı hayli yüksek tutmuş ve Min Dit gibi önyargılardan arınıldığı an, değeri daha da artacak cesur bir seyirlik ortaya çıkmış.
NİYE HERKES FİLM ÇEKER?
“Herkes mi Aldatır?”, senaryosu çorak, diyalogları ise kurak bir yapım. Ağır olacak belki ama böylesi oyunculuklar da sinema salonlarından uzak dursun, yani mümkünse... Neresinden tutsanız elinizde kalıyor bu film, görsellikten ve etkileyicilikten yoksun kalmış cinsellik dahi kurtaramıyor gidişatı ve finalin ardından derin bir oh çekiyorsunuz. Çünkü eziyet nihayet bitmiştir.
Herkes mi Aldatır’ı önermediğimiz gibi şu soruyu sormaktan da kendimizi
Johnny Depp, Colin Farrell ve Jude Law, Ledger’in karakterlerine bürünüyorlar ve eksiklik hissi uyandırmasına karşın düşsel cazibesini asla yitirmeyen bir yapıta imza atıyorlar. Üstelik gezici tiyatro grubunun bu gerçeküstü macerası, Dr. Parnassus kılığına bürünen kurt aktör Christopher Plummer ile Şeytan’ı canlandıran aktör-müzisyen Tom Waits’in varlıklarıyla daha da şenleniyor.
Fantastik sinema tutkunları ve Gilliam ve Ledger hayranları, Dr. Parnassus’u sakın kaçırmayın.
ÜÇ BOYUTLU MİTOLOJİK BİR EĞLENCE
1981 tarihli ve aynı adlı bir filmin yeniden çevrimi olan “Titanların Savaşı” (Clash of the Titans) için insanın zihnini fazla yormayan, üç boyutlu görsel bir baştan çıkarıcılık ile de seyredilebilirliğini katlayan mitolojik bir eğlence diyebiliriz. Devasa canavar Kraken, güzelim uçan at Pegasus ve lanetli yılan kadın Medusa... Şöyle keyifli bir vakit geçirmek isteyenlere önerilir.
“Terminatör”, “Avatar” derken Hollywood yıldızlığına koşar adım ilerleyen Avustralyalı Sam Worthington (Perseus) filmin başrolünde (Ancak yarı tanrı karizması yok kendisinde, üzgünüz) ...
Liam Neeson (Baş tanrı Zeus), Ralph Fiennes (Yer altı tanrısı Hades), Mads Mikkelsen (Kahraman savaşçı Draco) ise yardımcı rollerde adeta parıldıyorlar.
Antalya Altın Portakal’ın ardından İstanbul Film Festivali’nin de yarışmacıları arasında olan ve içerdiği “Nerede Benim Kürdistan’ım?” adlı şarkı yüzünden tartışılan ilk Kürtçe film “Min Dit” (Ben Gördüm), gösterime girdi.
JİTEM’in, Diyarbakır’daki işlediği bir çifte cinayeti ve sonrasında anasız babasız kalan iki çocuğun yaşama tutunma öyküsünü anlatmayı deneyen Min Dit, çarpıcılığını ve sürükleyiciliğini, küçük oyuncuları Şenay Orak (Gülistan), Muhammed Al (Fırat) ve Suzan Ilır’ın (Zelal) müthiş performansına borçlu, hiç kuşkusuz. JİTEM üyesini canlandıran Hakan Karsak’ın da dört dörtlük bir oyunculuk sergilediğini belirtelim.
Antalya Altın Portakal’ın ardından İstanbul Film Festivali’nin de yarışmacıları arasında olan ve içerdiği “Nerede Benim Kürdistan’ım?” adlı şarkı yüzünden tartışılan ilk Kürtçe film “Min Dit” (Ben Gördüm), gösterime girdi.
JİTEM’in, Diyarbakır’daki işlediği bir çifte cinayeti ve sonrasında anasız babasız kalan iki çocuğun yaşama tutunma öyküsünü anlatmayı deneyen Min Dit, çarpıcılığını ve sürükleyiciliğini, küçük oyuncuları Şenay Orak (Gülistan), Muhammed Al (Fırat) ve Suzan Ilır’ın (Zelal) müthiş performansına borçlu, hiç kuşkusuz. JİTEM üyesini canlandıran Hakan Karsak’ın da dört dörtlük bir oyunculuk sergilediğini belirtelim.
Fatih Akın’ın destek attığı, Berlin Film Akademisi çıkışlı Miraz Bezar’ın da çektiği filmin aksadığı yerler elbette var, senaryodaki tutarsızlıklar, gerçeklikten kopuş ve acemilik, ister istemez göze batıyor. Ancak şiddetin meşrulaştırılmaması ve çocuk gözlerinden yeni bir bakış açısı yakalanması için çabalanması ise en büyük artıları...
Min Dit’in öyküsünü, toplumsal olaylara baktığımız yıllarda tanıştığımız eski meslektaşım Evrim Alataş kaleme aldı. Faili meçhul cinayetleri, yargısız infazları, Cumartesi Anneleri’ni takip eden ve haberleştiren bir gazeteciyseniz, çoğu insanın abartılı bulduğu filmin hikâyesi, size gayet normal gelir ve asla şaşırmazsınız. Sonuçta; Miraz Bezar, bir ilk film için çıtayı hayli yüksek tutmuş ve Min Dit gibi önyargılardan arınıldığı an, değeri daha da artacak cesur bir seyirlik ortaya çıkmış.
NİYE HERKES FİLM ÇEKER?
“Herkes mi Aldatır?”, senaryosu çorak, diyalogları ise kurak bir yapım. Ağır olacak belki ama böylesi oyunculuklar da sinema salonlarından uzak dursun, yani mümkünse... Neresinden tutsanız elinizde kalıyor bu film, görsellikten ve etkileyicilikten yoksun kalmış cinsellik dahi kurtaramıyor gidişatı ve finalin ardından derin bir oh çekiyorsunuz. Çünkü eziyet nihayet bitmiştir.
Herkes mi Aldatır’ı önermediğimiz gibi şu soruyu sormaktan da kendimizi
Johnny Depp, Colin Farrell ve Jude Law, Ledger’in karakterlerine bürünüyorlar ve eksiklik hissi uyandırmasına karşın düşsel cazibesini asla yitirmeyen bir yapıta imza atıyorlar. Üstelik gezici tiyatro grubunun bu gerçeküstü macerası, Dr. Parnassus kılığına bürünen kurt aktör Christopher Plummer ile Şeytan’ı canlandıran aktör-müzisyen Tom Waits’in varlıklarıyla daha da şenleniyor.
Fantastik sinema tutkunları ve Gilliam ve Ledger hayranları, Dr. Parnassus’u sakın kaçırmayın.
ÜÇ BOYUTLU MİTOLOJİK BİR EĞLENCE
1981 tarihli ve aynı adlı bir filmin yeniden çevrimi olan “Titanların Savaşı” (Clash of the Titans) için insanın zihnini fazla yormayan, üç boyutlu görsel bir baştan çıkarıcılık ile de seyredilebilirliğini katlayan mitolojik bir eğlence diyebiliriz. Devasa canavar Kraken, güzelim uçan at Pegasus ve lanetli yılan kadın Medusa... Şöyle keyifli bir vakit geçirmek isteyenlere önerilir.
“Terminatör”, “Avatar” derken Hollywood yıldızlığına koşar adım ilerleyen Avustralyalı Sam Worthington (Perseus) filmin başrolünde (Ancak yarı tanrı karizması yok kendisinde, üzgünüz) ...
Liam Neeson (Baş tanrı Zeus), Ralph Fiennes (Yer altı tanrısı Hades), Mads Mikkelsen (Kahraman savaşçı Draco) ise yardımcı rollerde adeta parıldıyorlar.