9. Uluslararası Nükleer Onkoloji Kongresi Ve 22. Ulusal Nükleer Tıp Kongresi
Türkiye Nükleer Tıp Derneği Başkanı Gazi Üniversitesi Tıp Fakültesi Nükleer Tıp Anabilim Dalı Başkanı Prof
Türkiye Nükleer Tıp Derneği Başkanı Gazi Üniversitesi Tıp Fakültesi Nükleer Tıp Anabilim Dalı Başkanı Prof.Dr. Mustafa Ünlü, bilgisayarlı tomografi ve pozitron emisyon cihazı ile kanser tanı ve tedavisinde yüzde 95 oranında başarı elde edildiğini belirtti.
25-29 Nisan tarihleri arasında, Türkiye Nükleer Tıp Derneği tarafından düzenlenen 9. Uluslararası Nükleer Onkoloji Kongresi ve 22. Ulusal Nükleer Tıp Kongresi, Antalya'nın Belek beldesindeki Cornelia Diamond Otel'de düzenlenen toplantıyla sona erdi. 400 katılımcının takip ettiği kongrede, Türk ve yabancı, alanında söz sahibi birçok konuşmacı yer aldı. İki paralel salonda 23 oturumda, 47 sözlü, 165 poster bildirinin sunulduğu kongrede, akciğer kanseri, lenfoma, epilepside nükleer tıp yöntemleri,
kardiyolojide yenilikler, metastatik karaciğer hastalığının tedavisi, tiroid kanserleri, radyasyonla ilgili konular masaya yatırıldı.
Dört gün süren kongrenin son gününde Türkiye Nükleer Tıp Derneği Başkanı Gazi Üniversitesi Tıp Fakültesi Nükleer Tıp Anabilim Dalı Başkanı Pof.Dr. Mustafa Ünlü, Türkiye Nükleer Tıp Derneği Başkan Yardımcısı Hacettepe Üniversitesi Tıp Fakültesi Nükleer Tıp Anabilim Dalı Öğretim Üyesi Prof.Dr. Ömer Uğur ve Hacettepe Üniversitesi Tıp Fakültesi Nükleer Tıp Anabilim Dalı Öğretim Üyesi Prof. Dr. Meltem Çağlar Tuncalı, basın mensuplarının sorularını cevapladı.
KANSER TEDAVİSİNDE 95 ORANINDA BAŞARI
Başta akciğer, lenf bezi olmak üzere çeşitli kanser türlerinde tanı ve metastaz aşamasında, kanser tanı ve tedavisinde son yıllarda en sık kullanılan metotlardan birinin PET-BT (Bilgisayarlı Tomografi ve Pozitron Emisyon Cihazı) olduğu belirtildi.
Prof. Dr. Mustafa Ünlü, PET-BT ile yüzde 95 oranında başarı elde edildiğini belirterek şöyle konuştu: "Özellikle akciğer kanserinde cerrahi şansı yaşamsal önem taşıdığı için, bu cihazla yaygın metastaz olup olmadığı kesin belirlenebilmekte ve tedavi şekli de buna göre belirlenmektedir. PET'in ve BT, kesitsel olarak vücudun görülmesine imkan veren teknolojik yöntemler olup, PET'te hastaya verilen radyoaktif bir şeker molekülü, vücut tarafından bildiğimiz şeker gibi algılanarak metabolizma hızı yüksek
hücreler tarafından yakalanmaktadır. Kanser, metabolizma hızı yüksek bir hastalık olduğundan, verilen şekerli radyoaktif glikoz kanserli hücreler tarafından tutulmaktadır. Bu cihaz, bunları tomografik olarak kesitsel biçimde görüntüye dönüştürmekte ve kanser odaklarının vücudun neresinde tutulduğunu tespit etmektedir."
HASTALIĞIN YAYILIMI DOĞRU OLARAK BELİRLENİYOR
PET-BT'nin, kanser hastalarında beyin hariç dizlere kadar vücudu görüntüleme imkanı verdiğini belirten Prof.Ünlü, sözlerini şöyle sürdürdü: "Cihazın, kanserin yayılımı ile ilgili verdiği metabolik ve anatomik bilgi sayesinde, hastalığın yayılımı doğru olarak belirlenmekte ve doğru cerrahi uygulama yapılmasına imkan tanımaktadır."
PET-BT'nin özellikle akciğer kanserinde ve lenfomalarda tanı aşamasında kullanıldığını anlatan Ünlü, şunları söyledi: "Ayrıca, yöntem hastalara tedavide son derece konfor sağlamaktadır. Yöntemde, hastaya, önceden hazırlanmış radyoaktif madde damar yoluyla verilmekte, 1 saat kadar ilacın vücuda dağılması beklenip sonrasında 15-20 dakika süren çekim yapılmaktadır. Özellikle akciğer kanserinde hastanın cerrahi müdahaleden yararlanabilmesi için tümörün metastaz yapmaması gerekmektedir. Bu cihaz, özellikle
akciğer kanserlerinde yaşamsal önem taşıyan cerrahi şansının belirlenmesinde aktif rol oynamaktadır."
RADYOAKTİF MİKROKÜRELER YAŞAM SÜRESİNİ UZATIYOR
Her geçen yıl kanser görülme sıklığının arttığını ve bununla birlikte hastalığın teşhis ve tedavisinde önemli gelişmeler yaşandığını belirten Türkiye Nükleer Tıp Derneği Başkan Yardımcısı Hacettepe Üniversitesi Tıp Fakültesi Nükleer Tıp Anabilim Dalı Öğretim Üyesi Prof.Dr. Ömer Uğur da, "Karaciğer kanseri tedavisinde kullanılan ve en yeni yöntemlerden biri olan 'Radyoaktif Mikroküreler' sayesinde, tümörlü doku yok edilirken sağlam dokular zarar görmemektedir. Cerrahi şansı bulunmayan ve mevcut tedavilere
yanıt vermeyen birincil ve metastatik karaciğer tümörlerinde etkili olan yöntem sayesinde, hastaların yaşam sürelerinde önemli ölçüde uzama sağlanıyor" dedi.
SİHİRLİ MERMİLERE BENZETİLİYOR
Kanser tedavisinde cerrahi, radyoterapi ve kemoterapi olmak üzere 3 tedavi seçeneği bulunduğunu ifade eden Prof.Dr. Uğur, şunları söyledi: "Cerrahi şansının tedavi başarısında çok önemli olmakla birlikte, maalesef cerrahi tedavi her hastada mümkün olmamaktadır. Hasta, ameliyat olamadığında radyoterapi veya kemoterapi tedavisi almakta, cerrahi için uygun olan hastalarda da çoğunlukla cerrahi sonrasında da koruyucu olarak kemoterapi ve radyoterapi verilmektedir. Kemoterapi ve radyoterapi, tümör hücresini
yok ederken normal organlara da zarar vermektedir. Kemik iliği, karaciğer ya da akciğer gibi hayati organlarda önemli hasara yol açabilmektedir. Bu nedenle yüksek doz tedavi uygulamaları her zaman yapılamamaktadır."
KASIKTAN GİRİLEREK KARACİĞERE ULAŞILIYOR
Prof.Dr. Uğur, radyoaktif mikroküreler yöntemi ile kanser tedavisinde artık normal dokuyu koruyarak tümör hücresinin yok edilmesinin amaçlandığını söyledi.
Prof.Dr. Uğur, "Bu yöntemde Girişimsel Radyoloji ile birlikte, kasıktan bir kateter yardımı ile karaciğerde tümörü besleyen damara ulaşıyoruz. Ve buradan bu ilacı veriyoruz. Radyoaktif Mikroküreler, sihirli mermiler de denilen bu yöntem adeta hedefini nerede olursa olsun kanserli hücreleri bulup yok ediyor. Sihirli mermiler, tümörü yok ederken normal dokuya çok az hasar vermektedir. Bu da tedavide çok büyük avantaj sağlamaktadır" dedi.
Hedefe yönelik tedavi olarak adlandırılan yöntemle ilgili Prof.Dr. Uğur, sözlerine şöyle devam etti: "Radyoaktif Mikroküreler yöntem, karaciğer kanserinde etkin olarak kullanılmaktadır. Cerrahi şansı olmayan, ileri evre olarak yayılmış hastalarda uygulanıyor. Bu yöntem hastaların yaşam sürelerini uzatıyor. Hastaların önemli bölümünde tümörün büyümesi duruyor veya gerilemeye başlıyor."
AYAKTA TEDAVİ
Tiroit kanserlerinde kemoterapinin etkin olmadığını belirten Hacettepe Üniversitesi Tıp Fakültesi Nükleer Tıp Anabilim Dalı Öğretim Üyesi Prof. Dr. Meltem Çağlar Tuncalı da, "Son yıllarda tiroit kanseri riski özellikle bayanlarda yakalanma riski açısından üçüncü sıraya kadar çıktı. Çernobil'le bu hastalığı bağdaştırmak zor. Biz yeni tedavimizle radyoaktif izotopları kullanarak, hem çevreye hem de hastaya radyasyonu en aza indiriyoruz. Eskiden tedavi için yaklaşık iki ay yatak bekliyorken hastalar şimdi
neredeyse ayakta tedavi oluyorlar" diye konuştu.
(SÇ-SK-HO-Y)
25-29 Nisan tarihleri arasında, Türkiye Nükleer Tıp Derneği tarafından düzenlenen 9. Uluslararası Nükleer Onkoloji Kongresi ve 22. Ulusal Nükleer Tıp Kongresi, Antalya'nın Belek beldesindeki Cornelia Diamond Otel'de düzenlenen toplantıyla sona erdi. 400 katılımcının takip ettiği kongrede, Türk ve yabancı, alanında söz sahibi birçok konuşmacı yer aldı. İki paralel salonda 23 oturumda, 47 sözlü, 165 poster bildirinin sunulduğu kongrede, akciğer kanseri, lenfoma, epilepside nükleer tıp yöntemleri,
kardiyolojide yenilikler, metastatik karaciğer hastalığının tedavisi, tiroid kanserleri, radyasyonla ilgili konular masaya yatırıldı.
Dört gün süren kongrenin son gününde Türkiye Nükleer Tıp Derneği Başkanı Gazi Üniversitesi Tıp Fakültesi Nükleer Tıp Anabilim Dalı Başkanı Pof.Dr. Mustafa Ünlü, Türkiye Nükleer Tıp Derneği Başkan Yardımcısı Hacettepe Üniversitesi Tıp Fakültesi Nükleer Tıp Anabilim Dalı Öğretim Üyesi Prof.Dr. Ömer Uğur ve Hacettepe Üniversitesi Tıp Fakültesi Nükleer Tıp Anabilim Dalı Öğretim Üyesi Prof. Dr. Meltem Çağlar Tuncalı, basın mensuplarının sorularını cevapladı.
KANSER TEDAVİSİNDE 95 ORANINDA BAŞARI
Başta akciğer, lenf bezi olmak üzere çeşitli kanser türlerinde tanı ve metastaz aşamasında, kanser tanı ve tedavisinde son yıllarda en sık kullanılan metotlardan birinin PET-BT (Bilgisayarlı Tomografi ve Pozitron Emisyon Cihazı) olduğu belirtildi.
Prof. Dr. Mustafa Ünlü, PET-BT ile yüzde 95 oranında başarı elde edildiğini belirterek şöyle konuştu: "Özellikle akciğer kanserinde cerrahi şansı yaşamsal önem taşıdığı için, bu cihazla yaygın metastaz olup olmadığı kesin belirlenebilmekte ve tedavi şekli de buna göre belirlenmektedir. PET'in ve BT, kesitsel olarak vücudun görülmesine imkan veren teknolojik yöntemler olup, PET'te hastaya verilen radyoaktif bir şeker molekülü, vücut tarafından bildiğimiz şeker gibi algılanarak metabolizma hızı yüksek
hücreler tarafından yakalanmaktadır. Kanser, metabolizma hızı yüksek bir hastalık olduğundan, verilen şekerli radyoaktif glikoz kanserli hücreler tarafından tutulmaktadır. Bu cihaz, bunları tomografik olarak kesitsel biçimde görüntüye dönüştürmekte ve kanser odaklarının vücudun neresinde tutulduğunu tespit etmektedir."
HASTALIĞIN YAYILIMI DOĞRU OLARAK BELİRLENİYOR
PET-BT'nin, kanser hastalarında beyin hariç dizlere kadar vücudu görüntüleme imkanı verdiğini belirten Prof.Ünlü, sözlerini şöyle sürdürdü: "Cihazın, kanserin yayılımı ile ilgili verdiği metabolik ve anatomik bilgi sayesinde, hastalığın yayılımı doğru olarak belirlenmekte ve doğru cerrahi uygulama yapılmasına imkan tanımaktadır."
PET-BT'nin özellikle akciğer kanserinde ve lenfomalarda tanı aşamasında kullanıldığını anlatan Ünlü, şunları söyledi: "Ayrıca, yöntem hastalara tedavide son derece konfor sağlamaktadır. Yöntemde, hastaya, önceden hazırlanmış radyoaktif madde damar yoluyla verilmekte, 1 saat kadar ilacın vücuda dağılması beklenip sonrasında 15-20 dakika süren çekim yapılmaktadır. Özellikle akciğer kanserinde hastanın cerrahi müdahaleden yararlanabilmesi için tümörün metastaz yapmaması gerekmektedir. Bu cihaz, özellikle
akciğer kanserlerinde yaşamsal önem taşıyan cerrahi şansının belirlenmesinde aktif rol oynamaktadır."
RADYOAKTİF MİKROKÜRELER YAŞAM SÜRESİNİ UZATIYOR
Her geçen yıl kanser görülme sıklığının arttığını ve bununla birlikte hastalığın teşhis ve tedavisinde önemli gelişmeler yaşandığını belirten Türkiye Nükleer Tıp Derneği Başkan Yardımcısı Hacettepe Üniversitesi Tıp Fakültesi Nükleer Tıp Anabilim Dalı Öğretim Üyesi Prof.Dr. Ömer Uğur da, "Karaciğer kanseri tedavisinde kullanılan ve en yeni yöntemlerden biri olan 'Radyoaktif Mikroküreler' sayesinde, tümörlü doku yok edilirken sağlam dokular zarar görmemektedir. Cerrahi şansı bulunmayan ve mevcut tedavilere
yanıt vermeyen birincil ve metastatik karaciğer tümörlerinde etkili olan yöntem sayesinde, hastaların yaşam sürelerinde önemli ölçüde uzama sağlanıyor" dedi.
SİHİRLİ MERMİLERE BENZETİLİYOR
Kanser tedavisinde cerrahi, radyoterapi ve kemoterapi olmak üzere 3 tedavi seçeneği bulunduğunu ifade eden Prof.Dr. Uğur, şunları söyledi: "Cerrahi şansının tedavi başarısında çok önemli olmakla birlikte, maalesef cerrahi tedavi her hastada mümkün olmamaktadır. Hasta, ameliyat olamadığında radyoterapi veya kemoterapi tedavisi almakta, cerrahi için uygun olan hastalarda da çoğunlukla cerrahi sonrasında da koruyucu olarak kemoterapi ve radyoterapi verilmektedir. Kemoterapi ve radyoterapi, tümör hücresini
yok ederken normal organlara da zarar vermektedir. Kemik iliği, karaciğer ya da akciğer gibi hayati organlarda önemli hasara yol açabilmektedir. Bu nedenle yüksek doz tedavi uygulamaları her zaman yapılamamaktadır."
KASIKTAN GİRİLEREK KARACİĞERE ULAŞILIYOR
Prof.Dr. Uğur, radyoaktif mikroküreler yöntemi ile kanser tedavisinde artık normal dokuyu koruyarak tümör hücresinin yok edilmesinin amaçlandığını söyledi.
Prof.Dr. Uğur, "Bu yöntemde Girişimsel Radyoloji ile birlikte, kasıktan bir kateter yardımı ile karaciğerde tümörü besleyen damara ulaşıyoruz. Ve buradan bu ilacı veriyoruz. Radyoaktif Mikroküreler, sihirli mermiler de denilen bu yöntem adeta hedefini nerede olursa olsun kanserli hücreleri bulup yok ediyor. Sihirli mermiler, tümörü yok ederken normal dokuya çok az hasar vermektedir. Bu da tedavide çok büyük avantaj sağlamaktadır" dedi.
Hedefe yönelik tedavi olarak adlandırılan yöntemle ilgili Prof.Dr. Uğur, sözlerine şöyle devam etti: "Radyoaktif Mikroküreler yöntem, karaciğer kanserinde etkin olarak kullanılmaktadır. Cerrahi şansı olmayan, ileri evre olarak yayılmış hastalarda uygulanıyor. Bu yöntem hastaların yaşam sürelerini uzatıyor. Hastaların önemli bölümünde tümörün büyümesi duruyor veya gerilemeye başlıyor."
AYAKTA TEDAVİ
Tiroit kanserlerinde kemoterapinin etkin olmadığını belirten Hacettepe Üniversitesi Tıp Fakültesi Nükleer Tıp Anabilim Dalı Öğretim Üyesi Prof. Dr. Meltem Çağlar Tuncalı da, "Son yıllarda tiroit kanseri riski özellikle bayanlarda yakalanma riski açısından üçüncü sıraya kadar çıktı. Çernobil'le bu hastalığı bağdaştırmak zor. Biz yeni tedavimizle radyoaktif izotopları kullanarak, hem çevreye hem de hastaya radyasyonu en aza indiriyoruz. Eskiden tedavi için yaklaşık iki ay yatak bekliyorken hastalar şimdi
neredeyse ayakta tedavi oluyorlar" diye konuştu.
(SÇ-SK-HO-Y)